İmam Gazali’nin İlahi Aşk Tarifi
Milattan sonra 1058-1111 tarihleri arasında Horasan’da yaşayan İmam Gazali’nin 200 civarında eseri bulunmaktadır. “Mükasefet-ü’l Kulüb” (Kalplerin Keşfi), en önemli eserlerinden biridir. “Kalplerin Keşfi“, konu itibariyle Tasavvufi bir eserdir. Tasavvuf, kalp ile ilgilenen bir ilimdir. Cenab-ı Hakk’ın her gün ziyaret ettiği kalp, kuşkusuz temiz olmaya layıktır. Çünkü bu kulun Rabb’ine karşı edep kuralıdır. Kalplerin Keşfi adlı eserinde İmam Gazali ayet ve hadislere uygun tarzda Tasavvufu işlemiştir.
Aşk konusunda İmam Gazali’nin görüşleri
“Sevgi” canlı varlığın, haz veren bir nesneye karşı eğilimli olmasıdır. Söz konusu eğilimin güçlenmesi haline aşk denir.
Aşk duygusu, aşığın sevgilisine kul olması ve sahip olduğu her şeyi uğrunda feda etmesine yol açacağı bir dereceye varabilir.
Züleyha’nın Hz. Yusuf’a karşı duyduğu aşkın ne dereceye vardığına bir baksanıza! Kadının bütün servet ve güzelliği bu uğurda gitmiş. Yetmiş deve yükü mücevher ve gerdanlığının var olduğu söylenir, hepsini Hz. Yusuf’un aşkı uğruna harcamış. “Bugün Hz. Yusuf’u gördüm” diyen herkese, eline geçeni zengin edecek değerde bir mücevher vere vere elinde hiçbir şey kalmamış.
Aşırı aşkından dolayı diğer her şey aklından çıktığı için karşılaştığı her şeyi “Yusuf” diye çağırır olmuş, o kadar ki, başını göğe kaldırdığı zaman Hz. Yusuf’un adını yıldızların üzerinde yazılı görürmüş.
Rivayete göre, Züleyha iman edip Hz. Yusuf onunla evlendikten sonra eski aşığı ve yeni kocasından ayrı yasamaya yönelerek kendisini ibadete vermiş, varlığını tamamen Allah’a adamış.
Nihayet bir gün, Hz. Yusuf’a demiş ki, “Ben sana Allah’ı tanımadan önce aşık olmuştum, fakat O’ nu tanıyınca kendisine karşı duyduğum muhabbet, diğer her şeyin sevgisini gönlümden giderdi. O’ nun sevgisine bedel istemiyorum.”
Leyla ile Mecnun’ un aşk hikayesini herkes duymuştur. Mecnun’a “Adın ne?” diye sorarlar, “Leyla” diye cevap verir. Bir gün, yine Mecnun’a “Leyla ölmedi mi?” derler. “Hayır, Leyla kalbimde yaşıyor ölmedi, Leyla benim.” diye karşılık verir.
Yine bir gün Mecnun, Leyla’nın evi önüne gider ve gözlerini gök yüzüne diker. Ona “Ey Mecnun, gökyüzüne değil, Leyla’nın odasının duvarına bak, belki onu görürsün.” derler. O, böyle diyenlere “Gölgesi Leyla’nın evine düşen yıldız bana yeter.” diye karşılık verir.
Anlatıldığına göre, Hallac-ı Mansur’u seksen gün hapsetmişler, İmam-i Şibli, birgün ziyaretine gitmiş ve “Ey Mansur, Muhabbet nedir?” diye sormuş. Mansur; “Bu soruyu bana bugün değil, yarın sor.” demiş. Ertesi gün olunca Mansur’u zindandan çıkarırlar ve üzerinde boynunu vurmak üzere yere yaygı yayarlar, bu sırada İmam-i Şibli çıkagelerek karşısında dikilir. Bu anda Mansur ona seslenir, “Ey Şibli! Sevginin başı yangın, sonu ise ölümdür.”
Hallac-ı Mansur’un nazarında Allah’tan başka her şeyin batıl olduğuna kesin kanaat gelince ve yalnız Allah’ın hak olduğunu bilince, Hak isminin onun kendi adı olduğunu unutmuş ve “Sen kimsin?” sorusuna muhatap olunca “Ben, Hakk’ım” diye cevap vermiştir.
Elbette ki Tasavvufi anlamda, aşık kul; sevgili, âlemlerin Rabbi olan Allah’tır. Aşk, bu hikayelerde de okuduğumuz gibi mecazi aşkla başlayarak yol alan ve Allah’a ulaştıran İlahi Aşk’tır.
Bir yanıt yazın