Osmanlı Türkiye’sinde Azınlık Okulları

Kategori: Tarihi Konular | 0

Osmanlı Türkiye'sinde Azınlık Okulları

Prof. Dr. Remzi KILIÇ

Osmanlı Türkiye’sinde Azınlık Okulları

ÖZET:
Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin üzerinde egemen bulunduğu Misâk-ı Milli sınırları içerisindeki ülke topraklarımız üzerinde19.yüzyılda bulunan Osmanlı Devleti zamanında azınlık unsurlarının ayrılıkçı faaliyetleri, okullar açarak yapmış oldukları zararlı çalışmalar nelerdir? Osmanlı Devleti’ni yıkmak, parçalamak ve bölmek isteyen emperyalist batılı devletlerin azınlıklar ile işbirliği yaparak Yüce Türk Milleti’nin aleyhine göstermiş oldukları çabalar nelerdir?

19. yüzyıl boyunca Osmanlı Devleti’nin zayıflamasından yararlanarak yabancılar ve azınlıklar, Osmanlı Ülkesinin merkezi olan Anadolu’da eğitim-öğretim faaliyetleri işbirliği görüntüsü ile son derece yıkıcı ve sinsi çalışmalar sergilemişlerdir. Bu kısa araştırmamızda bu durumu bir nebze ortaya koymaya çalışacağız.

İstanbul’un fethini müteakip, Fatih Sultan Mehmed ortaçağı kapatıp yeni çağı açarken, gayr-i müslim tebâya son derece hoşgörülü davranmıştı. Osmanlı Devleti’nde 1453 yılından itibaren gayr-i müslimler millet okulları açarak çocuklarının eğitimine yönelmişlerdi. Çünkü Fatih bütün latin cemaatlerini dinlerinde ve dillerinde serbest bırakmıştı.[1]

Katolik Hristiyanların yanı sıra, Ortodoks Hristiyan cemaatine ve Yahudilere inançlarının gereği üzere ibadet edebileceklerini belirtmişti.[2]

Fatih’ten öncede bu gelenek vardı. Daha sonraları azınlık gayr-i müslimler kilise okulları bile açmışlardı.

Osmanlı Devleti’nin güçlü olduğu zamanlarda, zararlı olmayan bu azınlık okulları, kapalı cemaat şeklinde, dil ve din tedrisâtlarını serbestçe yaparlardı. Osmanlı Devleti zayıflama sürecine girdikten sonra, devlet bünyesinde yaşayan azınlıkların ayrılıkçı hareketlere yönelmiş olduklarını görmekteyiz.

Osmanlı Devleti’ni yıkmak ve parçalamak isteyen dış güçlerle işbirliği yapan azınlıklar, onların misyoner okullarına eleman ve siyâsi gayelerine destek vermişlerdi. Azınlıklar vaziyyete göre hareket ederek, Rusya, Fransa, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri gibi, Osmanlı Devleti’ni yıkmak isteyen devletlere imkan hazırlayıp kazanacaklarını zannetmişlerdi.

Osmanlı Devleti’nin zayıflamasına parelel olarak azınlıkların gücünü artırdığını ve Osmanlı hükûmetinin imzalamak zorunda kaldığı anlaşmalar sonucuda git gide emperyalist Avrupa Devletlerinin vesâyeti altına verildiklerini söyleyebiliriz.

Bu azınlık cemaatleri Türk aleyhtârlığını ancak açacakları okullar kanalıyla şuur haline getirebileceklerine inanıyorlardı. Osmanlı Devleti bünyesinde eğitimin çöküş işaretleri başlayınca, Ermeniler ve Rumlar, sahip olacaklarını sandıkları Anadolu şehirlerinde gerçek anlamda bir eğitim seferberliğine girişmişlerdi.[3]

Anadolu coğrafyasında açılmış olan azınlık okullarını, yabancılar tarafından açılmış olan okullardan ayrı mütaala etmek hayli zordur[4].

Çünkü azınlıklar kendi irade ve istekleri ile yabancılarla işbirliği yapmışlardı. Yabancıların emperyalist arzuları için, misyonerlik yoluyla faaliyet gösteren 18. ve 19. yüzyılda Türkiye toprakları üzerinde kurdukları okullarda onlara; öğrenci, din adamı, casus vs. vererek yardımcı oluyorlardı.

Osmanlı Devleti üzerinde emperyalist emelleri olan her devlet, Türkiye’de bir azınlık cemaatini âdeta himaye altına alarak onları kendi maksatları doğrultusunda kullanıyorlardı. Azınlık unsurlara çeşitli vaatlerde bulunarak istismar ediyorlardı.

