Sait Faik Abasıyanık, 23 Kasım 1906’da Adapazarı’nda doğmuş, Türk edebiyatının önde gelen öykücülerindendir. İlk eğitimini Adapazarı’nda almış, ardından ailesinin İstanbul’a taşınmasıyla öğrenimine İstanbul Sultanisi’nde devam etmiştir. Ancak, burada yaşadığı bir olaydan dolayı Bursa Erkek Lisesi’ne geçiş yapmış ve eğitimini burada tamamlamıştır. Kısa süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okuduktan sonra, ekonomi öğrenimi için Lozan’a gitmiş, ardından Fransa’ya geçerek Grenoble’da üç yıl yaşamış; ancak eğitimini tamamlamadan Türkiye’ye dönmüştür. Döndükten sonra İstanbul’da kısa süreli öğretmenlik yapmış, ardından babasının desteğiyle ticarete atılmışsa da başarı elde edememiştir. Hayatının geri kalanını, babasından kalan mirasla annesiyle birlikte İstanbul ve Burgaz Ada’daki evlerinde geçirmiştir.
Sait Faik’in edebiyat serüveni öğrencilik yıllarında şiirle başlamış, kısa süre sonra öykü yazmaya yönelmiştir. İlk öyküsü “Uçurtmalar”, 1929’da yayımlanmış ve bu tarihten itibaren çeşitli dergilerde düzenli olarak öyküleri yer almıştır. Türk öykücülüğünün çeşitli eğilimler taşıdığı bu dönemde, Sait Faik gözlemci bir anlatımla öne çıkmış, zamanla olay akışını geri planda bırakarak daha içsel, insan ruhuna ve duygularına odaklanan bir üslup benimsemiştir. Eserlerinde, insanı sevmenin ve anlamanın en temel değer olduğunu vurgulamıştır.
İlk dönem öykülerinde çocukluk ve gençlik yıllarına dair izler taşıyan Sait Faik, zamanla daha şiirsel bir dil kullanarak toplumun farklı kesimlerine yönelmiştir. Eserlerinde çoğu zaman işçiler, esnaflar, sokak hayatı, yalnız bireyler gibi toplumsal kesimleri işlemiş, bu kişilerin dertlerine ve günlük yaşamlarına odaklanmıştır. “Son Kuşlar” adlı kitabıyla bireyin toplumsal düzen karşısındaki yalnızlığını işlerken, “Alemdağ’da Var Bir Yılan” kitabında ise gerçeküstü bir yaklaşımla insanın içsel çatışmalarına yer vermiştir. Bu süreçte, eserlerinde olay örgüsünden çok karakterlerin duygusal derinliklerine yönelmiştir.
Sait Faik, İstanbul’un güzelliklerini ve toplumsal çelişkilerini bireysel bir bakış açısıyla ele almış; doğa sevgisi, insana olan ilgisi ve yaşama dair gözlemleri onun öykülerinde derin bir yer tutmuştur. Toplumsal adaletsizlikler karşısında duyduğu öfke, zaman zaman karamsar bir tonla yazılarına yansımıştır. 11 Mayıs 1954’te siroz hastalığı nedeniyle hayata veda eden yazarın Burgaz Ada’daki evi, ölümünden sonra müzeye dönüştürülmüştür. Ardında bıraktığı miras, annesi tarafından oluşturulan bir öykü ödülüyle yaşatılmaktadır.
ESERLERİ
ÖYKÜ:
- Semaver (1936)
- Sarnıç (1939)
- Şahmerdan (1940)
- Lüzumsuz Adam (1948)
- Mahalle Kahvesi (1950)
- Havada Bulut (1951)
- Kumpanya (1951)
- Havuz Başı (1952)
- Son Kuşlar (1952)
- Alemdağ’da Var Bir Yılan (1954)
- Az Şekerli (ölümünden sonra, 1954)
- Tüneldeki Çocuk (1955)
- Mahkeme Kapısı (Adliye röportajları) (1956)
- Balıkçının Ölümü-Yaşasın Edebiyat (1977, derleyen Muzaffer Uyguner)
- Açık Hava Oteli (1980, Konuşmalar-mektuplar derleyen Muzaffer Uyguner)
- Müthiş Bir Tren (1981, deleyen Muzaffer Uyguner)
ŞİİR:
- Şimdi Sevişme Vakti (1953)
ROMAN:
- Medar-ı Maişet Motoru (1944, ikinci baskı 1952’de “Birtakım İnsanlar” adıyla)
- Kayıp Aranıyor (1953)
- Yaşamak Hırsı
Bir yanıt yazın