Aşık Gufrani(1864-1926) Karaman’a bağlı Başkışla köyünde 1864 yılında dünyaya gelen Gufrani’nin asıl adı Durmuş Ali’dir. Babası köyün ağalarından, Ferhat oğullarından Mehmet Ali Ağa’dır. İlkokul tahsilini , köyündeki “Sıbyan Mektebi’nde” yapmıştır.
1879 yılında Gufrani 15 yaşındadır. O yıl kış mevsimidir ve gece başlayan kar, gece yarısına kadar yağmıştır. Kar dindikten sonra her tarafı kaplayınca dolunayın ışığ ile ortalık sabah gibi aydınlanır. Gufrani bir ara uykusundan uyanır ve pencereden dışarı bakınca sabah olduğunu sanarak elbisesini giyerek okulun yolunu tutar.Kapıyı açıp içeri girdiğinde öğretmenin makamında üç hocanın oturduğunu görür. Hocalar Gufraniye yanlarına gelmesini söylerler. Gufrani yanlarına yaklaşınca hocanın birisi diğer hocaya;
–Doldur ver; der… diğer hoca ise
–Çok doldurma götüremez; der…
Sonunda hoca;
–Al evlat…Yaradan aşkına iç! der. Gufrani edeple biraz geri çekilerek, yarım arkasını dönüp içeceği içer. Boşalan bardağı geri vermek üzere döndüğünde ise hocalardan hiç birini yanında göremez. Kimi kaynaklara göre ise Gufrani okulda uykuya daldığında bu olay yaşanır denilmekte…
İşte bu olaydan sonra Gufrani’de çok büyük değişiklikler meydan gelir. Kendisinden umulmadık şekilde vezinli ve kafiyeli sözler çıkmaya başlar. Köydeki öğretmenden alacaklarını aldıktan sonra Karaman’a gelerek; bugünkü Kale İlkokulu’nun bulunduğu yerdeki Hacı İshak Medresesi’ne devam eder. Bir müddet bu medresede tahsil gördükten sonra, eline bir saz alır; sazla birlikte, Gufrani mahlası ile şiirler söylemeye başlar.
Gufrani Eylül ayı 1926 yılında 62 yaşında iken hayata gözlerini yumar.
Fuat Köprülü (Son asır saz şairleri), Yusuf ziya Ortaç ve Saadettin Nüzhet (Halk Edebiyatı Antolojisi), Gufrani hakkında “Nükte ile Hicvi birleştirmiş zeki bir edası vardır. Son zamanlarda yetişen saz şairlerimizden en olgunu olarak gösterilebilir” demektedirler.
Gösterişten hoşlanmayan, sakin ve çekingen tabiatlı olan Gufrani’nin şiirleri, çeşitli nedenlerle tam olarak ortaya çıkarılamamıştır. Aslında Gufrani eserlerini bir defterde toplamış ve şiirlerini Konya’da Meşrik-i İrfan Matbaasında bastırmaya çalışmış ve 3-4 formasını basıldıktan sonra belirsizliğe terkedilmiş… Bir ara Milli eğitim bakanlığı konuyla ilgilenerek monografisi hazırlanarak bakanlığa gönderilmiş ama ilgisizlik nedeniyle basılmamış ve 1947 yılında Bakanlık binası’nın yanmasıyla her şey küle dönmüştür.
Çok değer verdiğim Karamanlı Aşıklardan Gufranin eserlerini vaktim olduğu müddetçe yayımlıyacağım. Şimdilik aşağıda; “İstiklal Savaşı destanı, Devriye, Destan(Hasbihal) ve taşlama” eserlerini veriyorum.
Kaynak:
- Gufrani ve Kenzi- D. Ali Gülcan
Kerimusta.com/Kerim YARININELİ
İstiklal Savaşı Destanı
Elhamdülillah, alyyül a’la
Bu cenge nusret-i Sübhân yetişti
Yüz yirmi dört bin peygamber ile
Din serveri fahr-i ekvân yetişti
Sunûf-u evliya kaalktı ayağa
Bir hareket geldi yazıya dağa
Ervâh-ı şüheda sol ile sağa
Can Hüseyin şah-ı cihan yetişti
Gazi Kemal Paşa hazretlerine
Aşk olsun kemâl-i izzetlerine
Bu canın yüz suyu hürmetlerine
Bize Hakk’tan lütf u ihsân yetişti
Görülmedi böyle bir keremkâni
Fikriyle fethetti bütün cihanı
Ecânib dediler Ali-i Sâni
Bil şah-ı merdân-ı zaman yetişti
Vezir-i âzamdır ol İsmet Paşa
Pervâneler gibi saldı ateşe
Bu emekler boşa gider mi haşâ
Fedâ-yı can eden arslan yetişti
Sâir zâbit dahi sıdk ile tuttu
Hulûsla askerin önünde gitti
On üç günde Yunan yerlere attı
İzmir’e bir parça kalan yetişti
İstedi İzmir’i Yunan ordusu
Yunan’ınki şimdi bir can kaygusu
Attılar deryaya kalan bakisi
Atina’ya canı olan yetişti
Anadolu on dört günde paklandı
Yolu ile düşmanımız haklandı
Köşe, bucak kâfir var mı yoklandı
Her tarafa emr-i ferman yetişti
Afyon’da sur tellerini kestiler
Allah Allah ile birden bastılar
Kırıldı kuvvesi, Yunan giydiler
Birden bire kızıl uçan yetişti
Kurtulanlar topal oldu kör oldu
Bu harp feth-i Hayber ile bir oldu
Kalktı zulmet, şükür cihan nur oldu
Doğdu güneş mâh-ı tabân yetişti
Yedi cephe tuttu Türk’ün askeri
Yunan’a ejderha oldu her biri
Ele geçenlerde kalmadı diri
Ol başını alıp kaçan yetişti
Tâyy-i mekân etti yerler kavuştu
Hesapsız mühimmat koydu savuştu
Ruzigârlar esti toza karıştı
Arkasından acı duman yetişti
Bin üç yüz otuz dokuz senemiz
Yüz senedir topa karşı sinemiz
Neler çekmiş hem anamız, babamız
Gör sabır eyle ârifân yetişti
Yaşasın rüesa hem alelusûl
Yaşasın vükelâ ve sahib-i ukl
Yaşasın asâkir mevcud-u cedvel
Yaşasın milletten kurban yetişti
Yaşasın kâmilen hep ehl-i imân
Havuzda ve göllerde bütün ihvân
Yaşasın Türkiye yaşasın vatan
Bu harbe vuhûş tiran yetişti
Harpten firar eden dinsiz haindir
Onların katli de farz-ı ayndır
Bize canın lâzımlığı bugündür
Bu devlete sanma her can yetişti
Kıyamette iş bu dünyanın bekâsı
Beş kişiden mürekkeptir ihyâsı
Üç, dört değil rûb-u meskun a’dâsı
Âlem-i rahmete Rahmân yetişti
Almış iken bütün kâfir cihanı
Ecnebiler ibret tuttu Yunan’ı
Türkiye kubbenin şems-i tabanı
Dil salana kahr-ı Yezdân yetişti
Çün üç yüz otuz üç müslüman
Bizde ecnebide bulunan ihvân
Beş insandan çoğaldı bu ins ü can
Bize ihmal gaflet keslân yetişti
Yekdiğerimiz kovalaşmayalım
Yalan, bühtân, gıybet söyleşmeyelim
Biz niçin yalvarıp ağlaşmayalım
Kemikten iliğe isyan yetişti
Ne de satıcılar helâl getirir
Ne dükkancı sıdkı bütün oturur
Bu kazanca hiç eksik mi yetirir
Bize her taraftan noksan yetişti
İsteyiksiz köpek gitse sürüye
Gider mi çobanın işi ileriye
Davet eder bütün kurdu beriye
Pay yarıya denen hayvan yetişti
Ya martına parmağını çaldırır
Nargil suyu içerinizi soldurur
Kendini imansız dinsiz öldürür
İblis aldı, şimdi mihrân yetişti
Kardeşlerim eli ele alalım
Evvela biz Hakk yolunu bulalım
Yaradana sâdık bir kul olalım
Kulluk eden kula sultan yetişti
Ne ayarı güzel kantarı çekeriz
Kilo dolu alır noksan dökeriz
Ne tarlaya helâl tohum ekeriz
Hallerimiz çok perişan yetişti
Ne kadın anlatır ere hâlini
Ne avrada er inanır malını
Bekler ikisi de fırsat yolunu
Araya bir fesat, hicrân yetişti
Çün mufassal yaptık biz bu destanı
Şimdilik uyuttuk bu çevrestanı
Geçin öne yaptırmayın ziyanı
Sayenizde çok sâye-bân yetişti
Buyralım mektebe evlatlarımız
Her fenden okutmak muradlarımız
Ne fena mahsül-ü icatlarımız
Der odun çekmeye oğlan yetişti
Ecnebi kadar mı bizdeki akıl
Fakat terbiyeden gafiliz gafil
Bu gidişat doğru değil velhâsıl
Demek ki insandan hayvan yetişti
Gufranî girdi altmış yaşına
Tac-ı devlet mi konuldu başına
Karar olmaz Azrail’in işine
Ecel, bugün, yarın hemen yetişti
Katra idim ummanlara kavıştım
Kaç bulandım, kaç duruldum kim bilir?
Devre edip alemleri dolaştım
Bir sanata kaç sarıldım kim bilir?
Bulut olup ağdığımı bilirim
Boran ile yağdığımı bilirim,
Altı anadan doğduğumu bilirim,
Kaç ebeden kaç soruldum kim bilir?
Kaç kez gani oldum, kaç kere fakir,
Kaç kez altın oldum, kaç kere bakır,
Bilmem ki kaç kâtip ismimi okur?
Kaç defterde kaç görüldüm kim bilir?
Kaç alet oldum ellerde bakıldım,
Semadan kaç kere indim çekildim,
Balçık olup binalara yapıldım,
Kaç yıkıldım kaç kuruldum kimbilir?
Bazı nebat oldum toprakta sürdüm,
Bilmem kaç atanın sülbünde durdum,
Bir defa Cennet-i alâya girdim?
Fakat nar’e kaç sürüldüm kim bilir?
Dünyayı dolaştım hep kara batak,
Görmedim bir karar, bilmedim durak,
Üstümü kaç örttü bu kara toprak,
Kaç serildim, kaç dirildim kim bilir?
Gufrani’ yim tarikatım boş değil,
İyi bil ki kara bağrım taş değil,
Felek ile hiç hatırım hoş değil,
Kaç barıştım, kaç darıldım kim bilir?
Destan ( Hasbihal)
Şairim on beş yaşından beri
Tevellüdüm seksen, pir olduk şimdi
Tarâikte yoktur mensubiyetim
Kendi postumuzda er olduk şimdi.
Şiir mektebimde hayalet oldu
Gayb ilinden bir hidâyet oldu
Her nutuk bu yüzden tulûat oldu
Saz çalgı çalandan sır olduk şimdi.
Gayrının şiirine değiliz muhtaç
Hamdullah hiç kılmayız lâilaç
Niyazi, Şem’î varmış birkaç
Onlar gitmiş, sözde var olduk şimdi.
İstifaden ancak Cenâb-ı Hakk’dan
Tekerleme sözü yarar ufaktan
Kendimizi sakınalım tuzaktan
Avcılıkta ehl-i kâr olduk şimdi.
Ferhat Mehmet’in oğluyum Ali
Senden öğrenelim erkânı, yolu
Kaza dahilinde Koçakdedeli
Başkışla’dan geldik kurulduk şimdi.
Varsın bütün âlem olsun ağniya
Eridik süzüldük fi zamanına
Bir zaman vardı tavuk, baklava
Soğan ile ekmek yir olduk şimdi.
Size laf etmeye yoktur haddimiz
Yaş altmışa vardı uçtu sıytımız
Bunak defterine geçti kaydımız
Lisana geleni der olduk şimdi.
Eski geçen nakd-i zamanın pulu
Bunu ben de tasdik ederim belî
Derler eski kafalarda toz dolu
Gençlerin yanında hor olduk şimdi.
Gufranî bendeniz der ki görelim
Ya siz gelin ya biz ora varalım
Namınızı gazeteye virelim
Ata, evlat gibi bir olduk şimdi
Taşlama
Emrini terkeder, neyhini tutar
Kuru dava ile kul olur mu ya!..
Döner bir de halka sofuluk satar
Böyle erkân, böyle yol olur mu ya!..
Kişizadelik hiç alınmaz satın,
Asil azmaz diye söylerler bütün
Bir mülevves yere düşse bir altın
O kıymetten düşüp pul olur mu ya!..
Terk-i heves edip hizmet tutmalı
Arı ahvalini ibret tutmalı
Her çiçekten birer çeşni tatmalı
Bal, bal desen ağzın bal olur mu ya!..
Haberi yok say ü gayret, emekten
Böyle karın doymaz yarım çörekten
Güdük çapa ile kırık kürekten
İki çift katıra nal olur mu ya!..
Gönül yücelerden yüce olmak ister
Beş-on kuruş ile hacı; olmak ister
Ellisinden sonra hoca; olmak ister
Kart ağaçtan taze dal olur mu ya!..
Söyleyemez asla galatsız sözü
Hiçbir marifette yoktur bir yüzü
Mektebi görmemiş, kürsüde gözü
Elif, be demeden dal olur mu ya!..
Dolaşır dolambaya, varma sen kıra
Caddeyi boşlama dayanıp dura
Uğradığın çayın köprüsün ara
Bilmediğin suya dal olur mu ya!..
Ne bir zikrin, fikrin, doğru yolun var
İyi halin yoktur, kötü halin var
Gufrani! hep günahlarda elin var
Böyle şair ehl-i dil olur mu ya!..
Bunu Paylaş:
- Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- X'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
Bir yanıt yazın