Toltekler, Kolomb öncesi Amerika uygarlıklarından birini oluşturan halk olup, Meksika’daki Aztek-öncesi üç kültürden (Mayalar, Toltekler, Olmekler) biri olarak kabul edilirler. Meksika topraklarında ilk insan topluluklarına ait izler, tarihçilere göre, yaklaşık 20.000 yıl öncesine dayanır.
“Toltekler” sözcüğü Nahuatl dilinde “inşaatçı üstatlar” anlamına gelir. Hakkında fazla bilgi sahibi olunmayan kadim Amerika uygarlıklarından biri olan Toltekler’in kökeni ve yaşadıkları dönem hakkında çeşitli varsayımlar bulunmaktadır. Şimdilik en kabul gören varsayım, nereden geldikleri bilinmeyen bu halkın günümüzden 3300 yıl önce mevcut olduğudur. İleri bir uygarlık oluşturdukları sanılmaktadır. Başkentleri arkeologlara göre, Mexico’dan yaklaşık 80 km. uzaklıkta bulunan, Teotihuacan yakınlarındaki, Tula olarak belirtilen bir kenttir. Bir Toltek efsanesine göre Tula adı, aslında anavatanlarındaki, “ak dağ”ın bulunduğu bir adaydı.
Aztekler, terkedilmiş mükemmel Toltek yapıları ya da kalıntılarıyla karşılaştıklarında bu yapılara çeşitli yönlerden hayran kalmış ve onları ulu bir toplum olarak nitelendirmişlerdir. Mimarlık başta gelmek üzere bilgelik, adalet ve hoşgörü konusundaki ileri düzeyleri kendilerinden sonraki kuşakları öylesine etkilemiştir ki, Aztek hükümdarları dahil, Meksika topraklarındaki hemen hemen her hükümdar soyunu Toltekler’e dayandırma çabasında bulunmuştur. Kaynaklar Toltekler’de, kendilerinden sonraki kuşaklarda görülen dinsel ayinlerin bulunmadığını göstermektedir.
Nahuatl efsaneleri Toltekler’i tüm halkların ataları olarak kabul eder. Toltekler’in kökeni hakkındaki varsayımlardan biri onları Teotihuacan’da yaşamış olduğu ileri sürülen Çiçimekler (Chichimèques) ile ilişkilendirir. Çiçimek, Nahauatl dilinde “köpek kaynaklı, köpek kökenli, köpekten doğan” anlamlarına gelir. René Guénon ve James Churchward ve birçok arkeolog tarafından desteklenen bir başka varsayıma göre Toltekler, yitik bir kıtadan Amerika’ya göç etmiş bir halkın torunlarıdır. Guénon’a göre Tula adı, binlerce yıl önce batmış olan bir kıtadaki orijinal inisiyatik merkezin adıydı ve bu kıtadan göç etmiş olanlar, diğer kıtalarda kurduklara inisiyatik merkezlere anavatandaki merkeze ithafen bu adı vermişlerdir.
Fakat bu yitik kıtanın hangi kıta olduğu konusunda görüşler aynı değildir. Amerika’ya ilk göç edenleri Quetzallar olarak adlandıran J. Churchward’a göre, bu, Mu kıtasıdır. Edgar Cayce, Amerika’ya bu yitik kıtanın yanı sıra Atlantis’ten de göçler yapılmış olduğu düşüncesindedir. Aztek efsanelerine göre Amerika’ya göç ettikleri anavatanları Aztlan adı verilen deniz aşırı bir ülkedir.
Toltekler’in yaşadığı topraklar olarak, bugünkü Meksika’nın Tlaxcala, Hidalgo, México, Morelos ve Puebla eyaletleri gösterilir. Mayapán ve Matlazinca seramiklerinde halen Toltek sembollerine rastlandığı belirtilir ki, Toltekler’e ait bazı seramikler, yaşadıkları bölgeden çok uzak olan Kosta Rika’da keşfedilmiştir.
Esrarengiz bir biçimde tarihten kayboldukları ileri sürülen Toltek Uygarlığı, Amerika uygarlıklarından birini oluşturan halk olup, Meksika’daki Aztek-öncesi üç kültürden (Mayalar, Toltekler, Olmekler) biri olarak kabul edilirler. Meksika topraklarında ilk insan topluluklarına ait izler, yaklaşık 20.000 yıl öncesine dayanır. Bıraktıkları eserlerin toprak üstüne çıkarılan kısmı; gelişmiş bir medeniyetin izlerini taşır ve özellikle yine karşımıza piramitlerle çıkan birtakım gizemler içerir.
