Hun İmparatorluğu Hakkında Bilgiler

Kategori: Tarihi Konular | 0

Çin Kaynaklarında Büyük Hun İmparatoru Mete Han

Hun İmparatorluğu, Hunlar’ın Avrupa’da kurduğu bir imparatorluktur, Türk tarih literatüründe Avrupa Hun İmparatorluğu ya da Batı Hun İmparatorluğu olarak da adlandırılır. Hunlar, Avrasya kökenli bir boylar konfederasyonudur.350 yılında Asya bozkırlarından batı yönünde harekete geçmişler; dönemlerine göre çok gelişmiş silah ve donanımları, yüksek hızları ve üstün savaş taktikleriyle önlerine çıkan kavimleri sürerek ya da egemenlik altına alarak Avrupa’nın neredeyse tamamını işgal etmişlerdir.

Hunların baskısıyla oluşan bu büyük hareketlilik Avrupa’nın sosyal, kültürel, demografik yapısını alt üst eden ve bugünkü yapının temellerini oluşturan Kavimler Göçü’nü başlatmıştır.

Avrupa Hun İmparatorluğu’nun kökeni olan Büyük Hun İmparatorluğu’nu Türk boyları kurmuş, yönetmiş; Türk kültürü devlete şeklini vermiştir.

Otto Maenchen-Helfen, Hunların dilleriyle ilgili olarak sadece bazı kabilelerin adlarının bilindiğini belirterek bu kabilelerin adlarının Türk diline benzediğini ileri sürdü. Hunların bilinen kişi isimlerinin bir kısmının kaynağı bulunamazken, bulunanlar ise Türk, Pers, Cermen dilleri kökenine aitti. Hunların, Pers ve Cermen dili ile Kafkasya ve Avrupa’da karşılaştığı bilinmektedir. Otto Maenchen-Helfen, “Hunların Dünyası” adlı çalışmasında elindeki verilerden hareketle Hunların yöneticilerinin ve halkının büyük çoğunluğunun Türk dili konuştuğunu savundu.

David Christian ise, Hun konfederasyonunun içinde çok sayıda Türk dili konuşanların varolma ihtimalinden bahseder ve en azından Attila zamanında Pontus bozkırlarında (Pontic-Caspian steppe: Karadeniz’in kuzeyinden Hazar Denizi’nin doğusuna kadar uzanan bozkır.) Türk dili konuşanların bulunduğunu aktarmaktadır..

Columbia Encyclopedia ‘ya göre ise Hunlar, Ak Hunlar, Macarlar, Moğollar ve Türkler ile olan taktik ve alışkanlıkların benzerliğine rağmen, bu halklar ile bağlantılı olma olasılığı hafiftir ve Macarlarla Türklerin ise bilinmemektedir. Ancak Macar Türkolog Rásonyi, Macarların kökeni ile ilgili şunları söylemiştir: “Türkler Macar’ların babası, Fin-Ugorlar ise anasıdır.”Hun İmparatorluğu’nun başkenti farklı kaynaklarda Segedin ve Macaristan’ın başkenti Budapeşte’nin Budin kesimi yakınlarındaki Sycambria olarak geçmektedir.

Batı Hunları klasik Türk atlı göçebe ekonomik hayatına sahipti. Günümüzde bile bazı yerlerde görülen bu anlayış gerçek bir göçebelik değildir. Hiç bir yere bağlı kalmayıp oradan oraya göçenler bazı bedevi ile bazı kazak kabileleridir. Hunların da dahil olduğu Türk göçebeliğinde yaylaklar ve kışlıklar vardır. Havalar ısındığında daha üst rakımlardaki yaylaklara kışın ise daha aşağıdaki kışlıklara geçilirdi.

Her boy ve aşiretin temel olarak yaylak ve kışlağı belli idi. Yani oradan oraya sürekli göçen bir topluluktan bahsetmiyoruz. Kroniklerin ve arkeolojik verilerden de bunu anlıyoruz. Hunların yaptığı temel ekonomik faaliyet koyun ve at yetiştiriciliğidir. Koyundan yün deri et süt elde edip sütten yoğurt peynir ve kımız yapmaktaydılar. Atlar hem kılları hem derileri hem de binek hayvanı olarak çok değerliydi. Büyükbaş hayvan yetiştiriciliği tercih edilmiyordu.

Sayısı da Hunlar arasında çok azdır. Hunlar büyük çoğunlukla koyun postunda yapılma çadırlarda kalırlardı. Macaristan’a geldiklerinde bir kısmının kot tarzı evlerde yaşadıklarını da biliyoruz. Hunların dokumayı bilmemesi veyahut çiftçilik yapmadığını bazı batılı yazarlar yazmışlardır fakat arkeolojik kanıtlar bunu yalanlamaktadır. Hunlar keten elbiseler dikmişlerdir. Bazı kurganlardan çıkan demir oraklarda onların bir kısmının tarımla uğraştığını göstermektedir.

Hunlar, Roma ile ticarette köle, at ve kürk ihraç etmişler ipek, şarap ve silah eşyası ithal etmişlerdir. Hunların şarap ve ipek sevdikleri bilinir. Kronikler Attila’nın sarayının ipekten yapıldığını bildirmektedir. Hunların altın ihtiyacını ticaret, Roma ordusunda yaptıkları paralı askerlik ve Romalıların Hunlara ödediği haraç ve vergiler ile sağlanıyordu. Hunların para bastığına dair bir bilgi yoktur. Roma para birimi olan Solidus’u kullandıkları biliniyor.

Hun İmparatorları

  • Kama Tarkan (352 – ?)
  • Balamber, (Balamir) (? – 375)
  • Alypbi (Baltazar) (378 – 386)
  • Alypbi ve Muncuk (386 – 390)
  • Muncuk ve Uldız (390 – 408)
  • Uldız (408 – 411)
  • Karaton (412 – 422)
  • Oktar (425 – 430)
  • Rua (432 – 434)
  • Attila ve Bleda (434 – 445)
  • Attila (445 – 453)
  • İlek (453 – 455)
  • Tuldila (455 -457)
  • Dengizik (458 – 469)
  • İrnek (469 – 503)

Hun İmparatorluğu

Kuruluşu
Kuzey Hun Devleti’nin yıkılmasının ardından dağılan ve batıya çekilen Hunlar, Ural Nehri ve İdil Nehri arasına yerleşmişlerdir. Ardından Hunlar, bu bölgedeki Türk boylarını egemenlikleri altına almıştır. 4. yüzyılın ortalarında Aral Gölü ile Hazar Denizi’nin kuzeyindeki Alan ülkesini ele geçirdikten sonra, 374 yılında Balamir komutasında İdil Nehri kıyılarında görünmüşler, Karadeniz’in kuzeyindeki düzlüklerde yaşayan Ostrogotlar’ı ve Vizigotlar’ı yenilgiye uğratmışlardır. 375 yılında Ostrogotlar ve Vizigotlar, Hunlar’ın saldırılarından dolayı batıya doğru yönelmişlerdir. Böylece Kavimler Göçü başlamıştır.
Balamir’den sonra 378 yılında Alypbi, Hun İmparatoru olmuştur. 378 yılında Hunlar, Tuna Nehri’ni geçmişler ve Trakya’ya kadar ilerlemişlerdir. Hunlar, Trakya’ya kadar ilerlemelerine rağmen Roma İmparatorluğu’ndan bir direniş görmemişlerdir. Hunların baskısı altındaki barbar kavimler, Roma İmparatorluğu’nu zorlamaya başlamışlardır. Roma İmparatoru I. Theodosius’un 17 Ocak 395 tarihinde ölmesi üzerine Hunlar tekrar harekete geçmişlerdir. 395 yılında Hun orduları Balkanlar üzerinden Trakya’ya akın yapmışlardır. Yine aynı yıl Kafkasya’dan gelen Hunlar, bugün Lübnan’da bulunan Sur şehrinde, Şanlıurfa’da ve Antakya’da bir süre kalmışlar sonra tekrar Karadeniz’in kuzeyindeki topraklara dönmüşlerdir. Bu olay ile Türkler ilk defa Anadolu’ya gelmişlerdir.[kaynak belirtilmeli]

Uldız (Uldin) Dönemi
390 yılında Alypbi’den sonra başa geçen Uldız zamanında Hunlar, Karpat Dağları’nı aşarak bugünkü Macaristan’ın bulunduğu bölgeye girmişlerdir. Hun İmparatorluğu’nun dış siyaseti Uldız zamanında belirlenmiştir. Buna göre, Doğu Roma İmparatorluğu baskıda tutulacak, barbar kavimlere karşı Batı Roma İmparatorluğu ile iyi ilişkiler içinde bulunulacaktı. Bunun nedeni Batı Roma İmparatorluğu’nun düşmanı olan barbar kavimler aynı zamanda Hunların da düşmanıdır. Bu nedenle Hunlar, Batı Roma İmparatorluğu ile iyi ilişkiler içinde bulunmayı seçmişleridir.

Uldız’ın Tuna boylarına kadar ilerlemesi ile barbar kavimler, Batı Roma İmparatorluğu topraklarına girmeye başlamıştır. Batı Roma İmparatorluğu, sınırlarını aşan kavimleri durdurmakta güçlük çekince Uldız’dan yardım istemiştir. Uldız yardım isteği üzerine 406 yılında Radagais idaresindeki barbar kavimler, bu günkü Floransa’nın güneyinde yenilgiye uğratmış, Ağustos 406 tarihinde Radagais idam edilmiştir. Uldız bir yandan Batı Roma İmparatorluğu’nu kurtarırken diğer yandan barbar kavimleri Galya’ya göçe zorlayıp, Hunlara batıda hareket serbestliği sağlamıştır.

Uldız, Doğu Roma’yı baskı altına almak amacıyla 409 yılında Tuna Nehri’ni geçmiştir. Kendisi ile barış görüşmeleri için gönderilen Doğu Roma İmparatorluğu elçisine
“Güneşin battığı yere kadar her yeri zaptedebilirim !”

diyerek meydan okumuştur. Uldız’ın 412 yılında ölümünden sonra yerine Karaton geçmiştir. Donatus isimli hükümdar ise 412 yılına kadar Karadeniz’in çevresindeki Hun topraklarını yönetmiştir. Karaton 422 yılına kadar hükümdarlık yapmıştır.

Rua Dönemi
Oktar’dan sonra 422 yılında devletin başına Rua geçmiştir. Attila’nın babası olan Muncuk ise 408 yılında ölmüştür. Rua, 422 yılında Doğu Roma İmparatorluğu’nun, Hun ordusunu isyana kışkırtmak ve bağlı kavimleri Hunlar’dan ayırmak amacıyla Hun topraklarına gönderdiği casusları ileri sürerek Balkan seferine çıkmıştır. Direniş göstermeyen Doğu Roma İmparatorluğu, vergi ödemek zorunda bırakılmıştır.

Doğu Roma İmparatoru II. Theodosius, Batı Roma İmparatorluğu’ndaki karışıklıklardan yararlanarak İtalya’ya ordu ve donanma göndermiştir. Batı Roma İmparatorluğu Rua’dan yardım istemiştir. Rua bölgeye asker gönderince II. Theodosius, Hunlar ile savaşmayı kabul etmeyerek geri çekilmiştir. Doğu Roma İmparatorluğu, Hunların baskılarına karşı Hun idaresinde yaşayan kabileleri kışkırtmaya devam etmiştir. Bunun üzerine Rua, Doğu Romalı tüccarların Hun İmparatorluğu’nda ticaret yapmalarını ve ücretli asker toplamalarını yasaklamıştır. Yine bu dönemde 433 yılında Viyana Roma tarafından Hunlara teslim edilmiştir. Rua, Doğu Roma İmparatorluğu’na sığınan Hun kaçaklarını geri verilmesi ile uğraştığı sırada, 434 yılında ölmüştür.

Attila Dönemi
Rua’nın ölümü üzerine Attila ve Bleda, Hun İmparatorluğu’nun başına geçmiştir. Attila, babası Muncuk’un ölümünden sonra amcası Rua’nın yanında yetişmiş, birlikte savaşlara katılmış, devlet yönetimini ve Hun siyasetini öğrenerek tecrübe kazanmıştır. Attila ve Bleda idaresi sırasında Hun İmparatorluğu ile Doğu Roma İmparatorluğu arasında Hun kaçaklarıyla ilgili görüşme yapılmaktaydı. Attila ve Bleda Hun elçisi Esla ile birlikte dönen II. Theodosius’un görevlendirmiş oldukları Roma konsülü Plintha ve Dionysius’u Tuna ve Morava nehirlerinin birleştiği yerdeki Margos (bugünkü Požarevac , Sırbistan)’da karşıladılar. Görüşmenin at sırtında yapılmasını isteyen Attila ve Bleda’ya karşı Roma elçileri de altta kalmamak için bu teklifi kabul etmiştir. Priscus’un yazdıklarına göre; at sırtında uzun süre oturmamış ve hiç müzakere yapmamış olan Roma elçilerinin zor halleri, Attila ve Bleda için eğlence ve alay konusu olmuştur. Yapılan görüşme sonucunda Doğu Roma İmparatorluğu ile Hun İmparatorluğu arasında yapılan Margos Antlaşması imzalanmıştır. Antlaşmanın başlıca maddeleri şunlardır;

  • Doğu Roma İmparatorluğu, Hunlara ödemekte olduğu vergiyi iki katına çıkaracak (350 pound altından 700 pound altına).
  • Doğu Roma İmparatorluğu, Hunlara bağlı ve onlara düşman kavimlerle antlaşma yapmayacak, ticari ilişkiler sınır kasabalarında devam edecek.
  • Doğu Roma İmparatorluğu, elindeki Hun esirleri iade edecek.
  • Doğu Roma İmparatorluğu, kaçak adam başına 8 Solidus altın ödeyecek.

İskitya Seferi
Attila ve Bleda Margos antlaşmayla; Hun İmparatorluğunun doğu bölgesine yapılacak sefer sırasında Bizans’dan gelebilecek tehditleri tümüyle ortadan kaldırmıştır. II. Theodosius ise bu antlaşmadan sonra, Sasani Şah’ı V. Behram ile aralarında geçmekte olan Ermenistan meselesine yoğunlaşmıştır. Hun kaçaklar geri alınarak bir kısmı idam edilmiş, Bizans’dan gelen altınlarla da İskitya Seferi için hazırlıklar tamamlanmıştır. 435 yılında Attila ve Bleda, Hun ordularının başına geçerek doğuda Volga boylarındaki Bizans’ın teşvikiyle isyan etmiş olan Akatlar ve Ak-Oğuzlar’ın üzerine yürümüştür. Elde ettikleri galibiyetten sonra Attila, oğlu Ellak’ı Akatların başına şef tayin etmiştir. Hun orduları Orta Asya’ya kadar geldikten sonra, dönüş yaparak Kara Deniz’in kuzeyindeki ovalar üzerinden Baltık sahillerine inmiş ve buradaki Sorogları mağlup etmiştir. Bu güç gösterisiyle İmparatorluğunun her yerinde düzen ve istikrarı sağladıktan sonra Attila ve Bleda ordularıyla İmparatorluk merkezine geri dönmüştür. 435-440 yılları arasında geçen bu kontrol ve teşkilatlandırma seferinden sonra Hun İmparatorluğu en geniş sınırlarına ulaşmış ve yaklaşık 4 milyon km²’lik bir coğrafyaya hükmetmiştir.

1. Balkan Seferi
441 yılına gelindiğinde Doğu ve Batı Roma İmparatorluğu tekrar barbar istilalarına mağruz kalmıştır. Vandallar, Geiserich idaresi altında Batı Roma İmparatorluğunun Afrika eyaletlerini istila ederek Kartaca’yı ele geçirmiştir. Doğu Roma İmparatorluğu ise Sasanilerin Ermenistan’ı istilası, Anadoluda ise Tzanilerin isyanlarıyla zor zamanlar geçirmektedir. Bizans’ın içinde bulunduğu durumun farkında olan Attila ve Bleda, Bizans ile aralarındaki antlaşma şartlarının değiştirilmesine karar vermiştir. Hun İmparatorluğuna ödenen haracın arttırılması için diplomatik müzakerelere gerek duyulmadığı, II. Theodosius’un karşı koyamayacağı bir saldırı sonucunda daha fazla ganimet elde edecekleri kararına varılmıştır. Saldırı gerekçesi olarak ise Doğu Roma İmparatorluğunun Margos Antlaşması’na uymaması ve Margos Piskopozunun Hun mezarlarını talan etmesi gösterilmiştir.

Hun orduları Attila ve Bleda önderliğinde, Tuna nehrini geçerek Viminacium (bugünkü Kostolac) şehrini yerle bir etmiştir. Margus kalesi önlerine gelindiğinde ise, Piskopos teslim olarak canının bağışlanması karşılığında, orduyu kaleye gizlice sokacağının teminatını verir. Attila ve Blade bu öneriyi kabul ederek Margus kalesini fetheder. II. Theodosius Hunlarla olan antlaşmaya sağdık kalacağı sözünü vermiş bu istila karşısında Sasani Şah’ı II. Yezdigirt ile antlaşma imzalayıp, Vandalların istilasına karşı deniz yoluyla Batı Roma İmparatorluğuna yardım amaçlı gönderdiği filoyu geri çağırtmıştır. Bu sefer sonucunda Doğu Roma İmparatorluğunun Hun ordularına karşı koyamayacağı anlaşılmıştır.

2. Balkan Seferi
443 yılına gelindiğinde Attila ve Bleda ordusunu yeni kuşatma araçlarıyla (koçbaşları, mancınıklar) donatarak Balkanların tamamına hakim olabilmek için orduyu dağıtmıştır. Naissus (Nis), Serdica (Sofya), Philippopolis (Filibe) ve Arcadiopolis (Lüleburgaz) şehirlerini sırayla harap edilmiştir. Fakat Attila ile Bleda’nın aralarında çıkan anlaşmazlıklar üzerine, Attila ağabey’i Bleda’yı 445 yılında öldürerek Hun İmparatorluğunun tek hakimi olmuştur. Bizans İmparatorluğunu kesin olarak itaati altına alabilmek için 446 yılında ordularını tekrar harekete geçiren Attila, Dacia Ripensis bölgesindeki (bugünkü Plevne) Utus Savaşında Arnegisclus komutasındaki Bizans ordularını imha etmiştir. Bu galibiyetten sonra ordusunun bir bölümünü Yunanistan’a gönderen Attila, ana orduyla birlikte Constantinopolis’e hareket etmiştir. Termopylae’ye kadar birçok yeri tahrip eden Hunlar, geri dönerek Büyükçekmeceye kadar gelen ana Hun ordusuna katılmıştır.

Yenilgiyi kabul eden II. Theodosius, Attila ile yeni bir antlaşma yapmak için konsül Anatolius’u Hun ordugahına göndermiştir. 447 yılında Hun İmparatorluğu ile Bizans İmparatorluğu arasında yapılan Anotolyos Antlaşmasıyla;

  • Doğu Roma İmparatorluğu, yıllık ödediği vergiyi 3 katına çıkartacak (700 pound altından 2.100 pound altına).
  • Doğu Roma İmparatorluğu, bir defaya mahsus savaş tazminati ödeyecek (6.000 pound altın)
  • Doğu Roma İmparatorluğu, Tuna nehrinin güneyinde asker bulundurmayacak.
  • Doğu Roma İmparatorluğu, elindeki Hun esirleri iade edecek.
  • Doğu Roma İmparatorluğu, kaçak adam başına 12 Solidus altın ödeyecek.

Priscus’un yazdıklarına göre; Hunlara ödenmek zorunda kalınan olağanüstü vergiler yüzünden, birçok asilzade varlıklarını kaybetmiş, halk isyan etmiş ve iktisadi düşüş yüzünden birçok insan açlıktan ölmüştür veya intihar etmiştir.

Batı Roma (Galya) Seferi (451)
Batı Roma İmparatoru’nun kızıyla evlenen Attila, çeyiz olarak imparatorluk topraklarının yarısını isteyince, bunu kabul etmeyen Batı Roma’nın üzerine yürüdü. Katalon Ovası’nda Attila, 100 bini Hun geri kalanı da Germen ve Slav kavimlerinden oluşan 200 bin kişilik bir ordu ile iken Roma ordusu da aynı bölgeye 200 bin kişilik ordu ile gelmişti. Hun düşmanı olan kavimlerin hepsi Flavius Aetius ordusunun safında birleşmişlerdi. 20 Haziran 451 günü dünyanın iki yarısı birbiri üzerine yüklendi. Katalon Savaşı yaklaşık 24 saat sürdü ve iki taraf da çok büyük büyük kayıplar verdi. Fakat akşam olduğunda dağılan Roma ordusu oldu. Roma’yı destekleyen Batı Got ordusu da kralları savaşta ölünce çekilmek zorunda kaldı. Attila Roma’nın asker deposu sayılan Galya’yı işgal etmiş, zamanın bilinen dünyasına yenilmezligini kabul ettirmişti.

İtalya Seferi (452)
450 yılında başlayan Galya seferi Katalon savaşıyla kapanmıştır. Constantinopolis’de tutsak olan III. Valentinianus’un kızkardeşi Honoria, Attila’ya kendisini kurtarması için bir mektup ve kendisiyle evlenmesini için bir yüzük yollamıştır. İlk başta bunun bir aldatmaca olduğunu düşünen Attila, temkinli davranarak Ravenna’ya bir elçi heyeti gönderir. Honoria’nın serbest bırakılıp haklarının tanınmasını, aksi taktirde olayların daha kötü boyutlara ulaşacağının mesajını verir. III. Valentinianus, Attila’nın bu isteğini reddederek elçileri geri gönderir, Honoria’yı da Roma’ya getirterek üst düzey bir valiyle evlendirir. İsteğinin reddedildiğini öğrenen Attila, 451 yılında ordularını tekrar toplayarak İtalya aleyhinde harekata başlamıştır. Katalon savaşında kesin bi zafer elde edemeyip saray entrikaları yüzünden Ravenna’da kalmak mecburiyetinde olan Flavius Aetius, vakit ve imkan bulup Hun İmparatoru’nun harekatıyla meşgul olamamamıştır. Bu sebeple Attila, İtalya yolunu bir kale-şehir olan Aquilia’nın surları altına kadar kolayca katetmiştir.