Bu acı gerçeği gören Osmanlı padişahları ve devlet adamları , zaman zaman bunları frenlemeye, etkisiz hale getirmeye çalışıyorlardı. Yabancı okulları ile azınlık cemaat okullarının müşterek hareketleri gösteriyor ki, Osmanlı ülkesinde yaşayan azınlıklar kendilerine tanınmış olan hak ve hürriyetlerini olumsuz yönde kullanmışlardır. Öyle anlaşılıyor ki, yabancı okullar ile azınlık okulları ortak hareketle kendi emellerine daha çabuk ulaşmak istiyorlardı.

Amerikan Board misyonerlerinden Eli Smith ve H.G.D. Dwight, Küçük Asya (Anadolu), Ermenistan ve Kuzeybatı İran’ı incelemek üzere, Board’ın emri ile yollara düşmüşlerdi. Smith ve Dwight tam onaltı ay süren üçbin millik bir geziden sonra hazırlamış oldukları rapor ile daha sonraki yıllarda birçok misyonerin bu bölgelerdeki çalışmalarına ışık tutmuşlardır. Bu iki Amerikan misyoneri daha sonra İstanbul’a gelerek Krikor Peştemalciyan’ın müdürlüğünü yaptığı Ermeni cemaatına ait bir okulda incelemeler yapmışlardı. Aşağı yukarı üçyüz öğrencinin bulunduğu bu azınlık okulunda; dört seviyede öğretim sürdüğünü, okutulmakta olan kitapların halkın anlayamadığı klasik ermenice ile yazıldığını, yabancı dil ve tabii ilimler öğretilmediğini tesbit etmişlerdi. Ayrıca “ çok aydın Ermeninin bulunduğu bu toplumda ilk öğretimde kaydedilen modern ilimlerin bulunmaması acıdır” sonucuna varmışlardı.[5]

Amerikan Board misyonerlerinin eğitim alanında attığı diğer bir adımda, 1831 yılı haziran ayında William Goodell ve ailesinin Malta’dan İstanbul’a gelerek yerleşmesi olmuştur. Goodell Suriye’de bulunduğu sırada Türkçe ve Arapça öğrenmiş bulunuyordu. Goodell İstanbul’da Avrupa yakasında bir ev’e yerleşmiş, fakat iki ağustosta bilnemeyen bir sebeple evi yanmıştı. Bu yangın sırasında Goodell’in büyük bir kitap kolleksiyonu yok olup gitmişti. Goodell ve ailesi daha sonra Büyükdere’de küçük bir eve yerleşmişlerdi[6].

Goodell, Ermeniler arasında misyonerlik faaliyetleri göstermek için görevlendirilmişti. Bu sebepten dolayı yanınıda ermeni alfabesiyle türkçe yazılmış bir İncil bulnuyordu. Bunu protestanlığa yakın ilgi duyan iki ermeni papazıyla birlikte Beyrut’ta hazırlamıştı. Bu İncil’in kopyaları kırk yıl çoğaltılarak satılmış ve ermeniler dini bilgilerini bu kitaptan öğrenmişlerdi[7].

Ermeni azınlığın eğitim alanındaki teşkilatlanması 18. yüzyılın sonlarında başlamıştı. 18. yüzyıldan önce ermeni okulları varsada bu okullar, Türkiye’nin ancak bazı bölgelerinde bulunduklarından ve yüzyılın sonuna kadar Osmanlı Devleti herşeye rağmen kudretini koruyabildiği için tehlikeli olamamışlardı[8].

Ermeni Okulları konusunu inceleyen Azadyon, 1790 yılına gelinceye kadar Osmanlı Devleti içinde Okul niteliğinde bir Ermeni müessesesine rastlanamayacağını belirtmesine rağmen, İstanbul Tarihinin yazarı Yeremiyan Çelebi Kömürcüyan, Kumkapı Kilisesinin Ermeni kültürünün kaynağı olduğuna işaret etmektedir. Rahip Mateos’un bu kilisede Ermeni çocuklarıyla, Ermeni gençlerine ders verdiğini anlatmaktadır.[9]

Tespitlerimize göre ilk resmi Ermeni okulu 1790 da Şnork Mığırdıç ve Amira Miricinyan tarafından izin alınmak suretiyle açılmıştır. Yine aşağı yukarı 1790 da açılan Ermeni okullarından biride Mesropyan okuludur. Kumkapı kilisesi başpapazı ve Kumkapı mektebi Ermenice öğretmeni Erzurumlu papaz Mesrop tarafından, 1808 yılında yayınladığı gramer muhtırasında Patrik Ohannes Çamaşırcıyan’ın devrinde(1703-1812) İstanbul’un bütün semtlerinde Ermeniler meccani cemaat mektepleri açmışlardı,[10]denmektedir.

