Sivas Kongresi Beyannamesi

Kategori: Tarihi Konular | 0
Sivas Kongresi Beyannamesi

Sivas Kongresi Beyannamesi’nde Alınan Kararlar

  • Milli sınırlar içinde bulunan vatan bir bütündür; birbirinden ayrılamaz.
  • Kuva-yı Milliye’yi yetkili ve milli iradeyi hakim kılmak esastır.
  • Osmanlı ülkesinin herhangi bir kısmına yapılacak müdahale ve işgal Ermenilik, Rumluk teşkili gayesine yönelik hareketlere toptan karşı konacaktır.
  • Azınlıkların her türlü güvenliği sağlandığından siyasi egemenlik ve toplum dengesini bozacak ayrıcalıklar verilemez.
  • İstanbul hükümeti, bir dış baskı karşısında topraklarının herhangi bir parçasını bırakmak zorunda kalırsa, buna karşı bütün tedbirler alınır ve kararlar verilebilir.
  • Mondoros Mütarekesi imzalandığı tarihte sınırlarımız içinde bulunan, halkı Müslüman olan topraklar üzerindeki tarihi, ırki, dini ve coğrafi haklarımıza saygı gösterilmesini ve bunlara aykırı girişimlerin geçersiz hale getirilmesini bekleriz
  • Devletin bağımsızlık ve bütünlüğü saklı kalmak şartıyla topraklarımızı ele geçirmek isteği olmayan herhangi bir devletin ekonomik, teknik ve sınaî yardımlarını memnuniyetle karşılarız
  • Millî iradeyi temsil etmek üzere Millet Meclisinin derhal toplanması mecburidir.
  • Millî vicdandan doğan cemiyetler birleşmiş, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adını almıştır. Bu cemiyet her türlü fırkacılık cereyanlarından, şahsi ihtiraslardan uzaktır. Bütün Müslüman vatandaşlar bu cemiyetin tabii üyesidirler
  • Umumi Kongre tarafından kutsal gayelere erişmek, bunları takip etmek için bir Temsil Heyeti seçilmiştir.

Kongre’deki Kararların Sadeleştirilmiş Hali

  • Osmanlı Devleti ile itilaf Devletleri arasında yapılan Ateşkes Anlaşması’nın imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalan ve her noktasında çok büyük bir İslâm çoğunluğunun bulunduğu Osmanlı ülkesinin parçaları birbirinden ve Osmanlı topluluğundan parçalanamaz ve hiç bir sebeple ayrılmaz bir bütündür. Bu ülkede yaşayan bütün Müslüman halklar, birbirine karşılıklı hürmet ve fedakârlık duygularıyla dolu, birbirlerinin ırkî ve sosyal haklarına saygılı, yaşadıkları muhitin şartlarına tam olarak riayetkâr öz kardeştirler.
  • Osmanlı toplumunun bütünlüğü, milli istiklalimizin sağlanması, Hilâfet ve Saltanat yüce makamının dokunulmazlığı için Kuva-yı milliye’yi etkili ve milli iradeyi hâkim kılmak esastır.
  • Osmanlı topraklarının herhangi bir parçasına karşı yapılacak müdahale ve işgale ve özellikle vatanımız içinde müstakil birer Rumluk ve Ermenilik kurulmasına yönelik hareketlere karşı, Aydın, Manisa ve Balıkesir Cephelerindeki milli cihatlarda olduğu gibi, elbirliğiyle savunma ve direnme esası meşru kabul edilmiştir.
  • Öteden beri aynı vatan içinde birlikte yaşadığımız, bütün gayr-i müslim azınlıkların her türlü hakları bütünüyle mahfuz bulunduğundan, bu azınlıklara siyasî egemenlik ve toplumsal dengemizi bozacak imtiyazlar verilmesi kabul edilmeyecektir.
  • Osmanlı Hükümeti bir dış baskı karşısında memleketimizin herhangi bir parçasını terk ve ihmal etmek zorunda kalırsa, Hilafet ve Saltanat makamı ile vatan ve milletin dokunulmazlığını ve bütünlüğünü sağlayacak her türlü tedbir ve kararlar alınmıştır.
  • İtilaf Devletleri’nce Ateşkes Anlaşması’nın imzalandığı 30 Ekim 1918 tarihindeki sınırlarımız içinde kalıp İslâm çoğunluğunun oturmakta olduğu, kültür ve medeniyet üstünlüğünün Müslümanlarda bulunduğu ve bir bütün teşkil eden vatan topraklarının taksimi görüşünden büsbütün vazgeçip, bu topraklar üzerindeki tarihi, ırki, dini ve coğrafi haklarımıza riayet edilmesine ve buna aykırı teşebbüslere son verilmesine ve böylece hakka ve adalete dayalı bir karar alınmasını bekleriz.
  • Milletimiz insani, muasır (çağdaş) gayeleri yüceltir, teknik, sınaî ve ekonomik durumu ve ihtiyacımızı takdir eder. Böylece devlet ve milletimizin iç ve dış bağımsızlığı ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla, altıncı maddede yazılı sınırlar içinde, milliyet esaslarına saygılı olan ve memleketimize karşı istila emeli gütmeyen herhangi bir devletin teknik, sınaî, ekonomik yardımını memnuniyetle karşılarız. Bu adaletli ve insani şartları(ın gerçekleşmesi), bir barışın acilen kararlaştırılması, insanlığın selameti ve dünyanın esenliği adına, en has milli emelimizdir.
  • Milletlerin kendi geleceğini bizzat kendilerinin tayin ettiği bu tarihi dönemde İstanbul Hükümeti’nin de milli iradeye bağlı olması zaruridir. Çünkü milli iradeye dayanmayan herhangi bir hükümetin keyfi kararlarına milletçe baş eğilmediği gibi, böyle kararların dışta da muteber olmadığı ve olamayacağı, şimdiye kadar geçen olaylarla ve sonuçlarla ortaya çıkmıştır. Böylece, milletin içinde bulunduğu sıkıntı ve endişeden kurtulmak çarelerine bizzat başvurmasına gerek kalmadan, İstanbul Hükümeti’nin milli meclisi hemen ve hiç zaman yitirmeden toplaması ve böylece milletin, memleketin geleceği üzerinde alacağı bütün kararları milli meclisin denetimine sunması mecburidir.
  • Vatan ve milletimizin maruz kaldığı zulüm ve elemler ile ve hepsi aynı amaç ve maksatla milli vicdandan doğan vatansever ve milli cemiyetlerin birleşmesinden oluşan genel topluluk, bu kez “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adını almıştır. Bu cemiyet her türlü particilik akımlarından ve şahsi ihtiraslardan uzaktır ve arınmıştır. Bütün Müslüman vatandaşlarımız bu Cemiyet’in tabii üyeleridir.
  • Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin 4 Eylül 1919 tarihinde Sivas’ta toplanan Genel Kongresi tarafından, mukaddes maksadı takip ve genel teşkilatı idare etmek için bir Heyet-i Temsiliye seçilmiş ve köylerden il merkezlerine kadar bütün milli teşkilatlar takviye edilmiş ve birleştirilmiştir.

Mustafa Kemal’in Açılış Konuşması

“Muhterem Efendiler: Yurdun ve Ulusun kurtuluşunu amaçlayan zorunlu nedenler, sizleri bunca sıkıntılar ve engeller karşısında Sivas’ta topladı. Yiğitçe davranışlarınızı kutlar, hoş geldiniz demekle, mutluluğumu açıklarım.

Efendiler; Bilinmektedir ki, ulusların insanca haklarına dayanan, söz vermeler üzerine 30 Ekim 1918’de İtilaf devletleri ile bir antlaşma yapıldı, ulusumuz, hakça bir barışa kavuşacağını umdu. Halbuki bu antlaşma hükümleri, bütün yurdumuza ve ulusumuza karşı, kötüye kullanışlarla, baskılarla, zorlamalarla uygulanmaya başlandı. İtilaf devletlerinden yüz bulan ülkemiz Hrıstiyanları ulusumun onuruna dokunan çılgınca davranışlara giriştiler.

Batı Anadolu’da İslam’ın namusu uğruna koruması gereken kutsal yerlerine kadar sokulan Yunan zalimleri İtilaf devletlerinin hoşgörüleri üzerine canavarca kötülükler yaptılar.Doğuda Ermeniler Kızılırmak’a kadar genişleme hazırlıklarına giriştiler, şimdiden sınırlarımıza kadar dayanıp toptan yok edip öldürme politikasını gütmeye başladılar. Karadeniz kıyılarımız da Pontos Krallığı hayalinin gerçekleştirilmesine çalışıldı; Adana, Antep, Maraş ve Konya yakınlarına kadar gelen işgalciler Antalya’ya da girdiler.

Trakya’da işgal bölgesi içine alındı. Saltanat tahtının yeri ve Halifeliğin merkezi olan İstanbul ise, Hükümdar saraylarının içine kadar eline düştü. Bütün bu haksız saldırışlara karşı İstanbul’daki hükümet, belki tarihte bir benzeri daha görülmemiş bir katlanma ile sustu; her zaman için güçsüz, kararsız, dermansız kaldı. İşte bu haller ulusumuzu silkinip uyanmaya sürükledi. Artık ulusumuz pek güzel anladı ki, itilafçı devletler bu yurtta kutsal varlıklarına ve ulusal kaderine sahip çıkacak bir gücün, bir isteğin olmadığına iyice hükmetmişler ve akıllarına geleni işlemişlerdi.

Bu yersiz sanı yüzündendir ki cansız bir ülke, kansız bir ulus neleri hak etmişse hepsini hiç çekinmeden uygulamaya koyuldu. Buna karşı boyun eğip teslim olmuş görünmek, tam çöküntüden başka bir sonuç vermeyecektir.Efendiler; Ulusumuzun sizler gibi uyanık ve şerefli kişileri, görünüşün kaygılı karanlıklarından umutsuzluğa düşmediler, çünkü onlar bilirler ki, tarih bir ulusun varlığını hiçbir zaman inkar edemez, çünkü onlar kuvvetli bir iman ile inanırlar ki haksız bir görüşle yurdumuza ve ulusumuza karşı verilen hükümler, ortaya sürülen kanılar, er geç iflas edecektir.

Efendiler; İtilaf devletlerinin haksızlıkları ile İstanbul hükümetinin güçsüzlüğü ve haksızlığı karşısında ulusumuz, varlığını belirtmek ve bu saldırılara karşı namusunu ve bağımsızlığını korumak gerektiğine hükmetmek zorunda kaldı. Bilindiği gibi doğuda geçen savaşın her türlü kaygısını çekmiş ve hele Ermenilerin vahşice zulmüne uğramış, yaslı sınır illerimiz ulusal bağımsızlığı, ulusal onuru kurtarmak amacı ile Müdafaa-i Hukuk-u Milliye (Ulusun Haklarını Savunması) gibi dernekler kurdular, doğudan ve güneyden gelecek tehlikeyi sezinleyen Diyarbakır ilimizde de Müdafaa-i Vatan (Yurt Savunması) derneği kuruldu.

Batıda Yunanlıların saldırısı göz önünde tutularak kurulmuş olan (Ulus Haklarını Savunma Derneği) Yunanlılar’ın topraklarımıza ayak basması üzerine buraları Yunanistan’a katma düşüncesini reddetmek için ayaklandı.

Trakya’da ve Kilikya (Çukurova)’da ulusal dernekler kuruldu, kısacası doğu ve batıdan yükselen ulusun sesi Anadolu’nun en uzak köşelerinde bile yankı buldu. Böylece ulusal dernekler düşmanların esaret boyunduruğuna girmemek direnci ile ulusal bilincin şahlanmasından doğmuş birer eşsiz kuruluş oldular. Bu yolla yüzyıllardan beri bağımsız yaşayan ulusumuz varlığını dünyaya göstermeye başladı.

Efendiler; Ulusça kurtuluş çaresinin ancak kendi içinde kendi gelişmesinden doğacağı kanısı gerçekleşince, belli telikeler karşısında bulunan Doğu Anadolu illeri Erzurum Kongresi’ni toplantıya çağırdı, bu sırada idi ki yapılan yazışmalar, ortaya çıkan olaylar ve kendini gösteren gerçekler karşısında bütün yurdun bir bütün halinde kurtuluşunu amaç edinen Sivas Kongresi, bugün sayın topluluğumuzun kurduğu bu genel kongre, daha 21 Haziran 1919 tarihinde kararlaştırıldı.

Efendiler; Burada büyük bir üzüntü ile yüce topluluğunuza bildirmek zorundayım ki ülkenin ve ulusun kutsal varlıklarını korumakta güçsüzlükten, miskinlikten başka bir şey göstermemiş olan İstanbul hükümeti, ulusu hep yenilmiş, bitmiş göstermek gibi düşmanlarımızın çıkarına işleyen aykırı davranışlarda ancak gücünü gösterebildi. Bu hal ulusal tarihimizde elbette İstanbul hükümeti hesabına lekeli bir sahifedir.

Teşekkür olunur ki, efendiler, ulus ve ulusal gücün tam dayanağı olan şerefli ordumuz o hükümeti uyarmakla birçok büyük zarar da önlenmiş oldu, yine de bu halin ulusal davranışta birçok gecikmelere ve duraklamalara sebep olduğu unutulamaz.

Hatırlarda olacak ki, Sivas Genel Kongresi’ni şereflendirmeleri için 22 Haziran’da yapılan çağrıda, Erzurum Kongresi’nden söz açılarak orada 10 Temmuz’da toplanılacağı belirtilmişti. Batı Anadolu delegelerinin o zamana kadar Sivas’a ulaşabilecekleri sanılıyordu. Böylece Erzurum Kongresi üyelerinin de Sivas’taki toplantıya katılabilecekleri düşünülmüştü, halbuki Sivas’ta toplantı ancak bugün gerçekleşebildi, aradan bir aydan çok zaman geçti, bu uzun süre içinde Erz urum Kongresi Delegelerini bekletip durmaktan ise, herkesin kavrayıp katıldığı amaçlar ve esaslar üzerinde konuşulup kararlara varılması uygun düştü ve sonradan delegelerin seçildikleri yerlere dönüp alınan kararları uygulamaya girişmeleri yeğ görüldü. Erzurum Kongresi ve dolayısıyla Doğu Anadolu adına Sivas Kongresi’ne katılmak üzere (Heyet-i temsiliye) diye yetkili bir toplulukta seçilip görevlendirildi.

Erzurum Kongresi’nin bildirisinden ve tüzüğünden başka gizli kalmış hiçbir karar yoktur. Yalnız Sadrazam Ferit Paşa’nın Paris gezintisinden sonra yayınladığı, Anadolu’da karışıklık olduğunu bildiren genelgesi büyük üzüntü ve tiksinti ile okunmuş, gerçeğe uymayan ülkenin ve ulusun çıkarlarına zarar veren bu bilgisizce bildirinin hemen tezkibi kendisinden şiddetle istenmiştir. İstenen bir şey de milletvekilleri seçiminin çabuklaştırılmasıdır. Erzurum Kongresi yalnız Doğu Anadolu delegelerinden kurulu olduğu için yetkisini bu çevre içinde sıkışmış görmekle yetinmiştir.

Ancak Batı Anadolu ve Rumeli delegelerinin katılması ile verilebilecek yetki ve tüm bir yetkinin kullanılmasını sizin sayın topluluğunuzun gerçekleşmesi koşuluna bağlı gördü, bu yüzdendir ki Doğu Anadolu’da ulusal derneklerin birleşmesinden doğan topluluğa ad koyarken “Doğu Anadolu” deyimi kullanılmıştır. Durup dururken Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ya da Anadolu Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adlarını kullanmak ve bütün Ulusun hakları adına kendi kendini yetkili görmek doğru olamazdı, böyle yapılsa idi İstanbul’da olduğu gibi 5-10 kişinin bir araya gelerek bütün ulusun yetkili vekilleriymiş gibi asıl yetki sahibi ulusla ilgisiz davranışları bir bakıma tekrarlanmış olurdu.

Bununla birlikte efendiler, Erzurum Kongresi bütün ülkenin ve ulusun birleşip anlaşması uğruna, Doğu Anadolu illerinin başka illerimizle her zaman işbirliğine hazır olduğunu belirtmeyi kararlarının başında saymıştır. Elbette yüce varlığınızla kurulmuş bulunan bu Sivas Kongresi, yurdumuzun ve ulusumuzun bölünmez bir bütün olduğunu gerektiği gibi ortaya koyup ispatlayan kararları alacak, esasları koyacaktır.

Efendiler; Millet Meclisi’nin toplanması için öteden beri gösterilen ulusal dilekler karşısında İstanbul Hükümeti’nin daha ilk günden baştan savma davranışları, sorunları Anayasaya aykırı inatçı direnişleri son günlerde ulusal akımın etkisi ile çok gevşemiş, durumdadır. Seçimler için emir de verildiğini biliyorsunuz, bunun gerçekleşmesi, Tanrı’nın izni ile sizin davranışlarınız ve direnişleriniz ile sağlanacaktır. Ancak, seçim başlayıp bitmeden önce, bir ya da birkaç yabancı memleketin mandasını kabullenmek gibi doğrudan doğruya yaşayışımız ve bağımsızlığımız la ilgili bir olup bittiye gidilmek söz konusudur.

Ulusal Meclis’in daha toplanmamış olduğu bir sırada yabancıların kuşatıp sıkıştırdığı, bağımsızlığını yitirmiş İstanbul Hükümeti’nin tek başına uygunsuz bir karar alması ya da ulusal dileklere uymayan yabancı önerileri hoş görüp kabullenmesini hesaba katarak Erzurum ve Sivas Kongreleri’nin birbiri ardı sıra birbirinden daha yetkili, toplanmış olması herhalde iyiliğin ve esenliğin muştusuur. Sözlerime son verirken, yurdun ve ulusun kurtuluş ve yükseliş amacına bağlı olan topluluğumuzun hayırlı ve başarıya ulaşmasını Yüce Tanrı’dan yardım dilerim.

Delegelerin Kongredeki Yemin Metni
Makam-ı Celil –i Hilafet ve Saltanat’a, İslamiyet’e, devlete, millete ve memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye ve emelimiz olmadığına binaen kongrenin müzakeresi devamı müddetince ihtirasat-i şahsiye ve siyasiyeden ve fırkacılık amalinden münezzeh bir azim ve iman ile çalışacağıma ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ihyasına çalışmayacağıma namusum ve bilcümle mukaddesatım namına yemin ederim

Takip Et Ergunca:

Herkes Cennete Gitmek İster ama Hiç Ölmeden Cennete Gidilir mi?

Son yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir