“Halep” yazarken parmak uçlarım sızlıyor Halep yazarken, dağ arkalarından rüzgâr melekleri, yattığımız yerden vahlanışımıza nefsimize doğru şahlanışımıza “ Edep” diye haykırıyor. Halep bir ekmeğin kırıntısı gibi, öpsek seni koysak kenara bir bebeğin ağzında dağılıp son sütü olacaksın..
Bir tarafta “ Oğlum üşütme”. Oğlum düşeceksin, oğlum terleme diye koruduğunuz evlatlar. Diğer tarafta “ Oğlum La İlahe İllallah de” diyerek yaralı ceylanlarını toprağa girmeye telkin eden Anneler. Burada ah burada evlatlarınızın üstünü örtüp ışığı kapamak varsa Halep’te evlatlarının yaralı ellerini Allah’a açıp ekmeğe bakan gözlerini son kez kapamak var. Oğlum La İlahe İllallah de!
Az kaldı oğlum buradan sonrası cennet. Korkma oğlum bu zalimler cennete girmeyecek. Seni cennetin kapısından alacaklar, önce arkadaşlarını göreceksin sonra hepsinin yaralarını saran Resulullahı. Bu kanayan başını onun ellerinin arasına koyduğunda say ki Dünyaya geldiğin ilk gün.
Ya Resulullah bıraksalardı ona seni öğretecektim, bıraksalardı eteklerimize değil sana tutunmayı öğretecektim. Bıraksalardı sütüm sana helal olsun diyecektim. BenimkiMusa, Onunki Zekeriya, şu kundağında acı emen Muhammet. Kucaklarımızda ölü serçelerle sana geldik. Biz onları Dünya’ya değil Halep’e getirmişiz.
Dünya’ya gelenler büyüdü Ya Resulullah, Halep’e gelen Musa’ları vurup kucaklarımıza attılar. Bize senin adınla çağıracağımız evlat bırakmadılar. Bize Firavunların yağdırdığı bombalardan kaçıp “Korkma Musa bu son geçecek” diyerek sarılacağımız evlat kokusu bırakmadılar. Kokumuzu cennetimizi aldılar Ya Resulullah. Bize, dudaklarımızdaki feryadı ayaklarındaki çamuru öperek teselli edeceğimiz Ahmet bırakmadılar, İsmail bırakmadılar Musa bırakmadılar!
Onları son secdeye varır gibi ve o secdede ağlar gibi yavaş yavaş emziriyoruz,.. Onlar ki bizi hiç üzmediler, büyümeyen yavru bizi niye üzsün. Bize akşam ezanı okunmadan kapılardan çağıracağımız evlat bırakmadılar! Bize elbiseler dikip bayram sabahı müjdeleyecek evlatlar bırakmadılar. Bize babasıyla bayram namazına giderken elimizi öpecek ceylan bırakmadılar.
Ya Resulullah sen ki yetimlerin mahzunluğunu elinde toplayıp secde secde ağlayansın. Sen ki öksüzün başını cennet cennet okşayansın. Biz bu serçeleri nereye uçuralım. Nereye uçsunlar ki sırtlarında taşıyacakları ölüm fazla gelmesin. Nereye uçsunlar ki anne diyebilecek kadar büyüsünler nereye uçsunlar ki elbiselerini giyip aynaya bakabilecek kadar uzasın boyları. Nereye uçsunlar ki saçlarını zafer ilahileriyle biz tarayalım Firavunlar taramadan önce. Nereye uçsunlar ki döneceklerinden umudumuz olsun. Nereye uçsunlar ki kucaklarımız onların musallası olmasın.
Biz bu gözyaşlarını nereye dökelim Ya Resulullah
Oğlum La İlahe İllallah de.. Öyle doyacaksın ki şehadete hiç acıkmayacaksın. Kurşundan delinmiş sırtın bir Sevr mağarası gibi, seni zalimlerden saklayacak güvercinler, acına ağ örecek örümcekler.
Rabbim sen Kahhar olmasaydın, kurşunun deldiği yerden cennet güvercinleri fışkırır mıydı toprağa.. Sen Kahhar olmasaydın Musa’sını bu kadar yiğitçe cennete hazırlar mıydı bir anne. Ve sen Kahhar olmasaydın yavrusunun kopmuş elini göğüne kaldırıp yağmuruna öptürür müydü bir baba. Rabbim yaşamak nerede doğduysa mazlumları oraya yetiştir. Zalimlerin yüzünü dağıttıkları çocuk yüzlerinin içine göm. Onların da saçları namlunun ucunda uzasın
Servet Ertaş
Bir yanıt yazın