1824 yılında Patrik Karabet, Ermenice gramer okutan tek okul olan Kumkapı mektebini patrikhânenin himayesi altına almıştır. Patrik Karabet 10 Temmuz 1824 yılında Anadolu’daki diğer Ermeni cemaatlerine birer tâlimatnâme göndererek bölgelerinde yeni Emeni okulları açmalarını emretmiştir. Bu tâlimatnâmenin gönderilmesinden sonra yapılan istatistiklere göre Anadolu coğrafyasında tam 120 tane Ermeni okulu vardı.

Çeşitli Ermeni kaynaklarına göre, adı geçen Patrik 1831 yılında Ermeni ileri gelenlerini toplayarak “sayıları hızla artan okulların masraflarına katkıda bulunmalarını” istemiş ve bunun içinde Ermeni iş adamlarına bazı senetler imzalatmıştı. Bu okullar mezun verdikçe yüksek okul açmak gereği ortaya çıkmış, sorunu çözümlemek için de 13 Eylül 1838 yılında Üsküdar’daki Cemeran okulu inşaa edilerek faaliyete geçirilmişti.[11]

Amerikalı Goodell, İstanbul’a Ermenilere yönelik faaliyetlerde bulunmak üzere görevlendirilmiş isede, yangından sonra taşındığı Büyükdere’deki evinde yirmisekiz öğrencisi olan bir kız okulu, Rumların çoğunlukta olması sebebiyle de, Rumlar için Lançester tipi dört okul daha açmıştı.Bunu yaklaşık bir yıl içinde otuza yakın okulun açılışı takip etmişti. Amerikalı misyonerler ayrıca Ermeni çocukları için 1834 yılında Pera’da bir tür erkek lisesi açmışlardı.Misyonerlerin eğitim alanındaki avantajları, daha aktif ve katılımcı eğitim yöntemleriyle, çok daha gelişkin eğitim araç ve gereçlerinden kaynaklanıyordu.[12]

Pera’daki Okulun etkisiyle, Goodell’in ilk öğrencilerinden Ermeni papazı Der Kevork, Hasköy’de mevcudu dört yüzü bulan bir okul açmıştı.Bunu tâkiben Ermeni Patrikhanesine bağlı Papaz Boghos Pisika Üsküdar’da müdürlüğüne Der Sahakian’ın getirildiği başka bir okul açmıştır. Boghos ayrıca zengin ermeni bankerlerden Hasköy’deki okula maddi destekte sağlamıştır.

Amerikan misyonerlerinin İstanbul’daki eğitim faaliyetleri sürerken, İzmir’de de misyonerlerce çeşitli gizli-açık faaliyetler gösterilmekteydi. Çünkü Anadolu coğrafyasını bir ahtapot gibi saran batılı emperyalist devletler, azınlıkları inanç, dini eğitim ,hürriyetlerini artırma faaliyetleri vs. girişimlerle âdeta kültür ve tesir istilâsına tabi tutmuşlardı. !833 yılında Malta’da bulunan matbaa İzmir’e taşınmıştı.

Böylece açmış oldukları okullarda daha çok doküman vb. yayınlar sağlayabileceklerdi. İzmir’de 1836 yılında Ermeni kız çocukları için bir okul açılmış ve kırk tane öğrenci okumaktaydı. Ancak açılışından itibaren bir hafta geçmeden Ermeni cemaati mensupları, bu okulun idaresini kendi üzerlerine geçirmişlerdi.[13]

Ermeni kaynaklarının belirttiğine göre, 1860 yılı öncesinde sadece İstanbul’da kırk iki tane ermeni cemaatına ait okul bulunmaktaydı. Maarif komisyonu tarafından yayınlanan istatiklere göre ise, 1871 yılında İstanbul’daki Ermeni okullarının sayısı elli bir’e yükselmiştir. Fakat Ermeniler bununlada yetinmeyerek 1895 yılında Beyoğlu’nda bir Esâyan okulunu açmışlardı. Yine Ermeni maarif komisyonunun 1874 yılı verilerine göre Anadolu’da toplam 469(Dört yüz altmış dokuz) tane Ermeni Okulu mevcut bulunuyordu.[14]

Ermeniler 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin, Avrupa devletleri karşısında gerilemeye başladığı fırsatını böylece kendi lehine, Hristiyanlık-Ortodoksluk özgürlüğü bahanesiyle temine çalışırken, öbür taftan Yahudilerde harekete geçmişlerdi.

Esasen Osmanlı ülkesindeki her bir azınlık gurubu yönlendiren Batılı Hristiyan devletler, “eşitlik, hürriyet, adalet ” sloganı ile Gayr-i Türk bütün unsurları kışkırtıyorlardı. Amaçları Osmanlı ülkesinden koparacakları toplulukları kendilerine sömürge yapmak ve dünya yüzeyindeki pazar paylarını artırmaktı. Ne yazık ki, yüzyıllarca barış ve inanç özgürlüğü içinde yaşayan bu toplulukların çoğu ise ayrılıkçı rüzgârlara yelken açıyorlardı.

Amerikan Board misyonerleri, Yahudilerle ilgilenmeyi ihmâl etmemişlerdi. Yahudilerin Osmanlı Devleti’ndeki durumu incelendikten sonra, Yahudiler arasında Protestanlığı yayma çabaları başlatılmıştı. Dinî amaçlara ulaşılmamasına rağmen, İstanbul’daki Yahudi okullarında okutulmak üzere bir imlâ kılavuzu ve birde İbranice gramer kitabı hazırlanmıştı. Ayrıca Emeniler ve Rumlar için yazılmış bir aritmetik kitabı, coğrafya ve İncil Tarihi, Yahudiler için de uyarlanmıştı.

Selânik’te 1849 yılında Yahudiler için bir misyoner istasyonu açılmış, fakat şehirde sıtma hastalığının yaygın olması sebebiyle üç yıl sonra, Selânik’te bulunan misyonerler, İzmir’e gelmişlerdi. Amerikan Board personelinin sayıca yetersiz oluşu, ayrıca Yahudilerin misyoner eğitimine itibar etmemelerinden dolayı, Yahudilere yönelik misyoner faaliyetlerine 1856 yılında son verilmişti[15]

Türkiye’de yaşayan Yahudileri Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelmiş olan yahudi gurupları oluşturmaktadır. Bu İsrail Oğulları geldikleri ülkelerin kültürlerini de beraberlerinde getirmişlerdir. Bundan dolayı da adlarından söz ettirecek bir teşkilatlanmaya gidememişlerdir.

Bunun en önemli sebebi Türkiye’deki, Yahudi cemaatinin dil birliğinden yoksun oluşudur. Türkiye‘deki Yahudiler guruplar halinde; Türkçe, Rumca, İngilizce, Fransızca ve Rusça gibi dilleri kullandıkları için bir araya gelip çocukları için ortak okul açmayı başaramamışlardı. Yine de kayda  değer ilk Yahudi okulu 1854 yılında Hasköy’de açılmıştı. Şûle-i Maarif adı ile açılan bu okulun idaresi, İzzetli Moiz efendiye verilmişti. 1893-1894 yıllarında Balat’ta Menba-ı Mârifet adında ikinci bir Yahudi Okulu daha açılmıştı. Osmanlı kaynaklarında da adlarına rastlanan bu okulların, mûsevî gençlerine Türkçe öğretmek amacıyla açılmış olduğu belirtilmektedir.[16]

Ermeniler ve Yahudiler gibi Rumlar ’da 19. yüzyılda, Osmanlı Devleti’nin zayıflama sürecinde, Amerika dahil olmak üzere batılı devletler ile cemaat okulları açma hususunda bir gayrete girmişlerdir. Rumlar tanzimattan öncede kendi çocuklarını kendi okullarında eğitebiliyorlardı.[17]

Yine Ermenilerin Anadolu’nun şehir ve kasabalarında bulunan okullarından; Adapazarı’nda dört, İzmit’te üç, Merzifon’da üç, Manisa’da iki, Bafra’da iki, Kayseri’de iki, Ağın’da iki, Erzurum’da iki, diğer şehir ve kasabalarda ise birer adet olduğunu görüyoruz.[18]

Osmanlı Devleti‘nde ilk açılan azınlık okullarının başında Katolik okulları gelmektedir. Katolik kiliseleri, her bir kilisenin yanında bulunan küçük okullarda Hristiyan Katolik çocuklarının öğrenim görmelerini üzerlerine almışlardı. 1839 yılında II. Mahmut’un bıraktığı Osmanlı Devleti’nde, yirmibir erkek ve ondokuz adet kız, Fransız-Latin Hristiyan Okulu bulunuyordu.[19]

19. yüzyıl Osmanlı Devleti açısından pek çok değişikliğin söz konusu olduğu bir yüzyıl olmuştu. Tanzimat fermanı(1839), Islahat fermanı(1856), Osmanlı-Rus harbi(1877-1878), 1.Meşrutiyet’in ilânı ve kaldırılması gibi. Tanzimat devrine kadar Müslümanları, Müslüman olmayanların yönetme ve yargılaması, hükmetmesi kesin olarak yasaktı. Tanzimat devri Osmanlı Devleti’nde ümmet hakimiyetine son vermiş, gittikçe Türkiye aleyhine güçlenen Avrupa ülkeleri, Osmanlı azınlıklarını kullanarak, emperyalist emellerine ulaşmak istemişlerdir.[20]

Kısacası Tanzimatla beraber, Osmanlı Devleti içindeki azınlıklar daha serbest okullar açmaya başlamışlardır.

