Kaside-i Ercûze
Hz. İmam-ı Ali kerrema’llâhü veche tarafından bahr-ı recez vezni üzere yazılan ve istikbalden haber veren meşhur kasidedir.
Bu haberleri hakkında Bediüzzaman kaddese’llâhü sırrahu’l azîz Hazretleri kasidesi için şöyle demektedir.
“O Ercuzenin mevzuu ve içindeki maksad-ı aslî; İsmi A’zamı tazammun eden altı ismin ehemmiyetini beyan etmek, hem o münâsebetle istikbaldeki bir kısım umur-u gaybiyeye ve te’sis-i İslâmiyette bir kısım mücâhedâtını işâret etmektir. Evet, Hz. İmâm Üstâdı olan Habibullah’dan Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemden aldığı dersin bir kısmını işarî bir surette zikrediyor.”
Seneler önce bulduğumuz bir nüsha ile tercümesini yapmaya çalışmıştık. Fakat tercüme yaparken toplu manaya gidilince ister istemez tahrifat ve birçok yanlışlar yapmış olduğumuzu bir zaman sonra gördük. Osmanlıca olarak elime geçen bir tercümeyi incelediğimde yaptığım hataları ve noksanlıkları görünce düzeltmek ve meraklıları için tekrar hazırlamak iştiyakı içimizde doğdu.
Elimize geçen Osmanlıca nüsha tercümesi Mecmuat-ül Ahzab’taki metne sadık olması nedeniyle güzel bir çalışma idi. Tercümeyi Risâle-i Nur Şakirdlerinden biri olduğu yazı üslûbundan anlaşılıyordu. Fakat adını gizlemiş olan bu alim kardeşimiz için duacı olarak istifade edilmiş ve gerekli ilaveler ile zenginleştirilme sağlanarak yeniden hazırlamaya gayret ettik.
Niyetimiz büyüklerimizin bize bu dini emanet ederken geçirdikleri sıkıntıları, fedakârlıkları, ileri görüşleri ile gaybî hadiselere vukûfiyetleri göz önüne sermeleri yönünden bu kıymetli kasideyi bizlere ulaşmasında emeği geçenlere ve başta Hz. Ali kerrema’llâhü veche Efendimizin şefaat ve duaları için Allah Teâlâ arz u niyaz ederiz.
Allah Teâlâ yardımcımız olsun.
Âmin
İhramcızâde İsmail Hakkı ALTUNTAŞ
Esenler / İstanbul
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
Hamd yüce ve sadık olan Allah Teâlâ’ya mahsustur.
Allah Teâlâ; Vahid, Ferd, Alîm, Râzık,
Melik, Kuddus, Celâl sahibi,
Rızıkları ve ecelleri takdir eden,
Her şeyi bilen benzersiz olan
Celâli yüce, benzeri olmayan
Kaderleri zamanın öncesinde ezelde
Kara, deniz ve dağ şeklinde oluşunu takdir edendir.
Onun sıfatları celâl cihetiyle yükseldi
(Allah’ın) Teâlâ (sıfatının) benzeri asla olamaz
Nimetleri sayılmakla bitmez
Mahlûkâtı hakkında hükmü ret edilemez.
O faziletli ve keremlidir.
“İnsana bilmediğini öğretmiştir.”
Bize verilen ilmin en son varıldığı nokta
Bizim yanımızda hak ve kesin olan husus şudur ki;
O tek olan Rabb’dir
Mülkünde tek olan, ilmiyle eşsiz olandır.
Gaybında dilediği şeye muttali olur.
Bütün hayırları elinde toplamıştır.
Âlemden zürriyetleri ve bir takım kavimleri seçmiştir.
Onların saadetleri için kalemleri çalıştırmış (iyi yazmıştır)
Onları hakikat vadilerinde dolaştırmıştır.
Sonra onlara en doğru yolu göstermiştir.
“Ben sizin Rabbiniz değil miyim”dediği günden beri
Bizi şahit tutmuştur. O halde ahdinize hıyanet etmeyin.
Yine hamd o Allah’a mahsustur ki bize hidayet etmiştir.
Şaşkınlığımız halinde (bocalarken) bizi seçmiştir.
Sonra salât ve selam sürekli
Değeri yanımızda çok yüce olan O Nebi üzerine olsun
Ki hususî şerefe mazhar olan Muhammed dir.
Allah Teâlâ onu kıyamete yakın bize göndermiştir.
O semâda Ahmet ismi ile isimlendirilmiştir.
O takvâ hazinesi, cömertlik denizi hidayet nurudur.
Mevlâmız vasıflarında kâmil sıfatlıdır.
Nurları bizâtihi kendinden yayılır
Levhi mahfuz onun nurundan yazıldı.
O ondaki yazılı olanları haber vermek için (dünyaya) geldi.
Levh’de ne varsa hepsine muttali oldu.
Fakat o işittiğinden başkasını söylemedi.
Dostu (Allah Teâlâ) ne söylediyse O’nun için
Söyledi. O’ndan (Allah Teâlâ’yı) anlattı.
Söylenmesini nehyettiği her ne olursa olsun
Edebinden dolayı mecalsiz kaldı.
Olmuş ve olacak şeylerin bilgisi
Göğsünde toplanmış ve sırlanmıştır.
Bu sıfatlara sahip olan kimse
Dünyada herhangi bir şeyle nasıl mukayese edilebilir.
Ben onun feyzinden avuçlayan kimse (Ali) yim
Çünkü O vasf edilemez büyük bir denizdir.
Sözü muhtaç olan bir kulun bir âdeti üzere söylerim
Zengin ve muktedir olan mevlâmızın affına sığınırım
Ben Hidayet eden zâtın amcasının oğluyum
O Hakk’a davet eden Mustafa’dır.
O beni Ali (isminden) sonra Haydar diye de çağırmıştır.
Huneyn’de savaştık. Hayber’in fethi bizimle oldu.
Zü’l Kerrâr denilen atın arkasına bindiğimden.
Çarpışırken tozu dumana kattım
Ordu Medine’den çıktığından beri
Zafer ve sekinet ile yardım edilmiş (tir)
(Çünkü) İçinde Emin diye çağrılan bir zât vardır ki
Kat’î olarak Allah Teâlâ’nın yardımı O’nunladır.
Ne zaman ki ordu vadide konakladılar
İçlerinden Bilâl (Habeşî) kalkıp şöyle dedi
“Kim bizim vardığımızdan geri kalırsa
O kişi Allah Teâlâ’ya verdiği söze muhalefet etmiş olur”
İçinde benden başka gaip olan yok idi (herkes gitmişti)
Gözüme bir hastalık isabet etmiş (olduğundan gidemedim)
Damadı Osman’ı da göndermiş
Mustafa aleyhisselâm. Cahil kavmi uyarsın diye.
Çünkü onda bir vakar var idi.
Arapların arasında hem bir iftiharı vardı.
O zaman Nebi şöyle içten dua ederek
Dedi ki; “Ya Rabbî damadım Ali’yi getir (isterim)
Bir gizlice sesle (hasta halimden) uyandım.
Şöyle diyordu: “Yâ Ali korkak bir kimse olma
Hâdî zâta yürümekte gayretli ol
Düşmanlara karşı O’na yardım etmen için
Yarın sancağı taşıyacaksın”
Hemen o an da kalktım ve ayeti okudum.
Sonra zırhımı ve miğferimi giydim
Kılıcım Zülfekârı’mı aldım
Atıma seri bir şekilde yöneldiğim zaman
Ona bindiğim zaman ağrılar (hastalığım) benden gitti
Fakat iki gözümde rahatsızlığım devam ediyordu.
Bu hal benim mutad (alışılmış) bir halim de değildi.
Bunun üzerine Fatıma uykudan uyandı
Nerede ise yüzüne (üzüntüden) ellerini vuracaktı.
Olanlardan kendisine haber verilmemişti.
Çünkü o biliyordu ki benim iki gözümde elem var.
O zaman halimi (O’na) şerh ettim (açıkladım)
Fatıma kendisine dedi ki “Yürü aldırış etme”
“Şüphesiz babam ve ordusu mansur olacaktır.”
“Gayretleri meşkûr olacak ve mükâfat görecektir”
Sonra Hasaneyn’imi gördüm. İstiyordum ki;
Bir bakışla onlara veda edeyim, olmadı
Her ikisini de uykuya dalmışlarken kokladım
Rabbime dua ettim ve oruç tutmaya nezr ettim
Allah Teâlâ için eğer selametle dönersem
Velimeyi yemeden ikrâm olarak oruca niyetlendim.
O gece sabaha kadar yürüdüm
Kavuşmayı arzulayan birisi olarak Tâhâ’ya yaklaştım
Nebi aleyhisselâm beni görene kadar yürüdüm
Selâm verdiğimi (gördü)Kardeşlerime işaret eyledi
Buyurduki; “Sancağı Behlül’e verin”
“Allah Teâlâ’yı ve Rasûlüllahı seven kimseye”
Sonra; “İki torunumun babası bana yaklaş”
“Allah Teâlâ’dan iki gözüne şifa isteyeyim”
Her ikisine şifalı tükürüğünden sürünce
İkisini de iyileştirdi ve ikisi de görür hale geldi.
Her ikinsinin etrafında elini gezdirdi
Onlardaki elem hemen şifa buldu
O anda O’nun her iki elini arka arkaya öptüm
Sora Rabbim Allah Teâlâ’ya şükür olarak hamd ettim
Meydanın ortasına gitmek için yürüdüm
Ümmetin savaşmaya hazır bir askeri olarak
İlk karşıma çıkan Abîd oldu
Şiddetli savaşçıya merhaba olsun
Bana dedi ki “Ey Ebî Tâlib’in oğlu!
Şu savaşmak isteyenin yardımına geldin”
Kendi zannınca cehâletle savaşmak isteyen Muhammed’in
Biz ona akıl yoluyla tabi olacakmışız
Kendisinden önce gelen dini terk edecekmişiz
O din ki ehline Tevrat hidayet etmiştir.
Heyhât! O bizden asla bir şey göremez
Ancak kafaların havada uçtuğu bir vuruşma görür.
Yine dedi ki; “Çok şiddetli gücümle karşı karşıya geldin
Nice kahramanları parçalayarak öldürdüm”
Hücum ederek bana vurmak istedi
Koluyla, eliyle, beş parmağın hepsiyle
Zülfekâr ile vurarak ona hemen karşılık verdim
Ölüme yaklaştıracak bir darbeyle onu yere yıktım.
O zaman melekler tekbir getirdiler
Cinler yetişilecek korkusuyla kaçıp gittiler
Çünkü o (vuruş) Hâşim’in vuruşu idi
Güçlü bir melek (kuvvet) tarafından yardım edilmiş idi.
Savaş ateşi şiddetli alevlendiğinden beri
Sema boşluğundan haykırmalar duydum
Muhtâr’a dedim ki; “Ey beşerin en hayırlısı
Bu iş nedir? Buyurdu ki; “Sabitkadem ol, zaferi müjdelerim
Allah Teâlâ’nın yardımı geldi bize doğru koşuyor.
Çünkü biz işimizi O’na havale ettik.
Cebrâil ve melekler semâda
Dua seslerini yükseltmektedirler
Kınanmış kalabalığa galip gelmemiz için
Hayber Kalesinin arkasındaki Yahudilere”
O anda yüksek sesle tekbir getirdim
Sevinçten dolayı Müjdeleyicinin zaferiyle
İslâm askerleri de tekbir getirdiler
Kınanmışlara hep beraber hücum ettiler
Rabbimin izniyle kaçarak hezimete uğradılar
Korku ile doldular daha da korktular
Hep beraber kale ehline göründüler
Onlar zannettiler ki zenginlikleri kendilerini korur.
Kale kapısına doğru azimle yöneldim
Onu sarstım, civardaki tepelerde (taşlar) sarsıldı
(Onlara bağlı olarak) Öyle ki o çok sağlam idi.
Kırmızı renkli bir takım taşlar (dan yapılmıştı)
Kale kapısının yıkıldığını gördüklerinde
Her biri hezimete uğradıklarını anladılar.
“Onların kaleleri bir koruyucu olmayınca”
Onların asileri bize itaat edici olamazdı
Ordu bana doğru toplandı. Tâ ki
İbn-i Mettâ balığının karnını gibi oldum
Sonra elimle (kapıyı) köprü gibi uzattım
Tâ ki üzerinden ordu geçe, yürümeye başladı
Bu derin hendeğin yarığından
Onun üzeri en kolay (geçilecek) yol halini aldı
Allah Teâlâ öyle bir kaleyi bize fetih ettirdi ki;
Tubba’ ve Âd kavmine ait idi.
Kerim olan Allah Teâlâ bizim hakkımızda değiştirdi
Korkuyu emniyete, şefkate ve iyiliğe (değiştirdi)
Onun (Hayber) fethi Tâhâ’nın mucizelerindendir.
Öyle ki O’nun ne benzeri ne de biriyle kıyas edilebilir.
Bundan dolayı iki isim sahibi oldum
Bir de künye ki daha önce hiç duymadım
“Ebâ Türab” künyesini bana vermişti
Adnân’ın Nebi’si Hâdi olan Mustafa
Şöyle ki; Fatıma ile bir kırgınlığım olmuştu.
Sonra bu kırgınlığımın ardından (Fatıma) pişman olmuştu.
Ben mescidin köşesine gelmiş (yatmıştım)
Sıkıntılı bir halde uyuyup kolumu yastık yapmıştım
Tavandan üzerime toprak dökülmüştü
Bundan dolayı Rabbime yakınlığım arttı.
O anda Arâbî Nebi gelmiş
Başıma gelen işi soruşturuyordu
Beni yatmış halde uykuda görünce
Kalbi bana acır oldu
Bana dedi ki; “Ey Ebâ Türâb uyan!
Sana isabet eden musibet bana ağır geldi”
Şerefli elini bana doğru uzattı.
Dedi ki; “Azimet olan rızaya yaklaş”
“Yumuşak sözler söyle” diye başladı
(Sonra) Buyurdu ki; “Kalk Fatıma seni(n halini) görsün”
“Çünkü Sen kızıp (evden) çıktığından beri
Göz pınarlarının yaşları hala akmaktadır.”
O zaman Rasûlüllah’a hürmeten hemen kalktım
Sonra emirlerine uyarak kabul ettim.
Mahlûkatın en şereflisi önümde yürüdü
Tâ ki Marziye (Fatıma aleyhisselâm)´ın evine geldik
Girdiğimiz zaman şeytan tekbir getirdi (çığlık attı)
Ferahlıktan dolayı, hem de iftirayı teyit etti
O anda O’na yöneldim elini öptüm
Dedim ki; “Ey zorlukların kendisine kolay olduğu kimse”
Sen Hakk’ın nurusun ey mertebesi yüce olan
Ey gazaplanmış kimseyi kurtaran
Cânî bir kul olsam da
Şeytânî bir huya tabi olarak” (hata etmekten kurtardın)
Fatıma’da bana doğru yönelerek şöyle dedi
“Ben bu işimde cahillik etmiştim.
Ey babamız bizim hepimiz için mağfiret dile
Rabbimiz dua edeni işitir”
Sözünü tamamlamıştı ki;
Cebrâil aleyhisselâm Tâhâ’ya geldi, dedi ki;
“Ya Muhtar (aleyhisselâm) Yüce Rabbimiz
Sana selam söylüyor, Ali’yi müjdele
Yine tertemiz Seyyide’yi
Kendisinden Marziyye (razı olunmuş) Fatıma Sıddıka’yı
Sonra Allah Teâlâ buyurdu ki: “Ben ikisinde affettim
Aralarında geçen savaşmayı (kaldırıp affettim)
Çünkü ben çok affediciyim (yapacaklarına da) aldırmam
Sizde yine hayırlı işler yapmaya yönelin
Nebi aleyhisselâm bu güzel ikâle çok sevindi
Ve yalvararak Allah Teâlâ’ya dua etmeye başladı
Sonra şöyle buyurdu: “Ey merhametlilerin en merhametlisi
İkram olarak âli beytin günahını affeylemeni,
Onların ilmini ve hayırlı amellerini artırmanı
Çünkü Sen her şeye ezeli (devamlı) merhameti olansın”
Ey bana soru soran, “Bana ne sorarsan sor
Benim ilmim mirastır ve ledünnidir”
İstersen geçmiş zamanlardan sor
İstersen gelecek zamanlardan sor
Onların bütün haberleri (bilgileri) benim yanımda açıktır
Fakat bazı zaman onların sırları ifşâ olabilir
İşte sana açık bir delili olan bir söz
Sana tafsilatlı olrak gelecekten haber veriyor
Dokuz ilmi , Farslıların hesabına göre
İsyanların olduğu dokuz karn dan sonra
Farslar Araplara galip gelecek
Onları köpeklerin öldürüldüğü gibi öldürecekler
Çirkin fitnelerin başlangıcı olacak
Hınzırların (domuzlar) karanlığı gibi bir karanlık (gelecek)
O zaman bütün ülkeler (birbiriyle) çarpışır
Kargaşa ve fesat çoğalır
Yeryüzü kendi üzerindekiler ile sarsılmaya başlar (deprem)
Tâ ki mutrafları helak olur
Ey dâima necat (kurtuluşu) isteyen kişi
Şu söyleyeceğime kuvvetlice sarıl
Tılsımlı bir hakikat olarak yaptığım işe yönel
Kabul edilenlerin hepsi tecrübe edilmiştir.
Ben onu “Cünnet-ül Esmâ
Dâiretü’l Celiletü’l Ahfâ” (olarak isimlendirdim)
Allah Teâlâ’nın bana gönderdiği bir hediyedir
Onu Cebrâil aleyhisselâm Muhtar’a getirdi
Bedir gününde bize yardım etmek için, o zaman
Semâların melekleri ile bize imdât (yardım) eyledi
Buyurdu ki; “Ya Muhtar! Bil ve idrâk et ki;
Biz bugün Senin yardımına geldik (gece) yürüyoruz
Şübhesiz Senin Mevla Teâlâ’n bir ikram olarak
Bize şerefli bir tılsımı hediye etti
“Ya Habîballah ömrüne yemin olsun ki
Vasfedilmekten çok yüce oldu
Çünkü onda Rabbimin İsm-i âzam-ı vardır
Biz onunla bütün âlemleri resm ederiz”
(Bu tılsımı) Kim saadete mazhar ise
Onun boynunda gerdanlık hükmünde olur(sa)
Ya da silah üzerine yazılmış hükmünde olur(sa)
Çok keskin ve kan akıtıcı kılıç gibidir
O anda Beşir aleyhisselâm beni çağırdı
Ve buyurdu ki; “Senin basîr olan Rabbin şu müjdeyi verdi
Sana öyle tılsım hediye etti ki, onunla düşmanlar
Kahr olup zehr olur. Öyleyse o Hâdiye şükür et”
Bunun üzerine kucağıma sahife düştü
Onun yazısı şerefli bir dâire şeklinde idi
Cebrâil aleyhisselâm dedi ki; “Yâ Ali! Onu al
Çünkü o Yüce Rabbinin sekinesidir.
Seni korktuğun kötülükten korur
Düşmanla karşılaşınca onları zayıflatır”
Sesini iştim fakat hayalini (kendisini) göremedim
Fakat bana gök kuşağına benzer olarak göründü
Sonra benden ayrılıp bir iş yapar oldu
Ve şöyle buyurdu: “Kalk sana Mevlâ’n kâfidir”
Bilsinler ki kavmin meydanına indiğiniz (zaman)
“Onların sabahı ne kötüdür” “Sen ise en şerefli”
Kâhredici olan Allah Teâlâ’nın isimlerinin sırrı
Onların üzerinde dönen şerlerine karşı (tılsımı kullan)
(Bende) Savaşın kızışmasından beri
Kesiyorum ve boyunlarını vuruyorum (koparıyorum)
Kavmin elleri zincirlendi
Pişmanlıktan ciğerleri parçalandı
İslâm askerleri galip geldi
Puta tapanlar üzerine
Bu mahlûkatın en hayırlısının davetidir
Muhammed bize sıdkı (doğruluğu) getirdi
O bir gün ibadetlerin birinde
Kıbleye dönmüş olarak namazda
Lanetli Amr ve onunla beraber
Şeybe, Utbe ve dört kişi (hakkında)
Bedir’deki yedi kişinin geride kalanı
(O) Onların zulmünü ve küfrünü almıştı
Arka arkaya kalpten darbe yemişlerdi
Ölümün tadını tattılar
Alçak kavmin en eşkıyası ortaya çıktı
Çok savaşçı olanların heybeti ile karşılaştı
Heybetinden müteessir oldu ve koşarak döndü
Bütün hüzün ve pişmanlığını ilan ederek
Mustafa aleyhisselâm arkasında tarassut ederek (durduk)
Nihayet çeneye kadar secdeye kapandı
Onu (ridası ve izarı) kafa ile sırt arasına attı (iyice eğildi)
Çünkü secde için en aşağı şükür idi
Nebi aleyhisselâm bir süre öyle kaldı
Arkadaşları müşriklerin çirkin durumları görmeye başladılar
Allah O’na şöyle vahyetti: “Eğer dilersen onunla beraber
Eğer iyilikleri olmayacaksa düşmanlarının elleri kurusun
Fatıma Betül geldi (deve bağırsaklarını üzerinden almıştı)
Râsül Mustafa’nın gözünün nuru
Kınanmışların hepsine beddua etti
Apaçık bir beddua sonra dönüp gitti
Bunların başına gelen işin sebebi budur
(Bu) İsimlerin zikrini (bilin) ki manaları (olaylar) süslendi
Onları (isimleri) güneş gibi daire içinde topladım
Bizzat aydınlatıcı olarak hissi (hayalî) değil
Bana onu Allah Teâlâ hediye etti
Onların şerefini artıran kişinin kadrini
Onu güzel Kûfe Şehrinde şerh ettim
Hikmetli manzumeler şekline getirdim
Onu kim okursa o kimseden şüpheler gider
Çünkü bizim özümüz hâlistir ve şüphe yoktur
İlimlerimiz nerede olursa deniz olacaktır
Ona dalan ondan inci çıkarır
Her kim bizimle münazara etmek isterse
Büyüklenmekten dolayı helak olmasından korkulur
Ey onun (isimlerin) yoluna ulaşmak isteyen
Ârif ol cahil olma
Onu ben nasıl yazdı isem o şekilde bırak
Ondan başkasını araştırıcı olma
Ey (dâireyi) yapan (koyan) kişi Allah’ın takvasını yerine getir
Şüphesiz onun İsm-i Âzam’da bir yeri vardır
Kâinatın tamamı onunla ayakta durmaktadır
Rabt (bağlanmak) ve çözülmek onunladır.
Onun isimleri çok mukaddestir
O Musa aleyhisselâma parlak olarak göründü
Açıkça zuhur etmiş olarak görünce
Ailesine dedi ki “Ben bir ateş gördüm”
Ona yaklaşınca etrafa yayılmış bir nur gördü
Onu hayrette bıraktı. Baktı. Kaçmaya çalıştı. (Ancak) dinledi.
Gördüğü şeye taaccüp ederek geçip gitti
Hicaplı olduğundan dolayı O’nu görmemişti
O anda ezelî olan Rabb ona nida etti
Buyurdu ki “Ey Musa ben yüce Allah’ım
Korkma! Sen Tûvâ Vadisi’ndesin
Mukaddes kılınmış düzgün bir mekândasın
Nalinlerini çıkar, halıya basar gibi bas
Perdemizin asıldığı yer yüksek (makam) dır.
Sen konuşmak için en emin bir yerdesin”
Tebliğimi de en iyi dinleyensin
Onun ism-i âzamı ile sebat etti (Musa konuşabildi)
Kelîm ismi O’nun (Musa) hakkında doğru oldu
Ey İsm-i Âzam’ın faydasını arzulayan kişi!
Yıldızlar gibi süslü(parlayan) isimleri hıfz eyle
Ey talepte ısrar eden, benim nezrim ile başla
Çünkü onunla muradına edeb üzere hemen kavuşursun
Bizim nezrimiz gücünün yeteceği bir şeydir
Musibete uğramış kişiye kolaylık olsun diye
Kim bu dediğimizi kabul ederek karşılarsa
İstediğine kavuşmak nasip olacaktır
Biz nezrimizi şart kıldık
Bu muhteşem daireye layık olan
Celâl ve minnet olan Rabb’imin isimleri
Paha biçilmez bir şeref sahibidir
Bu ancak tasdikten dolayıdır.
Onu kısa ve düzenli bir şekle koymak için
Cahillik ile maksatlı aleyhinde konuşana deki
Bu maksadından vazgeç inatçı olma
Biz ancak yeryüzünün melikleriyiz
Hükmümüz doğu ile batı arasında geçerlidir.
Değerli ilimden her bir manayı
Dünyanın başlangıcından kıyamete kadar
(Her şey) bize şuhûd derecesinde inkişâf etti
Şüphe edenler zelil olacaktır
Onda söylenen her söz ki, o nastır.(Kesin hükümdür)
Bizim haberlerimizi anlatanın ta kendisidir.
Bizim virdimiz her almak isteyene tatlıdır.
Mesleğimiz her ârif olana kolaydır
Bunlar (isimler) kıymetli mevhibelerdir. (ihsan bağış)
Mevlâ Teâlâ onu mahlûkatına vermiştir.
Altı isimdir ki senetle gelmiştir.
Harflerinin sayıları ondokuzdur
FERDÜN, HAYYUN, KAYYUMÜN,
HAKEMÜN, ADLÜN, isteyen kişiye
Sonra bitiminde onları diyen kişiye (KUDDÛSÜN) de
Onunla nice nefisler temizlendi
Ona parlak bir daire ilave etti
Etrafında harfleri yuvarlaktır
Her bir harfin yanında kerrûb meleği vardır.
Harf onun etrafında yazılmıştır
Allah Teâlâ’nın sanatı yazdığı şeyde yücedir
Sakın sözümü inkâr edici olma
Onların adedi şerefli ondokuzdur
Kâfirler için şiddetli bir ateş yakmışlardır
Onunla her şehirdeki sihri iptal ederim
Başlangıcından on ikisine kadar
Düşmanların sana gelirken geri çevrilir
Sana tuzak kurarak ve acele ederek (gelmiş olsalar da)
Altı ismi gizlice oku
Peşinden arka arkaya on tekbir getir
Onların korku ile hezimete uğradıklarını görürsün
Korkularından titremeye başlarlar
Yine bir sultan (devlet yöneticisi) ki zalim ve azgın
Öyle ki işin hakkında şaşkınlık içindesin
On defa deki; HAKEMÜN, ADLÜN
YA FERDÜ YA KUDDÛSÜ hemen gözü kör olur
Kızgınlığının ardından sana gülecektir
Hem de zorluktan sonra ondan kolaylık göreceksin
İsm-i Âzam’ın bazı sırlarına kavuşan herkes
Şunu bilsin ki bu bir kul işi değildir.
Gizlenmesini istediğim sözü muhafaza et
Ey irşâd dairesine kavuşmuş olan
Çünkü bu şerefli bir dâiredir
Vasıfları açıkça zuhur etmiştir.
Onun mekânı gibi hiçbir mekân yoktur.
Faydası hakkında yanımda kesin deliller vardır
O keskin vakıalara o bir kalkandır
Hem hasta olan cinlenmişe de şifâ olur
Sonra kim durumunun darlığından şikâyet ederse
Kazanç durumunda genişlik olacaktır
Aksi (insan)nın silahı için onu saklasın
Nefsi hakkında Allah Teâlâ’dan korksun
Ey okuyan sonra dinleyen kişi
Faydalanmak için sözümü muhafaza ederek dinle
Geçtiği gibi ondan bir iyilik ile
Manzum olan şerhinden daha önce şunu bil ki;
Taun’un büyüklüğü için onu kullanmak fayda verir.
(Ancak) Kabul ederek akd edilen şartı almak gereklidir
Kim onu hafife alırsa
Onun izzeti hakkında zayıflığına hükmet
Bu isimlerin azîmeti yücedir
Bir cahile verilmesi hususunda Rabb’ime yemin olsun
Fakat en azimetlisi ve faziletlisi
Odur ki; kendisine hediye edilir o da kabul eder
Bir takım Acem harfleri ki satır satır yazdırılmıştır
Zengin fakir onunla gecelettirilmiştir.
De ki gözüktü vakit gözüktü hem yaklaştı.
Deccali bekleyin, kim yalan derse azmıştır.
Çünkü o beldelerde dolaşır
Kulları arasında fitne çıkarır
Kim ki Allah Teâlâ ona yardım etmek ister
Ona bu sekineyi hediyedir
Sonra bilin ey kardeşler cemaati
Şüphesiz ahir zamanın azgınları
O âlemlerdeki azgınları zevklendirdiler
Sonra hevâlarına tabi olmaya yöneldiler
İlmi sevap isteyerek okumadılar
Ancak dünyada kolaylık için okudular
Onların mal ile genişlemiş (zenginleşmiş) görürsün
Ve karınlarını haram ile doldurmuş
Bu yüzden insanları zillette görürsün
Zira âlimin (ayak) kayması bin kaymaya bedeldir
Zira âlimin musibeti amel etmediği zamandır
İlmiyle. Başkaları ise sormadığı zaman (helak olmakta)dır
Ey kullar (insanlar) o fitnenin tamamı
Onu icap ettiren devamlı zinadır
Âlemde bu çoğaldığı zaman
Onlara en kötü azap getirilmesinden korkulur
Deccal olan şu kâfirin fitnesi
Onu anlatmaya kitaplar yetmez
Şanı yüce olan Mevlâ’ndan iste
O zamana yetişen kişi
Bu fitnenin şerrinden seni koruması için
Her sıkıntı ve musibetin şerrinden
Kim güvende olmayı isterse
Her asır ve zamanda
Sözümüzün inceliğini temessük etsin
Bizim emrimizden sapmasın
Çünkü biz kat’i (kesin) olarak
Her sıkıntı ve darlığa imdat (yardım) ederiz.
Ve Allah Teâlâ’dan isteriz. İsteyende öyle yapsın
Ondan başkasından hiçbir halde istemeyiz.
Ömrümüzü Salih ameller ile hitama (bitirmemiz)
Müminler için ölüm anında rahatlıktır
Kim fitnesiz ölürse (inancı bozulmadan)
Onun için en güzel iyiliktir
Sonra ikinci defa salât ve selâm olsun
Manaları ihtiva eden Nebi üzerine
Muhammed mahlûkatın en çok hamd edendir
O zirveye ulaşan en hayırlı kuldur
Bütün mahlukâtın aciz kaldığı mucizelerle
Bunda ne şek vardır ey genç ne şüphe
Onun âline ashabına Onun arkasından gelen
Bazı kavimler ahdine vefâdan yüz çevirdiler
Salât ve selamın en temizi ebedî olarak
Yıldızlar parladıkça sabahın ziyası zuhur ettikçe
Bu apaçık bir ercûzedir
İçinde manalar ihtiva etmektedir
Acayip kelimeler açıklanmıştır
Altın değerinde nice acayipler bariz olmuştur
Onları daha önce hiçbir kitap ihtiva etmemiştir
Nüshaları asla ben derc etmedim
Fakat o benim cilâi fikrimin kızıdır
Bakir kafiyelerdir ki hiçbir mihir verilmemiştir
Sonra toplanmış bir kelamdır. Reczinin içindeki
Hazinesinden çıkarılmış cevherler (vardır)
Allah Teâlâ hibe ettiği şeyi bildirdi
Sakladığım şeylerden dolayı Allah Teâlâ’ya hamd olsun
Hz. Ali Kerremallâhü veche
radiyallâhü anh
Bir yanıt yazın