Osmanlıda Astroloji ve Burçlar

Kategori: Bilgi Dağarcığı | 0

Osmanlıda Astroloji ve Burçlar

Osmanlıda Astroloji ve Burçlar

Osmanlıda Astroloji, XV. yüzyılın sonları ile XVİ. yüzyılın başlarında ortaya çıkmış bir müessesedir. Osmanlı sarayında müneccimbaşılar, aslen ilmiye sınıfına mensup, medrese mezunu kişiler arasından seçilmekteydi.

XVI. yüzyılda müneccimbaşıların astronomi ve astroloji alanında saraya ait bir çok vazifesi bulunmaktaydı. Müneccimbaşılar XVİ. yüzyıldan itibaren saray ve ileri gelen devlet adamları için takvim, imsakiye ve zâyice (horoskop) gibi işler yapmaya başlamışlardır.

Müneccimbasının en önemli vazifesi takvim hazırlamaktı. Takvimler 1800 senesine kadar Uluğ Bey Zîci’ne (Ephemeris) gore, bu tarihden sonra da Jacques Cassini Zîçi’ne göre hesap edilmiştir. Ayrıca her Ramazan ayından önce imsakiye ve zâyice hazırlamak da müneccimbaşıların vazifeleri arasında bulunmaktaydı.

Başta culus olmak üzere savaş, doğum, düğün, denize gemi indirilmesi, has atların çayıra salınması, padişahın yazlık ve kışlığına gitmesi gibi birçok önemli, önemsiz konuda müneccimbaşılar uğurlu saat tespit ederlerdi.

Diğer taraftan kuyruklu yıldızların geçişi, zelzele, yangın, Güneş ve Ay tutulmaları gibi önemli astronomi hadiseleri ile fevkalade olayları da müneccimbaşılar takip eder ve yorumları ile birlikte saraya bildirirlerdi.

Müneccimler, yıldızları gözlerler ve onlardan hükümler çıkarırlardı. Eski müneccimler, gezegenler arasında Güneş¸’i cihan sultanı addederek diğer şeyyârelere o sultanın mâiyetinde birer hizmet izâfe etmişlerdir.

Buna göre Ay bu sultanın veziri, Venüs çalgıcısı, Jüpiter kadısı, Merkür kâtibi, Satürn hazinedâri, Mars da seraskeri olarak kabul edilmiştir. Müneccimbaşıları, kız isteme, düğün, savaş, seyahat, ev yapımı, hamama gitme, devlet işleri gibi konularda uğurlu vakti belirlerler; hatta hastalara ilaç verme saatlerini bile tayin ederlerdi.

Ama bir süre sonra bunlar yüzünden devletin mühim iş¸leri aksamaya başlamış, hatta iddialara göre savaşlar kaybedilmiştir. Yani müneccimler, gelecekten de haber vermeye başlayınca bu iş yasaklanır.

Bu derece itibar gören bir mesleğin temeli olan gezegenler ve burçlar hakkında bilgilerin, edebiyata aksetmesi tabii ki kaçınılmazdır. İnsanların duygu, ahlâk, sosyal hayat ve sağlıkları üzerinde bu kadar etkili olduğuna inanılan astroloji, Eski Türk Edebiyatı eserlerinde sıkça yer alır.

Marifetname’de Erzurumlu İbrahim Hakkı, gezegenlerin yeryüzüne etkisini anlatır ve sonunu ise, İslam’daki geleceği bilmenin yasak olduğu temeline dayandırarak “Herşeyi bilen Hak’tır, bir anı bil sonra unut gayri” diyerek bitirir.

Osmanlı Türkiye’sinden ayrılmadan önce bağnazlığın en belirgin kurbanından söz etmemek doğru olmaz. Takiyuddin, 1570 yılında İstanbul’a gelir gelmez gözlemevi kurma arzusunu gerçekleştirmek üzere Vezir Sokullu Mehmet Paşa ve Hoca Saadettin tarafından desteklenmiştir.