1850 yılında Protestanlar Osmanlı Devleti’nde resmen tanınıp, Protestan Cemaatine “millet” statüsü verildikten sonra, bu mezhep özellikle şark(doğu) Katolikleri ve Ermeni Gregoryan cemaati arasında yayılmaya başlamıştır.[21]

Daha 19. yüzyılın başlarında, 1810 yılında Amerika Boston’da; “American Board of Comissioners For Foreign Mission” adlı misyonerlik örgütünü kurmuştu. Bu örgüt çok geçmeden 1819 yılında Türkiye topraklarını programına almıştı. 1821 yılından itibaren ülkemize misyonerlerini göndermeye başlamıştı.[22]

Misyoner kaynaklarının verdiği bilgilere göre, 1893 yılında Türkiye’de 1317 tane misyoner görev yapmaktaydı. Bunların 223’ü Amerika’dan gelmiş, geriye kalan 1094’ü ise yerli Ermeniler arasından seçilip yetiştirilmişti. Amerika’dan o tarihe kadar gelip, Türkiye’de uzun yıllar çalışmış olan Protestan misyonerlerinin sayısı 550 kişiyi bulmuştu.[23]

1893 yılı itibariyle, Türkiye’de; 4085 öğrenciye hizmet veren beş kolej vardı. Lise düzeyi eğitim veren bu kolejlere ilaveten, seksen adet orta dereceli okul bulunuyordu. Bu okulların ise onaltısı yatılı kız okulları idi. İlkokul seviyesindeki misyoner okulların sayısı ise,530(beşyüz otuz) idi. Ogün Türkiye’de toplam 624 adet misyoner okulu ve bu okullarda toplam 27.400 tane öğrenci bulunuyordu.[24]

Bu rakamlar yaklaşık bir milyon ermeni nüfusu için bir hayli kabarık bir sayı ifade etmektedir. Burada Ermenilerin başka emeller gütmekte olduklarını varsayabiliriz.

Oysa, Osmanlı Devleti kendi bünyesindeki azınlıkların eğitim işlerini düzenliyor, onlara geniş bir müsamaha gösteriyordu. Cemaat Eğitimi; cemaat veya millet ismi verilen ve Müslüman olmayan toplulukların sahip olduğu eğitim teşkilatı idi. Osmanlı ülkesinde yüzyıllar boyunca azınlıklar, ibadet ve eğitimlerini istedikleri gibi yapıyorlardı.

Bu eğitim teşkilatına dahil her dereceden okullar azınlık cemaatları tarafından kurulmakta ve cemaat parasıyla işletilmekte idi. Osmanlı Devleti 1856 yılından beri(Islahat fermanıyla) sadece bu okulların öğretim usullerini tesbit ediyor ve öğretim elemanlarını tayin ediyordu.[25]

Yabancılara gelince, Yabancı Eğitim sistemi; Osmanlı Devleti’nde, yabancı şahıs veya cemiyetler tarafından kurulan ve Osmanlı Devleti’nin herhangi bir şekilde karışmadığı eğitimdi.[26] İşte yabancılar bu imkan ve fırsattan yararlanarak, azınlıkları yanlarına almayı başarmışlardır. Yabancılar ve Azınlıklar el ele birlikte hareket ederek, Anadolu’da misyoner okullarının açılışını ve artmasını hızlandırmışlardır.

Sayıların ortaya koyduğu en önemli olgu; 1870 yılına gelindiğinde, bugünkü Türkiye topraklarının tamamının Amerikan misyoner faaliyetinin etki alanı içine alınmış olduğudur. Yayılma daima batıdan doğuya doğru olmuştur. 1840 yılında İstanbul dışında, yalnızca dört şehirde misyoner okulu var iken, 1870 yılında Türkiye’nin on yedi büyük yerleşim yerinde istasyon, yüz sekseni aşan kasaba ve köyünde ise, uç-istasyon faaliyet gösterir durumdadır. Bu yerleşim birimleri ise özellikle Ermeni cemaatin yoğun olduğu yerleşim yerleridir.[27]

Belli ki, Amerika Anadolu topraklarına Ermenileri himaye bahanesiyle çoktan göz koymuş ve ona göre de altyapı hazırlığını tamamlamıştı. 1840 yılında kurulan Anadolu’daki Amerikan okullarının sayısı altı, öğrenci sayısı da seksen dört iken, 1870 yılına gelindiğinde ise; Anadolu’daki Amerikan misyoner okullarının sayısı ikiyüz otuzüç, öğrenci sayısı ise,5880(beşbin sekizyüz seksen)’dir.[28]

Osmanlı Devleti’nin dağılmaması için ortaya atılan fikri cereyanlardan Osmanlılık fikri ne yazıkki, Türk asıllı olmayan Müslüman ve gayri müslim vatandaşlar tarafından benimsenmemiş, bu azınlık cemaatları çocuklarını devlet okullarına göndermekle beraber, kendi okullarınıda yaşatmayı başarmışlardır.[29]

Amerikalılar Türkiye Ermenileri arasında Protestanlığı yaymak için onları himaye etmiştir, diyebiliriz. Amerikalı tüccarları ilk defa 1797 yılında Osmanlı ülkesinde görebiliyoruz. Bu sıralar başlayan Osmanlı-Amerika ticârî faaliyetlaeri 1830 yılına gelindiğinde, imzalanan bir ticaret anlaşması ile daha da geliştirilmiştir.

Amerikalı tüccarlar bu ticaret anlaşmasından yararlanarak, Osmanlı Devleti’nde ticârî alanda söz sahibi olan Ermenilerle yakın ilşikiye girdiler.[30]

Amerikalıların açmış olduğu okullar sayesinde Ermeniler, dillerini, örf ve âdetlerini, kendi geleneklerini üstün tutma şuurunu çocuklarına öğretmeyi başarmışlardır.[31]

Batı Medeniyeti’nin 19. yüzyılda ulaştığı, siyasal, toplumsal ve ekonomik ideallerini Ermeniler, Amerikan misyoner okullarında tanıdılar. Bulundukları durum karşısında daha etkin bir hoşnutsuzluk duymaya ve köylü müslüman komşularına karşı keskin bir üstünlük duygusu beslemeye başladılar.[32]

Ermeniler için ilk misyoner okulu İstanbul Beyoğlu’nda 1834 yılında açılmıştır. Çalışma sahalarını biraz daha genişleten misyonerler 1852 yılında Harput’ta okul açmışlardır. Bu okul sonraları çok önemli bir merkez haline gelmiştir. 1859 yılında Harput’ta “Fırat Koleji” olarak da ifade edilen Amerikan Harput Misyoner Koleji faaliyete geçmiştir. Ermeniler tarafından ”Yeprad Koleji” denilen okulun amacı önceleri Ermeni Protestan din adamları yetiştirmekti. Bunun için misyonerler 1880 yıllarından sonra laik öğretime önem vererek eğitim faaliyetlerini, geliştirmeye ve genişletmeye başlamışlardı.[33]

Amerikan misyonerlerinin Harput gibi seçtiği bir önemli merkezde Kayseri’dir. Amerikan misyonerleri Kayseri’ye ilk defa 1854 yılında gelmişlerdir. Burada da Harput misali kendilerine önemli bir üs yapma yoluna gittiklerini görüyoruz. Amerikan misyonerleri 1909 yılına gelinceye kadar Kayseri’de bir Hristiyan-Protestan kiliseler ve ilkokullar ağı oluşturmuşlardır. Bu tarihlerde Kayseri ve civarında toplam kırkdört okulda ikibine yakın öğrenci ile faaliyet göstermekte oldukları ifade edilmektedir. Kayseri Talas’ta misyonerlerin çalışması sonucu Ermeni cemaatının desteği ile 1889 yılında bir yatılı kız ve erkek okulu açılmıştır.[34]

Henry K.Wingate adlı bir Amerikan misyoneri 1893 yılında Talas erkek okuluna, yöneticilik yapmak ve daha büyük bir bina yapmak üzere Merzifon’dan tayin edilmiştir. 1906 yılında Wingate tarafından okul binası yaptırılmaya başlanmış, tamamen yerli malzeme kullanılarak iki yıl içinde okul inşaatı tamamlanmıştır. Yeni açılan bu okulun öğrencileri Rum ve Ermeni cemaatların çocuklarından oluşmaktaydı. Talas’ta bu okulun bütün masrafları mahalli Gayri Müslim zenginlerin yardımlarıyla karşılanmıştır.[35]

Amerikalı Prof. Dr. Earle; “Bu misyonerler ve din adamları dünyanın hiçbir ülkesinde Türkiye’deki kadar emperyalizme hizmet etmemişlerdir”[36]demektedir.

Harput’taki Fırat Koleji için Crosby H.Wheeler; “1875 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde 140.000 dolar yardım toplandı ve buna ilaveten yerli halkta 40.000 dolar bağışta bulundu” [37] demektedir.