Don Juan Matus, atalarının uyguladığı çömez-usta yöntemiyle C.C’ya Şamanlık öğretisini aktardığını belirtmiştir. C.C de bu bilgileri kitaplarla dünyaya anlatmıştır.
Şamanların erişmelerini hedefledikleri son aşama; çok basit bir tanımın içindedir: Gerçekten ölecek olan varlıklar olmamız
Bu sebeple insanın gerçek mücadelesi başka insanlarla ya da dünyayla olan kavgası değil, sonsuzlukla olan mücadelesidir. Özünde bir teslimiyet olan bu kavga, sonsuzluğu kabulümüzle sona erir. Bizim yaşamlarımız sonsuzluktan çıkar, çıkmış olduğu yerde yani sonsuzlukta biter.
Kişiselliğimizin sınırlarını koruyabilmek için verdiğimiz tüm savaşlar, Şamanlık bilişinin içinde anlamsız kalır. Bütün uygar insanların gereksinmesi; bilinen dünyalarının sınırlarını korumaktır. Oysa bu sınırlar, kaçınılmaz bir sonla bir gün nihayete erecektir.
Toltekler’in inşa kalıntılarının bulunduğu başlıca yerleşim merkezleri Chichen Itza, Yukatan, Teotihuacan ve Tula’dır. Yukatan ve Tula’daki Toltek kabartmalarında temsil edilen başlıca hayvan figürleri kurt, kartal ve bazen de kaplandır.
Tula: Toltek başkenti olarak kabul edilen Tula’daki en çarpıcı eserlerden biri, Atlant denilen dev taş heykellerdir; bunlar alçak bir piramit platformunda 5 m aralıklarla duran, muhtemelen vaktiyle bir tapınağın çatısını taşımakta olan, yani sütun görevi gören heykellerdir. 4.6 metre yüksekliğinde, tüylü saç modeli olan ve mızrak taşıyan bu heykeller kimilerine göre eski Amerika uygarlıklarında genel bir ilah olan ve bu kentte bazen Toltek hükümdarlarıyla, bazen de sabah yıldızı özdeşleştirilen Quetzalcoatl’ı (tüylü yılan) temsil eder. Bu ad, Toltekler ve Aztekler’de “sakallı yılan” anlamına gelir. Buradaki sütunlardan bazılarına ve mimari örnek ve damgalara, Yucatan’daki Chichen Itza bölgesinde de rastlanır. Tula kentinin kalıntılarının büyük kısmı halen keşfedilmemiş halde, toprak altında durmaktadır.
Chichen Itza’daki kalıntıların kısmen Toltekler’e, kısmen Mayalar’a ait olduğu sanılmaktadır. Burada her iki kültüre ait motifler görülmektedir. Buradaki en dikkat çeken bina El Castillo (Kale) denilen yerdeki piramidal tapınaktır, 9 katlı ve dört tarafından 91 basamak yükselen bir piramit olup, daha eski bir piramidin üzerine inşa edilmiştir. Bu piramitte yılın günleri ve ayları basamakların ve terasların sayısıyla temsil edilmektedir. Dört yöne yönelik olarak yapılmış olan merdivenlerin ilkbahar ve sonbahar gündönümleriyle ilgili bir rol oynadığı da düşünülmektedir. Güneşin açısıyla oluşan gölgeler, merdivenin alt ve üst kısımlarında başı ve kuyruğu olan ilah tüylü yılanın yeniden canlanışını ve yükselişini simgelemektedir. Bölgedeki diğer kalıntılar, bir gözlemevi ve birkaç mezarın bulunduğu bir piramittir. 52 heykelin bulunduğu diğer piramidin Maya-Toltek takvimindeki 52 zamanı temsil ettiği sanılmaktadır. Kentin 14.yy.’da bilinmeyen bir nedenle terkedildiği sanılmaktadır.
Toltek ya da şaman bilişinin temel öğesi, enerjidir. Evrenin en ince ayrıntısı bile bir enerjinin ifadesidir. Bu enerjiyi dolaysızca görme edimi sonucu Şamanların ulaştığı bilgiye göre; tüm evren, aynı zamanda hem birbirine karşıt, hem birbirini tamamlayıcı çift güçlerden oluşur. Bu iki güce canlı ve cansız enerji adı verilir.
