Üveysilik, Evliya, Mürşid, Ulema

Kategori: Dini Konu ve Nasihatler | 0
Üveysilik, Evliya, Mürşid, Ulema

Evliya nasıl tanınır, vasıfları nelerdir?

Çalışmak farz olduğu için, enbiya ve evliya da çalışır. Mesela Âdem aleyhisselam, çiftçilikle uğraşırdı. Nuh aleyhisselam marangoz, Davud aleyhisselam demirci idi. Evliya-i kiram da çeşitli meslek sahibi idiler. Allahü teâlâ, (Sevdiklerimi [evliyamı] halkın içinde saklarım, herkes tanıyamaz) buyuruyor. Onları tanıyan kimseler az da olsa vardır.

Evliyanın vasıflarından bazıları şöyle bildirilmiştir:
1- Evliyanın kerameti olur. Gaybı yalnız evliya değil, melekler ve hatta Peygamberler bile bilmez. Ancak Allahü teâlâ, dilerse, herhangi bir kuluna da bildirir. Peygamber efendimizin gaybı bildiren çok mucizesi vardır. Evliyanın da gaybı bildiren çok kerametleri görülmüştür.

2- Evliyayı gören kimsenin gönlü ona mail olur. Evliyanın her sözü, her hareketi İslam’a uygundur. Yanında bulunan kimselerin kalblerinde Allah korkusu ve Allah sevgisi hâsıl olur. Başka şeylerden soğur. Evliya, ölü kalbleri diriltir. Kalblerdeki pası temizler. Onun yanında duranın günah işleme arzusu yok olmaya başlar.

3- İtikadında bozukluk olan evliya olamaz. Amelde ve itikadda bid’atin zulmeti, evliyalık nurunun kalbe girmesine mani olur. Kalb, bid’atlerden temizlenmedikçe ve doğru itikad ile süslenmedikçe, hakikat güneşinin ışıkları oraya giremez.

4- Evliya bütün kötü huylardan uzaktır. İyi huylarla süslenmiştir. Kendisine zulmedeni affeder, darılana iyilik ve ihsanda bulunur. Onda mal, mevki ve şöhret hırsı bulunmaz. Övülmeyi sevmez. Yerilmekten korkmaz. Tevazu sahibidir. Kendisini kimseden üstün görmez. Hiç kimseyi aşağılamaz. İlim sahibidir, ihlâsla amel eder. Kimsenin zararını istemez. Herkese merhamet eder, acır. İnsanların saadeti için çalışır. Sözünde durur. Emanete riayet eder. Kimseye hıyanet etmez. Suizan, gıybet ve fitneden kaçar. Haklı olsa da münakaşa etmez. Belalara, sıkıntılara göğüs gerer. Nimetlere şükreder. Ehline danışarak iş yapar. Günah işlemekten ve bilhassa imansız gitmekten çok korkar. Çok istiğfar eder.

Kısacası evliya en iyi insan demektir. Muhammed Salim hazretlerine, (Bir kimsenin evliya olduğu nasıl anlaşılır?) dediklerinde, (Tatlı dili, güzel ahlakı, güler yüzü, cömertliği, münakaşa etmemesi, özürleri kabul etmesi ve herkese merhamet etmesi ile bir kimsenin veli olduğu anlaşılır) buyurdu.

Eskiden evliya çok idi

Eskiden Abdülkadir-i Geylani, imam-ı Rabbani ve Ahmed Rıfai hazretleri gibi mürşid-i kâmil olan evliya var idi. Evliya oldukları bazı vasıfları ile bilinirdi. Böyle zatların vasıfları kitaplarda bildirilmiştir. Allahü teâlânın sevgisine kavuşmuş olana Evliya denir. Başkalarının da kavuşmalarına vasıta olana Mürşid denir. Mürşid-i kâmilin, yani rehberlik eden evliyanın alameti, itikadının düzgün olması ve İslam ahkâmına tam uymasıdır. Sözleri, hareketleri İslam ahkâmına uygun olmayan zat, havada uçsa da, rehber olamaz. Evliya ile konuşmak ve onu görmek, Allahü teâlâyı hatırlamaya sebep olur. Allahü teâlâdan başka her şey kalbe soğuk gelir. Allahü teâlâ, (Evliyam şunlardır ki; ben anılırsam, onlar hatırlanır, onlar hatırlanınca ben anılırım) buyuruyor. Resulullah efendimize, evliyanın alametleri sorulunca, (Onlar görülünce Allah hatırlanır) buyurdu. Bugün yapılacak iş, eskiden yazılmış, İslam âlimlerinin kitaplarını okumaktır.

Mürşidin vasıfları

Eski mürşidlerin vasıflarından birkaçı şöyledir:

1- Lüzumlu akaid ve fıkıh bilgilerine vâkıf idiler. Fıkıh bilmeyen evliya olamaz.

2- Hep güler yüzlü olup, bir anne şefkati ile talebeyi terbiye ederler idi.

3- Hiç bir talebenin parasında gözü olmazdı. (Allah’ın evliyası, cömertlik ve güzel ahlak üzere yaratılmıştır) hadis-i şerifine uygun vasıfta olup, talebelerine elinden gelen yardımı yaparlar idi.

4- Talebelerinin sırlarını gizli tutarlardı. (Seçilmişlerin kalbleri sırların mezarıdır) denirdi.

5- (Üstada da, talebeye de saygılı olun) hadis-i şerifine göre merhametli ve tevazu sahibi idiler.

6- (Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen vardır) mealindeki âyet-i kerime mucibince ilimleri ile büyüklenmezlerdi.

İlmi ile mağrur olanlar, ilimleri az olanlardır. Az bir şey öğrenince her şeyi öğrendiklerini zannederler. Fazla bilgi sahibi olanlar, ilmin sınırsızlığını ve sonuna ulaşmaktan aciz olduklarını bildiklerinden tevazudan ayrılmazlar. Zaten âlim, bilmediklerinin bildiklerinden çok olduğunu bilen zattır.

7- Bilmedikleri olursa, “Bilmiyoruz” demekten çekinmezlerdi.
Peygamber efendimiz de, bütün yaratılmışların en üstünü olduğu halde, (Bilmiyorum, Cebrail aleyhisselama sorayım da öyle cevap vereyim) buyurmuştur. Hazret-i İbni Abbas da (Bilmiyorum diyemeyen helak olmuştur) buyuruyor.

8- Malayani, yani boş konuşmazlardı.

9- Talebeleri de üstün kimselerdi. Her talebe, Allahü teâlânın sevgisi ile ve Onun sevgisine kavuşmak arzusu ile yanardı. Bilmediği, anlayamadığı bir aşk ile şaşkın haldeydi. Uykuları kaçar, gözyaşları dinmezdi. Geçmişteki günahlarından utanarak başını kaldıramaz, her işinde Allah’tan korkar, titrerdi. Allahü teâlânın sevgisine kavuşturacak işleri yapmak için çırpınırdı. Her işinde sabreder ve affeder, her geçimsizlikte, sıkıntıda kusuru kendinde görürdü. Her nefeste Allah’ı düşünür, gaflet ile yaşamaz, kimseyle münakaşa etmezdi. Bir kalbi incitmekten korkar, kalbleri Allahü teâlânın evi bilirdi. Eshab-ı kiramın hepsini, “radıyallahü teâlâ anhüm ecmain” diyerek iyi bilir, hepsinin iyi olduğunu söylerdi.

10- İlmiyle amildiler. Yani bildikleriyle amel ederlerdi. Bildiği ile amel etmeyen, kendi görüşünü din gibi ortaya atan ve bölücülük yapanlar kötü âlimlerdir. Kötü âlimler Kur’an-ı kerimde (Kitap yüklü merkebe) benzetilmiştir. (Cuma 5)

Bilin ki, evliyada üç alamet bulunur:
Biri, görenin gönlü, hep ona mail olur.

İkinci alameti sohbetten anlaşılır,
Her ne dese, dinleyen sözüne kail olur.

Üçüncüsü şöyledir, onun cümle azası,
Dinin edepleriyle, her zaman âmil olur.

Evliyayı sevenler ona gönül verenler,
Sayısız nimetlere şüphesiz nail olur.
Basireti açılır, gafleti zail olur.

Üveysilik nedir?

Peygamber efendimiz veya evliyanın ruhları ile terbiye edilene üveysi denir. Kitaplardaki bilgiler şöyle:

Evliyadan birine üveysi olmak için her gün tenha bir yerde iki rekât namaz kılıp, bir Fatiha okuyup, sevaplarını onun mübarek ruhuna göndermeli, bir müddet onun ruhunu düşünmeli. Birkaç gün sonra onun üveysisi olunur. (Dürr-ül-mearif)

Evliyadan birinin üveysisi olmak için tenha bir yerde iki rekât namaz kılıp, sevabını o velinin ruhuna gönderip ruhunu düşünerek beklemelidir. (Makamat-i Mazheriyye)

Üveysi olmak için itikadın düzgün olması ve dinimizin emirlerine uyulması gerekir. Ayrıca, çok sevmek de şarttır. Böyle bir kimse, istediği velinin üveysisi olabilir. Üveysi olan da, o veli tarafından terbiye edilerek yükselir.

İmam-ı Rabbani hazretleri gibi Resulullah efendimizin vârislerinden birine üveysi olan, aynı zamanda Resulullaha da üveysi olmuş olur.

Evliyanın farkı:

Evliya da insandır; fakat bir veli, evliya olmamış binlerce Müslümandan üstündür. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Hiç bir şey, mislinin, bin katı olamaz. Fakat gerçek mümin, [veli kul, arif-i billah] bin insandan daha iyidir.) [Taberani]

Kur’an-ı kerimde de bu müminlerin yani evliyanın, ariflerin üstün olduğu bildiriliyor:
(Siz gerçekten mümin iseniz, çok üstünsünüz.) [Al-i İmran 139]

Evliya ve mürşid-i kâmil

Her mürşid-i kâmil evliyadır; ama her evliya mürşid-i kâmil değildir, hatta mürşid bile olmayabilir. Mürşid-i kâmil, bütün işleri, İslamiyet’e uygun olan, tasavvuf ilminde uzman Ehl-i sünnet âlimi demektir. Derin âlim yani müctehid olmayan, mürşid-i kâmil olamaz. Başka ilimlerin uzmanlarına kâmil denmez. Mürşid-i kâmil, ictihad derecesinde yüksek âlim olduğu için, hem ilim, hem de marifet sahibidir. Buna, (Zül-cenahayn) denir. Akılla anlaşılan bilgilere (ilim), kalble anlaşılan bilgilere (marifet) ve (irfan) denir.

İnsan çalışmakla evliya olabilir; fakat mürşid-i kâmil farklıdır. Mürşid-i kâmil, hem zahiri ilimlerde, hem de tasavvuf bilgilerinde ihtisas sahibidir. Kâmil ve mükemmildir, yani hem yetişmiştir hem de başkalarını yetiştirebilme kabiliyetine sahip büyük âlimdir.

Bir kimse, kitap okumadan evliya olabilirse de, mürşid olamaz. Mürşidin, müctehid olması ve marifette, (Vilâyet-i hassa-i Muhammediyye) mertebesinde bulunması lazımdır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
(Mürşid-i kâmilin bakışları, kalb hastalıklarına şifa verir. Onun teveccühü, yani kalbini bir kimseye çevirmesi, kötü, çirkin huyları insandan siler, süpürür.)

Abdulhak-ı Dehlevi hazretleri de buyuruyor ki: (Mürşid-i kâmillerin en üstünleri, dört mezhep imamlarıdır. Bu dört imam, İslâm dininin dört temel direkleridirler.)

Ulema ve evliya

İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
İlim öğrenen kimse, nefsine uyarak günah işlerse, kendine zarar yaparsa da, onun ilminden faydalananlar olur. Kendini yakarsa da, başkalarının kurtulmasına sebep olur. Tasavvuf yolunda ilerlemeye çalışan kimse, kendini kurtarmakla uğraşır. Başkalarına faydası olmaz. Dinimiz, insanların saadetine çalışanları, kendini kurtarmaya çalışanlardan, daha üstün tutar. Tasavvuf yolunda ilerleyen bir kimse, tasavvufta bildirilen makamlara erer ve sonra insanları davet etmek vazifesiyle şereflendirilirse, Peygamberlik makamından nasibi olur. İslamiyeti bildirenlerden, herkesi saadete erdirenlerden olur. İslam âlimleri gibi üstün ve kıymetli olur. Bu, Allahü teâlânın öyle bir nimetidir ki, dilediği seçilmişlere ihsan eder. Onun ihsanı pek büyüktür. (1/48).

Eski mürşidler:

Bazıları, Hazret-i Ömer’in gördüğü şekilde, televizyon ekranındaki gibi net görürlerdi, buna tayy-i mekân denir. Bazıları da, tevilli olarak, yani alametlerini görüp anlarlardı. Bazıları da, hiç görmeden kalblerine ilham olunurdu.

Bid’at ehli evliya olamaz

Bid’at ehli, hakiki müslüman değil ki, evliya olabilsin. Tasavvuf büyüklerinin hepsi, Ehl-i sünnet idi. Bid’at sahiplerinden hiçbiri, Allahü teâlânın marifetine yaklaşamamıştır. Evliyalık nurları, bunların kalblerine girmemiştir. Amelde ve itikadda olan bid’atin zulmeti, evliyalık nurunun kalbe girmesine mani olur. Kalb, bid’at pisliklerinden temizlenmedikçe ve Ehl-i sünnet itikadıyla süslenmedikçe, hakikat güneşinin ışıkları oraya giremez. O kalb, yakîn nuruyla aydınlanamaz. (Merec-ül-bahreyn)

Allah’ı hatırlatan zat

Sual: (Bir kimse, görülünce veya sohbetine gidilince, eğer dünya sevgisi unutuluyor, âhirete rağbet artıyorsa, o kimse Allah adamıdır) deniyor. Bu söz doğru mudur?

CEVAP
Evet, doğrudur. Birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Evliya görülünce, Allah hatırlanır.) [İbni Mace]

(Evliya o kimselerdir ki, onlar görülünce, Allah hatırlanır.) [İbni Ebi Şeybe, Ebu Nuaym]

(Hak teâlâ, “Ben anılınca evliyam hatırlanır, onlar anılınca, ben hatırlanırım” buyurdu.) [İ. Begavi – Mesabih]

(Öyle zatlar var ki, Allah’ı hatırlamanın anahtarıdır. Onlar görülünce Allah hatırlanır.) [Taberanî]

(Her âlimin sohbetine gitmeyin! Ancak şu beş şeyden sakındırıp, diğer beş şeye davet eden âlimin sohbetine gidin!
1- Şekten, yakîne sevk eden, [Şüpheli inanıştan sakındırıp kesin imana yönlendiren] 2- Kibirden uzaklaştırıp, tevazua yönelten,
3- Nefreti, düşmanlığı bıraktırıp, hayra sevk eden,
4- Riyadan uzaklaştırıp, ihlâsa çeviren,
5- Dünyadan, zühde [tamahtan, tok gözlü olmaya] çağıran.) [Asakir]

Görülünce Allah’ı hatırlatan zatların sohbetine gitmeli, böyle zatları sevenlerle beraber olmaya çalışmalı. Böyle büyük zatlar bulunmazsa, onların kitaplarını okumalı, çünkü (Kitap okumak, sohbetin yarısıdır) buyurulmuştur.

Evliyayı hatırlamak

Sual: Hadis düşmanı biri, (Allahü teâlâ buyurdu ki: Ben zikrolununca Evliyam hatırlanır. Onlar zikrolununca da ben hatırlanırım) mealindeki hadis için, (Bu hadis, Kur’anın tevhid inancına aykırıdır) diyor. Bir hadis, tevhid inancına aykırı olur mu?
CEVAP
Sanki hadis-i şerifin tevhid inancı ile Kur’an-ı kerimin tevhid inancı farklı gibi ayrım yapılıyor. Kimi mezhepsizler de, (Bu hadis, Kur’an-ı kerimin ruhuna aykırıdır) diyorlar. Kur’anın ruhu, hadisin ruhundan farklı gibi, ayrı bir yol çıkarıyorlar. Kur’an-ı kerimde, Peygamberlerin yoluyla Allahü teâlânın yolunu ayıranların kötü hâli bildiriliyor:
(Allah ile resullerinin emirlerini birbirinden ayırıp, ikisi arasında bir yol tutmak isteyenler, kâfirdir.) [Nisa 150,151]

Hiçbir hadis-i şerif, elbette tevhid inancına aykırı olamaz. Bu hadis-i şerifi, Ebu Nuaym ve İmam-ı Begavi gibi büyük hadis âlimleri bildiriyor. Yine, bu konudaki iki hadis-i şerif meali de şöyledir:
(Evliya görülünce, Allahü teâlâ hatırlanır.) [İbni Mace, Hakim-i Tirmizi]

(Gördüğünüzde sizlere Allah’ı hatırlatan, konuşması ilminizi artıran, ilmi ahireti düşünmenize yarayanla beraber olun!) [Ebu Ya’la]

Kaynak:

  • Dinimiz İslam
Takip Et Ergunca:

Herkes Cennete Gitmek İster ama Hiç Ölmeden Cennete Gidilir mi?

Son yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir