Sinan Paşa’nın(1440-1486) asıl adı Yûsuf’tur. El yazısıyla bir fetvası altındaki “Yûsuf b. Hızır b. Celâleddin” imzası babasının İstanbul’un ilk kadısı Hızır Bey, dedesinin Sivrihisar Kadısı Celâleddin Efendi olduğunu göstermektedir. Annesi Osmanlı âlimlerinden Molla Yegân’ın kızıdır. Doğum tarihi ve yeri hakkında kaynaklar farklı bilgiler vermektedir.
Fâtih Sultan Mehmed, Hızır Bey’i 1453’te kadı olarak İstanbul’a davet ettiğinde oğlu Sinâneddin Yûsuf on üç-on dört yaşlarındaydı. Burada dedesi Molla Yegân’ın meclisine devam eden Molla Hüsrev, Molla Gürânî, Molla Kırîmî, Hocazâde Muslihuddin ve Kestelî gibidevrin büyük ulemâsı ile tanıştı.
Ali Kuşçu’nun da öğrencisi olan Sinan Paşa, babasının muhitindeki ilmî sohbetlerden istifade ederek genç yaşta edindiği geniş bilgisiyle dikkat çekti. Sinan Paşa babasının 863’te (1459) ölümü üzerine Fâtih tarafından Edirne’de bir medreseye, ardından II. Murad’ın yaptırdığı dârülhadise müderris tayin edildi. Fâtih’in teveccühünü kazandığında “hâce-i sultânî” lakabıyla padişah hocalığına ve Sahn müderrisliğine getirildi. Devlet işlerinde de hocasından faydalanmak arzusuyla Fâtih Sultan Mehmed 875’te (1470) ona vezâret rütbesi verdi. Paşa unvanı buradan kaynaklanmaktadır.
Mecdî, Sinan Paşa’nın 881’de (1477) Gedik Ahmed Paşa’nın azli üzerine vezîriâzamlığa getirildiğini, fakat aynı yıl bilinmeyen bir sebeple azledildiğini söyler . Latîfî’nin ifadelerinden görevinden kendi iradesiyle ayrıldığını anlamak mümkünse de azilden sonra hapsedilmesi üzerine İstanbul ulemâsı toplu halde padişaha müracaat edip Sinan Paşa hapisten çıkarılmazsa bütün kitaplarını yakarak Osmanlı topraklarını terkedeceklerini bildirmeleri aksini düşündürmektedir. Bunun üzerine Sinan Paşa hapisten çıkarılıp Sivrihisar kadılığı ve müderrisliği vazifesiyle İstanbul’dan uzaklaştırıldı ve Fâtih’in ölümüne kadar orada kaldı.
Sinan Paşa yaşadıklarını bir haksızlık olarak değerlendirdi ve Tezkiretü’l-evliyâ’sında bunu üstü kapalı şekilde sık sık dile getirdi. Ayrıca Maârifnâme’sindeki ifadelerden gözden düşmesinde kendisini çekemeyenlerin etkisinin bulunduğu anlaşılmaktadır. II. Bayezid tahta geçince (886/1481) Sinan Paşa’ya vezirlik rütbesi iade edildi, ayrıca 100 akçe yevmiye ile Edirne Dârülhadisi müderrisliğine getirildi. Buradayken Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin Şerḥu’l-Mevâḳıf’ının “Cevâhir” bahsine bir hâşiye yazdığı gibi Türkçe eserlerini de bu tarihten sonra kaleme aldığı bilinmektedir.
Sinan Paşa, Mecdî’nin kaydına göre 24 Safer 891’de (1 Mart 1486) İstanbul’da vefat etti. Hoca Sâdeddin aynı yıl Edirne’de öldüğünü söyler.
Eserleri:
- Tazarru-nâme
- Maârifnâme.
- Tezkiretü’l-evliyâ. Yirmi sekiz evliyanın menâkıbından meydana gelmiştir.
- Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi’l-Mülaḫḫaṣ.
- Risâle fi’z-zâviyeti’l-ḥâdde iẕâ füriżat ḥareketü eḥadi ḍılʿayhâ taḥṣulü zâviye münferice.
- Ḥâşiye ʿalâ Şerḥi’l-Mevâḳıf. Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin kelâma dair eserinin hâşiyesidir.
- Fetḥu’l-Fetḥiyye. Ali Kuşçu’nun er-Risâletü’l-Fetḥiyye’sinin şerhidir.
- Burhâneddin el-Mergīnânî’nin el-Hidâye’sinin tahâret bahsine dair risâlesi.
- Kādî Beyzâvî’nin Envârü’t-tenzîl ve esrârü’t-teʾvîl adlı tefsirine hâşiye.
- Ḥâşiye ʿalâ Ṣadrişşerîʿa ʿale’l-Viḳāye.
- Risâle fî cevâbi Kestelî ʿammâ isteşkelehû min Şerḥi’l-Mevâḳıf.
- Aʿlîḳāt ʿalâ Ḥâşiyeti’t-Tecrîd li’s-Seyyidi’ş-Şerîf.
- Risâle fî ḥalli işkâli muʿaddili mes̱îri’l-ʿUṭârid
Tazarru-nâme’den Aşk üzerine,
İşâret-i evsâf-ı ışk: Işk âsâyiş-i cândur, ışk ârâyiş-i cihândur.
Işk nemek-dik-i vefâdur, ışk hadîka-i ehl-i safâdur.
Işk hakîkat çarhınun ahteridür, ışk cân leşkerinün mihteridür.
Işk bir sultân-ı kâhir ü tîzdür ki alem çekicek birbirine urur vücûd-ıla ademi.
Işk bir bî-karâr u şûrengîzdür ki, kadem basıcak şûr u gavgâya bıragur âlemi.
Işk bir cevher-i pâkdür araz sanman; ışk râhat-ı cândur maraz sanman…
Kaynak:
- İslâm Ansiklopedisi- C.37. cilt, S.229-231
- Anadolu Ünversitesi, 14. ve 15.Yüzyıllar Türk edebiyatı. s.140
Bir yanıt yazın