Osmanlıda Şehbenderlik ve Arması

Kategori: Tarihi Konular | 0

Osmanlıda Şehbenderlik ve Arması

OSMANLIDA ŞEHBENDERLİK VE ARMASI
Osmanlı Devleti zamanında yurt dışı temsilciliklerimizin kapısında bunun gibi hilalin ucu yukarıya açık ve yıldızı kucaklayan bir arma bulunurdu. Devlet-i Aliyye-i Osmaniye Şehbenderliği (konsolosluğu) yazılı olan bu levhanın hattatı Halid, camaltı tekniği ustası ise Kristiyan, Karsban gibi okunabilecek bir imzaya sahip. Osmanlı Arşivi Daimi Sergisi’nde orijinalini görebilirsiniz.

Ticaret Nezareti’nin kurulmasından önce ticaret işlerine bakmak ve tüccarlar arasındaki ihtilafları halletmek üzere görevlendirilen memurdur. II. Mahmud devrinde mahalli ticaretin yabancıların eline geçmekte olduğunun görülmesi üzerine ticaret iki kısma ayrılarak Müslüman tüccarlara “ Hayriyye Tüccarı” , gayri müslim tüccarlara “Avrupa Tüccarı” denildi.

Hayriyye Tüccarı”’ na bir takım imtiyazlar da verilerek aralarından birisi “ şehbender” olarak seçildi. Şehbenderler, baş şehbender, şehbender, şehbender vekili, şehbender memuru olmak üzere dört sınıftı. Ticaretle ilgili işleri halletmek üzere 1838’de “Meclis-i Ziraat ve Sanayi” kurulmuş birkaç gün sonra bu kuruluşun ismi “Meclis-i Umur-i Nafia” şekline getirilmiştir. 1839’da ise “Ticaret Vezareti” ihdas edilerek bu meclis de oraya bağlanmıştır.

Şehbender” tabiri daha sonra konsolos karşılığı yabancı devletlerde kendi devletinin menfaatlerini korumakla görevli kimselere unvan olarak da kullanılmıştır. 1908’dan itibaren de bunun yerine konsolos tabiri kullanılmıştır.

Osmanlı’da gümrükler her zaman önemli olmuş ve hiçbir zaman tımar ve zeamete bırakılmamıştır, vakıflara bırakıldığına dair de bir kayıt yoktur. Gümrüklerden elde edilen gelirler devlet hazinesinin önemli gelir kaynaklarındandı. İltizamın çıkışıyla iltizama verildiği görülür ama yine de önemini yitirmemiştir.

Yabancı devletlere ihraç edilen veya yabancı devletlerden ithal edilen mal ve eşyalardan ve Osmanlı’nın bir iskelesinden diğer bir iskelesine deniz yoluyla veya bir şehir veya kasabasından diğerine kara yoluyla nakledilen mallardan gümrük vergisine tabi idi. Böylece hem iç ticaretten hem de dış ticaretten vergi alınırdı. Gümrük vergisi bir malın nakliyle ilgilidir.

Yani bir yerde üretilip orada tüketilen bir maldan gümrük vergisi alınmazdı. Gümrükler iç ve dış olmak üzere ikiye ayrılırdı. İç gümrükler 1900’lere kadar Osmanlı hazinesinin önemli gelir kaynaklarından biri olma özelliğini korumuştur. İç gümrükler 1843’te kaldırılmıştır. Dış gümrüklerde ise kapitülasyon politikası ile mali ve siyasi amaçlar güdülüyordu. Mali amaç transit ve dış ticaretten gümrük vergileri olarak hazineye katkı sağlamak bunun yanında ticareti Akdeniz havzasında tutmaya çalışmaktı.

Siyasi amaç ise Osmanlı’nın kendi çıkarları için Batılı devletlere imtiyazlar vererek bunları birbirine karşı kullanmaktı. Ancak kapitülasyonlar devlet zayıflayınca aleyhte işlemeye başlamıştır. Batılılar Osmanlı’yı hammadde alma ve mamul sürüm sahası olarak görmeye başlamıştı. Kapitülasyonlardan kurtulmak için çeşitli girişimlerde bulunulmuş ancak Lozan Antlaşması’nda kaldırılabilmiştir.

Osmanlı’da ticaret işlerine bakmak ve tüccarlar arası ihtilafları gidermek üzere görevlendirilen “Şehbender” denen kimseler bulunurdu. Bunlar daha sonra konsolos karşılığı olarak yabancı devletlerde kendi devlet menfaatlerini korumakla görevli kişilere ünvan olarak verilmiştir. 1908’den itibaren ise konsolos tabiri kullanılmaya başlamıştır.

KAYNAKLAR

_TABAKOĞLU, Ahmet , Türk İktisat Tarihi, İstanbul 1998. __ŞENER, Abdüllatif, Tanzimat Dönemi Osmanlı Vergi Sistemi , Ankara 1990. __İHSANOĞLU, Ed. Ekmeleddin, Osmanlı Devleti Tarihi , Cilt II, İstanbul 1999. __Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri, Cilt III. [1] Ahmet Tabakoğlu,Türk İktisat Tarihi, İstanbul 1998,s.258. [2] Abdullatif Şener, Tanzimat Dönemi Osmanlı Vergi Sistemi, Ankara 1990,s.145. [3] TABAKOĞLU,gös. yer. [4] Ed. Ekmeleddin İhsanoğlu, Osmanlı Devleti Tarihi, C.II, İstanbul 1999, s. 583. [5] TABAKOĞLU, a.g.e., s. 258-259. [6] TABAKOĞLU, a.g.e., s. 259. [7] gös. yer. [8] TABAKOĞLU, a.g.e., s. 259-260. [9] İHSANOĞLU, a.g.e., s.586. [10] TABAKOĞLU, a.g.e., s. 259. [11] Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri, C.III, s.316.

Alıntı Kaynağı:guncelkaynak.com

Takip Et Ergunca:

Herkes Cennete Gitmek İster ama Hiç Ölmeden Cennete Gidilir mi?

Son yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir