Tarihte Mekke’nin Fethi

Kategori: Dini Konu ve Nasihatler | 0

Tarihte Mekke'nin Fethi

Tarihte Mekke’nin Fethi

Hudeybiye antlaşmasına göre Huzaa kabilesi, Resulullaha, Bekiroğulları kabileside Küreyş kabilesi himayesine girmişti. Fakat Bekiroğluları kabilesi ansızın Küreyşlilerden Şaffan bin Umeyye, İkrime bin Ebu Cehil, Süheyl bin Amr, Hüveytib bin Abdulüzza, Mükrez oğlu Hafz ve bir kısım küreyşli müşriklerle Huzaa kabilesi üzerine saldırmışlar ve onlardan 23 kişiyi öldürmüşlerdi.

Bunun üzerine Huzaa kabilesinden Amr bin Salim Huzai 41 kişilik toplulukla peygamberimize geldiler ve olayı Resulullaha anlattılar. Resulullah Küreyşlilere, ya bu saldırıda öldürülen 23 kişinin diyetinin ödenmesini yada Küreyşlilerin Bekiroğlularının himayesini bırakmasını istedi. Kureyşli Müşrikler bunları da kabul etmediler. Fakat yine de anlaşmayı bozdukları için içlerini korku bürüdü.

Ve tekrar anlaşma yapmaları için Ebu Sufyan-ı Medine’ye yolladılar. Ebu Sufyan Peygamberimizden ve Sahabilerden Eman dilediyse de kabul görmedi ve Mekke’ye eli boş olarak döndü. Peygamberimiz büyük bir ordu hazırlayarak gizlice Mekke şehrini kuşattı.

Aniden basılan Mekkeli Müşrikler neye uğradıklarını şaşırmışlar ve savaş hazırlığını bile yapamamışlardı. On ikibin kişilik büyük İslam ordusu hiç bir büyük olaya karışmadan kolayca Mekke şehrini fethetmişlerdir. Hicretin sekizinci yılında Resulullah (s.a.v.)’e boyun eğen Mekke, bu tarihten sonra yeni bir dönemi yaşamaya başladı. Allah Teâlâ’nin mübarek kıldığı, İşlâm dininin merkezi olan bu belde, sirkten, putperestlikten ve bütün diğer hurafelerden arındırılmış yeni bir hayata kavuştu.

Daha önce bağımsız bir şehir devleti olan Mekke’nin, fetihten sonra ekonomik ve sosyal durumu da değişmişti. Mekke, ihtiyaçlarını temin edebilmek için ihtiyaç duyduğu yoğun kervan faaliyetlerine eskisi gibi bağımlı değildi. Zira, İslam devleti elde ettiği gelirleri ihtiyaç olan yerlere adil bir şekilde taksim ettiği için Mekke’nin ihtiyaç duyduğu her şey İslam Devleti eliyle sağlanıyordu.

Ayrıca eski ticarî faaliyetler, Mekke için artık hayatî olma özelliğini yitirmişti. Mekke, Hac zamanlarında çok değişik bir manevî atmosfer altında hareketli ve canlı günler yaşıyordu. Bu zaman zarfında çok yoğun bir ticarî faaliyeti de sahne oldu. Ayrıca Mekke, yeryüzündeki bütün Müslümanların kalplerinde yaşattıkları ve oraya ulaşıp, Hac ibadetini yerine getirmek için büyük fedakârlıkları göze aldıkları bir manevî şehir olma özelliğini kıyamete kadar sürdürecektir.

HUDEYBİYE ANLAŞMASI: Hudeybiye Antlaşması ya da Hudeybiye Barışı, 628 martında Medineli Müslümanlarla Mekkeli Müşrikler arasında yapılan barış antlaşmasıdır. Hicretin altıncı yılıydı. İslam hızla yayılırken Mekkeliler korku ve çaresizlik içindeydiler. Hendek Savaşı’ndaki başarısızlıkları da bu korku ve çaresizliği derinleştirmişti.

Tam da bu sırada Peygamber Muhammed ve ashabı Beytullah ziyareti için Mekke’ye doğru yola çıktılar. Mekkeliler Müslümanların savaş için geldiklerini zannedip korkuya kapıldılar, anlaşma teklif ettiler. Böylece, 628 yılında Hudeybiye barış antlaşması imzalanmıştır.

Hudeybiye ismini imzayı attıkları yakın koyun isminden almıştır. Bu antlaşma ile Mekkeliler İslam Devletini hukuken tanımışlardır. Kendilerini Kâbe’yi ziyarete ve tavafa hazırlamış olan, hakikate ve doğruluğa müstehak sahabeler, maddelerin dış görünüşüne bakıp, Hudeybiye Mua­hede ve Musalahasının aleyhlerinde olduğu kanaatine varmışlardı.

Fakat za­manla sul­hun müspet neticeleri görülmeye başlayınca, Resûl-i Ekrem Efendi­mizin kararında ne kadar haklı olduğunu ve endişelerine de mahal bulunmadığını anladılar! Her şeyden evvel, İslam’ın amansız düşmanı olan Ku­reyş müşrik­leri, bu mua­hede ve musalaha ile İslam devletini resmen tanımış oluyorlardı. Ayrıca bu anlaşma, diğer fetihlere de bir başlangıç olmuş, fetih kapılarının açılması için bir anahtar teşkil etmiştir.

Nitekim bu sulhu, daha doğrusu bu manevi fethi kısa bir zaman sonra Hay­ber’­in fethi ve ondan sonra da Mekke fet­hinin takip ettiğini görüyoruz. Yine bu muahede ve musalaha sâyesinde, Müslümanlar için mânevî tebliğ­lerini harpten ve darptan uzak, emniyet ve huzur için­de yerine getirebilecek bir zemin ve imkân doğmuştur.

Müslümanlarla müşrikler arasında birbirleri­nin vücudunu ortadan kaldırmak için cereyan eden harpler sebebiyle kimse kimseyle temas edip görüşme imkânı bulamıyordu. Bu sulh devresiyle İslam’ın ve Müslümanların işine yarayacak bu geniş imkân meydana geldi. Her ne kadar maddî kılıç bir müddet kınına sokulu durduysa da, Kur’an-ı Hakîm’in parlak manevi kılıcı ortaya çıktı, kalp ve akılları fethe başladı.

Anlaşma sayesinde Müslümanlarla müşrikler birbirleriyle serbest görüşme imkânı bul­dular. Müslümanların yaşayışlarıyla gösterdikleri İslam’ın güzellikleri, onları kendilerine cezbetti. Kur’an’ın sönmez nurları, kavim ve kabilelerinden inat ve ta­aş­şub­larını kırıp, manevi hükmünü icra etti. Mesela, bir harp dâhîsi olan Hâlid b. Velid ve bir siyaset dâhîsi bulunan Amr b. Âs gibi, maddî kılıçla mağlubiyeti kabul etmek istemeyen zâtlar, bu sulh sayesinde Kur’an’ın manevi kılıcının câzibesinden kendilerini kurtaramayıp, Hz. Re­sû­lül­lah’ın huzuruna çıkarak teslimiyetlerini arz etmiş, Müslüman olmuşlardır.

Aynı şekilde, muahede ve musalahanın tanıdığı imkân dolayısıyla Mek­ke’den Medine’ye, Medine’den de Mekke’­ye ziyaretler, ticarî münâsebet­ler başladı. Ku­reyş müşrikleri, Müslümanları yakından tanıma fırsatını buldu­lar: Onların doğruluklarına, dürüstlüklerine şahit oldular; Müslümanların na­sil bir hürriyet havası içinde yaşadıklarını yakından takip ettiler. Bu arada, Müslü­manların telkin ve tavsiyesiyle, birçok müşrik, iman dairesine girdi. Ki­misi de iman ve İslam’a karşı besledikleri düşmanlıklarını yumuşatarak, imana karşı meyil gösterdi.

Hudeybiye Sulhu’nden Mekke’nin fethine kadar geçen iki sene zarfında Müslüman olanların sayısı, Resûl-i Ekrem Efendimizin peygamber olarak gön­de­rilişinden sulh gününe kadar geçen yaklaşık yirmi seneye yakın zaman için­de Müslüman olanlardan çok daha fazla olmuştur. Umre maksadıyla yola çıkan sahabelerine sayısı bin dört yüz iken, iki sene sonra Mekke’nin fethine gidildiğinde bu sayı ön bini buluyordu.

Bu da, Hudeybiye Sulhu’nun ne kadar ye­rin­de yapılmış bir antlaşma olduğunu açıkça göstermektedir. Kur’an’ın Hudeybiye Sulhu’nu “Feth-i Mübîn=apaçık bir fetih” olarak tavsif etmesi de dikkat çekicidir. Hâlbuki, Müslümanlar, daha evvel de küçümsen­meyecek zaferler elde etmişlerdi.

Fakat Kur’an’ın, bunları değil de, Hu­dey­bi­ye Sulhu’nu “Feth-i Mübîn” ola­rak nitelendirmesi, İslamiyet için asıl hakikî zafe­rin mânevî sahada ol­düğü gerçeğine işaret içindi. Nitekim İmam-ı Zuhrî, buna işaretle, “İslam’da, Hudeybiye Musalaha­sı’ndan önce, ondan daha büyük bir fetih olmamıştır ”demiştir.

İbni Mes’ûd’un rivayeti de aynı meâldedir: “Siz fetih olarak Mek­ke’nin fet­hini kabul ediyorsunuz; Hâlbuki, biz, asıl fetih olarak Hudeybiye Sulhu’nu sa­yı­yoruz!”Hudeybiye Muahede ve Musalahası, aynı zamanda, büyük bir siyasî za­ferdi. Çünkü Hayber Yahudilerini, kuvvetli dostları olan Ku­reys müşriklerin­den tecrid ediyordu. Hayber Yahudileri için artık Ku­reyş müşrikleri yok de­mekti.

Dolayısıyla, buranın fethi de, bu sâyede daha da kolaylaşıyordu. Nite­kim Resûl-i Ekrem, Medine’ye döndükten birkaç hafta sonra Hayber’in fethine muvaffak olmuştur. Bütün bu neticeler görüldükten sonra, Hudeybiye Sulhu için Kur’an’ın, “(Ey Resûlum!) Biz sana, gerçekten açık bir zafer verdik!” haber ve hükmünün ne kadar mûcızâne ve veciz olduğu açıkça anlaşılıyordu.

Kur’an-ı Kerim’in şu ayetini de hatırlatalım: “Olur ki bir şey hoşunuza gitmezken, sizin için o hayırlı olur ve bir şeyi istediğiniz halde, o hakkınızda şer olur. Allah bilir, siz bilemezsiniz!

Maddeleri

  • Müslümanlarla karşı taraf arasında 10 yıl savaş olmayacak,
  • İki tarafın hiçbiri diğerinin malına ve canına el atmayacak.
  • Müslümanlar bu yıl Kâbe’yi ziyaret etmeksizin geri dönecekler.
  • Gelecek yıl üç günden fazla olmamak üzere Mekke’ye gelip Beytullah’ı ziyaret edecekler.
  • Bu üç gün süresince Mekkeliler şehir dışına çıkacaklar.
  • Müslümanlardan Küreyş’e sığınacak olursa, geri döndürülmeyecek, fakat onlardan Müslümanlara sığınanlar geri döndürülecek.
  • Müslümanlardan hac, Umre ve ticaret için Mekke’ye gideceklerin canları ve malları güven altında olacak.
  • Kureyş tarafında Mısır’a ve Şam’a gidenlerle ticarette bulunmak üzere Medine’ye gelenlerin de canları ve malları güven altında bulunacak.
  • Kureyş’ten başka diğer kabileler isterlerse Müslümanların, isterlerse Kureyş’in koruması altına girebilecek.

Önemi:

Mekkeliler, Müslümanların siyasî varlığını resmen kabul ettiler. Barış ortamının oluşması İslamiyet’e geçişi hızlandırdı. Mekke’nin fethi kolaylaştı

Takip Et Ergunca:

Herkes Cennete Gitmek İster ama Hiç Ölmeden Cennete Gidilir mi?

Son yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir