Şeb-i Aruz
Her gün bir yerden göçmek ne iyi bulanmadan donmadan akmak ne hoş. Her gün bir yere konmak ne güzel. Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar laf varsa düne ait simdi yeni şeyler söylemek lazım.
Yaşamını “Hamdım, piştim, yandım” sözleri ile özetleyen Hz. Mevlâna, 30 Eylül 1207 yılında, Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuş, 17 Aralık 1273 günü Hakk’a kavuşmuştur.
739’üncü olum yıldönümü sebebiyle düzenlenen çeşitli etkinliklerle anılıyor. “Ölüm günüm, düğün günümdür” tabirini kullandığı, dostuna kavuştuğunu ve ebedi vuslata erdiğini belirtmek için düğün gecesi anlamına gelen “Şeb-i Arûz“, anma törenleri olarak adlandırılmaktadır. Onun düşüncesinde ve fikirlerinde ölüm hiçbir zaman yokluk olarak kabul edilmemektedir.
“Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir” diyerek gönüllerdeki ölümsüzlüğe ve kalbe dikkat çekmiştir.
Hz. Mevlâna, “Herkes ayrılıktan bahsetti, bense vuslattan” ifadesiyle de ölümün ayrılık değil kavuşmak olduğuna dikkat çekmiştir. Allah Kuran’da haber veriyor. “Her nefis ölümü tadacaktır. Sonra ancak bize döndürüleceksiniz”
Allah’a, yani özüne döndürülen bir ruh için yokluk manasında kullanılan ölüm ifadesi, nasıl bağdaştırılabilir ki?
Şems’ten ayrılık onu çok üzmüştü, ama sonunda Onu kalbinde bularak arayışını terk etti. Bu halini şu beyitle dile getirerek sevgi ile ulaşılacak mertebelerden haber vermiştir.
“Beden bakımından ondan ayrıyım ama bedensiz ve cansız ikimiz de bir nuruz.”
Ey arayan kişi! İster Onu gör, ister Beni. Ben O’yum, O da Ben.” Burada tarif edilen hal, tasavvuf edebiyatında sevenlerin birbirinde yok olma hali olan “fenâ halidir. Hz. Mevlâna, şikâyet edilen ayrılıkların çaresinin, “aşk” olduğunu da haber vermiştir.
Mevlana Celaleddin Rumi değişimin önemini su sözlerle ifade etmiş:
Her gün bir yerden göçmek ne iyi,
Bulanmadan donmadan akmak ne hoş,
Her gün bir yere konmak ne güzel.
Dünle beraber gitti cancağızım,
Ne kadar laf varsa düne ait
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.
Hz. Mevlâna’nın çağrısı:
Allah’ın kulları için sürekli açık tuttuğu tövbe kapısınadır. Başka mana aramaya gerek yoktur. Ve Mevlâna’nın o güzel çağrısı:
Gel! Ne olursan ol, yine gel…
İster kâfir ol, ister ateşe tap, ister puta…
İster yüz kere tövbe etmiş ol, ister yüz kere bozmuş ol tövbeni…
Bizim kapımız umutsuzluk kapısı değil, nasılsan öyle gel.
Onun çağrısı Hakka, Hakikate, Doğruluğadır. “Geçmişteki halin ne olursa olsun, bu hal seni ümitsizliğe düşürmesin, tövbe etmek kaydıyla, yani eski haline dönmemek üzere gelmek istersen bu kapı sana açıktır” mesajını vermiştir.
Onun büyük bir İnsanı Kâmil olduğu anlatılmalıdır. Hz. Mevlâna’nın “Şeb-i Arûz” günü vesilesiyle, onun dünya görüşleri insanlığa aktarılmaya çalışılsa da, daha çok çalışmaların ve projelerin yapılması, çocuklarımıza küçük yaştan başlayarak tanıtabilmemiz, anlatabilmemizin yollarını bulabilmeyi diliyorum gönüllerimize. Tanıdıkça, onu anlamamız belki daha kolaylaşacaktır.
Hz. Mevlana’nın vasiyeti:
Ben size, gizli ve aleni, Allah’tan korkmanızı,
az yemenizi, az uyumanızı, az söylemenizi,
günahlardan çekinmenizi,
oruç tutmaya ve namaz kılmaya devam etmenizi,
daima şehvetten kaçınmanızı,
halkın eziyet ve cefasına dayanmanızı avam ve
sefihlerle düşüp kalkmaktan uzak bulunmanızı,
kerem sahibi olan salih kimselerle
beraber olmanızı vasiyet ederim.
Hayırlısı, insanlara faydası dokunandır.
Sözün hayırlısı da az ve öz olanıdır.
Hamd, yalnız tek olan Allah’a mahsustur.
Tevhid ehline selam olsun.”
Bir yanıt yazın