Tasavvuf “sufi olma, sufiye yolunu izleme” demektir. Tasavvuf ehline mutasavvıf ya da sufi denir. Tasavvuf edebiyatı ise tasavvufla uğraşan kişilerin ortaya koyduğu ürünleri kapsayan edebiyat türüdür. Halk edebiyatının “Tasavvufi Halk Edebiyatı” türü 12’nci yüzyılda Ahmed Yesevi ile başladı.[1] Konusu Allah’a ulaşmanın yolları, ahlak ve nefsin terbiyesidir. Anadolu’nun bu alandaki ilk ve en ünlü şairi Yunus Emre’dir.
Genel Özellikler
[2] Anadolu’da 19’uncu yüzyıla değin çeşitli tarikatlarla gelişen bu edebiyat geleneğinin sürmesinde en önemli rolü Alevi-Bektaşi ve Melami-Hamzavi şairler oynadı.Tasavvuf edebiyatı şairleri, yalın bir dille, hece ölçüsüyle ya da aruzun heceye yakın yalın kalıplarıyla şiirler yazdılar. Tasavvuf şiirinin genel adı, özel bestelerle okunan ve tarikatlara göre değişik isimlerle anılan ilahilerdi. Nazım birimi dörtlüktü. Ama gazel biçimde yazılmış ilahiler de vardır. Bu edebiyatın düzyazı biçimini ise evliya menkıbeleri, efsaneler, masallar, fıkralar ve tarikat büyüklerinin yaşamlarını konu alan yapıtlar oluşturur.
Eserler dörtlük birimiyle yazılmıştır. Genellikle yarım uyak kullanılır . En büyük şairleri Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli, Pir Sultan Abdal, Abdal Musa, Abdû Furkan gibi önemli şairleri vardır. Bu şairler tarihin ve günümüzün en önemli şairleridir.
Tasavvuf felsefesine göre kainatın yaratılış sebebi Allah’ın kendi güzelliğini görmek ve bilinmek istemesidir. Allah’ın “ol” emri ile kainat yaratılmıştır. Varlıklar Allah’tan kopma bir parçadır. Dolayısıyla Allah “vahded-i Vucud” yani tek varlıktır. Dolayısıyla evrendeki varlıklar asıl varlığa dönmek ister. Varlığın kendi varlığını Allah varlığında yok etmesi tasavvufta en son aşamadır.
Dini görüşler ve bunların işlenişi bakımından Arap ve İran edebiyatı ile etkileşim söz konusudur. Fakat bu etkileşimin boyutu divan edebiyatındaki kadar büyük değildir. Dinî-Tasavvufî Osmanlı Edebiyatı İslâmiyet’in ve Tasavvufun etkisiyle ortaya çıkmıştır.
İslâmiyet’in kökleşip yayılmasında büyük etkisi olan tasavvuf, zamanla edebî eserlerde de işlenmiş, din ve tasavvuf, edebiyat aracılığıyla yayılmaya çalışılmıştır. Dinî -Tasavvufî Türk Edebiyatına “Tekke edebiyatı” da denir. Dinî -Tasavvufî Türk edebiyatında asıl olan sanat yapmak değil, dinî-tasavvufi düşünceyi yaymaktır. Tekke şairlerinin çoğu tarikatlarda yetişmiş şeyh ve dervişlerdir. Tekke şiiri, halk şiirinden de divan şiirinden de nazım şekilleri almıştır. Tasavvufçu olmak için nefsi kontrol etme , kendine terbiye etme, acı çekme gibi bazı şartları vardı. Bu özelliklerin dışında kalan; eserlerini aruz ölçüsüyle ve Divan Edebiyatı diliyle, hatta tamamıyla Arapça-Farsça yazan tasavvufçular da vardır. Örneğin Mevlana Anadolu’da yetişen ilk ve en büyük Türk mutasavvıf olduğu halde eserlerini Farsça yazmıştır. Şeyh Galip, Divan tarzında eser verdiği için Tekke Edebiyatı çerçevesinde düşünülmez, Divan Edebiyatı mensubu sayılır.
En belirgin özellikleri şunlardır:
- Kurucusu 12. yüzyılda Doğu Türkistan’da yetişen Hoca Ahmet Yesevi’dir.
- Tekke Edebiyatı, Anadolu’ya 13. y.y.’dan itibaren gelişmiştir.
- Bu edebiyat şairleri tarikat merkezi olan tekkelerde yetişmiştir.
- Nazım birimi genellikle dörtlüktür.
- Hem aruz hem hece ölçüsü kullanılmıştır.
- Şiirlerin çoğu ezgilidir.
- Allah, insan, felsefe, doğruluk, ibadet gibi konular işlenmiştir.
- İlahi, nefes, nutuk, devriye, şathiye, deme gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
- Dili Aşık Edebiyatı’na göre ağır, divan edebiyatına göre sadedir.
- Aşık, maşuk, şarap, saki gibi mazmunlara yer verilmiştir.
Yüzyıllara göre bu edebiyatın en önemli temsilcileri şunlardır:
- 12.yy.: Hoca Ahmet Yesevi
- 13.yy.: Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli
- 14.yy.: Kaygusuz Abdal
- 15.yy.: Hacı Bayram-ı Veli, Eşrefoğlu Rumi
- 16.yy.: Pir Sultan Abdal
- 17.yy.: Niyaz-ı Mısrî, Sinân-ı Ümmî, Hüdâi
- 18.yy.: Sezai
- 19.yy.: Kuddusi, Turâbi
Tasavvuf düşüncesi
Allah’ı bilmek nasıl olur ? Kâinatın yaratılışı nasıldır ? Biz neyiz ? Niçin geldik dünyaya ? Yaşamımızın anlamı, var olmanın aslı, gerçek, başlangıç ve son nelerdir ? Bu ve bunun gibi fizik ötesi sorulara cevap vermeye çalışan düşünüş yoluna Tasavvuf Düşüncesi denir. [Vahdet-i Vücut (Varlığın Birliği) Teorisi].
- Bu düşünceye göre Allah tek varlıktır. (Vücud-i Mutlak). Aynı zamanda tek güzelliktir (Hüsn-i Mutlak).
- Tek varlık olan Allah kendisini görecek gözler, sevecek gönüller istemiş ve kâinatta bilinmek istemiştir.
- Bu tıpkı aynayla kaplı bir odada olmak gibidir. Ayna varlığın çeşitli görüntülerini yansıtır.
- O halde, evren ve tüm insanlar Allah’ın bir görüntüsüdür. Öyleyse insanlar arasında renk, inanç, dil, ırk gibi ayrımlar yapmak anlamsızdır.
Bütün görüntülerde “varlık” ve “yokluk” öğeleri bir aradadır. İnsan dünyaya bağlı tutku ve zevklerini yok ederek “varlık” öğesini geliştirir. Bunun yolu da tekkelerden (tarikatlar) geçer. Burada insan sıkı bir eğitimle dünya nimetlerinden vazgeçerse, sonunda özü olan Allah’a kavuşabilir. Bu da gerçek aşktır. İnsanların birbirlerine duyacakları aşk ise mecazdır. Bu, kişiyi Allah’tan uzaklaştırır. “Bir hırka, bir lokma” insana yetmelidir. Tekkelerde bu yolla Allah’a ulaşan insan sonunda “Enel Hak” derecesine varır. Bu kişilere İnsan-ı Kâmil ya da Ermiş denir.
Bazı terimler
- Vahdet-i Vücud (Varlığın Birliği): Evrende sadece Allah’ın varlığı söz konusudur. Diğer varlık zannettiğimiz, bu “mutlak varlığın”, Allah’ın bir parçası ve görüntüsüdürler.
- Tekke: Tasavvuf ehli kişilerin, tarikat mensuplarının barındıkları, eğitim gördükleri yer, kuruluş.
- Pir: Tarikat kurucusu
- Şeyh: 1.Tarikat kurucusu. 2. Tarikatta en yüksek dereceye ermiş kişi. 3. Tarikat kollarından birinin başında bulunan kimsedir.
- Tarikat: Allah’a varma yolunda benzer biçimde düşünenlerin oluşturduğu topluluk.
- Derviş: Bir tarikata girmiş, onun kurallarına uygun yaşayan kimse.
- Abdal: Gezgin derviş
- Halife: Tarikat kurucusunun ya da şeyhin kendisine vekil tayin ettiği, yetki verdiği kişidir.
Nazım türleri
Tekke şiirinde görülen ve dinsel içerikli konuları işleyen ilahi, nefes, deme, şathiye gibi ürünler nazım biçimi değil, birer nazım türüdür. Çünkü bunlar da koşma tipi nazım biçimiyle ve hece ölçüsünün genellikle 7, 8 ve 11’li kalıplarıyla söylenir. Söz konusu türlerde dörtlük sayısı genellikle 3 – 7’dir. İlahi, nefes ve demeler, bestelenerek söylenir.
- 1-) İlahi
Herhangi bir tarikatın izini taşımaksızın Allah’ı öven şiirlere denir. Daima özel bir ezgi ile söylenir. Divan şiirindeki tevhit ve münacaatın halk edebiyatındaki karşılığıdır. En ünlü şairi Yunus Emre’dir. Değişik tarikatlara göre deme, nefes, âyin gibi adlar alır. Şekil olarak Koşma biçimindedir. Yani dörtlüklerden oluşur. Son dörtlükte şairin adı veya mahlası geçer. Genelde 7’li hece ölçüsü kullanılır. Bazı ilahilerde aruz vezni kullanılmıştır. Aruz vezninin kullanıldığı ilahiler gazel şeklindedir.
İlahi örneği
Aşkın aldı benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarım dünü günü
Bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni
Aşkın âşıklar öldürür
Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur
Bana seni gerek seni
Yunus Emre
- 2-) Nefes
Bektaşî şairlerinin yazdıkları tasavvufî şiirlerdir. Nefeslerde genellikle tasavvuftaki vahdet-i vücut (varlığı birliği) kavramı anlatılır. Bunun yanı sıra Hz. Muhammet ve Hz. Ali için övgüler de söylenir. Nefeslerde kalenderane ve alaycı bir üslûp göze çarpar. Edebiyatımızda Pir Sultan Abdal nefesleriyle ünlüdür.
Nefes örneği
Şu görünen yayla ne güzel yayla
Bir dem süremedim giderim böyle
Pîrim ben gidiyom sen himmet eyle
Bu yıl bu yayladan Şâh’a gidelim
Eğer ekilir de bostan olursam
Şu halkın diline destan olursam
Kara toprak senden üstün olursam
Bu yıl bu yayladan Şâh’a gidelim
Bir bölük turnaya sökün dediler
Yürekteki derdi dökün dediler
Yayladan öteki yakın dediler
Bu yıl bu yayladan Şâh’a gidelim
Pir Sultan Abdal
- 3-) Deme
Alevi-Bektaşi tarikatından tasavvuf şiirlerinin tarikatlarını ve hareketleriyle ilgili temaları işleyen, sorunlarını konu edinen şiirlerine deme adı verilir. Genellikle 8’li hece ölçüsüyle yazılan demeler saz eşliğinde kendine özgü bir makamla söylenir.
Deme örneği
Gel benim san tanburam
Sen ne için inilersin?
İçim oyuk, derdim büyük
Ben anınçün inilerim
Koluma taktılar perde
Uğrattılar bin bir derde
Kim konar kim göçer burda
Ben anınçün inilerim
Gel benim sarı tanburam
Dizler üstüne yatıram
Yine kırıldı hatıram
Ben anınçün inilerim
San tanburadır adım
Göklere ağar feryadım
Pir Sultan’ımdır üstadım
Ben anınçün inilerim
Pir Sultan Abdal
- 4-) Nutuk
Tekke Edebiyatı’nda pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren müridleri bilgilendirmek tarikat derecelerini ve tarikat adabını öğretmek amacıyla söylenen didaktik şiirlerdir. Bektaşilerinin, aşık tarzı halk edebiyatı nazım türü olan nefese verdiği isimdir. Türün en önemli temsilcisi Kaygusuz Abdal’dır.
Nutuk örneği
Evvel tevhid sürer mürşid dilinden
Erişir canına fazlı Huda’nın
Kurtulursun emarenin elinden
Erişir canına fazl-ı Huda’nın
İkincide verir lafzatu’llâhı
Anda keşf ederler sıfatu’llâhı
Hasenat yeter der eder günahı
Erişir canına fazl-ı Huda’nın
Üçüncüde yâ Hû ismini oku
Garib bülbül gibi durmayıp şakı
Kendi vücudunda bulagör
Hakk’ı Erişir canına fazl-ı Huda’nın
- 5-) Devriye
Evrendeki canlı cansız her şey Allah’tan gelmiştir, yine Allah’a dönecektir. Bu felsefeyi yansıtan şiirlere Tekke edebiyatında devriye denilmiştir. Her şeyin Allah’a kavuşma yolculuğunu ve Allah’ın her şeyi kapsayıcılığını öne çıkarır.
Devriye örneği
Ak süt iken kızıl kana karışıp
Emr-i Hak’la coşup cevlana geldim
Mâ-i carî ile akıp yarışıp
Katre-i na-çizden ummana geldim
Dokuz ay on gün batn-ı maderde
Kudretten gözüme çekildi perde
Vaktim tamam olup ahiri yerde
Çıkıp ten donundan cihana geldim
Hakikat meyinden nûş edip kanıp
Can gözlerim o gafletten uyanıp
Kudretten her türlü renge boyanıp
Bu âlem-i nakş u elvana geldim
Bir zerreyim âfitâbımdan durum
Aşk ile mesrurum kalbi pür-nûrum
Ta ezelden zevk-ı seyre mecburum
Seyr ü sülük edip seyrana geldim
Hüsni
- 6-) Şathiye
Dini ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi manzumelere şathiye adı verilir. Tasavvufi konuları işleyenleri şathiyat-ı sûfiyâne adını alırlar, inançlardan alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir. Görünüşte saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği anlaşılır. Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi şairlerinde rastlanır. Medrese hocalarına göre bu şathiyeler küfür sayılır. Bu türün en tanınmış şairi Kaygusuz Abdal’dır.
Şathiyye örneği
Yeri göğü ins ü cinni yarattın
Sen ey mimarbaşı eyvancı mısın
Ayı günü çarhı burcu var ettin
Ey mekân sahibi rahşancı mısın
Denizleri yarattın sen kapaksız
Suları yürüttün elsiz ayaksız
Yerleri temelsiz göğü dayaksız
Durdurursun acep iskâncı mısın
Kullanırsın kanatsızca rüzgârı
Kürekle mi yaptın sen bu dağları
Ne yapıp da öldürürsün sağları
Can verip alırsın sen cancı mısın
Sekiz cennet yaptın sen Âdem için
Adın büyük bağışla onun suçun
Âdemi cennetten çıkardın niçin
Buğday nene lâzım harmancı mısın
Azmî
Mensur Eserler
Düz yazı (nesir) olarak yazılmış yapıtlardır.
- 1-) Fütüvvetname
Fütüvvetle ilgili değerlendirmelerin, geleneklerin yer verildiği, fütüvvetin ilkelerini, tarihini, niteliklerini, törelerini konu edinen yapıtlara verilen addır. Bu yapıtlarda, fütüvvetlerin özellikleri açıklanır, fütüvvet yoluna girerken uyulması gereken kurallar belirtilir. Günümüze ulaşan en eski fütüvvetname, 10. yüzyılda mutasavvıf Sülemi tarafından yazılan Arapça Kitab ül-fütüvve’dir.
Silemi, yapıtlarında, füttüvetin kurallarından, yol ve yordamından söz eder; fütüvveti uygunsuz davranışlardan kaçınmak, Tanrı’ya itaat etmek, ahlak üstünlüklerini, güzelliklerini korumak şeklinde tanımlar.
- 2-) Gazavetname
Türk Edebiyatı’nda, savaşları konu edinen yapıtlara verilen isimdir. Gazavetname ile daha çok din düşmanları üzerine, gazilerin düzenledikleri akın ve savaşları, bu sırada gösterilen kahramanlıkları anlatan yapıtlar kastedilir. Bu kentin ya da bir kalenin alınmasını konu edinen yapıtlara “fetihname”, düşmanın yenilgisiyle biten savaşları konu edinenlere ise “zafername” denirse de, bu gibi farklılıklar daha sonra birbirine karıştırılmış ve bunların tümüne birden “gazavetname” denilmiştir.
- 3-) Menakıbname
Menakıbnamelerde, kahramanların, din ulularının, tarikat büyüklerinin yaşamları, gösterdikleri kerametler yer alır. Kahramanlar, olağanüstü nitelikler taşır, olağanüstü işler yaparlar.
- 4-) Battalname
Battal Gazi’nin menkıbeleşmiş hayatı üzerine kurulmuş destansal halk hikayesidir. Yapıtta, Battal Gazi’nin tarihsel kişiliği çerçevesinde oluşan menkıbelerin yanısıra, başkalarına ait kahramanlıkların Battal’a mal edilmesi ve hikâyecinin düşsel katkısı ile oluşan; böylece gerçek tarihten iyice uzaklaşan serüvenler anlatılır. Battal’ın adı çerçevesinde oluşmuş iki halk hikayesi vardır: Arapça “Z’at ül-himme” (halk ağızında Zelhimme) ile Türkçe “Battalname”.
Bir yanıt yazın