Muhteşem Süleyman’ın Kadrosu
Osmanlı padişahları içinde denizlerin önemini en fazla idrak eden şüphesiz Kanuni Sultan Süleyman’dı.
Bir devlet düşünün ki, Hazar Denizi, Karadeniz, Akdeniz, Kızıldeniz, Basra Körfezi’ni denetiminde tutsun; bir devlet düşünün ki, Macaristan’ın bir bölümü, Balkanların tamamı, bugün Ukrayna sınırları içinde kalan Kırım, Anadolu, Mezopotamya ve Arabistan’a hükümran olsun; nihayet bir devlet düşünün ki, Sudan ve Habeşistan’dan Mısır, Libya, Tunus, Cezayir ve Fas’a kadar Afrika topraklarını yönetsin, Hind Okyanusu’na, hatta güneydoğu Asya’daki Açe gibi küçük sultanlıklara bile el uzatsın.
Maalesef biz Misak-ı Millî sınırları içinde oturanlar ve kendisini onunla sınırlayanlar için bu çapta bir imparatorluğu yönetmenin ne demek olduğunu kavramak, imkânsız değilse bile, zor olsa gerek.
Lakin ortada inkârı kabil olmayacak bir gerçek var: Bizden birileri gidip yönetmişler buraları. Hem de öyle böyle değil, asırlarca. Süre olarak en kısa kaldıkları Orta Macaristan’ın bile 150 küsur yıl elimizde kaldığını, bir başka deyişle bunun, TC’nin ömrünü ikiyle çarptığınızda elde edeceğiniz bir süreye denk geldiğini düşünün, yeter.
Peki kimdi bu yönetmeyi bilen ve buna iştahlı olan adamlar? Nasıl yetişmişlerdi? Bu ufuklara nasıl yöneltildiler ve çoğu fethettikleri yerlere ilk gittiklerinde nasıl bir yönetim tarzı ortaya koydular? Bunları anlayabilmek için en elverişli anahtar, imparatorluğun sınırlarını şimşek hızıyla genişleten ama aynı zamanda onu en sağlam temeller üzerinde yükseltmeyi görev edinen sultanın kendisidir.
Kanuni bereketi. Onuncu Osmanlı padişahı olarak tahta çıkan Kanuni Sultan Süleyman 22 Eylül 1520’den 7 Eylül 1566’ya kadar hükümdarlık yaptı ve Osmanlı tahtında en uzun süre oturan hükümdar unvanını aldı.
Kanuni tıpkı babası Yavuz Sultan Selim gibi meslek olarak kuyumculuğu seçmişti ama şiir alanında, en az komutanlığı ve yöneticiliğindeki kadar iddialı olduğunu biliyoruz. Muhibbî mahlasını kullandığı 3 ciltlik Divân’ında tam 2.779 gazel yer almaktadır ki, kendisiyle yarışan Zâtî’nin bile ulaştığı gazel sayısı 954 gazel eksiğiyle 1.825 adette kalmıştır.(2) Ayrıca bir cilt tutarında Farsça şiir yazmıştı. Kanuni bu üstün şairlik performansıyla Divan edebiyatının gazel rekorunu da kırmış oluyordu.
Kaynaklarda Kanuni’nin kavaflık (kunduracılık) yaptığına dair de bir kayıt vardır. Keza seramik meraklısıydı, bu yüzden “mavi-beyaz” adı verilen ve bugün Çinlilerin bile bayıldığı pek çok zarif porselen kap kacak, onun devrinde saraya girmiştir.
Çalışkanlığıysa hakikaten göz kamaştırıcıydı. Çift emeklilik maaşını hak edecek kadar ve yıldırıcı bir azimle çalıştı. Yarım asra yaklaşan saltanatında doğuya ve batıya, güneye ve kuzeye doğru karadan ve denizden onlarca sefere çıktı. Kanunlarıyla imparatorluğun bünyesini sağlamlaştırdı. Başta bir şehir olan Süleymaniye Külliyesi olmak üzere muazzam bir imar faaliyetini başlattı. Son olarak 70’ini devirdikten sonra çıktığı Zigetvar seferinde görürüz onu. Koca Sultan bu kalenin fethinden 5 gün önce savaş meydanında ruhunu teslim etti. İç organları, öldüğü yere gömüldü ve türbesinin yanına bir cami yaptırıldı.
Onun değerli bir asker ve yönetici olduğunu, yarım asırlık hükümdarlığı boyunca sürdürdüğü üstün performansından çıkarabiliriz. Dünya tarihinde pek çok cihangir gelip geçmiş, ancak pek azı Kanuni’nin sergilediği ‘ömür boyu cevvâliyeti’ sergileyebilmiş ve bunu bir kadroyla el ele yürütebilmiştir. 25 yaşında tahta çıktığı vakit de, hasta hasta sefere yollandığında da onu hep iş başında, daima eylem halinde görürüz.
İşte o muhteşem kadro. Kanuni’nin bu uzun soluklu başarısının arkasında ekip kurma ve yönetme becerisinin yattığını görmemiz lazım. Etrafına topladığı ekibe daima yeni ufuklar ve hedefler çizen, vizyon sahibi bir “lider” ve “patron”dur o. Yılmaz Öztuna’nın belirttiği gibi, Kanuni, muhteşem başarılarla dolu saltanatını, kurduğu bu “muhteşem ekip” marifetiyle gerçekleştirmiş, adeta bir orkestra şefi gibi onları yönlendirmiş, arkalarındaki bitimsiz nefes olmuştur:
Bizim tarihimizde böyle bir ekip oluşturan liderler çok azdır. Bu ekibi oluşturmak için hükümdar, hattâ devlet başkanı olmak gerekmez. O milletin şevketli çağlarında yaşamaya da lüzum yoktur. Sadece o kabiliyetle doğmak, kendisi kadar kudretli insanlarla çalışmak zevkine sahip olmak, onları kıskanmamak, kendine rakip görmemek gerekir… Bir de Tarihimizde “Büyük” diye geçen Mustafa Reşid Paşa, böyle bir ekibi, devletin en kritik dönemlerinden birinde kurdu. Reşid Paşa haleflerini bile yetiştirdi. Zaten ben, haleflerini yetiştiremeyen devlet adamına, “gerçek bir lider” demem.(3)
Şimdi Kanuni’nin kurduğu bu “muhteşem ekibi” kabaca hatırlamaya çalışalım:
Devlet adamları ve komutanlar:
- Makbul İbrahim Paşa
- Sokollu Mehmed Paşa,
- Bâli Paşa,
- Özdemir Paşa,
- Özdemiroğlu Osman Paşa,
- Devlet Giray,
- Lala Mustafa Paşa,
- Sadrazam Lütfi Paşa.
Amiraller:
- Barbaros Hayreddin Paşa,
- Turgut Paşa (Reis),
- Uluç Ali Reis,
- Aydın Reis,
- Piyale Paşa,
- Selman Reis,
- Murad Reis,
- Hadım Süleyman Paşa.
Şairler:
- Fuzulî(4),
- Bâkî,
- Nev’î,
- Taşlıcalı Yahya,
- Hayalî,
- Zâtî,
- Âşık Çelebi,
- Trabzonlu Figânî,
- Bağdatlı Ruhî,
- Bursalı Cenânî,
- Riyâzî.
Mimari-musiki:
- Koca Sinan,
- Behram Ağa.
Hat ve resim:
- Ahmed Karahisarî,
- Matrakçı Nasuh,
- Haydar Reis,
- Vitraycı Sarhoş İbrahim.
İlim adamları:
- Zenbilli Ali Efendi,
- Ebussuud Efendi.
İlim ve fikir adamları:
- Kemalpaşazade,
- Taşköprülüzade.
Tarihçiler:
- Gelibolulu Mustafa Âli,
- Selanikî,
- Hoca Sadeddin Efendi.
Coğrafyacılar:
- Piri Reis,
- Seydi Ali Reis.
Manevî büyükler:
- Sünbül Sinan,
- Merkez Efendi,
- Ümmî Sinan,
- Üftade,
- Yahya Efendi.
Şimdilik her biri hakikaten ayrı bir yıldız olan bu ışıltılı kadronun içinden Lala Mustafa Paşa gibi birinin önceki yıl Zorlu Grubu tarafından ‘en başarılı mentor’ seçildiğini hatırlatmakla yetinelim ve bu kadronun yaklaşık 30 tane Türkiye’yi yönettikleri gerçeğine gözlerimizi kapamayalım. Biz bir tanesini yürütmekte bu kadar zorlanıyorsak…
——————————————————————————–
(1) İdris Bostan, Beylikten İmparatorluğa Osmanlı Denizciliği, İstanbul 2006, Kitap Yayınevi, s. 26.
(2) Bkz. Vildan Serdaroğlu, Sosyal Hayat Işığında Zâtî Divanı, İstanbul 2006, İSAM Yayınları, s. 49.
(3) Yılmaz Öztuna, Tarih Sohbetleri I, İstanbul 1998, Ötüken Neşriyat, s. 18.
(4) Bir Oryantalist (E.J.W. Gibb), “Doğu’nun gördüğü en gerçek şairlerden biri olan Fuzulî’nin dehası, tek başına Kanuni’nin asrını sonsuza kadar süslemeye yeter” tespitinde bulunmuştur. Aktaran: Andre Clot, Muhteşem Süleyman, Çeviren: Turhan Ilgaz, 4. baskı, İstanbul 1994, Milliyet Yayınları, s. 364.
Bir yanıt yazın