Bu şehir, Batı Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırlarını savunmaya yarayan bir mevkiideydi. Şehir çok sağlamlaştırılmış, muhafızları Gotlardan oluşturulmuş tecrübeli askerlerdi ve komutanları ise Got Prens Antala idi. Hunlar tarafından kuşatılan şehir yaklaşık 3 ay boyunca direndi ve hiçbir zaman teslim olmayacakmış izlenimi doğurdu. Bu biçim uzun bir kuşatmaya fazla rastlamayan, Aquilia çevresindeki yerleşim yerlerini yağma etmiş olan Hun ordusu, yiyecek sıkıntısı yüzünden zor zamanlar geçiriyordu ve memnuniyetsizliklerini açıkça belirtmeye başladılar. Attila bu durumun yakın zamanda daha da sakıncalı bir duruma dönüşebileceğini düşünüyor, böyle kalabalık ve kuvvetli bir kaleyi gerisinde bırakıp ilerlemeyi de uygun bulmuyordu. Geri çekilmeyi de İmparatorluğu’nun karşısında, kendisinin aciz ve beceriksiz görülmesini kabul edememiştir. Böyle bir durum ve tereddüt içinde olan ve ne karar alacağını bilmeyen Attila, Jordanes’in naklettiğine göre; bu sırada bir leylek sürüsünün Aquilia’yı bırakıp gitmekte olduğunu görür. Attila, askerlerini cesaretlendirmek için bu olaydan yararlanmayı fırsat bilerek askerlerine hitap eder “Üstün bir önsezişle yaratılmış olan bu kuş sürüsü, şehrin kendilerine güvenlik sağlamadığına kanaat getirerek yuvasını bırakıp gitmektedir. Bu kaleyi savunanların artık şehri savunacak kuvvetten ve imkandan mahrum olduğunun kesin bir işaretidir. Demek oluyorki, düşmanlarımız artık kuşatmamıza uzun zaman dayanamayacaktır.” demiştir. Attila’nın bu sözleri askerleri üzerinde büyük bir etki yaratmıştır ve Hun askerleri, koçbaşları ve mancınıklarla artan bir heyecan ve şiddetle saldırıya geçmiştir. Surlarda açtıkları gedikten şehrin içine giren ordu, şehri yağma etmiş ve hiç kimseyi affetmeyerek öldürmüştür. Şehrin yağma edilişi bittikten sonra ise her taraftan verilen ateşle yakılmıştır. Böylelikle Batı Roma İmparatorluğu’nun en meşhur ve korunaklı şehirlerinden birisi haritadan silindiği gibi, İmparatorluğu doğu sınırında koruyan kapı da ortadan kalkmıştır.

Aquilia şehri düştükten sonra Attila ordusu ile birlikte İtalya’ya girmiş ve sıra ile Altinum, Padova, Vicenza, Verona, Brixia ve Bergamo gibi şehirleri harabeye çevirmiştir. Yalnızca Pavia ve Milan şehirleri razılıkla boyun eğip, değerli hediyeler karşılığında insanları ve evleri her türlü zarar ve ziyandan kurtulmuştur. Bu davranıştan anlaşılacağı üzere Hunların kendilerine yalnız başeğmeyenlere acımasız oldukları doğrulanmıştır.

Hunların yaptıkları tahribat, verdikleri zarar karşısında bütün İtalya’yı dehşet ve korku kaplamıştır. Flavius Aetius, İmparatorluğu yıkılmanın eşiğinden kurtarması için toplayabileceği bir ordu ile birlikte defalarca çağırılmıştır. Fakat savaş yorgunu ordusunda çok az asker kalmış olan Aetius, zafer ihtimali görmediğinden, Hunlarla savaşı kabul etmemiştir. Bizans İmparatoru Markianos’dan da yardım talep edilmiştir. Fakat ne onun ne de Aetius’un askerlerini toplayıp yardıma gelebilmesi uzun bir zaman gerektirmektedir. Galya’ya yerleşmiş olan barbar kabileler de, Attila’dan çekindiklerinden federe sıfatıyla Roma İmparatorluğunu savunmak için asker göndermeyi reddetmiştir. Durum ümitsizdir ve İmparator III. Valentinianus Ravenna’dan Roma’ya kaçmış olmasına rağmen orada da kendini güvende hissetmemektedir. Bu şartlar altında İmparatorluğun kurtulmasını sağlamak için danışamanlarından bazıları İmparator’a, bir elçi heyetinin hazırlanıp çok değerli ganimetlerle birlikte Attila’ya gönderilmesini tavsiye etmiştir. Bu sayede övgü dolu sözler ve ganimetlerle birlikte Hun Hakanı’nın yatıştırılıp, İtalya’yı istila etmekten vazgeçirilmesi kararlaştırılmıştır. Bu plan bir bakıma savaşma yanlısı olanlarca sakıncalı görünse bile; Milan ve Pavia da başeğerek ve ezikliği kabul ederek kurtulmuştu.

Roma elçiliğine; konsül ve en gözde senatörlerden biri olan Avienus, konsül ve vali Basileus ve Papa I. Leo seçilmiştir. Roma elçi heyeti Attila’yı Acroventus Mamboleius (bugünkü Peschiera del Garda) denilen yerde bulmuştur. Hun ordusu, Mincio Irmağı kenarında ihtiyar papayı parlak dini elbise giymiş ve silahsız görünce şaşırmıştır. Piskopoz ve Aziz III. Sixtus’un halefi, Gök Tanrısı adına Attila’dan, Roma’yı bağışlayıp, cemaatini barış içinde bırakmasını talep etmiştir. Aralarında geçen diyalog sırasında Attila, Papa’ya su sözleri söylemiştir:
Siz şaşırmışsınız. Tanrı’nın oğlu mu olur? O tektir.”

Papanın kullanmış olduğu hitap ve İmparator III. Valentinianus’un hediye olarak gönderdiği paha biçilemeyecek değerde ganimetler, Attila’nın İtalya’yı işgal etmekten vazgeçirten sebepler olmuştur. Daha sonra Attila’nın, bu ganimetlerin bir kısmını Hun himayesindeki evlenen genç kızlara çeyiz olarak hediye verdiğine dair belgeler vardır. Bazı kaynaklar ise bu seferin o sırada İtalya’yı kırmakta olan veba salgını nedeniyle yarım kaldığını öne sürer.

Kuzay İtalya’dan topladıkları ganimet ve Roma’dan gönderilen altınlar, sefer sırasında orduda patlak veren ufak çaplı memnuniyetsizliğin karşılığı olmuştur. İtalya bu seferde kurtulmuştu; fakat Hun ordusu sapasağlamdı, yeni bir saldırı ve istila tehlikesi şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonrada dehşet ve ihtişamını koruyordu. Attila İtalya’yı bırakıp gitmeden önce, Honoria kendisine gönderilmez ve düğün hediyesi olarak yaklaşık 500.000 Solidus altın verilmezse, İtalya’ya tekrar döneceğini, bu sefer daha acımasız davranacağı tehtidinde bulundu. İsteği yerine getirilen Attila, payitahtına dönüşü sırasında, Constantinopolis’e gönderdiği elçiler aracılığıyla, Bizans’dan II. Theodosius zamanından kendisine borçlu kaldıkları haracı göndermelerini istemiştir. İmparator Markianos tekrar kuşatılma tehlikesiyle yüzyüze olduğunu bildiği için elçileri yüklü miktarda altınla Hun İmparatorluğu’nun merkezine göndermiştir.

Yıkılışı
Son seferinden kısa süre sonra 453’de Attila öldü ve tahtına en büyük oğlu İlek geçti. Ancak diğer oğulları Dengizek ve İrnek taht kavgasına girdiler. Çıkan karışıklığı fırsat bilen bazı kabileler birlikten ayrıldı ve devlet dağılma sürecine girdi. Attila’nın ölümünden bir yıl sonra Hunlar Nedao Savaşı’nda yenildi. İlek’in yerine tahta geçen Dengizik de 469’da öldü ve bu tarih bazı kaynaklarda Hun İmparatorluğu’nun sonu olarak kabul edilir. Attila’nın en küçük oğlu İrnek bir kısım Hun kütlesiyle doğuya doğru göç etti. Karadeniz’in kuzeyindeki Türk kitleleriyle karışan bu kitle bugünkü Bulgarların ataları olduğu ve “Bulgar” kelimesinin “bulgalanmak = bulanmak = karışmak” kelimelerinden “bulanan” yani karışan anlamında türediği kabul edilir.

Takip Et Ergunca:

Herkes Cennete Gitmek İster ama Hiç Ölmeden Cennete Gidilir mi?

Son yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir