Kaleye Çekilen Bayrak Gibi
Sultan II. Osman 22 Kasım 1617’de padişah olduğunda henüz 14 yaşındaydı. Fakat yaşının çok üzerinde bir olgunluğa sahip olan bu genç padişah, ecdadı gibi celadetli ve cesurdu. Tahta çıktığı senelerde, Avrupa’da söz sahibi bir devlet olan Polonya, Osmanlı sınırlarına saldırıyor, hatta bazı kaleleri ele geçiriyordu. Bunlardan en önemlisi de Hotin Kalesi idi. Bunun üzerine hemen sefere çıkılmasını emretti ve hazırlıklara başlandı.
Nihayet 21 Mayıs 1621 günü Osmanlı ordusu, 18 yaşındaki genç padişah Sultan II. Osman’ın kumandasında sefere çıktı ve 1 Eylül günü Hotin kalesi önlerine gelindi. Uzun yıllar dan beri ilk defa bir padişah sefere çıkıyordu. Bu, orduya büyük bir moral kaynağı olmuştu. Fakat genç padişahın hiç savaş tecrübesi yoktu.
Kendisine, Budin Beylerbeyi Karakaş Mehmet Paşa’nın çok cesur ve tecrübeli bir kumandan olduğu, bu savaşta onun tecrübelerinden istifade edilmesi gerektiği padişaha arzedildi. Bunun üzerine hemen Hotin’e çağrıldı. Zaten o da böyle bir davet bekliyordu. Hemen emrindeki kuvvetlerle birlikte yola çıktı. Bu arada kuşatma başlatıldı. Siperler kazıldı ve şiddetli çarpışmalar, günlerce sürüp gitti.
8 Eylül günü yapılan bir taarruz, padişaha ümit verdi. Fakat sonraki günlerde aynı neticeler alınamadı. Genç padişah üzülüyor ve vezirlerine:
-Paşalarım, beylerim, diyordu, siz böyle mi gayret gösterirsiz? Yazıklar olsun. Hani uğrumda baş koyduklarını söyleyenler nerede?
Sultan Osman’ın bütün ümidi Karakaş Mehmet Paşa’da idi. Saray ağalarından biri:
-Üzülme padişahım, dedi, hele Mehmet Paşa kulunuz gelsin de gör. O, kaleye çekilen bayrak gibidir. Padişahın gözleri parladı:
-Kaleye çekilen bayrak gibi mi dedin?
-Evet padişahım, bir bayrak gibi, bir sancak gibi. Nihayet 14 Eylül günü Karakaş Mehmet Paşa askerleriyle birlikte geldi. Padişaha onun geldiği haber verilince hemen huzura çağırttı ve büyük bir iltifat eseri olarak elini öptürdü, sonra sordu:
-Neden gözlerimizi yollarda bıraktın Mehmet? Karakaş Mehmet Paşa, noksanlarını tamamlamak ve serhat ahvalini düzene koymak için geç kaldığını anlattı.
Sultan Osman bunları makul karşıladı, gönlünü aldı ve güzel şeyler söyledi.
-Baka Mehmet, dedi, lehinde çok şeyler duyduk, yüzünden de temiz insan olduğun anlaşılır. Nasıl kulluk olurmuş göster de diğer vezirler ibret alsınlar. Yarın hücum vardır. Dilerim Allah’tan, yüzün ak olsun. Mehmet Paşa tatlı bir heyecanla ürperiyordu. Bu ne paha biçilmez bir iltifattı. Gözleri dolu dolu oldu.
-Padişahım, Mehmet kulun, senin uğruna canını fedadan çekinmez. Eğer gayrette en ufak bir kusurum olursa, yediğim ekmek gözüme dizime dursun! Dedi. Sonra sesini biraz daha yükselterek:
-Yarın düşman ordugahına bir hançer gibi saplanacak, kaleye de bir bayrak gibi çıkacağım!
-Bayrak gibi mi dedin?
-Evet padişahım, bir bayrak gibi, bir sancak gibi!
Sultan Osman ayağa kalktı, belindeki murassa kılıcını çıkardı
-Yaklaş Mehmet, yaklaş kahraman vezir! Diyerek kılıcını onun beline taktı. Mehmet Paşa, sevincinden ağlıyordu. Ertesi gün büyük bir hücuma başlandı. Karakaş Mehmet Paşa merkezde ve askerin en önündeydi. Padişahın hediye ettiği kılıcı ileriye doğru savurarak atılıyor, attığı naralar Hotin kalesi surlarına çarparak yankılanıyordu.
Böyle kahraman bir veziri başlarında gören asker de coşmuştu. Savaş çok kanlı oluyordu. Mehmet Paşa’nın göğsü bağrı açılmış, saldırıyor, vuruyor, vuruyordu. Nihayet düşmanın müstahkem mevkiine kadar girmeyi başardı. Hemen kethüdasının elindeki bayrağı kaptı ve hızla kale burçlarından birine dikmeyi başardı. Fakat o kadar ileri mevzilere gitmişti ki, bir anda yanında birkaç kişiden başka kimsenin kalmadığını farketti. Bu bir avuç kahraman erimeye mahkumdu. Kethüdası,
-Paşa hazretleri, fırsat varken geriye dönelim, dedi. Fakat Mehmet Paşa:
-Hayır, cevabını verdi. Hayır, biz şehid olmadan bu bayrak indirilemez. O bayrak bizim canımızdan ileridir. Karakaş Mehmet Paşa sözünde durdu. Geri dönmedi, sonuna kadar, her türlü takdirin üstünde bir celadetle dövüştü ve alnına isabet eden bir kurşunla şehid düştü.
Bir yanıt yazın