Hz. Nûh, Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde diğer peygamberlere oranla geniş bir şekilde tanıtılan ve “ülü’l-azm” olarak isimlendirilen beş büyük peygamberden biridir. Kur’an’da yirmi sekiz sûrede hakkında bilgi verilmiş ve kırk üç yerde ismen zikredilmiştir. Kur’an’ın yetmiş birinci sûresi onun adını taşır ve baştan sona onun tevhid mücadelesini anlatır. Ancak Kur’an, Nûh’un hayatının sadece peygamber olarak görevlendirildikten sonraki safhasından bahsetmektedir. Kendisine inanmayan kavmi tûfanla cezalandırıldığından tûfan hadisesi de ona nisbetle Nûh tûfanı diye anılmaktadır. Nûh kelimesinin Arapça asıllı olup nevḥ (ağlamak, dövünmek) kökünden geldiğini, bizzat kendi nefsini kötülediğinden veya tövbe etmeden boğulup gitmeleri sebebiyle kavmi için üzüldüğünden ona bu adın verildiğini söyleyenler olmakla birlikte (*1) kelimenin Arapça olmadığı kabul edilmektedir (*2).
Nûh’un soy kütüğü İslâmî kaynaklarda Tevrat’taki gibi Nûh b. Lamek b. Metuşelah b. Uhnuh (Hanok-İdrîs) b. Mehelail (Mahalalel) b. Kaynan (Ken‘ân) b. Enoş b. Şis (Şît) b. Âdem şeklinde yer almaktadır. Annesi de Râkîl’in veya Kābil’in kızı Kaynuş olarak verilmekte, Kābil’in çocukları ile Şît’in çocuklarından onlara tâbi olanlara peygamber olarak gönderildiği belirtilmektedir(*3) .
Rivayete göre insanlar Hz. Nûh’a kadar tevhid inancıyla yaşamış, putperestlik ilk defa Nûh’un kavmiyle ortaya çıkmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de, “Dediler ki: Tanrılarınızı bırakmayın, ilâhlarınız Ved, Süvâ‘, Yegūs, Yeûk ve Nesr’den vazgeçmeyin” meâlindeki âyette (*4) Nûh kavminin taptığı putlardan bahsedilmektedir. Bu isimler başlangıçta iyilikleriyle temayüz etmiş kişilere aitti. Ölümlerinin ardından bunların heykelleri yapılmış, daha sonra insanlar onları Allah ile kendi aralarında aracı olarak birer tapınma objesi yapmıştır.
Hz. Nûh, kavmini putperestlikten uzaklaştırıp tevhid inancına döndürmek için gönderilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de Nûh’un Allah tarafından seçildiği (*5), kendisine vahyedildiği (*6), kavmine peygamber olarak gönderildiği (*7), 950 yıl kavminin arasında kaldığı (*8) ve kavmini Allah’a kulluğa davet ettiği (*9) belirtilmektedir. Nûh kavmini Allah’tan başkasına ibadet etmemeleri hususunda uyarmış, aksi takdirde başlarına gelecek azabı kendilerine haber vermiştir (*10) . Yoldan çıkmış, çok zalim ve azgın olan kavmi (*11) Nûh’a inanmadığı gibi ona mecnun demiş, taşlamakla tehdit edip (*12) yalancılıkla itham etmiş, ondan kendisine uyan alt tabakadan insanları yanından uzaklaştırmasını (*13) veya başlarına geleceğini bildirdiği azabı bir an önce getirmesini (*14) istemiştir.
Kendi yaptıkları karşılığında hiçbir talebinin olmadığını söyleyen Nûh gaybı bilmediğini, melek de olmadığını, sadece Allah’ın emirlerini bildirdiğini ifade edip davetini sürdürmüş (*15), uzun mücadeleler sonunda kavminin putperestlikten vazgeçmediğini görünce inanmayanları cezalandırması için Allah’a dua etmiş (*16), Allah Nûh’un duasını kabul etmiş ve inkârcı kavminin tûfanla helâk edileceğini, kendisinin ve inananların kurtulacağını bildirerek bir gemi yapmasını istemiştir (*17). Gemi inşa edilirken Nûh’un kavmi kendisiyle alay etmiştir (*18). Rivayete göre gemi yapması istenince Hz. Nûh tahtayı nereden bulacağını sorar, ona ağaç dikmesi emredilir ve Hint meşesi denilen ağaçları diker. Kırk yıl geçtikten sonra bu ağaçları keserek gemiyi yapar (*19). Geminin inşası bitince her hayvan türünden birer çift, ayrıca boğulmasına hükmedilenler dışındaki aile fertleri ve iman eden diğer kimseler gemiye bindirilir. Nûh ve ona inananlar kurtulurken eşi ve oğlu inanmayanlarla birlikte boğulur(*20). Kur’ân-ı Kerîm’de ayrıca Nûh’un oğlu için dua ettiği, ancak bunun kabul edilmediği belirtilmektedir(*21). Tûfan sona erince, “Ey Nûh! Sana ve seninle birlikte olanlara bizden selâm ve bereketle gemiden in …” denilir (*22). Allah’ın adını zikrettiği peygamberler Âdem’in ve Nûh ile beraber gemide taşınanların soyundan, İbrâhim ile İsrâil’in (Ya‘kūb) neslindendir(*23); İsrâiloğulları da Nûh ile beraber gemide taşınanların soyundan gelmiştir(*24). Ayrıca diğer peygamberler gibi Nûh’tan da söz alındığı(*25), onun hidayete erdirildiği (*26), ona verilen emirlerin müslümanlar için de geçerli ve yürürlükte olduğu(*27) bildirilmektedir.
Kur’an’da Hz. Nûh’un yaşıyla ilgili olarak şu bilgi yer almaktadır: “Andolsun ki biz Nûh’u kendi kavmine gönderdik de o 950 yıl onların arasında kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tûfan kendilerini yakalayıverdi. Fakat biz onu ve gemidekileri kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık”(*28). Bu âyetten anlaşıldığına göre Nûh 950 yıl kavmiyle birlikte yaşamış ancak bu sürenin onun bütün ömrünü veya peygamberlik süresinin tamamını mı yoksa tûfana kadar olan safhasını mı içine aldığına işaret edilmemiştir. Kur’an’da verilen bu rakamı Nûh’un bütün ömrü olarak kabul edenlere göre kırk yaşında peygamber olmuş, 890 yaşında iken tûfan gerçekleşmiş, tûfandan sonra altmış yıl daha yaşamıştır. Bu süreyi sadece tûfan öncesi peygamberlik müddeti olarak düşünenlere göre ise Nûh’un yaşı bundan çok daha fazladır. Bir rivayete göre peygamberler içinde en uzun ömürlüsü Nûh’tur; kendisine 350 yaşında vahiy gelmiş, 950 yıl kavmini davetle geçirmiş, dolayısıyla 1300 yıl yaşamıştır (a.g.e., VI, 30). Hz. Nûh’un kabrinin nerede olduğu bilinmemekte, çeşitli yerlerde ona nisbet edilen makam ve kabirler bulunmaktadır. Bir rivayete göre kabri Mekke’de Mescid-i Harâm’da, Mültezem ile Makām-ı İbrâhim arasında, diğer rivayetlere göre ise Kerek, Cizre veya Necef’tedir.
Kur’ân-ı Kerîm’e göre Hz. Nûh çok şükreden bir kuldu(*29); güçlükler karşısında gösterdiği sabır insanlara örnek olarak gösterilmiştir(*30). Onun bir başka özelliği de kâfirlere karşı çok sert davranmasıdır. Rivayete göre Hz. Peygamber, Bedir Gazvesi’nden sonra esirlerin durumunu müzakere ettiği sırada Hz. Ebû Bekir onlara iyi davranılmasını, Hz. Ömer ise öldürülmelerini önermiş, bunun üzerine Resûlullah, Ebû Bekir’in Hz. İbrâhim gibi olduğunu, zira onun, “Şimdi kim bana uyarsa o bendendir, kim de bana karşı gelirse artık sen gerçekten çok bağışlayan, pek esirgeyensin” diyerek(*31) kendisine inanmayanlara karşı yumuşak davrandığını, Ömer’in ise Nûh gibi olduğunu zira onun da, “Rabbim, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma” diyerek(*32) inkârcılara karşı sert davrandığını söylemiştir(*33). Kur’an’da Nûh mürsel(*34), resul(*35), apaçık uyarıcı(*36), mübarek(*37), muhsin(*38), mümin(*39), kul(*40), şükreden(*41) gibi özelliklerle anılmaktadır(*42). Ayrıca kavimlerine gönderilmiş emin elçilerden olduğu belirtilen Nûh’un(*43) “ashâbü’n-nevâmis”ten (şeriat sahibi) sayıldığı ifade edilmiştir. Rivayete göre tûfan esnasında Hz. Nûh, Ebûkubeys dağında bulunan Hz. Âdem’in naaşını alarak bir tabut içine koymuş, tûfandan sonra tekrar yerine defnetmiştir. Nûh’un İdrîs’ten sonra gelen ilk peygamber olup marangozluk yaptığı da nakledilmektedir(*44). Hz. Nûh’a ayrıca İslâm ve bilhassa Şiî geleneğinde “Neciyyullah” (Allah’ın kurtardığı kişi) sıfatı verilmiştir. Nûh’un ve kavminin tûfan hadisesinden kurtarılmasına atıf yapan bu sıfat, Allah’ın inâyetiyle Firavun’un zulmünden kurtarılan Hz. Mûsâ için de kullanılmaktadır(*45).
KerimYarınıneli/KerimUsta.com
Kaynak:
TDV İslâm Ansiklopedisi: 33. cilt, 224-227 Sayfa
Alıntılar:
- (*1)-(Fîrûzâbâdî, VI, 26)
- (*2)-(Mevhûb b. Ahmed el-Cevâlîkī, s. 330; Jeffery, s. 282).
- (*3)-(Sa‘lebî, s. 54).
- (*4)-(Nûh 71/23)
- (*5)-(Âl-i İmrân 3/33)
- (*6)-(en-Nisâ 4/163)
- (*7)-(Nûh 71/1)
- (*8)-(el-Ankebût 29/14)
- (*9)-(Yûnus 10/71; Hûd 11/25-26; eş-Şuarâ 26/106-110)
- (*10)-(Nûh 71/1-4)
- (*11)-(ez-Zâriyât 51/46; en-Necm 53/52)
- (*12)-(eş-Şuarâ 26/116)
- (*13)-(el-A‘râf 7/59-63; Hûd 11/27; el-Kamer 54/9)
- (*14)-(Hûd 11/32)
- (*15)-(Hûd 11/28-31; eş-Şuarâ 26/105-115)
- (*16)-(eş-Şuarâ 26/118-119; Nûh 71/1-28)
- (*17)-(Hûd 11/36-39)
- (*18)-(Hûd 11/38)
- (*19)-(Fîrûzâbâdî, VI, 29)
- (*20)-(Hûd 11/40-47; el-Mü’minûn 23/26-29; el-Furkān 25/37; el-Kamer 54/10-17)
- (*21)-(Hûd 11/42-43, 45-46; et-Tahrîm 66/10)
- (*22)-(Hûd 11/48)
- (*23)-(Meryem 19/58)
- (*24)-(el-İsrâ 17/3)
- (*25)-(el-Ahzâb 33/7)
- (*26)-(el-En‘âm 6/84)
- (*27)-(eş-Şûrâ 42/13)
- (*28)-(el-Ankebût 29/14-15)
- (*29)-(el-İsrâ 17/3)
- (*30)-(Hûd 11/49)
- (*31)-(İbrâhîm 14/36)
- (*32)-(Nûh 71/26)
- (*33)-(Lisânü’l-ʿArab, “nvḥ” md.)
- (*34)-(eş-Şuarâ 26/105)
- (*35)-(eş-Şuarâ 26/107)
- (*36)-(ez-Zâriyât 51/50)
- (*37)-(Hûd 11/48)
- (*38)-(es-Sâffât 37/80)
- (*39)-(es-Sâffât 37/81)
- (*40)-(el-Kamer 54/9)
- (*41)-(el-İsrâ 17/3)
- (*42)-(Fîrûzâbâdî, VI, 26-27)
- (*43)-(eş-Şuarâ 26/107)
- (*44)-(İbn Kuteybe, s. 19-24)
- (*45)-(Sa‘lebî, s. 166).
Bir yanıt yazın