Müslümanların Sorumlulukları Efal-i Mükellefin
Muhammed Sıddık Haşimi Hazretleri Sohbetlerinde Efal-i Mükellefini (Müslümanların sorumlu oldukları fiiller) şöyle tarif etmiştir;
İslâm dininin bildirdiği emirlere ve yasaklara “Ahkâm-ı şer’ıyye” veyâ “Ahkâm-ı islâmiyye” denir. Bunlara “Ef’âl-i mükellefîn” de denilmektedir.
Ef’âl-i mükellefin sekizdir: Farz, vacip, sünnet, müstehab, mubâh, harâm, mekrûh ve müfsid.
1- FARZ: Allahü teâlânın, yapılmasını âyet-i kerîme ile açıkça ve kesin olarak emir ettiği şeylere farz denir. Farzları terk etmek haramdır. İnanmayan ve yapılmasına ehemmiyet vermeyen kâfir olur.
- Farz-ı Ayn: Her mükellef olan müslümânın bizzat kendisinin yapması lâzım olan farzdır. İman etmek, abdest almak, gusl etmek (ya’nî boy abdesti almak), beş vakit namaz kılmak, Ramazan ayında oruç tutmak, zengin olunca zekât vermek ve hacca gitmek, farz-ı ayndır. [Otuz iki farz ve elli dört farz meşhûrdur.]
- Farz-ı Kifâye: Müslümanlardan bir kaçının veya sâdece birinin yapması ile diğerlerinin sorumluluktan kurtulduğu farzlardır. Verilen selâmın cevabını söylemek, cenazeyi gasl etmek [ya’nî yıkamak], cenaze namazı kılmak, Kur’ân-ı kerîmin temâmını ezberleyip hâfız olmak, cihâd etmek, san’atına, ticâretine lâzım olandan fazla din ve fen bilgilerini öğrenmek gibi farzlar böyledir.
2- VÂCİB: Yapılması farz gibi kesin olan emirlere denir. Bu emrin Kur’ân-ı kerîmdeki delili farz kadar açık değildir. Zannî (şüpheli) olan bir delil ile sâbitdir. Vitr namâzını ve Bayram namazlarını kılmak, zengin olunca kurban kesmek, fitre (sadaka-i fıtr) vermek vâcibdir. Vâcibin hükmü farz gibidir. Vâcibi terk etmek, tahrîmen mekrûhdur. Vacip olduğuna inanmayan kâfir olmaz. Fakat, yapmayan Cehennem azabına lâyık olur.
3- SÜNNET: Allah’ü teâlânın açıkça bildirmeyip, yalnız Peygamber efendimizin yapılmasını övdüğü, yahut devam üzere kendisinin yaptığı veyahut yapılırken görüp de mâni’ olmadığı şeylere “Sünnet” denir. Sünneti beğenmemek küfürdür. Beğenip de yapmayana azap olmaz. Fakat özürsüz ve devamlı terk eden itâba, azarlanmaya ve sevabından mahrum olmaya lâyık olur. Meselâ, Ezan okumak, kâmet getirmek, cemaat ile namaz kılmak, abdest alırken misvak kullanmak, evlendiği gece yemek yedirmek ve çocuğunu sünnet ettirmek gibi.
- Sünnet-i Müekkede: Peygamber efendimizin devamlı yaptıkları, pek az terk ettikleri kuvvetli sünnetlerdir. Sabah namazının sünneti, öğlenin ilk ve son sünnetleri, akşam namazının sünneti, yatsı namazının son iki rekât sünneti böyledir. Bu sünnetler, asla özürsüz terk olunmaz. Beğenmeyen kâfir olur.
- Sünnet-i Gayr-i Müekkede: Peygamber efendimizin, ibadet maksadı ile ara sıra yaptıklarıdır. İkindi ve yatsı namazlarının dört rek’atlık ilk sünnetleri böyledir. Bunlar çok kerre terk olunursa, bir şey lâzım gelmez. Özürsüz olarak büsbütün terk olunursa itâba ve şefâ’atden mahrum olmaya sebep olur.
Beş-on kimseden birisi işlese, diğer Müslümanlardan sakıt olan sünnetlere de “Sünnet-i alel-kifâye” denir. Selâm vermek, itikâfa girmek gibi. Abdest almağa, yemeğe, içmeğe ve her mübarek işe başlarken besmele çekmek sünnettir.
4- MÜSTEHAB: Buna, mendub, âdâb da denir. Sünnet-i gayr-i müekkede hükmündedir. Peygamber efendimizin ömründe bir iki kere dahi olsa yaptıkları ve sevdikleri, beğendikleri hususlardır. Yeni doğan çocuğa yedinci gün isim koymak, erkek ve kız çocuğu için akîka hayvanı kesmek, güzel giyinmek, güzel koku sürünmek müstehabdır. Bunları yapana çok sevap verilir. İşlemeyene azap olmaz. Şefâ’atden mahrum kalmak da olmaz.
5- MUBÂH: Yapılması emr olunmayan ve yasak da edilmeyen şeylere mubâh denir. Yani günâh veya tâ’at olduğu bildirilmemiş olan işlerdir. İyi niyetle işlenmesinde sevap, kötü niyetle işlenmesinde azap vardır. Uyumak, halelinden çeşitli yemekler yemek, helâl olmak şartıyla türlü elbise giymek gibi işler, mubâhdırlar. Bunlar, İslâmiyyete uymak, emirlere sarılmak niyetiyle yapılırsa sevap olurlar. Sıhhatli olup, ibadet yapmaya niyet ederek, yemek içmek böyledir.
6- HARÂM: Allahü teâlânın, Kur’ân-ı kerîmde, “yapmayınız” diye açıkça yasak ettiği şeylerdir. Haramların yapılması ve kullanılması kesinlikle yasaklanmıştır. Harama, helâl diyenin ve helâle, haram diyenin imanı gider, kâfir olur. Haram olan şeyleri terk etmek, onlardan sakınmak farzdır ve çok sevaptır.
- Harâm li-aynihî: Adam öldürmek, zinâ, livâta etmek, kumar oynamak, şarap ve her türlü alkollü içkileri içmek, yalan söylemek, hırsızlık yapmak, domuz eti, kan ve leş yemek, kadınların, kızların başı, kolları, bacakları açık sokağa çıkmaları haram olup, büyük günahtırlar. Bir kimse, bu günahları işlerken Besmele okusa veya helâl olduğuna itikat etse, yahut Allahü teâlânın haram etmesine ehemmiyet vermese, kâfir olur. Bunların haram olduğuna inanıp, korkarak yapsa kâfir olmaz. Fakat Cehennem azabına lâyık olur. Eğer ısrar edip, tövbesiz ölürse, imansız gitmeye sebep olur.
- Harâm li-gayrihî: Bunlar asıları itibariyle helâl olup, başkasının haklarından dolayı haram olan şeylerdir. Meselâ bir kişinin bağına girip, sâhibinin izni yok iken meyvesini koparıp yemek, ev eşyasını ve parasını çalıp kullanmak, emanete hıyanet etmek, rüşvet, fâiz ve kumar ile mal, para kazanmak gibi. Bunları yapan kimse, yaparken Besmele söylese veyahut helâldir dese kâfir olmaz. Çünkü, o kişinin hakkıdır, geri alır.
- Müslümanların Sorumlulukları Efal-i Mükellefin Beş buçuk arpa (bir denk) ağırlığında gümüş kıymeti kadar hak için, yarın kıyamet gününde cemaat ile kılınmış yediyüz rek’at kabul olunmuş namazın sevabı, Allahü teâlâ tarafından alınıp, hak sâhibine verilir. Haramlardan kaçınmak, ibadet yapmaktan daha çok sevaptır. Onun için haramları öğrenip, kaçınmak lâzımdır.
7- MEKRÛH: Allahü teâlânın ve Muhammed aleyhisselâmın, beğenmediği ve ibadetlerin sevabını gideren şeylere mekrûh denir
- Tahrîmen mekrûh: Vâcibin terkidir. Harama yakın olan mekruhlardır. Bunları yapmak azabı gerektirir. Güneş doğarken, tam tepede iken ve batarken namaz kılmak gibi. Bunları kasıtla işleyen asi ve günahkâr olur. Cehennem azabına lâyık olur. Namazda vacipleri terk edenin, tahrîmi mekrûhları işleyenin, o namazı iade etmesi vâcibdir. Eğer sehv ile, unutarak işlerse, namaz içinde secde-i sehv yapar.
- Tenzîhen mekrûh: Mubâh, yani helâl olan işlerine yakın olan, yahut, yapılmaması yapılmasından daha iyi olan işlerdir. Gayri müekked sünnetleri veyâ müstehabları yapmamak gibi.
8- MÜFSİD: Dînimizde, meşrû olan bir işi veya başlanmış olan bir ibadeti bozan şeylerdir. İmanı ve namazı, nikâhı ve haccı, zekâtı, alış ve satışı bozmak gibi. Meselâ, Allaha ve kitaba sövmek küfür olup, imanı bozar. Namazda gülmek, abdesti ve namazı bozar. Oruçlu iken bilerek yemek, içmek orucu bozar.
Farzları, vacipleri ve sünnetleri yapana ve haramdan, mekruhtan sakınana ecr, yanî sevap verilir. Haramları, mekruhları yapan ve farzları, vacipleri yapmayana günah yazılır. Bir haramdan sakınmanın sevabı, bir farzı yapmanın sevabından kat kat çoktur.
Bir farzın sevabı, bir mekruhtan sakınmanın sevabından çoktur. Mekruhtan sakınmanın sevabı da, sünnetin sevabından çoktur. Mubâhlar içinde, Allahü teâlânın sevdiklerine “Hayrat ve Hasenat” denir. Bunları yapana da sevap verilir ise de, bu sevap, sünnet sevabından azdır.
Bir yanıt yazın