Kut inancı günümüz modern dünyasına ulaşamasa da Türk töresinin en asli unsurudur. Bir gerçekliktir, bir düştür, kamların tebrikleriyle Kağan’ın Göktanrı tarafından müjdelenmesidir. Yalnızca Türklerin değil Moğolların inançlarında da geçmektedir.
Bildiğimiz anlamda 1200 yılına kadar Orta Asya’da uygulanmış ve hatta bazı yöntemlerle Türk-İslam devletlerinde de kendini korumayı başarmıştır.
Örneğin Osmanlı, Selçuklu, Harezmşah, Timurlu ve birçok Türk İslam devleti bu geleneği koruyarak hükümdar, padişah yada emir’ini bu yöntemle belirlemiştir. Örneğin Ertuğrul Gazi Şeyh Edebali ile otururken büyük oğlu Gündüz Alp’i değil de o günkü adıyla küçük Osmancığı seçmiştir.
Timur kendi kutunu aldığını savunarak tahta oturmuştur keza Şah İsmail, Safevi devletini kurarken tek başına tahta oturmuş ve bunu da Tanrı’nın izniyle yapmıştır. Belgelemek gerekirse Osmanlı padişahları Allah tarafından seçildiğine inanır ve kendilerine “Zilullah” ünvanını verirlerdi. Sırf bu yüzden padişahların kanı akıtılmaz yayların ipiyle boğulurlardı. İslam’da olmayan bu inanç Tengrici’likten geçmiştir.
Görüldüğü gibi yakın dönemde bile kendini koruyan bu inanç Tanrı tarafından seçilen bir hükümdarı ve onun kanının kutsallığını kanıtlar. Ancak tarihte geriye gidildikçe daha korunmuş bir şekilde görürüz bu inancı.
Örneğin Cengiz Han; o daha yönetici değilken birçok kam(şaman) tarafından hükümdar olacağı söylenmiş ve birçok kişiyi buyruğuna alacağı belirtilmişti. Öyle de oldu kocaman bir imparatorluk kuracağını daha genç yaşındayken Kam analardan öğrenmişti. Kut bir kağana önsezi, bilgelik, adiliyet gibi kavramlar katar. Yalnız kağan bu kavramları yitirmeye başlarsa anlaşılır ki Göktanrı kutlanmışlığı bu kağandan geri almıştır.
Kut Türk tarihinde birçok hükümdara verilmiştir ama adlarında bu ünvanı kullanan pek azdır. Örneğin Kutluğ Bilge Kağan, Tanrıkut Metehan gibi bazı büyük liderler bu ünvanı adının önünde kullanmıştır.
Kut inancı yalnızca bir kağanın seçimi için değil başka özellikler içinde vardı. Örneğin şans ve uğur getirmesi için küncü tanelerini muskalara doldurarak gezen biri kutlanmış sayıldığı için ona kötülük değmezdi. Keza bu inançta bugün kullandığımız muskalar ve okunmuş kalem, okunmuş su gibi inançlarla kendini korumuştur. Şansın ve talihin yerinde gitmesi için atalarımız eskiden Kamlar ile konuşup kutlanırlarmış.
Böylece hiçbir sıkıntı çekmeden uzun yollar boyunca gönül rahatlığıyla ilerlenirmiş. Yada bir başka deyişle kara kamlar eskiden askerlere kut verip düşmana karşı güçlü ve korkusuz olmasını sağlarlarmış.
Kut bir başka anlamda da ruh, tin yada yaşam gücüdür. Bireyin içinde bulunan ve kendisinin özü olan düşüncelerini, duygularını barındıran karmaşık bir yapıdır. O gittiğinde kişioğlu yalnızca bir et parçası olarak kalır. Bazı araştırmalarda Türklerde ölüm kavramı tamamen kut’un gitmesiyle bağdaştırılmıştır. (Jean Poul Roux) Yine bir başka deyişle kut yaşam gücünün kaynağı olup insan hareketlerini ve ömrün uzunluğunu belirlermiş.
Günümüzde Orta Asya’nın tamamı Doğu Türkistan’da dahil olmak üzere komünist rejimlerin ellerinde kaldığından bu inancı asla yaşatamamıştır. Hatta asli dini Şamanlık olan Moğolistan bile iki büyük komünist devletin arasında kaldığından komünist rejime geçmiş ve bir şekilde bu inançlar çok zayıf kalmıştır. Anadolu, Kafkaslar, İran ve Balkan Türkleri ise 20.yy’da geçirdikleri değişimle demokrasiyi seçmiş ve bu inancı tarihin tozlu sayfaları arasına koymuşlardır.
Bir yanıt yazın