Cansız enerji, farkındalıktan uzaktır. Canlı enerjinin titreşimsel durumu ise farkındalık adını alır. Yeryüzündeki tüm canlılar titreşimsel bir enerjiye sahiptirler. Titreşimsel bu varlıkların hepsine, organik varlıklar denir. Enerjinin bağlılığını ve sınırlarını belirleyen şey organizmanın kendisidir. Bir organizmaya bağlı olmaksızın titreşen canlı enerji toplamları da bir bağlılığa sahiptir ve bunlara inorganik varlıklar denir.
Canlı olmanın temel koşulu; evrendeki başıboş enerjiyi duyusal veriye çevirmektir. Basit bir indirgemeyle vericiden verileri alıp sese ya da görüntüye çeviren radyo ve TV gibi… Organik varlıklar, aldıkları bu enerjiyi bir tepkiye çevirerek bir açıklama dizgesi şekline dönüştürür. Bu da varlığın kendi evrenini oluşturan edimdir.
İnorganik varlıklar âleminde ise, dönüştürülen duyusal veri, onların âleminde bizim aklımızın alamayacağı yorumlar şeklinde gerçekleşir. O boyut bizim için tanımlanamaz durumdadır; dünyasal algımıza bağlılığımız gereği…
Duyusal verilerin açıklanma dizgesi, bizim bilişimizi oluşturur. Organik varlıkların tümünün kendilerine özgü ayrı bir bilişi vardır. Tüm organik varlıkların bağlı olduğu bir biliş noktası da Ortak Bilişi oluşturur. Şaman bilgeliği; bilişimize geçici olarak ara verebileceğimizi ve o anda evrendeki enerjiyi aktığı gibi görme edimini gerçekleştirebileceğimizi söyler. Bu görme; gözlerimizle gerçekleşmese de onlarla görüyormuş gibi dizgelenebilir.
Bu görme anında organik varlıklar; ışıklı toplara benzeyen enerji toplaşımları olarak algılanır. Bu ışıklı topların her biri bireysel olarak evrende mevcut olan bir enerji kütlesine bağlıdır. Bu enerji kütlesine karanlık farkındalık denizi adı verilir. Işıklı toplar; kendi ışıltılarından daha parlak olan bir noktalarından bu denize bağlanırlar.
Bu bağlantı noktasının adı Birleşim Noktası’dır. Karanlık farkındalık denizinden gelen enerjinin algılanmasının bu noktada gerçekleştiği kabul edilir. Birleşim noktasında veriye dönüşen enerji, bizi saran dünya olarak yorum kazanır. İnsana, karanlık farkındalık denizinden gelen enerjiyi veriye çevirecek şekilde yeterlilik sunulmuştur.
Evrenin kendisi de sonsuza dek uzayıp giden ışıklı iplikçiklerden oluşmuştur. Işıklı telcikler birbirine asla değmeden uzayıp giden kütleler halindedirler. Herhangi bir kütleye odaklanma haline ise niyetlenme denir. Şamanlar göre; bütün evren bir niyet evrenidir ve anlakla eştir. Titreşimsel enerjinin en uç noktası, kendisinin farkında olan varlığın kendisidir. Evrendeki bütün potansiyel dönüşüm ve değişimler rastlantısal değil, titreşimsel enerjinin; enerji akışı düzeyinde yaptığı niyetlenmenin ürünüdür.
Hayatımızda var olan her kavram; niyetlenmemiz sonucu cereyan eder. Bizim bu satırlarda iletişim kurmamız için bilinçaltımızı ve bilincimizi kullanarak paylaşım yaratacak ortamı oluşturmamız da bu niyetlenmenin bir sonucudur. Aynı enerji kütlesini kullanarak ortak bilişte buluştuğumuz bir noktadır şu saniyeler.
Evrende akıp giden ışıklı telcikler, bizim birleşim noktamızdan geçecek biçimde yönlenirler. Birleşim noktası; Şaman bilişine göre bir tenis topu büyüklüğündedir. Sınırlı sayıda ışıklı telcik bu noktamızdan geçebilse de, yine de pek büyük bir sayıda enerji alanı o noktadan geçer. Enerji alanlarının birleşim noktasından geçerken çarpması sonucu oluşan gündelik yaşam bilişi; bütün insanlar için homojendir. Çünkü birleşim noktası, tüm insanlarda aynı noktada yer alır. Bu nokta; kürek kemiklerinin bir kol boyu gerisinde, ışıklı topun dış sınırına yakındır.
Toltek Bilgeliğinde Rüyalar
Meksika Şamanlarına göre, birleşim noktası; normal uyku, aşırı yorgunluk, hastalık durumunda yer değiştirebilir. Yeni bir konumdayken birleşim noktasından geçen enerji alanları demetinin duyusal veriye çevrilmesi de değişir. Bu durum yeni ve başka bir dünyanın algılanmasına yol açar. Bu yenidünyalar, gündelik yaşam dünyasından farklı, orada yaşanabilecek, ölünebilecek dünyalardır. Yaşadığımız dünyaya son derece benzeyen yönler taşımakla birlikte tanımlama aşamasında da değişik bir biliş getirir. Rüyalar; Şaman Bilgeliğinde bu yüzden çok önemli yer tutar.
Dünyasal bilişimizin dışına çıkarak yaşadığımız rüyalar, farkındalık arttırarak kontrollü olarak deneyimlenebilir. Rüyamızda rüyada olduğumuzu bilmemiz, bazen rastlantısal olarak yaşanır. Rüya bedenimiz diye tanımlanan dünyasal bedenden ayrı bir başka bedenimiz daha vardır. Bu bedene “Eş” adı da verilir. Özellikle daha erişkinliğe erişmemiş olduğumuz dönemlerde, yani dünyasal algı biçimimizin henüz kemikleşmediği dönemde rüyada olduğumuzun bilincinde olmamız çok daha rastlanır bir durumdur. Şaman Bilişine göre kadınlar, rüya konusunda erkeklere göre daha yetkin ve yeteneklidirler. Bunu kadınlara sağlayan şey de, istenç denilen güç merkezlerinin rahimlerine bağlı olmasındandır. Sonsuzluğa bakışta Toltekler için kadınlar; erkeklerden farklı yetenekler taşıyan çok önemli varlıklardır. Çünkü kadınlar, doğaları gereği; sonsuzluğa geçiş için açık birer kapıya sahiptirler.
Toltek bilgeliğinde rüya görme çalışmalarında, rüyada olduğumuzun farkına vardığımız anda ellerimize bakmamız önerilir. Bu öneri; rüya bedenimiz ile gerçek bedenimizin farkındalığını aynı noktaya bağlayabilmemizi sağlamak için yapılır. İlerleyen çalışmalarda ellerin ardından tüm beden ve bilincin rüyaya taşınması, dünyasal algının dışında var olan diğer bir dünyada kontrollü olarak yaşamayı getirir.
Farkındalık, herhangi bir kültürün buyurduğu algısal olasılıkların değil, insanın bütün algısal olasılıklarının bile bile bilincinde olma edimidir. İnsanların topyekûn algılama kapasitelerinin serbest bırakılması, onların işlevsel davranışlarını hiçbir şekilde bozmaz. İşlevler en kaçınılmaz gereksinim halinde gerçekleşmeye devam ederken, yeni değerler kazanmayı sağlayan yeni farkındalıklar, idealciliklerden ve düzmece amaçlardan kurtulmayı getirir. Buna Toltek Bilişinde, kusursuzluk denir.
Tonal ve Nagual nedir?
Toltek bilgeliğine göre; var oluşumuz esnasında iki ayrı güç halkasıyla doğarız. Dünyasal boyutta akılla direkt bağlı olan birinci güç çemberimizi kullanırız. Dünyasal algımızın oluşturduğu tüm her şey; bizi biz yapan her şeydir ve ona Tonal denir. Dünyaya anlam vermeye çalışan şey tonaldır, o olmadan bir takım yabancı sesler duyar, bir şey anlamayız. Tonal gerçek varlığımızı esirgeyen bir koruyucudur bu da ona edimlerinde kıskanç ve kurnaz olma niteliği verir. Onu doğumla birlikte büyütmeye başlarız. İçimize havayı ilk çektiğimiz o an, Tonal içindeki erkle nefes almaya başlamış oluruz. Tonal doğumla başlar ve ölümle biter. Hiçbir şeyi yaratamaz ya da değiştiremez ama yinede de oluşturur dünyayı. Yargılamak, değer biçmek, tanıklık etmektir işlevi çünkü. Tonal hiçbir şey yaratmayan yaratıcıdır.
İkinci güç çemberimiz ise Nagualın alanıdır, istençle bağlantılıdır. Nagual bizim hiç ilgilenmediğimiz parçamızdır. Nagual bizim betimleyemediğimiz bölümümüzdür. İsim yok, söz yok, duygu yok, bilgi yok.
Yaşanabilir ama hakkında konuşulamaz
Daha doğduğumuz anda aslında iki parça olduğumuzu hissederiz. Doğum anında ve sonraki kısa sürede tümüyle nagualızdır. Sonra işlev görmek amacıyla sahip olduğumuz parçanın bir karşı parçası olması gerektiğini hissederiz. Aranan Tonaldır ve bu en başından beri bir eksiklik yaratır. Derken Tonal gelişmeye başlar ve önem kazanır, Nagualın parıltısı körelir, onu tümüyle kaplar. Artık tümüyle Tonal olduğumuz anda ise doğumdan başlayarak bize eşlik eden ve bizi bütünleyen bir parça olduğunu sürekli anımsatan o eski yetersizlik duygusunun arttığını seyretmekten başka bir şey yapamayız.
Tümüyle Tonal olduğumuz andan başlayarak eşler oluşturmaya koyuluruz. İki yanımız olduğunu hep duyumsarız ama bunu Tonalın nesneleriyle dile getiririz. Bir yanımız ruh diğeri beden, zihin ve özdek, iyi ya da kötü, Tanrı ve şeytan gibi… Aslında adanın üstündeki şeyleri eşleştirdiğimizin ayırtına varamayız.
Dünyasal bilişimizin tanımlandığı güç alanımız, bağlı olduğumuz tonalimiz tarafından yönlendirilir. Bizler bir başka yanımız daha olduğunu duyumsasak da Tonal, hep kendisinin içinde kalmamız için sürekli sopasını gösterir. Bu yüzden şaman bilişinde dışarıdan kabuğun kırılması, yani çömez-usta ilişkisi gereklidir.
Organizmaların kendi birleşim noktasından bağlı oldukları büyük ışıklı topun da bir birleşim noktası vardır. Topyekûn ışıklı yumurtanın birleşim noktasının belirlenebileceği ve onun üzerine yoğunlaştırılacak enerji ile yepyeni bir ortak dünya oluşturulabileceği kabul edilir. Ortak bilişin değişmesi için evrensel niyetlenmenin gerçekleşmesi, başarılabilinir bir olgudur. Oraya ulaşmak için yapılacak tek şey; birleşim noktasının devinimini niyet etmektir.
Evrenden akan enerji; sürekli şekilde itilip çekilir evren tarafından. Evrenin vahşiliği, yırtıcılığı, acımasızlığı, sömürmesi gibi görülen bu itme-çekme tepkimesi aslında, onun kendi farkındalığını deneyimlemeye çalışmasından ibarettir.
Evren, varlıklar üstünde baskı uygulayarak farkındalıklarını arttırmaya çalışmaktadır. Evren bu yolla kendisinin farkında olmaya çalışmaktadır. Bu yüzden Toltek Bilgeliğinin bilişsel dünyasında farkındalık; son ve nihai aşamadır.
Don Juan’a göre Şamanların arayışlarının doruk noktası; yeryüzündeki tüm insanların hepsi için nihai enerji bağlamında bir olgu olan, doğru yolculuktur. Carlos Castaneda’ya göre Şamanlar; arayışlarını, sonunda bir organizması olmaksızın, birleşik bir birim gibi davranabilme anlamında bir varlık olma arayışı diye tanımlarlar. Bu açıdan varlıklar, yeni biliş ufuklarına götürecek sıçrama tahtaları görevi gören hatırlatıcı araçlar ya da uygulayımsal yapılardır sadece.
Toltek Bilişinde ve bakışında varlıklar; gerçek savaş alanları olan sonsuzlukla savaşırken, aynı zamanda teslimiyetle kabullenmelidirler onu. Sonsuzluktan gelip, sonsuzluğa gitmek durdurulmaz bir döngüdür. Eksi sonsuzdan artı sonsuza, ya da artı sonsuzdan eksi sonsuza… Savaşçılar, bu sonsuz döngünün içinde erk avlayan ve yaşamının sonuna kadar vazgeçmeyen kusursuz insanlardır. Kusursuzluğunun son noktası da; Doğru Yolculuğu gerçekleştirip yeni Biliş Ufuklarına ulaşmaktır.
İnsanın insan olmaktan vazgeçtiği alan, kimilerine göre ölüm, kimilerine göre sonsuzluktur. Ölümün ya da sonsuzluğun ne olduğu değil de, sadece var olduğu gerçeğinin, bilişinde ve bilincinde olmak ve savaşmaktan vazgeçmemek bile başlı başına bir farkındalıktır.
Kaynak:
Wikipedia-Toltekler
Bunu Paylaş:
- Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- X'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
Bir yanıt yazın