Ulvi Emre
- Kaç dil bildiğin önemli değil, önemli olan gönül dilini bilmektir.
- Yoksulluğun sebebi yokluk değil, paylaşmayı unutan insanlıktır.
- Toplumda dinden, ahlaktan söz edenlerin mutlaka maddi çıkarlardan uzak durmaları şarttır. Aksi takdirde hidayet üzerine değillerdir.
- Sanattan sanatkara doğru gidiniz ki, Allah’ın eserlerini görerek onu tanımış olursunuz.
- İnsan, hep bilmediğinden değil bazen de bildiğinden susar. Edep bilir, susar. Sabır bilir, susar. Saygı bilir, susar. Sevgili bilir, susar. Bazen de anlayanı olmadığı için susar.
- Dostluk yan yana durmak değil, kilometrelerce uzakta olup aynı duyguları paylaşmak ve gönüllere girmektir
- Bak dostum! Körden değil nankörden, yüzsüzden değil, iki yüzlüden, tipi bozuktan değil, sütü ve kanı bozuktan korkacaksın.
- Kur’an, yanık yanık okuyasınız, kuzu kuzu dinleyesiniz diye indirilmedi. Kur’an, okuduğunuz ayetler üzerinde derin derin düşünesiniz ve onu hayatınıza uygulayasınız diye indirildi.
- insanlara yapılacak en büyük iyilik, onlara akıllarını doğru kullanmayı öğretmektir.
- Milli kültürün ve terbiyenin esas amacı; milletimizin öz değerlerine bağlı, yüksek karakterli, yüksek ahlaklı, dilini yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmış, mensup olduğu dini iyi okuyan, iyi anlayan, safsatalardan uzak yaşayan, edebiyatını sanatını, müziğini seven ve koruyan bir nesil yetiştirmek amacımız olması gerekirken, bugün acaba millet olarak bunlardan kaçını koruyabildik, ya da kaçına sahip olabildik. Her geçen gün kaybolup giden bu değerleri seyretmekten başka elimizden ne geliyor. Fakat gelmeli, başta devleti yönetenler olmak üzere millet olarak silkelenip, doğrulup bu kötü gidişata mutlaka dur diyemezsek, Allah korusun tarih denen mezarlığa gömülmek zorunda kalırız.
- Her kültürün at oynattığı arenaya dönen güzel yurdumun, güzel insanlarının bu kültür istilasından kurtulabilmesi için mutlaka acilen tedbirler alınmalı, her milletin coğrafi, siyasi ve ekonomik hudutları ve gümrükleri olduğu gibi, kültürel hudutlarının ve gümrüklerinin acilen kurulması ve artık yabancı kültürlere geçiş izinleri iptal edilmeli ve öz benliğimize hızla geri dönmeliyiz.
- Her sabah dinlenmiş olarak değil, yorgun argın yataklarından kalkan, alel acele giyinip evinden çıkan, saatlerini yollarda, trafikte harcayan, ne uğruna ve nereye doğru gittiğini bilmeden manasızca koşturan, hiçbir anlam haritası olmayan, sevgi yerine şüphe içerisinde yüzen insanlarla dolu bir dünya… Mutsuz ve umutsuz ruhlarla dolu bir dünya…Kâinata sığmayan ve ancak bir insanın kalbine sığabilen tek şey nedir? İşte tüm çalışmaların, tüm çabaların, tüm yolların sonunda çıkabileceği tek varış noktasının orası olduğunu anlayabilen, düşünebilen insan, bu tefekkürle tüm zorlukları aşabilen, mutlu ve huzurlu bir insandır.
- Öz kaynaklarımızdan öyle kopmuşuz ki, bırakın binlerce sene öncesini, yüz yıl öncesini bile hatırlayıp tarih de yaşanan olaylardan ders alıp, tekrar yaşamamak için tedbirler almak ve tarihe yeniden yön vermek yerine, yabancıların planlayıp önümüze koyup, gösterdikleri yolu takip etmek, bu yüce millete hiç yakışmamaktadır.
- Kökten uzak düşmüşlere, her şeyi ile yabancı kaldıkları şerefli bir tarihi ve geçmişi gerçek yüzü ile anlatabilmek mümkün görünmemektedir.