1877 yılına gelinceye kadar Harput ve çevresinde yirmi iki kilise, otuz protestan papaz ve 5612 kişilik bir cemaat bulunuyordu.

Amerikan Board misyonerleri 1923 yılından sonra, kendilerinin ve müesseselerinin Türkiye’nin yeni düzenine uygun düştüğü kanaatlarını belirtmişlerdi. 1928 yılında William Sage Woolworth yazdığı bir raporunda; “ Halkın daha iyi şeyler yapmak için mücadele verdiği bir dönemde Türkiye’de bulunmaktan çok memnunuz. Kılık-kıyafet değişikliği, Latin karakterlerinin öğrenilmesi, Arap harflerinin terkedilmesi, hükümet programında eğitime verilen büyük önem, bütün bunlar ve diğer pek çok şey Türklerin gelecekte nasıl bir millet olacağını göstermektedir. Bu durumun ortaya çıkmasında küçükte olsa bizlerin de payı olduğu için bahtiyarız.” [38]diyordu.

Netice olarak diyebiliriz ki, Osmanlı Devleti’nin gerilemeye başlamasından dolayı gitgide gücü zayıfladığı için, 19. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı ülkesi parçalanmadan önce Türkiye’deki azınlıklar yabancılar ile işbirliği içine girmişlerdir. Özellikle bu ilişkiler, ekonomik, dini faaliyet, din adamı yetiştirme, eğitim- öğretim, kendi dillerini geliştirme gibi alanlarda başlatılmıştır.

Hristiyanlığı esas alan misyonerler azınlıkların gelecekte Osmanlı Devleti yıkıldığı zaman bağımsızlıklarını kazanacakları şeklinde onları yetiştiriyor ve motive ediyorlardı. Azınlıklar ise bunu Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecinde açıkça ortaya koymaktan çekinmemişlerdir. Her fırsatı kendi lehlerine değerlendirerek verilen hak ve hürriyetleri nankörce kullanmışlardır.

Azınlıklar, Osmanlı Devleti’nin yıkılmasında ve parçalanmasında başarılı olmuşlardır. Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin milli bir devlet olarak kurulmasında engel olamamışlardır. Ermeniler, Yahudiler ve Rumlar ülkemizde yaşayan Hristiyan azınlıklar olarak hiçbiri Türkiye toprakları üzerinde ayrı birer devlet kuramamışlardır. Yabancılarla yaptıkları işbirliği sonucu bazı ekonomik imkanlara ise fazlasıyla kavuşmuşlardır. Azınlıkların Türkiye’deki hak ve hukukları Lozan Anlaşması ile sağlanmıştır. Bugün ise, Türkiye’nin pek çok yerinde azınlıklar cemaat okulları, dini ruhani okulları ve kolejleri ile serbestçe eğitim öğretimlerini sürdürmektedirler.

BİBLİYOGRAFYA

  • Akçura, Yusuf, Osmanlı Devletinin Dağılma Devri, Ankara, 1988.
  • Akdeniz, Sabri, Kültür Sömürgeciliği, İstanbul,1988.
  • Akyüz, Yahya, Türk Eğitim Tarihi, Ankara, 1985.
  • Dağlı, Mustafa, Anadolu’da Kurulan Yabancı Okullar ve Tesirleri,(Basılmamış Doktora Tezi) Kayseri, 1990.
  • Ergin, Osman, Türkiye Maarif Tarihi, İstanbul,1977.
  • Hacıeminoğlu, Necmettin, Milliyetçi Eğitim Sistemi, Ankara, 1975.
  • Hacıeminoğlu, Necmettin, Tarihte Ermeni Mezalimi, İstanbul, 1976.
  • Haydaroğlu, İlknur Polat, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Ankara, 1993.
  • Karal, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, Ankara, 1988.
  • Kırşehirlioğlu, Erol, Türkiye’de Misyoner Faaliyetleri, İstanbul, 1963.
  • Kocabaş, Süleyman, Ermeni Meselesi Nedir? Ne Değildir?, İstanbul,1983.
  • Kocabaşoğlu, Uygur, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, İstanbul, 1989.
  • Koçer, Hasan Ali, Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi,İstanbul, 1974.
  • Kodaman, Bayram, Abdulhamit Devri Eğitim Sistemi, İstanbul, 1980.
  • Maynard, R.E., Türkiye’deki Amerikan Board Okulları, 1967-1968 Yıllığı.
  • Miroğlu, İsmet, “Fetret Devrinden II. Bayezid’e Kadar Osmanlı Siyâsi Tarihi”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi,(15 Cilt) İstanbul, 1989 .
  • Ortaylı, İlber, Abdulhamit Döneminde Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu, Ankara, 1981.
  • Öymen, Örsan, Milliyet Gazetesi, 29 Eylül 1984.
  • Öztuna, Yılmaz, Büyük Türkiye Tarihi, İstanbul, 1983.
  • Polat, İlknur, “Osmanlı İmparatorluğunda Açılan Amerikan Okulları Üzerine Bir İnceleme”, Belleten, Ankara, C. CLII-41.
  • Sevinç, Necdet, Ajan Okulları, İsanbul, 1975.
  • Şimşir, Bilâl, ”Ermeni Propogandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermenilerle İlişkileri Sempozyumu,(8-12 Ekim,Erzurum,1984), Ankara,1985.
  • Turhan, Mümtaz, Kültür Değişmeleri, İstanbul, 1969.
  • [1] İsmet Miroğlu, “Fetret Devrinden II. Bayezid’e Kadar Osmanlı Siyâsi Tarihi”, Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi,İstanbul, 1989 , C.X, s.217-218.
  • [2] Aynı yer; “(Fatih) …kilise reisleri,rahipler ve halk tarafından Gennadios lâkabıyla patrik seçilen Georgios Skolarios’u yemeğe davet etmiş ve ona ruhânî reisliği temsil eden patriklik asası ile tacını vererek sarayın kapısına kadar uğurlamıştır. Bu arada yahudi cemaatine de havralarına sahip olmak hakkını tanımıştır. Daha sonra ermeni cemaatinin başına da bir patrik tayin edilmek suretiyle cemaatler arasında bir denge kurulmuştur.”
  • [3] Necdet Sevinç, Ajan Okulları, İstanbul, 1975,s.105.
  • [4] İlknur Polat Haydaroğlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Yabancı Okullar, Ankara, 1993, s.13.
  • [5] Mustafa Dağlı, Anadolu’da Kurulan Yabancı Okullar ve Tesirleri,(Basılmamış Doktora Tezi) Kayseri, 1990,s.3.
  • [6] Dağlı, a.g.e.,s.3.
  • [7] Dağlı, a.g.e., s.4.
  • [8] Sevinç, a.g.e.,s.108-109.
  • [9] Sevinç, a.g.e.,s.109.
  • [10] Sevinç, a.g.e., s.111.
  • [11] Sevinç, a.g.e.,s.112.
  • [12] Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika, İstanbul, 1989, s.59-60.
  • [13] Dağlı, a.g.e., s.5.
  • [14] Sevinç, a.g.e., s. 113.
  • [15] Dağlı, a.g.e., s.6-7.
  • [16] Sevinç, a.g.e., s.166-167.
  • [17] Yahya Akyüz, Türk Eğitim Tarihi, Ankara, 1985,s.150.
  • [18] Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, İstanbul,1977,C.II.,s.753.
  • [19] Ergin,a.g.e.,s.773-774.
  • [20] Sevinç, a.g.e., s.115.
  • [21] İlber Ortaylı, Abdulhamit Döneminde Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu, Ankara,1981,s.107.
  • [22] Bilâl Şimşir, ”Ermeni Propogandasının Amerika Boyutu Üzerine”, Tarih Boyunca Türklerin Ermenilerle İlişkileri Sempozyumu,(8-12 Ekim,Erzurum,1984), Ankara,1985,s.92.
  • [23] Şimşir, a.g.m.,s.98-99.
  • [24] Şimşir, a.g.m.,aynı yer.
  • [25] Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Ankara, 1988,C.VII, s.193.
  • [26] Karal,a.g.e.,aynı yer.
  • [27] Kocabaşoğlu, a.g.e., s.109.
  • [28] Kocabaşoğlu,a.g.e.,aynıyer.
  • [29] Hasan Ali Koçer,Türkiye’de Modern Eğitimin Doğuşu ve Gelişimi, İstanbul, 1974,s.209.
  • [30] İlknur Polat, “Osmanlı İmparatorluğunda Açılan Amerikan Okulları Üzerine Bir İnceleme”, Belleten,Ankara, C. CLII-41,s.629.
  • [31] Polat,a.g.m.,s.634.
  • [32] Örsan Öymen, Milliyet Gazetesi, 29 Eylül 1984.
  • [33] Şimşir,a.g.m.,s.94.
  • [34] Dağlı, a.g.e.,s.26.
  • [35] Dağlı,a.g.e., aynı yer.
  • [36] Süleyman Kocabaş, Ermeni Meselesi Nedir? Ne Değildir?, İstanbul,1983,s.28.
  • [37] Dağlı,a.g.e., s.41.
  • [38] Dağlı,a.g.e., s.34.
Takip Et Kerim Usta:

Herkesin bir yaşama nedeni var. Benimkiyse, bir "Sevda"...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir