İstiklal Marşı ve Türkçe açıklaması
Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak
O benimdir, o benim milletimindir ancak
Bu kıtada Mehmet Akif Türk Milletine sesleniyor.
Ümit ve güven içeren sözleriyle:
“Ey Millet’ im! Yurdumuzun düşmanlar tarafından kuşatılmış olmasına bakarak bayrağımız için endişe etme, korkma. Çünkü bu topraklar üzerindeki en son ocak sönmeden, en son Türk bu uğurda canını vermeden bayrağımıza kimse el uzatamaz.
Rengini şehitlerimizin kanından alan ve şafaklarda da bir alev gibi dalgalanan bayrağımın, milletimin yıldızı ve bağımsızlık sembolüdür. Gökteki yıldıza el sürülmediği gibi, milletimin yıldızı olan bayrağıma da düşmanlar dokunamaz. O, Türk milletinindir ve daima öyle kalacaktır.“
Çatma, kurban olayım, çehreni ey şanlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, Hakk’ a tapan milletimin istiklal!
Bu dörtlükte şair bayrağımıza sesleniyor;
“Uğruna canımı vereyim, ne olur kaşlarını çatma. Ey hilal kaşlı güzel bayrağı Neden bize dargın azarlar gibi bakıyorsun? Seni o nazlı nazlı dalgalandığın göklerimizden indirmelerine izin vereceğimizi mi sandın? Kahraman milletim hür yaşamak ve seni hür yaşatmak için çok kan döktü, şu anda da dökmektedir. Sen bize kaş çatarak, uğrunda yapılan bu fedakarlıkları hiçe sayarsan, dökülen kanlarımız sana helal olmaz. Doğruluk ve adalet için çalışan, Allah’ a inanarak ona kulluk eden, istiklali uğruna canını veren milletimin hakkı bağımsızlıktır, hürriyettir.”
Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.
Mehmet Akif bu kıtada hürriyet kavramını işliyor. “Ben” kelimesi ile Türk milletinin kastediyor ve;
“Ben yaratıldığı günden beri hür yaşamış. Beni esir edeceğini düşünenler ancak aklını kaçırmış olanlardır. Onların bu çılgınca düşüncelerine şaşarım. Çünkü ben şimdiye kadar hiç esir olmadım. Hürriyetimi elimden almak isteyen olursa kükremiş bir sel gibi coşar, önüme çıkan engelleri çiğner geçerim. Bu uğurda dağları parçalar, uçsuz bucaksız denizlere bile sığmam, yine taşarım.( Mehmet Akif, son mısrada “Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım ” sözleri ile “Ergenekon Destanı’ nı” anlatıyor ve hatırlatıyor.
Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhattim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?
Bu kıtada Mehmet Akif sömürgeci, saldırgan batıya çatmakta, medeniyet adı altındaki saldırgan tutumunu kınamaktadır: “Batı ordularının en modern silahlarla, tank ve toplarla, tıpkı çelikten bir duvar gibi üzerimize yürümesi bizim için önemli değildir. Türk Milleti’ nin öyle bir iman gücü, şehitlik inancı var ki o imanlı göğüslerin her biri bir kale gibidir. Bu imanlı göğüsler karşısında en modern silahlar etkisiz kalır, hepsi yok olur, parçalanır.
Onların homurtuları. Ulumaları da seni korkutmasın. Medeniyet maskesi takarak etrafa saldıran, zayıfları ezen ve sömüren bir canavar, bizim imanlı göğsümüze en ufak bir korku veremez. Zaten “Medeniyet” adı altında yapılan bu vahşiliklerden sonra onun gerçek canavar yüzü ortaya çıkmıştır. O canavarında tek dişi kalmıştır, bize asla zarar veremez.”
“Arkadaş! Yurdumu alçaklara uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayatsızca akın.
Doğacaktır sana va’ dettiğin günler hakk’ ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.
Bu kıtada Mehmet Akif Türk Milleti’ ne, onun kahraman askerlerine ümit ve karanlık aşılıyor ve: “Arkadaş! Alçakların yurduma girmesine kesinlikle izin verme! Yurduna saldıran düşmana gövdeni siper et! Onlarla ölünceye kadar savaş! Onların utanmazca saldırılarına karşı dur! Cenab-ı Hak mutlaka sana yardım edecektir. Çünkü Allah, sabreden ve korkmadan hak yolunda savaşan mü’minlere zafer vereceğini Kur-an’ ı Kerimde vaad etmiştir. Allah, bu yardımı belki yarın, belki yarından da kısa zamanda ortaya çıkacaktır ve düşman perişan edilecektir.”
Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.
Bu kıtada kutsal vatan ve vatan toprağı ele alınmaktadır, Mehmet Akif gençlere, üzerinde yaşadıkları toprakların değerini ve özelliğini iyi bilmeleri gerektiğini anlatmaktadır. “Bastığın yerleri”toprak!” diyerek geçme! Geçmişi iyi öğren! Çünkü bu vatan, toprakları uğruna şehit düşenlerin kefensiz olarak gömüldükleri, her karışında bir şehit kanı olan kutsal topraklardır. Sen ki; dini, vatanı uğruna canını alan şehid’ lik mertebesine ulaşmış bir babanın oğlusun. Vatanı’ na gereken değeri vermez, onu atalarının koruduğu gibi korumazsan ataların incinir, üzülür. Bu cennet vatanı her ne pahasına olursa olsun korumalı, dünyaları da alsan bu yurdun bir karış toprağını bile vermemelisin.”
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Bu kıtada Mehmet Akif vatan sevgisini, vatan toprağının özelliğini ve Türk vatanı’ nın yüceliğini, şöyle anlatmaktadır:
“Bu cennet vatan uğruna canını vermek için hazır bekliyor. Şimdiye kadar bu uğurda o kadar çok yiğit canını verdi ki; bir karış toprakta bir şehit yatmaktadır. Toprağı sıkan, şehitlerin kanı fışkıracak kadar çok şehit verilmiştir. Allah canımı, canım kadar sevdiğim şeyleri, bütün varımı, yoğumu alsın; yeter ki beni bu vatanımdan ayrı ve uzak bırakmasın.”
Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli-
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.
Bu kıtada Mehmet Akif, dini ve vatan uğruna şehit olanların ruhlarına tercüman olmakta, onların:
“-Yüce Allah’ ım! ruhumun senden dileği şudur:
Uğruna canımızı verdiğimiz yurdumuza düşmanlar girmesin, camilerime yabancılar el sürmesin! Bu mabetlerde okunan ezanlardaki şahadetler ki:
“Eşhedü enla ilahe illallah,
Eşheddü enne Muhammeden Resulallah”
Kelimeleri Türk Milleti’ nin Müslümanlığını ve bağımsızlığını ilk şartı ve temelidir.
Hürriyetin sembolü olan bu ezanlar yurdumun her köşesinde okunsun.
Milletim kıyamete kadar hür yaşasın.”
O zaman vecd ile bin secde eder-varsa-taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır Ruh-ı mücerret gibi yerden na’ şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.
“O zaman ( camilere düşman ayağının basmadığı, ezan seslerinin yurdun her köşesinde duyulduğu zaman) yer yüzünde bir mezar taşım varsa, sevinci ve mutluluktan mezar taşım bile coşkunlukla secdeye kapanacaktır.
Milletim hür olduğunu görmenin ve şehitlik makamına ermenin kıvancı ile sevinç göz yaşlarım, savaşta aldığım yaralardan boşanır.
Cesedim, cisimsiz bir ruh gibi göğe yükselerek, başım göğün en yüksek katı olan Arş’ a kadar yükselir.”
Dalgalan sende şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’ a tapan, milletimin istiklal!
Büyük vatan şairi Mehmet Akif İstiklal Marşı’ nın son kıtasında tekrar şanlı bayrağımıza hitap etmekte ve:
“Şanlı Bayrağım! Sen de artık şafaklar gibi al rengiyle, göklerimde hür ve mesut olarak dalgalan. Sabah şafağının ardından görülen aydınlık gibi, Türk milleti de bu sıkıntılı ve karanlık günlerden sonra aydınlığa kavuşacaktır.
Uğruna dökülen kanlarımızın hepsi sana helal olsun.
Artık Türk Milleti’nin yok olması, dağılması diye bir şey ebediyen söz konusu olamaz. Çünkü; daima hür yaşamış olan, daima tek olan Allah’ a inanan ve ona kulluk eden, daima vatanı uğruna çalışan ve çarpışan milletimin hürriyet ve istiklal her zaman haklıdır.”
MEHMET AKİF ERSOY
Bazı kelimelerin günümüz Türkçe Karşılıkları Sonraki sayfada devam etmektedir.
- Afak: Çevreler
- Şafak: Tanyeri
- Hür: Özgür
- Millet: Ulus
- Hak: Tanrı
- Hakkı: Edinimi, edin, kazantı, üleş, kazanım
- Hilal: Ay, ayça
- Şanlı: Ünlü
- Arş: Gök
- İstiklal: Bağımsızlık, kurtuluş
- Hürriyet: Özgürlük
- Ebediyen: Süregen, sonsuza dek
- İzmihlal: Yok olma, dağılma, göçme
- Zaman: Uçur
- Marş: Ezgi
- Kurban: Adak
- Çevre: Yüz
- Ey: Kendisine seslenilen kimse, nesne vb.nin adının başına getirilerek anlamı pekiştirilir.
- Nazlı: Naz yapan, kendini ağır satan, kolayca gönlü olmayan.
- Kahraman: Alp, savaşta yiğitlik ya da tehlikeli bir durumda yararlık gösteren (kimse).
- Irk: Soy
- Şiddet: Yeğin, azış, kıykım
- Celal: Büyüklük, ululuk, kızgınlık
- Helal: Doğru, doğruç, uygun, turfa, yararlı
- Ezel: Geçmiş
- Zincir: Bağgen
- Bend: Büvet
- Zırh: Savaş giysisi
- Serhaddim: Sınır boyu
- İman: inanç
- Medeniyet: Uygarlık
- Canavar: Yırtıcı
- Siper: Kalkan
- Hayasızca: Utanmadan
- Kefen: Ölü giysisi
- Şehit: Ülkün
- Dünya: Yeryüzü
- Cennet: Uçmak, asman, behişt
- Vatan: Yurt
- Şuheda: Şehitler, ülkünler
- Can: Dirlik, öz, kişi
- Canan: Sevgili
- Hüda: Tanrı
- Cüda: Ayrı
- Ruh: Tin
- İlahi: Oğan
- Emel: Amaç
- Namahrem: Sakınçlı
- Ezan: Çağrı
- Din: Öke, inanç
- Şahadet: Ülkün
- Temel: Taban
- Ebedi: Bengi, ölümsüz, sonsuz
- Vecd: Dalgınlık
- Secde: Eğilmek
- Ceriha: Yara
- Ruhi Mücerred: Arı tin,Soyut Ruh
Bunu Paylaş:
- Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- X'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
Bir yanıt yazın