Bu ikisi, Sultan III. Murat’ı Takiyuddin’in yönetimi altında bir gözlemevi kurulması konusunda ikna etmişler ve böylece Takiyuddin görevlendirilmiştir (1575).İnşası 1577’de tamamlanan ve bir süre gözlemlere ev sahipliği yapan İstanbul Gözlemevi’nin ömrü ne yazık ki uzun olmamış; bina üç sene sonra 1580’de yıktırılmıştır.

1577 senesinin Kasım ayında, İstanbul semalarında ünlü 1577 kuyrukluyıldızı gözlemlenmişti. Takiyuddin Sultan Murat’a dair kehanetlerde bulunmuş ve bu olayı iyi haberler müjdeleyicisi olarak yorumlamıştı.

Ancak ardından 1578’de İstanbul’da bir veba salgını baş göstermiş, gözlemevine karşı olumsuz bir tavır oluşmaya başlamış ve saraydakiler bu fırsattan yararlanarak, bir gözlemevinin kurulduğu her yerde felaketlerin birbirini kovaladığını kanıtlamaya çalışmışlardı.

Devrin şeyhülislamı Ahmed Şemseddin Efendi padişaha bir rapor sunmuş ve bu raporunda “gözlem yapmanın uğursuz, feleklerin esrar perdesini küstahça öğrenmeye cüret edenin akıbetinin meçhul olduğunu ve eğer bir memlekette horoskop hazırlanacak olursa, o memleketin harap hale geleceğini ve devletin binalarının zelzele ile yıkılacağını” bildirmişti.

Bunun üzerine Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa’ya bir emir gönderilmiş ve gözlemevi yıkılmıştı. Takiyuddin muhtemelen, Hoca Saadettin Efendi sayesinde hayatını kurtarmıştır. İstanbul’da başlayan astroloji macerasının ön önemli örneği budur. Daha öncesi yok mu- Elbette var ama bu kökeni Orta Asya ile Babıl’ın buluştuğu kavşağa kadar uzandığından burada söz etmemiz mümkün değil.

Astroloji Osmanlıda “ilm-i tencim” ya da “ilm-i ahkam-ı nucum” olarak adlandırılırdı. Yıldızların belirli zamanlarda durum ve yere göre konumlarını gösteren cetvel, zeyc ya da ziç diye isimlendirilirken, Yıldızların durum, hareket, hız ve yönlerini saptama bilimi de ilm-i ziç ya da ilm-i zayice adını taşırdı.

Yine kişilere özel yıldız cetvel ya da haritalarının adı da zayicedir. Bu cetveller batıda ve günümüzde ülkemizde horoskop diye anılır. Gökyüzüyle ilgili gözlemler, yıldız hareketleriyle ilgili saptamalar, astrolojinin, astronomiye kaynaklık etmesini sağlamıştır. Rasathane diye adlandırılan gözlemevleri, hem gökbilime, hem de yıldız fallarına, savaş, barış vb. toplumsal olaylar için eşref saati saptanmasına yarıyordu.

Gökyüzü olaylarıyla bilimsel ve simgesel yorumlar yapan müneccimler uzun süre doğu ve batıda saray görevlisi olarak çalıştılar. Osmanlı sarayındaki müneccimbaşılık kurumu cumhuriyet dönemine kadar sürmüştür.

Yıldız hareketlerini bölgesel olarak gözleyip, çizelgeyi (ziç) çıkarmak yaklaşık otuz yıllık bir süreyi kapsar. Bu konuda en ünlü rasathanelerden biri Merağa Rasathanesi, ünlü çizelge çıkaranlardan biri de Ziç-i Uluğ Bey’dir.

Osmanlıda Yıldızname

Çifr yöntemiyle gelecekten haberler vermek için hazırlanan her türlü çizelge “yıldızname” diye anılır. Kimi zaman gelecekle ilgili kaygılar, dilekler yazılarak bu kaygı ve dileklerin harf değeriyle de hesapları yapılır.

Dilek ve kaygıları Arapça anlamıyla ve Arap harfleriyle yazmak bu işin uzmanının işidir. Bu tip hesaplamalarda yapılacak yanlışlıkların yazgıyı kötü etkileyeceğine inanılır. Cifrle uğraşan kişilerin kendi yöntemleri, çizelgeleri vardır. Bu konuda açıklama ve bilgi vermezler.

Ayrıca, yıldızların kötü etkilerine, burçların gelecekle ilgili olumsuz bildirimlerine karşı yollar aranmış, yine ebcede dayanan ve matematikte “sihirli kareler” denilen biçimlerde vefkler hazırlanmıştır. Her köşesinde çeşitli yönlere yapılan toplamalarda aynı sonucu veren bu şifre ve muskaların istenilen sonucu verip vermediği belirsiz.

Osmanlıda Burçlar

Osmanlı yıldız fallarında, burç sistemi günümüzden pekte farklı değildir:

TARİHLER BURÇLAR

21 Mart – 21 Nisan HAMEL (Koç)
21 Nisan – 21 Mayıs SEVR (Boğa)
22 Mayıs – 21 Haziran CEVZA (İkizler)
22 Haziran – 23 Temmuz SERETAN (Yengeç)
24 Temmuz – 23 Ağustos ESED (Aslan)
24 Ağustos – 23 Eylül SUMBULE (Başak)
24 Eylül – 23 Ekim MİZAN (Terazi)
24 Ekim – 22 Kasım AKREB (Akrep)
23 Kasım – 22 Aralık KAVS (Yay)
23 Aralık – 20 Ocak CEDY (Oğlak)
21 Ocak – 19 Şubat DELV (Kova)
20 Şubat – 20 Mart HUT (Balık)

Osmanlıda Mevsimlere Göre Burçlar

  • İlkbahar noktası burçları (burç-u rebii) : Koç, Boğa, İkizler
  • Yaz noktası burçları (burç-u sayfi) : Yengeç, Aslan, Başak
  • Sonbahar noktası burçları (burç-i harifi) : Terazi, Akrep, Yay
  • Kış noktası burçları (burç-i sefvi) : Oğlak, Kova, Balık

Burçları da, döneminin anlayışına uygun olarak, dünyayı oluşturan dört ögeye göre değerlendiren anlayış, onlara şu özellikleri yakıştırıp sınıflandırır.

Osmanlıda Astroloji

  • Ateş burçları (burç-ateşi ya da azeri) : Koç, Aslan, Yay
  • Toprak burçları (burç-i haki) : Boğa, Oğlak, Başak
  • Su burçları (burç-i abi) : Yengeç, Akrep, Balık
  • Hava burçları (burç-i badi) : Terazi, İkizler, Kova

Osmanlıda Burçlar

  • Kuzey burçları (burç-i simalı) : Koç, Boğa, İkizler, Yengeç, Aslan, Başak
  • Güney burçları (burç-i cenübi) : Terazi, Akrep, Yay, Oğlak, Kova, Balık
    olarak da sınıflandırılır.

Osmanlı yıldız falı anlayışına göre , burçlar, yıldızlar ve burçların doğa özellikleri arasında dostluklar ve düşmanlıklar vardır. Arkadaş ve eş seçerken bu dostluk/düşmanlık göz önüne alınmalıdır.

Osmanlıda Burç Uyumu

Ateşin dostu hava, düşmanı su,
Toprağın dostu su, düşmanı hava,
Havanın dostu ateş, düşmanı toprak,
Suyun dostu toprak, düşmanı ateştir.

Takip Et Ergunca:

Herkes Cennete Gitmek İster ama Hiç Ölmeden Cennete Gidilir mi?

Son yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir