Tonyukuk Yazıtları: Türk Tarihinin Bilgesi

Kategori: Bilgi Dağarcığı, Tarihi Konular | 0

Tonyukuk Yazıtları: Türk Tarihinin Bilge Danışmanı

Tonyukuk Yazıtları: Türk Tarihinin Bilge Danışmanı

Türk tarihinin en önemli yazılı belgelerinden biri olan Tonyukuk Yazıtları, Bilge Tonyukuk’un hayatını ve başarılarını anlatan eşsiz bir eserdir. Bu yazıtlar, Türk milletinin Çin esaretinden kurtuluşunu, yeniden bağımsız bir devlet kurma mücadelesini ve bu süreçte Bilge Tonyukuk’un oynadığı kritik rolü gözler önüne serer. Tonyukuk, sadece bir danışman değil, aynı zamanda stratejik bir deha ve Türk milletinin yeniden dirilişinin mimarıdır.

Yazıtlar, Bilge Tonyukuk’un Çin’de doğup büyümesinden, Türk milletinin bağımsızlık mücadelesine kadar olan süreci detaylı bir şekilde anlatır. Onun liderliğinde, Türkler yeniden bir araya gelmiş, düşmanlarına karşı zaferler kazanmış ve güçlü bir devlet kurmuşlardır. Tonyukuk’un stratejik zekası ve liderlik yetenekleri, Türk milletinin tarih sahnesinde yeniden yer almasını sağlamıştır.

Bu yazıtlar, sadece tarihi bir belge olmanın ötesinde, Türk milletinin azim ve kararlılığının bir sembolüdür. Tonyukuk’un sözleri, bugün bile Türk milletine ilham vermeye devam etmektedir. Onun hikayesi, zorluklar karşısında pes etmeyen, her zaman ileriye bakan ve bağımsızlık için mücadele eden bir milletin hikayesidir.

Birinci Taş (Batı Cephesi)

Ben, Bilge Tonyukuk. Çin ülkesinde doğdum. Türk milleti Çin’de tutsak idi. Türk milleti hanını bulamayınca Çin’den ayrıldı, han sahibi oldu. Hanını bırakıp yine Çin’e tutsak düştü. Tanrı şöyle demiş: “Han verdim, hanını bırakıp tutsak düştün. Tutsak düştüğün için Tanrı öldürdü.” Türk milleti öldü, bitti, yok oldu. Türk Sır milletinin yerinde boy kalmadı.

Ormanda, dışarıda kalmış olanlar toplanıp yedi yüz er oldular. İki bölüğü atlı idi, bir bölüğü yaya idi. Yedi yüz kişiyi idare edenlerin büyüğü şad idi; danışman ol dedi, danışmanı ben oldum, Bilge Tonyukuk. Şadı kağan mı yapayım diye düşündüm. Arık boğa ile semiz boğa arkada oldukça; semiz boğa mı, arık boğa mı bilinmezmiş diye düşündüm. Bunun üzerine, Tanrı akıl verdiği için onu ben kağan yaptım.

İlteriş Kağan olunca, Bilge Tonyukuk Boyla Baga Tarkan ile İlteriş, güneyde Çinli’yi, doğuda Kıtay’ı, kuzeyde Oğuz’u pek çok öldürdüler. Danışmanı, yardımcısı ben idim.

Çogay’ın kuzeyi ile Kara Kum’da oturuyorduk.

Birinci Taş (Güney Cephesi)

Geyik yiyerek, tavşan yiyerek oturuyorduk. Milletin karnı tok idi. Düşmanımız çevremizde ocak gibi idi, biz ateş idik.

Böyle otururken Oğuz’dan casus geldi. Casusun sözü şöyle idi: Dokuz Oğuz boyu üzerine kağan oturmuş; Çin’e Kunı Sengün’ü, Kıtay’a Tongra Esim’i göndermiş. Şu haberi göndermiş: “Azıcık Türk (Köktürk) boyu var; fakat kağanı yiğit, danışmanı bilgili. Bu iki kişi var oldukça seni, Çinliyi öldürecek, doğuda Kıtay’ı öldürecek, beni, Oğuz’u mutlaka öldürecek diyorum. Çinli, sen güney yönünden saldır; Kıtay, sen doğu yönünden saldır; ben de kuzey yönünden saldırayım; Türk Sır boyunun yerinde hiç kimse kalmasın; mümkünse hepsini yok edelim, diyorum.”

Bu haberi işitince gece uyuyasım gelmedi, gündüz oturasım gelmedi. Bunun üzerine kağanıma arza çıktım. Şunu arz ettim: “Çinli, Oğuz, Kıtay… bu üçü birleşirse biz kalırız. Dıştan sarılmış gibiyiz. Yufka iken delmek kolay imiş, ince iken koparmak kolay. Yufka kalın olsa delmek zor imiş, ince yoğun olsa koparmak zor. Doğuda Kıtay’dan, güneyde Çin’den, batıda batılılardan, kuzeyde Oğuz’dan gelecek iki üç bin askerimiz var mı acaba?” Böyle arz ettim.

Kağanım, ben Bilge Tonyukuk’un arzını işitti, “Gönlünce idare et” dedi. Kök Öng’ü çiğneyerek Ötüke ormanına doğru orduyu sevkettim. İnek ve yük arabalarıyla Togla’da Oğuz geldi. Üç bin askeri varmış. Biz iki bin idik. Savaştık. Tanrı yarlığadı, yendik. Irmağa döküldüler. Pek çoğu da dağıttığımız yerde öldü.

Ondan sonra Oğuz tamamıyla geldi. Türk milletini Ötüken yerine, beni, Bilge Tonyukuk’u Ötüken yerine yerleşmiş diye işiten güneydeki millet; batıdaki, kuzeydeki, doğudaki millet geldi.

Birinci Taş (Doğu Cephesi)

İki bin kişiydik. İki ordumuz oldu. Türk milleti yaratılalı, Türk kağanı tahta oturalı Şantung şehrine, denize ulaşmış olan yokmuş. Kağanıma arz edip ordu gönderdim. Şantung şehrine, denize ulaştırdım. Yirmi üç şehir zaptettiler. Uykularını burada bırakıp seferde yatıp kalktılar.

Çin kağanı düşmanımız idi. On Ok kağanı düşmanımız idi. Kırgızların güçlü kağanı da düşmanımız oldu. Bu üç kağan anlaşıp Altun ormanında birleşelim demişler. Şöyle anlaşmışlar: “Doğuda Türk kağanına doğru sefere çıkalım. Eğer biz üzerine yürümezsek, eninde sonunda o bizi, kağanı yiğit, danışmanı bilgili olduğu için, mutlaka öldürecektir. Üçümüz birleşip üzerine yürüyelim, hepsini yok edelim.

Türgiş kağanı şöyle demiş: “Benim milletim oradadır. Türk (Kök-türk) boyu yine karışıklık içindedir, Oğuz yine dardadır.

Bu sözleri işitince gece yine uyuyasım gelmiyordu, gündüz yine oturasım gelmiyordu. O zaman düşündüm. “İlkin Kırgız üzerine yürüsek daha iyi olur,” dedim. Kögmen yolu tekmiş; kapanmış diye işitip bu yoldan yürümek olmaz dedim. Kılavuz istedim. Çöllü Az eri buldum. Az ülkesinde, Anı belinde bir yol varmış; bir at yoluymuş, onunla gitmiş. Onunla konuşup bir atlının gitmiş olduğunu öğrenince bu yolla gitmek mümkün dedim. Düşündüm ve kağanıma…

Birinci Taş (Kuzey Cephesi)

…arz ettim.

Orduyu yürüttüm. “At in,” dedim. Ak Termil’i geçince at bindirdim. At üzerine bindirip karı söktürdüm. Sonra atları yedeğe aldırıp yaya olarak ve ağaçlara tutuna tutuna yukarı çıkarttım. Öndeki eri çapraz yürüterek ağaç olan tepeyi aştık. Yuvarlanarak indik. On gecede yandaki engeli dolaşarak gittik. Kılavuz yeri şaşırıp boğazlandı. Bunalıp “Kağan, yetiş,” demiş. Anı suyuna vardık. O sudan aşağı gittik. Yemek için attan iniyor, atı ağaca bağlıyorduk. Gece gündüz dört nala gittik. Kırgızları uykuda bastık. Uykularını mızrakla açtık. Hanı, ordusunu topladı; savaştık ve yendik. Hanlarını öldürdük. Kırgız boyu kağana teslim oldu, baş eğdi. Geri döndük, Kögmen ormanını dolaşarak geldik.

Kırgız’dan döner dönmez Türgiş kağanından casus geldi. Haberi şöyle idi: “Doğudan kağana sefer edelim. Biz yürümezsek onlar bizi, kağanı yiğit, danışmanı bilgili olduğu için, eninde sonunda mutlaka öldürecek,” demiş. Casus, “Türgiş kağanı çıktı,” dedi, “On Ok boyu eksiksiz çıktı,” dedi. Çin ordusu da varmış.

Bu haberi işittiğimiz sırada katun (kraliçe) vefat etmişti. Kağanım, “Ben eve ineyim, onun yoğ törenini yapayım,” dedi. Orduya, “Gidin Altun ormanında oturun,” dedi. “Ordunun başında İni İl Kağan, Tarduş şadı gitsin,” dedi. Bilge Tonyukuk’a, bana şunları söyledi: “Bu orduyu ilet,” dedi, “Ben sana ne söyleyeyim. Kararı istediğin gibi ver,” dedi; “Gelirse göreceği var, gelmezse haberciyi ve haberi alarak otur,” dedi.

Altun ormanında oturduk. Üç casus geldi. Haberleri bir: “Kağan orduyu çıkardı. On Ok eksiksiz çıktı. Yarış ovasında toplanalım,” demişler. Bu haberi işitince haberi kağana yolladım. Handan haber geldi: “Oturun, öncüyü ve nöbetçiyi iyice düzenleyin, baskın yapmayın,” demiş. Bögü Kağan bana böyle haber yollamış. Apa Tarkan’a ise gizli haber göndermiş: “Bilge Tonyukuk kötüdür, kindardır; yanılır; orduyu yürütelim diyecek; kabul etmeyin.

Bu haberi işitince orduyu yürüttüm. Altun ormanını yol olmaksızın aştık. İrtiş ırmağını geçit olmaksızın geçtik. Gece de yol aldık ve Bolçu’ya şafak sökerken ulaştık.

İkinci Taş (Batı Cephesi)

Haberciyi getirdiler. Sözü şöyle idi: “Yarış ovasında yüz bin asker toplandı,” dedi. Bu sözü işitince beğler, “Hep birlikte geri dönelim, zayıfın utancı daha iyidir,” dediler. Ben, Bilge Tonyukuk, şöyle dedim: “Altun Ormanını aşarak geldik, İrtiş ırmağını geçerek geldik. Gelenler yiğit dediler, duymadılar; Tanrı, Umay, mukaddes yer su üzerine çöküverdi. Niçin kaçıyoruz? Çok diye niçin korkuyoruz? Azız diye niçin kendimizi küçümsüyoruz? Hücum edelim,” dedim. Hücum ettik ve yağmaladık.

İkinci gün ateş gibi kızıp geldiler. Savaştık. Bizden iki kat, yarısı fazla idi. Tanrı yarlığadığı için çok diye korkmadık ve savaştık. Tarduş şadına kadar kovalayıp dağıttık. Kağanını tuttuk; yabgusunu, şadını orada öldürdük. Elli kadar er yakaladık. Hem o gece halkına haber gönderdik. O haberi işitip On Ok beğleri, halkı hep geldi, baş eğdi. Halkın birazı kaçmıştı. Gelen beğleri ve halkı düzenleyip toplayarak, On Ok ordusunu yürüttüm. Biz de yürüdük. Anı’yı geçtik. İnci ırmağını geçerek Tinsi oğlu denen ebedi Ek dağını aştık.

İkinci Taş (Güney Cephesi)

Demir Kapı’ya kadar gittik. Oradan geri döndük. İni İl Kağan’a… Tacikler, Toharlar… ondan berideki Suk başlı Soğdak kavmi hep gelip baş eğdi.

Türk milletinin Demir Kapı’ya, Tinsi Oğlu denen dağa ulaştığı hiç vâki değildi. O yere, ben Bilge Tonyukuk ulaştırdığım için sarı altın, beyaz gümüş, kızıl yak öküzü, eğri deve, mal sıkıntısızca getirdik.

İlteriş Kağan, bilgisinden dolayı, yiğitliğinden dolayı Çin ile on yedi defa savaştı. Kıtaylarla yedi defa savaştı. Oğuzlarla beş defa savaştı. Bu savaşlarda da danışmanı hep ben idim. Kumandanı da yine ben idim. İlteriş Kağan’a, Türk’ün hakim kağanına, Türk’ün bilgili kağanına.

İkinci Taş (Doğu Cephesi)

Kapgan Kağan… Gece uyumadı, gündüz oturmadı. Kızıl kanımı dökerek, kara terimi akıtarak işimi gücümü hep ona verdim. Öncüleri yine uzaklara gönderdim; hisarları, gözcüleri çoğalttım; basılan düşmanı getirdim; kağanım ile seferlere çıktık. Tanrı korusun, bu Türk milletinin içinde silahlı düşman dolaştırmadım, damgalı at koşturtmadım. İlteriş Kağan kazanmasaydı, onun ardından ben kazanmasaydım, il yine, millet yine yok olacaktı. O kazandığı için, ardından ben kazandığım için il yine il oldu, millet yine millet oldu.

Ben artık yaşlandım, kocadım. Herhangi bir yerdeki kağan sahibi bir millete benim gibisi olsa ne sıkıntıları olabilir?

Türk Bilge Kağan ilinde yazdırdım. Ben, Bilge Tonyukuk.

KerimYarınıneli/KerimUsta.com

Kaynak:

 

Takip Et Kerim Usta:

Herkesin bir yaşama nedeni var. Benimkiyse, bir "Sevda"...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir