Karaman’dan Bir Yazar Nasıl Çıkar?
Karaman’da doğmuş, şimdi ise kitapları çeşitli dillere çevrilmiş bir yazarın yaşam hikayesini okuyunca başarıyı elde etmenin o kadar da kolay olmadığını göreceksiniz.
Doğduğu andan itibaren hayat ile mücadelesi başladı.Bu mücadele sonra ki yaşamında da peşini bırakmadı.Aile bireylerinin bir araya gelememesi nedeniyle küçük yaşta öksüzler evine verildi. Artık bir ailesi olduğu halde öksüzlerin arasında geçireceği çok kötü günler o’nu bekliyordu… Kalabalık ve maddi durumu iyi olan baba tarafının sahip çıkmaması nedeniyle kimsesiz olarak öksüzlerin arasında büyümesi küçük bedenine çok ağır gelmişti. Bir çocuğun tek istediği bir aile sevgisidir ama öksüzler yurdu bu sevgiyi o’na vermesi çok uzaktı… Bu gerçek maalesef günümüzde de aynı çizgide devam ediyor.
Görevli çocukların arasından sessizce duran küçük yazarımızı alarak bir odaya getirdiğinde bir sürprizin kendisini beklediğinden habersizdi… Karşısında nur yüzlü anneannesini görünce ikisi de birbirlerini hasretle kucakladılar. Maddi durumu iyi olmayan anneanne torununun öksüzler yurdunda büyütülmesine dayanamamıştı. Bir lokma ekmeği gerekirse bölüşerek yiyeceğini ve torununa bakabileceğini söyleyerek torununu öksüzler yurdundan çekip aldı.Kocası ise şimdilerde açıkça ortada satılan ama o zamanlar kaçakçılık ile bir tutulan tütün satmaktan hapise girmişti. Şair ve yazarımız için artık yeni bir hayat başlıyordu… Anneannesi ile olan yaşantısını yazarımız bir ömür boyunca beynine kazıdı. Öyle ki mahalle,komşular ve etrafta bulunan evlerde yaşantı şekli daha dün gibi aklında kaldı. Bu durumu şiirinde şöyle anlatır.
“Fakir bir evin penceresinde
Paslı bir teneke içinde
Etrafına güzellik veren
Bir çiçek gibi
Büyüdüm ben.
Kimsesizdim.
Ne ana vardı
Ne baba
Ne kardeş, ne akraba;
İlgilenecek kimsem yoktu
Bir tek fakir anneannem vardı.
İlgisizdim.”
Anneannesi bir ineğin sütünü satarak hayatını idame ettirmeye çalışıyordu. Hayvanı otlaması için komşularının geniş bahçesine uzun bir iple bağlayarak otlarla beslemeye çalışırdı. Komşular ise küflenmiş ekmekleri ineğe vermesi için evlerine getirirlerdi. Anneanne ineğe verilmek üzere bırakılan ekmeklerin içlerinden en az bayatlamış olanları gizlice seçerek ıslatır ve tekrar ıstırdı. Böylece birlikte acımasız hayatta ayakta kalmaya çalıştılar.
Bir gün hayvan rahatça otlanabilsin diye bağladığı uzun ip ineğin boynuna dolanınca tek geçim kaynaklarınıda kaybederler. İnek için günlerce yas tutarak üzülürler ama yapacak ta başka bir şey yoktur. Artık o bayat ekmeklerde inek olmadığı için komşuları komşuları tarafından getirilmez olunca çoğu kez aç karnına uyuyarak kimseye belli etmeden hayatlarına devam ederler. Yine de komşularının desteklerini yazarımız hiç bir zaman unutmayacaktır.
“Komşuların attığı kuru ekmeklere
Özlemle bakardım, açtım
Islak soğukluğunu hissederdim yerlerin.
Bir balık gibiydim,
Yamalı pullarla dolu.
Giysisizdim.”
İlkokula aç giden küçük yazarımız yolda bulunan bir iğde ağacının meyvelerinden kurumuş olanları toplayıp cebine koyar ve acıktığında onları yiyerek açlığını yatıştırırdı. Bu arada azda olsa büyüdüğü için pazara çıkan zenginlerin filelerini taşıyarak onlardan üç beş kuruş para almaya başladı. ilk şairliğe başladığında ilkokul beşinci sınıfa gidiyordu. “Kırlangıç” “Doğan Kardeş” isimli çocuk dergilerinde şiirleri yayınlandı. Daha sonraları birçok dergi ve gazetelerin sanat sayfalarında şiirleri yayınlanacaktı…
Sonra tüm yaşıtları gibi hayalinin peşinden koşmak için İzmir’e, sonrasında İstanbul’a yola çıkar. Artık büyümüş ve Edebiyat Fakültesi ve Gazetecilik Okuluna başlamıştı. Okurken bir yandan lokantalarda bulaşıkçılık, garsonluk gibi işlerde çalışır. Tuğla fabrikalarında, mandıralarda, demir atölyelerinde, taş ocaklarında, Gemicilikte… Açıkçası bulduğu her işte çalışır. Okulu bitirince mesleği olan gazeteciliği yapmaya başlayınca yavaş yavaş kendine bir çevre edinir. Yıllarca kitaplarını okuyarak ve onları örnek aldığı Yazarlar, şairlerle aynı ortamda bulunur. Büyük yazar ve şairler o’na sahip çıkarak bir yazar olarak yetişmesine yardımcı olurlar.
On yedi yaşında, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın katkısıyla, o dönemin en önemli Edebiyat dergisi olan “Varlık” dergisinde şiirleri yayınlandı. Artık önlenemez bir yükselişe geçen şairimizin ilk şiir kitabı 1974 yılında Atilla İlhan’ın desteğiyle “İşçiye Çağrı” olarak yayınlanır.Bir yıl sonra ise “Buz Uykusu” adlı şiir kitabı yayınlanır.Şair artık geriye baktığında şöyle diyecektir.
“Nasıl unutuluyorsa onca şeyler.
Her şey gelir geçer
Her şey unutulur.
Bir tek insanın kişiliği kalır.”
1999 yılında “Karaman Destanı” şiir kitabıda yayınlandıktan sonra içinde yazar olma hayali sayesinde 2005 yılında, Güneydoğunun kültürünü, sıra gecelerini, Balıklıgöl’ü, Harran Ovası’nı, o yöre insanlarının türkülere tutkunluğunu anlatan “AYAĞINDA KUNDURA” isimli destansı romanı yayınlanır. Fakat bir türkü ile aynı kefeye koyularak zor günler geçirmesine sebep olur.
Yazarlık kariyerine hızlı bir tırmanış olarak “Aşkın ve Karaman’ın Kitabı” olarak nitelenen ve büyük bir beğeni alan “TELKADIN” romanını 2009 yılında yayınlanır. Yayınlanır yayınlanmaz birinci baskısı kısa zamanda tükenince ikinci baskısı yapılır ve çevirileri hazırlanarak olup Amerika ve Fransa’da yayınlanır. Sevilen kitap İsviçre’de en çok satan yabancı roman ödülünü almasıyla ses getiririr. Roman halen internet sitelerinde satışına devam etmektedir. Şimdilerde ise yeni roman çalışmaları sürüyor…
Evet… Hasan BARAN ve hayatını okudunuz.
Şimdi artık kendini ünlü yazar olarak gördüğünde aşağıdaki soruları sorarak nefsi ile mücadelesine devam etmektedir.
“Ey Karamanlı yazar Hasan Baran,
Gönüller Sultanı Muammer Baran’ın oğlu
Hazreti Mevlana’nın torunu.
Kendini bildin mi?
Kendini öğrendin mi?
Bu yaşam okulunda
Bilginin ışığında
Aydınlatabildin mi kendini?
Hakk’ın bilincine erdin mi?
Koptun mu gereksiz bağlarından,
İsteklerinden kurtuldun mu?
Doğru yola koyuldun mu?
İnsan-ı kâmil oldun mu?
Ey Hasan Baran,
Hayat yolunda doğru bilgilerle
Kendini donattın mı?
Çok okudun, çok yaşadın,
Çok çileler çektin, çok insanlar tanıdın
Dünyayı gezdin dolaştın
Kendinden kendine sefer eyledin mi;
İçine seyahat ettin mi?
Nefis muhasebesini tarafsız şekilde yapabildin mi?
Vicdanını tesis ettin mi?
Adil ve dengeli olabildin mi?
Bilge, cesur ve ölçülü olabildin mi?
İnsan bir bütün’ün bir Cüz’ü dür;
Zıtlıkların bir bütün olduğunu idrak ettin mi?
Gördüğünü güzel gördün, güzel düşündün,
Güzel söyledin mi?
Gönlü sevgi dolu, alçak gönüllü,
Hataları görmeyen affeden oldun mu?
Başkalarının kusurlarından önce
Kendi kusurlarınla baş edebildin mi?
Ey Karamanlı Hasan Baran,
Muammer Baran’ın oğlu
Mevlana torunu.
Gerçek benliğini keşfedebildiysen
Eğer bunları yapabildiğine inanıyorsan
Aynaya bakıp kendine
Öyle gülümse.
Eğer bunları yapamadıysan
Otur bir boşluğun sessizliğinde ağla.”
Kerimusta.com/Kerim Yarınıneli
Mustafa TURHAN
Yolu açık olsun. Çok mutlu oldum bu değerli bilgi ve Değerli yazarımızı tanıdığım için Teşekkürler.
Ergun
Değerli yazarımız Hasan Baran Abimize, saygı ve hürmetlerimizi yolluyorum. Karamanımızın nadide yetiştirdiği yazarlarından olan abimizin başarılarının devamını dilerim, kalemine kuvvet saygılar sunarım sayın abim