- İnsan nerede? insanlık nerede? bizlere sunulan pırıl, pırıl güneşli ve aydınlık bir dünya fotoğraf karesinin neresindeyiz? Manevi dünyamız bir çöküntü halinde giderek çöle döndü, ruhlarımız ise bu çölde bir yudum su peşinde. Zenginler egolarının krallığını ilan etmiş fakirlere, yoksullara karşı kör ve sağır olmuşlar. Kalbimiz suskun ve yapayalnız. Gönlümüzdeki beklenti ise, bir umut kapısı açacak, bir farkındalık yaratacak, içinde bulunduğumuz çölü ummana çevirecek aşk’ ı arıyor. Bakın ve düşünün, nasıl bir hayat döngüsü içerisinde dönüp duruyoruz? Nereden geldik, nereye doğru sürükleniyoruz. Sorular…Sorular…Sorular…Peki cevap nerede?
- Öyle bir çağda yaşıyoruz ki! insanlar giderek köleleşiyor. Bu köleleşme yalnız insani boyutlarda değil, aynı zamanda fikir, düşünce ve beyin bazında da hızla sürmektedir. Bunca adaletsizliğe, kirliliğe, teröre, savaşlara ve ahlaki çöküntülere rağmen sesini çıkartmayan, tavır koyamayan, karşı koyamayan sadece yediğiyle, içtiğiyle, gezdiğiyle, yatıp kalktığı ile, izlediği tv. Programlarıyla ellerindeki cep telefonları ile ilgilenenler köleleştirilmiş insan değildir de nedir?
- İnsanı son deminde bütün sahip olduklarından, benim dediklerinden çırılçıplak soyarlar ‘da yaşarken takındığı tevazu, sadâkat, sabır, ilim, adalet, cömertlik gibi hiçbir zamanın eskitemediği ve solduramadığı renklerle işlediği, ömür kaftanını dünyanın bütün güçleri bir araya gelse üzerinden çıkaramazlar. Çünkü bunlar solmayan ve çıkmayan renklerdir.
- Aklımızı cebimize, cebimizdeki akıllı denilen telefonları aklımızın yerine koyduktan sonra, okumayı, düşünmeyi, fikir üretmeyi ve çalışmayı terk ettikten sonra millet olarak ”bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete”
- Eğer tedbir alınmaz, aklımızı tekrar başımıza alıp ilme, öğrenmeye, okumaya, araştırmaya ve çalışmaya dönemezsek, yalnız bir nesli değil, bundan sonra gelecek nesillerimizi kaybetme korkusunu taşımaktayım.
- Yüce Allah’ın biz kullarına ihsan ettiği, lütfettiği en büyük nimetlerinden biri, sonsuz hayatın ya ”mutlu” ya da ”felaket ” olmasını bu dünya da iken sağlayan ”ömür” nimetidir.
- Ömrün en bereketli mevsimi, baharı ”gençliktir”
- Bir insanın hayatının şekillenmesi çocukluk ve gençlik yıllarında atılan temeller üzerinde şekillenip yükselmektedir.
- Gençlik, hayat ırmağının akacağı mecrayı belirlemekte bir başlangıç teşkil etmektedir. Bu çağda kazanılan her türlü alışkanlıklar, bilgi, görgü ve vasıflar o insanın şahsiyetini oluşturmaktadır. Bu mevsimde olabilecek en ufak bir sapma bile ileriki yaşlarda dönülmesi mümkün olmayan yaralara ya da felaketlere yol açabilecektir.
- Bir milletin istikbâli hakkında önceden fikir sahibi olmak, keramet ve kehanet değildir. Bunun için o milletin gençlerinin enerjilerini nerelere harcadığına bakmak yeterlidir.
- Et ile kemiğe bürünse de bazıları, kalpleri insanlıktan yana çok arızalı.
- Kâbe, Allah’ın lütuf ve ihsan evidir ama insan kalbi onun sır evidir.
- Cennet nerede bilirmisiniz? gülen gözlerde, tatlı sözlerde mutlu yüzlerde, bazen gündüzlerde, bazen gecelerde ama en güzeli sevgi dolu yüreklerde…
- Annelik ne bir sanattır nede bir meslek.annelik Allah’ın basiret sahibi kadınlara bahşettiği , cennet tüten bir nimettir. Annelik dilek işi değil yürek işidir.
- İnsan, ilk nefesini aldığı zaman karşısında bir annenin tebessümünü görür; yüreği evlat sevgisiyle dolu bir annenin…insan son nefesinde de başucunda bir kadının gözyaşını görür, yuvasını ve hayat arkadaşını seven karısının gözyaşını…
- İnsanların ve milletlerin düştükleri bunalımların altında yatan gerçek sebep, bir insanın, başka bir insanı, bir milletin başka milletleri sömürme telaşıdır.
- Zamanımızda kölelik, şekil değiştirip, fertlerde işçilik, milletlerde sömürgecilik haline dönüşmüştür.
- Dünya üzerinde yaşanan kaosun en büyük sebebi budur, yani dünya nimetlerinin adil olarak paylaşılmamasıdır.
- Müslümanlık ne cübbedir ne sakal, nede sarık… Müslümanlık; hak, hukuk, adalet ve güzel huy, güzel ahlaklı olmaktır.
- Dün çocuktuk akşam, yarın ne oynayalım diye düşünürdük, büyüdük yarın sabah hayat bize nasıl bir oyun oynayacak diye düşünmeye başladık.
- Madde karanlığı, akıl nuru ile, cehalet karanlığı, ilim nuru ile, nefis karanlığı, marifet nuru ile, gönül karanlığı, aşk nuru ile aydınlanır.
- İmansızlık, ahlaksızlık, adaletsizlik ve zulüm, milletlerin en belli başlı helak ve yok oluş sebepleridir.
- Adalet, ağaçları sulamak gibidir; zulüm ise dikene su vermek gibidir.
- İnsan, Ahsen-i takvim üzerine yaratılmıştır. Bu bakımdan bütün âlemlere ve mekanlara açılabilen ve yansıyabilen tek varlıktır.
- Dünyanın en güzel insanları, gönlü geniş insanlardır.ne verecek sevgileri biter, nede bölüşecek ekmekleri.
- Sanatların en incesi, yaşamak sanatıdır. Dosta karşı tedbirli olup, düşmanı dost gibi idare etmek, gülenin Neşe’sine, ağlayanın göz yaşına ortak olmak, giderken götürecekleri ile arkasında bıraktıklarını tartabilmek en büyük marifettir
- Her şeye ”yettim” diyenler, gün gelir ”bittim” demeye mecbur kalırlar.
- İnsanlara yapılacak en büyük iyilik; akıllarını doğru bir şekilde kullanmalarını öğretmektir.
- Ölmek değildir, ömrümüzün en feci işi, zor olan odur ki, ölmeden evvel ölür kişi.
- Zihinleri fukara olanların, fikirleri de ukala olur.
- Ailenin temel taşı, evin hanımıdır.bu taş yerinden oynatılırsa temel sarsılır ve yuva yıkılır. Evi çekip çeviren, çocuklara ilk eğitimi ve ilk terbiyeyi veren, ahlakımızı düzenleyen, yaşayışımızı güzelleştiren ve dört duvarı ”yuva” yapan kadındır
- Aşını, eşini ve işini iyi bil.elin işte, gözün eşte olsun.
- Eşine sevgiyle ve tebessümle bakmak, günahları sonbahar yaprakları gibi döker.
- Hayırlı eş, Allah’ın kuluna özel bir ikramıdır, hayırsız eş ise dünyanın en ağır imtihanıdır.
- Bazen bir milletin kaderini değiştiren kadın, eğer iyi yetiştirilmemişse bir çocuğu dahi idare edemez.
- Gülün güzelliğini bülbülden öte kim bilir. Benim gönlümde yatanı o’ndan başka kim bilir.
- Sen, sen ol asla sevdiklerini üzme! Kalem dertlidir yazar, dil sevdalıdır söyler; ama ” yürek” susarsa ne yazar ne de söyler!
- Ömür denilen hayat yolu, bir ezanla, bir sâla’ya kadar. Yüreklerimizi aşkla sevgiyle dolduralım, ta kİ ölene kadar. Yazacak çok şey var ama, gönül kırmaya, ne gerek var.
- İnsanların dış görünüşlerine bakıp ta tedbiri elden bırakmamak ve tedbirli olmak gerekir. Zira size sunulan billur kadehlerin içerisinde bazen zehir de sunarlar. Nice dindar ve bilgin görünen insanlar vardır ki, insanı saf ve temiz inançlarından bile ederler. Bu konuda ve her konuda tecrübe çok önemlidir. Tecrübe her türlü menfilikleri ortaya dökecek olan bir süzgeçtir. Şair hevai der ki:
- Kirpikleri uzundur yârin hayale sığmaz, eski meseldir aşık, mızrak çuvala sığmaz.
- Yirmi birinci yüzyılın insanı elektronların çekirdeğin etrafında saniyede otuz altı bin km. korkunç bir hızla döndüğünü bulabilmiş, ama bütün dinlerin, bütün mezheplerin, bütün insanların ayni sevgi etrafında döndüğünü hâlâ bulamamıştır. Dünya, ilim yolunda son süratle ilerlerken, kaybettiği insanlık değerlerini tekrar bulamazsa parçaladığı atomlarla kendi kuyusunu kazıp kıyameti koparacaktır.
- Sorsan! ne Sarıkamış’ı bilirler, nede Çanakkale’yi… Yalnız çok iyi bilirler, yedikleri naneleri.
Bir yanıt yazın