İslam’a göre Gayb Aleminin Varlıkları olan cinler; akıl, idrak, irade ve şuur sahibi varlıklardır. Bu sebeple Allah’a iman etmek, Onun emirlerine itaat ve ibadet etmekle mükelleftirler. Bu Kur’an-ı Kerim’de Cin Suresinde ve diğer ayetlerde bildirilmektedir. Cinler hem Peygamberimize hem de Hz. Musa ve diğer peygamberlere muhatap olup tebliğlerini dinlemişler ve bir kısmı iman edip bir kısmı da inkar etmişlerdir.
Müslim’in rivayet ettiği bir hadisi şerifte, “Her insanın meleklerden ve cinlerden bir yoldaşı bulunduğu” bildirilmiştir. Cabir’den nakledilen bir hadisi şerifte Peygamberimiz (s.a.v); “Yanlarında kocaları bulunmayan kadınları ziyaret etmeyin. Çünkü şeytan, herhangi birinizin damarlarında, kan nasıl akıyorsa o şekilde dolaşmaktadır.” Buyurmuştur. Bunun üzerine ashab: “Seninde mi?” diye sordular. Hz. Peygamber: “Benim de, fakat Allah, şeytana karşı bana yardım etti de, o bana teslim oldu (veya Müslüman oldu) buyurmuştur. Hadiste parantez içinde verdiğimiz “Müslüman oldu” ifadesi tercih edilen bir başka anlamdır. Ancak hadisçiler, şeytanın Müslüman olmasının söz konusu olmadığını söyleyerek, “teslim oldu, boyun eğdi” anlamına kullanmanın daha doğru olacağını söylemişlerdir. Burada kastedilenin kafir bir cin olduğunu düşünmek, problemi çözer. Nitekim cinlerin kafirlerine şeytan denilmektedir.
Evlenip çoğalmaları ve ömürleri
Cinler, erkeklik ve dişilikleri olan, insanlar gibi nikah yoluyla evlenen, insanlar gibi üreyip çoğalan, doğup büyüyen ve ölen varlıklardır. Ancak ne var ki ömürleri insanlarınkinden çok daha fazla uzundur. Bu konuda cinlerin 1000 ila 1500 seneye kadar yaşayabilecekleri söylenmektedir. Çünkü cinler farklı bir zaman boyutunda yaşamaktadırlar. Orada zamanın akışı da farklıdır. Buna bağlı olarak, cinler yoluyla alındığı iddia edilen haberlerin gaybi bilgiler değil, yaşa ve tecrübeye dayanan bilgiler olduğu ortadadır.
İman ve küfür bakımından durumları
Mümin, münafık ve kafirleri bulunan cinlerin, kafirlerine şeytan denilmektedir. Cinler de bu dünyada imtihan oluyorlar ve ahirette hesaba çekilip, cennete ya da cehenneme gideceklerdir. İnsanlarda olduğu gibi, iman edip salih amel yapan, hayırlı işler işleyenler cennete; inkar edip kafir olanlar, iman ve tevbe etmeden ölenler de cehenneme gidecekler ve ceza göreceklerdir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:
“Andolsun ki, Cehennem için de birçok cin ve insan yarattık. Onların kalpleri vardır ama anlamazlar, gözleri vardır görmezler, kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta yol bakımından daha sapıktırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.”(7:179; 72:5)
Cinler ne yerler, ne içerler:
Onların beslenme şekilleri kokudur, enerji varlıklar oldukları için bizim gibi yemek yemezler. Pişmiş pilav kokusuna bayılırlar. Ayrıca kemik artığı et kokusu en sevdikleri kokulardır. Kim sofraya oturduğunda “Besmele” çekmezse yemeğini kâfir cinlerle paylaşır. Peygamberimiz (S.A.V) “Özellikle et yemeği yediğiniz zaman ellerinizi mutlaka yıkayın, yoksa yağlı elleri yalarlar.” buyurmuşlardır. Sigara dumanını çok severler. Kâfir olanları, kan, irin, hayvan pisliği kokularını çok sever.
Cin âlemindekilerle evli olanlar var mıdır:
Eğer bir insan gece yarısı kan ter içinde uyanıyorsa, çok yorgun ve bitkin ise bu, o insanın o âlemden birisi ile evli olduğuna işarettir. Eğer cinler âleminden bir kadın bizim âlemden bir erkek ile evliyse ve bu durumu kabul etmişse o erkeğin hayatı boyunca o cinden kurtulması imkânsızdır. O kişiye her türlü kötülüğü yaparlar, dünyasını karartırlar.
İnsanlar arasında dolaşan cinlileri nasıl fark ederiz:
Eğer siz Rahmâni iseniz, karşıdaki insanın gözlerinin içine bakın. Cinli olan kişi bu bakıştan çok şiddetli rahatsız olur. Başını öne eğer ve gözünüze bakamaz. Daha sonra içinizden bir “Fatiha” okuyun ve izleyin, sıkıntı duyar. Üçüncü kademe olarak içinizden tekbir getirin. Kişinin içinde bulunan cin veya şeytan diğer kişinin içindeki ile temasa girer ve aldığı mesajı diğerine fısıldar, fal olayı böyle gerçekleşir
İnsan vücudunda nerelerde saklanırlar:
En çok kasıklarda saklanırlar. Sırasıyla ensede, diz kapak altlarında, sol kol altında, çünkü sağ tarafta hayra yönelik amellerimizi yazan melek vardır. Oraya gelemezler. Beden sahibini bazen ateşlendirirler, bazen sol kolu uyuştururlar ve ağrı verirler. O ağrıyı dumanla verirler. Genelde sabah kalkınca sol kolda uyuşukluk olur. Sol tarafta kalbin bulunduğu bölge necis olduğu için orayı seçerler.
Cinleri evimizden uzak tutmak için ne yapmamız lâzım:
Şu âyetin sıkça okunması lâzımdır: “La ilahe illâlahû vahdehu la şerike lehul mülkü şerike hamdü ve hüve âla küllü şey in kadir”. Bu âyet günde 100 defa okunur. Allah Resûlün’e 100 den az olmamak şartı ile salâvat getirilir. Yedi dükkân süprüntüsü ile tütsüsü yapılır, her tarafa gül suyu serpilir. Kur’ân’ı açıp sesli olarak evde dinlediğiniz zaman evde bir tane kâfir cin barınamaz.
Rahmâni melaikeler siz yatak odanıza girdiğiniz zaman odadan içeri girmezler, kapıda beklerler. Sadece kâfir cinler girer. Sebebi eşler arasında soğukluğu oluşturmaktır.
Yatak odasında âyet cinsinden hiçbir şey olmaması gerekir.
Şeytanla nasıl iş birliği yapanlar yaparlar:
Şeytanla iş birliği yapmak isteyenler önce kâfir cinlerle ilişki kurarlar. Cinler onlarla şöyle bir anlaşma yapar: “Sen bizim patronumuz olan şeytanın emirlerine itaat ettiğin müddetçe biz de senin emrindeyiz”. Şeytan da onlara emrini verir. Büyücü cinleri emri altına alır. “Git şurada şunun vücuduna gir, şunu yap” diye veya yedirme tarzında büyü yapılır ve bedene cin sokulur. Cin görevini bitirinceye kadar çok yoğun çalışır, birisi müdahale etmezse işini bitirmeden o bedeni terk etmez. İşini bitirince patronuna gider, rapor verir ve bedeni terk eder. Bazen de ölünce bedenden çıkarlar.
Cinleri inkar etmenin hükmü
Cinlerin varlığı Kur’an ve Sünnetle sabit olduğundan varlıklarını inkar etmek küfür sayılmıştır.
Eskiden tespit edilemeyen pek çok şey bugün bilimsel yollarla ispat edilmektedir. İnsanların onları görememesi yok olduklarına delil olmaz. Çünkü insan, sadece cinleri değil, daha pek çok şeyi de görememektedir. İnsanın görmesi, duyması, anlaması sınırlıdır. Özellikle varlıkların milyonda beşini ancak görebildiğimiz ve ağrı, sızı, sevgi, nefret, korku, akıl, elektrik, rüzgar vs. gibi, görmediğimiz şeylerin pek çoğuna inandığımız da düşünülürse, cinlerin görünmemesi onların olmadığı anlamına gelmez.
CİNLERİN VARLIĞININ İSPATI
Enerji aslında bir maddedir, madde de enerji. Aralarındaki fark gelip geçicidir. Çeşitli şartlarda madde enerjiye, enerjide maddeye dönüşebilir. Eğer madde, ışık hızıyla seyretmeye başlarsa, o madde ışına, enerjiye dönüşür. Tersi, eğer enerji yoğunlaşır, katılaşırsa ona “madde” deriz. Mesela bir taşkömürünü yakarsak, o değişime uğrar ve ortaya ısı, ışık (enerji) ve küller çıkar. Yani madde enerjiye dönüşebilir. Bilim adamları şu an enerjiyi yoğunlaştırıp, onu madde haline getirmeye çalışmaktadırlar.
İşte cinler belli dualarla, bu işleri yapabilmektedirler. Yani akıllı ışınlardan oluşan yapılarını Allah’ın izniyle, belli dualarla yoğunlaştırıp görünür hale gelebilmek-tedirler.
Kuantum (Quantum) fizik teorisine göre cisimler etrafa enerji yayarlar. Fakat yayılan bu enerji akarsu gibi devamlı değil, kesik kesik dalgalar halindedir. Bu dalgalar halinde yayılan enerji parçalarına kuantum denir.
Özetle madde aslında enerjinin yoğunlaşmış ( enerjide maddenin yayılmış ) halidir. Maddeyi meydana getiren bu enerjide dalgalar halinde bulunduğuna göre dalgaların meydana getirdiği bir alemde (ses, ışın, . dalgaları) yaşıyoruz demekten başka çare kalmaz.
Her madde dalgalar halinde yayılan enerjinin yoğunlaşmış halidir, diye özetlenebilecek bu teorileri temel aldığımızda, vücudundan geçen röntgen ışınların-dan habersiz olan insanın, yapısı bu dalgalardan meydana geldiği açıklanan yaratılmışları ( cinleri ) nasıl inkar edemeyeceği ortaya çıkar,
Cinler vardır. Peki (aynı dinden olduğumuz Müslüman cinleri bir kenara bırakacak olursak ) Hıristiyan – ateist . cinlerden nasıl korunabiliriz ?
Görülmeyen ışınlardan oluşan, maddeye nüfuz edebilen bu kafir cinlerden yine görülmeyen ama etkili bir kalkan oluşturan belli dualarla ( onları okurken oluşan ses-zihin dalgalarının oluşturacağı kalkanla) korunabiliriz. Bu dualar :
Euzü besmele ile ,
1- Muminun 97-98 : Rabbi euzu bike min hemezatiş şeyatini ve euzü bike en yahdurun.
2- Nas – Felak sureleri
3- Ayet’el – Kursi suresi
4- Abdestli dolaşmak
Her hastalığın ilacı ayrı ayrıdır. Kafir cin musallatına karşıda ilaç yukarıdaki dualardır. Özellikle uykuda (karabasan), ruh çağırma, tenasüh (!) olaylarında .
BAZI İSLÂM DÜŞÜNÜRLERİNİN CİN HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİ
Şimdi de İslam düşünürlerinin en ileri gelenlerinden biri olan hicrî (kamerî) tarihle 260-324 yılları arasında yaşamış bulunan İmam Ebu Hasan El-EŞARİnin “CİN” hakkındaki görüşünü nakledelim:
Büyük bir bünyede (bedende) tecelli eden hayat, basit bir tek cüzde de tecelli edebilir… Hakikat itibarıyle, hayat, madde ve cisimlerin bir tabiatı değil, bir emri Rabbanîdir… Onun için, bir cüzde, büyük büyük cisimler tecelli edebilir…
Göz ortada bir bünye olmadığı halde, başkalarının göremediği bir cisim görebilir… Hattâ görmek için göz bile şart değildir. Allahû Teâlâ murad ederse, gözler kapalıyken bir insan parmak ucuyla bile görebilir… CİNler de böyle, bünyesi (yani cesedi) olmayan, bir hayat kuvveti olmak üzere cisimlerin herhangi bir cüzünde görünür veya görünmeyebilir…
Ayrıca, CİNNİlerin de kendilerine göre bir cismânî bünyesi olabilir… Lâkin, bizim her bünyeyi görmemiz gerekli olmadığı gibi, gördüklerimizin de her cüzünü görmediğimiz mâlûmdur… Şu halde, gözlerimizin önünde nice nice bünyeler bulunurken, biz onları göremeyebiliriz…
Nitekim, mikropları, sıradan bakışla göremediğimiz gibi, hava hareketleri içinde duyularımızla tesbit edemeyeceğimiz ışık zerrecikleri de olabilir; ve bunların kimi bize uzak, kimi yakın, kimi yüksek, kimi alçak olabilir..
Biz bütün cisimleri ve bütün cismânî ve fiziki kuvvetleri keşfetmiş değilizdir.. Şu halde, gerek ruhâni, gerek cismânî bakımdan, bizim hislerimizden (beş duyumuzdan) örtülü yaratıklar bulunduğunu inkâr etmek, düşünen insan için doğru davranış değildir.
İslâm alimlerinden olan FEYRUZ ABADİ ise, “Besâir” isimli eserinde cin için özetle şöyle bilgi vermektedir:
“CİN hakkında iki görüş vardır:” –elbette ki o gün için konuşuyor–
1-CİN, insanın beş duyusuyla tesbit edemediği, örtü altında olan ruhânî yaratıklara verilen isimdir ki, “ins” karşılığıdır.. Bu sûretle, bu mânâda kelimeye, melâike, şeytanlar ve CİNler girer… Binâenaleyh, melâike ile CİN arasında özel ve genel bağlantı vardır. Her melâike CİNdir; CİN melâike değildir…
2-CİN, ruhânî (bedensiz) yaratıkların bir kısmına denilir… Zira, ruhânî yaratıklar üç kısımdır: a-Ahyardır (hayırlılar) ki, melâikedir.. b-Eşrardır (şerliler) ki şeytandır… c-Ahyarı da eşrarı da bulunan aradakilerdir ki, tam mânâsıyla bunlar da CİN taifesidir…” (Hak Dini c:3, s:2031)
İleride de tekrar üstünde duracağımız için, konumuzla çok yakından ilgisi olan iki kelimenin; “ŞİHAB” ve “SEMÛM” kelimelerinin Arap lisanında ne anlama geldiğini Hamdi Yazır merhumun tefsirine dayanarak verelim:
ŞİHAB: lugatta “ateş alevi” demektir. “SAMM“. semm maddesinde fail; “SEMÛM“da onun mübalağası feul sıgasıdır… “SEMM“, “zehir” ile, bir de “SEMMÜLHIYAT” gibi “ince delik” mânâsına gelir. Nitekim, bedendeki terin çıktığı ve havanın nüfus ettiği gizli deliklere “mesemme“, çoğulunda “mesamm” veya “mesemmat“, cemül cemine de “mesammat” denilir. “CAN”ın “NÂRI SEMUM”dan halkedilmiş olması, CİN ve ŞEYTANIN insanın gizli mesammatından hulûl edecek, zehirleyecek bir mâhiyette olduğuna işarettir..” (c:4,s:3059)
CİNLERİ İNKÂR EDENLER ONLARIN YÖNETİMİ ALTINA GİRMİŞ KİŞİLERDİR!
Şu ana kadar naklettiğimiz Kurân-ı Kerim âyetlerinden ve hadisi şeriflerden de anlaşılacağı üzere, İslâm Dini, Müslümanların CİNLERE KESİN OLARAK İMAN ETMESİNİ şart koşmaktadır. Zîrâ görüldüğü üzere, CİNLER, Kuranda en azından 12 ayrı yerde uzun uzun anlatılmakta, insanlara yaptıkları ve yapmak istedikleri detaylarıyla açıklanmaktadır.
Kurân-ı Kerimin bu âyetlerini kabul etmemek ise KURÂNI inkâr anlamını taşır. Yâni, KURÂN ı inkâr etmek, Kutsal kitap olduğunu ve ALLAH katından gelmiş olduğunu kabul etmemek demektir, “CİNLERİ inkâr ETMEK“!. Ayrıca İslâm Dininde belirli bir düzeydeki tüm bilginler tam bir ittifak hâlindedir ki, Kurânın bir âyetini dahi kabul etmeyen, tamamını kabul etmemiş demektir…
Düşünün ki, bir şahıs müslüman olduğunu söylemekte; hem ALLAH a, hem Rasûlullaha, hem de Kurana inandığını söylemektedir; ondan sonra da kalkıp CİNLERİ inkâr ETMEKTE, ya da bu anlamda olarak, bu konudaki pek çok âyeti inkâr mâhiyetinde tevil ederek, “CİN denen varlıkların mikroplar” olduğunu iddia edebilmektedir.
Elbette ki, müslüman olduğunu söylediği halde, sonra da CİNleri inkâr edenlerin yahutta inkâr anlamına gelen açıklamalara sapanların bu durumlarının önemli bir sebebi mevcuttur. İşte bu gibi kişilerin CİNleri inkâr etmelerinin gerçek sebebi genellikle gene CİNlere dayanmaktadır!.
Eğer, bu CİNleri inkâr eden, ya da inkâr anlamına gelecek şekilde açıklamalarda bulunan kişilerin yaşamları yakından incelenecek olursa, görülür ki bu kişiler farkında olmadan “CİNlerle bağlantı” hâlindedirler.. Yâni, farkında olmadan CİNlerin yönetimi altına girmişlerdir.
Bazıları da bu durumun farkındadır, buna rağmen bilerek CİNleri inkâr ya da tevil etmektedirler; kendilerinin CİNlerden faydalanarak bir takım şeyler yaptıkları ortaya çıkmasın diye…
Bazıları da, kendisi bile farkında olmadan CİNlerin kaydı altına girmiştir ki, CİNlerden aldığı ilhamlarla, CİNlerin varlığını inkâr etmekte, yahut ta CİNleri ” mikroplardır onlar” diye açıklama yollarına sapmaktadırlar.
Ancak şurası kesindir ki, CİNleri inkâr edenler yahut ta inkâr anlamına gelen bir biçimde yorum yollarına sapanlar; ya İslam Dini hakkında yeterli bilgiye sahip değillerdir; ya da kesinlikle farkında olmadan CİNlerin yönetimi altına girmiş bir haldedirler…
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah’ın adıyla.(TÜRKÇESİ)
- (Resûlüm!) De ki: Cinlerden bir topluluğun (benim okuduğum Kur’an’ı) dinleyip de şöyle söyledikleri bana vahyolunmuştur: Gerçekten biz, hârikulâde güzel bir Kur’an dinledik .
- Doğru yola iletiyor, ona iman ettik. (Artık) kimseyi Rabbimize asla ortak koşmayacağız.
- Hakikat şu ki, Rabbimizin şânı çok yücedir. O, ne eş ne de çocuk edinmiştir.
- Doğrusu bizim beyinsiz olanımız (iblis veya azgın cinler), Allah hakkında pekaşırı yalanlar uyduruyormuş.
- Halbuki biz, gerek insanlar gerekse cinler Allah hakkında asla yalan söylemezler, sanmıştık.
- Şu da gerçek ki, insanlardan bazı kimseler, cinlerden bazı kimselere sığınırlardı da, onların taşkınlıklarını arttırırlardı.
- Onlar da sizin sandığınız gibi, Allah’ın hiç kimseyi tekrar diriltmeyeceğini sanmışlardı.
- Doğrusu biz (cinler), göğü yokladık, fakat onu sert bekçilerle, alev huzmeleriyle doldurulmuş bulduk.
- Halbuki, (daha önce) biz onun bazı kısımlarında (haber) dinlemek için oturacak yerler (bulup) oturuyorduk; fakat şimdi kim dinlemek isterse, kendisini gözetleyen bir alev huzmesi buluyor.
- Bilmiyoruz, yeryüzündekilere kötülük mü murat edildi, yoksa Rableri onlara bir hayır mı diledi?
- Gerçekten biz, -kimimiz sâlih kişiler, kimimiz ise bunlardan aşağıda olmak üzere- türlü türlü yollar tutmuştuk.
- (Artık) şu gerçeği şüphesiz anladık ki, biz yeryüzünde bulunsak da Allah’ı âciz bırakamayacağız, başka yere kaçmakla da elinden kurtulamayacağız.
- Doğrusu biz, o hidayeti (Kur’an’ı) işitince ona iman ettik. Kim Rabbine iman ederse, artık ne bir (ecrinin) eksikliğe uğratılmasından ne de haksızlık edilmesinden korkar.
- İçimizde, (Allah’a) teslimiyet gösterenler de var, hak yoldan sapanlar da var. Teslimiyet gösteren kimseler, doğru yolu arayanlardır.
- Hak yoldan sapanlara gelince, onlar cehenneme odun olmuşlardır.
- Şayet doğru yolda gitselerdi, onlara bol su verirdik.
- Bu hususta kendilerini denememiz için , Kim Rabbinin zikrinden yüz çevirirse, (Rabbin) onu gitgide artan çetin bir azaba uğratır.
- Mescidler şüphesiz Allah’ındır. O halde, Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın (ve kulluk etmeyin).
- Allah’ın kulu, O’na yalvarmaya (namaza) kalkınca, neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi.
- (Resûlüm!) De ki: Ben ancak Rabbime yalvarırım ve O’na kimseyi ortak koşmam.
- De ki: Doğrusu ben (kendi başıma) size ne zarar verme ne de fayda sağlama gücüne sahibim.
- De ki: Gerçekten (bana bir kötülük dilerse) Allah’a karşı beni kimse himaye edemez, O’ndan başka sığınacak kimse de bulamam.
- (Benim yaptığım) ancak Allah katından olanı, O’nun gönderdiklerini tebliğdir. Artık kim Allah ve Resûlüne karşı gelirse, bilsin ki ona, (kendi gibilerle birlikte) içinde ebedî kalacakları cehennem ateşi vardır.
- Sonunda, tehdit edilip durduklarını (azabı, kıyameti) gördükleri zaman, kim yardımcı olma bakımından daha güçsüz ve sayıca daha az imiş, bileceklerdir.
- De ki: Tehdit edilegeldiğiniz (azap), yakın mıdır, yoksa Rabbim onun için uzun bir süre mi koyar, ben bilmem.
- O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz;
- Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar,
- Ki böylece onların (peygamberlerin), Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah) onların nezdinde olup bitenleri çepeçevre kuşatmış ve her şeyi bir bir saymıştır (kaydetmiştir).
CİN SURESİ(ARAPÇASI)
BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM
- kul uhıye ileyye ennehusteme’a neferun minelcinni fekalu inna semı’na kur’anen ‘aceben.
- yehdiy ilerruşdi feamenna bihi ve len nuşrike birabbina ehaden.
- ve ennehu te’ala ceddu rabbina mettehaze sahıbeten ve la veleden.
- ve ennehu kane yekulu sefiyhuna ‘alellahi şetatatan.
- ve enna zanenna en len tekulen’insu velcinnu ‘alellahi keziben.
- ve ennehu kane ricalun minel’insi ye’uzune biricalin minelcinni fezaduhum rehekan.
- ve ennehum zannu kema zanentum en len yeb’asallahu ehaden.
- ve enna lemesnessemae fevecednaha muliet haresen şediyden ve şuhuben.
- ve enna kunna nak’udu minha meka’ıde lissem’ı femen yestemi’ıl’ane yecid lehu şihahaben resaden.
- ve enna la nedriy eşerrun uriyde bimen fiyl’ardı em erade bihim rabbuhum reşeden.
- ve enna minnessalihune ve minna dune zalike kunna taraika kıdeden.
- ve enna zanenna en len nu’cizallahe fiyl’ardı ve len nu’cizehu hereben.
- ve enna lema semi’nelhuda amenna bihi femen yu’min birabbihi fela yehafu bahsen ve la rehekan.
- ve enna minnelmuslimune ve minnelkasitune femen esleme feulaike teharrev reşeden.
- ve emmelkasitune fekanu licehenneme hataben.
- ve en levistekamu ‘alettariykati leeskaynahum maen ğadekan.
- lineftinehum fiyhi ve men yu’rıd ‘an zikri rabbihi yeslukhu ‘azaben sa’aden.
- ve ennelmesacide lillahi fela ted’u ma’allahi ehaden.
- ve ennehu lemma kame ‘abdullahi yed’uhu kadu yekunune ‘aleyhi libeden.
- kul innema ed’u rabbiy ve la uşriku bihi ehaden.
- kul inniy la emliku lekum darran ve la reşeden.
- kul inniy len yuciyreniy minallahi ehadun ve len ecide min dunihi multehaden.
- illa belağan minallahi ve risalatihi ve men ya’sıllahe ve resulehu feinne lehu nare cehenneme halidiyne fiyha ebeden. (turkeyarena.com)
- hatta iza reev ma yu’adune feseya’lemune men ed’afu nasıren ve ekallu ‘adeden.
- kul in edriy ekariybun ma tu’adune em yec’alu lehu rabbiy emeden.
- ‘almulğaybi fela yuzhiru ‘ala ğaybihi ehaden.
- illa menirteda min resulin feinnehu yesluku min beyni yedeyhi ve min halfihi resaden.
- liya’leme en kad ebleğu risalati rabbihim ve ehata bima lediyhim ve ahsa kulle şey’in ‘adeden.
BU SUREYLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİLGİLER
Adı: Cin kelimesi, surenin ismi olduğu gibi muhtevasıdır da. Çünkü bu surede cinlerin Kur’an dinlemeleri, hidayete ermeleri ve sonra kendi kavimlerine dönmeleri hadisesi açıklanmaktadır.
Nüzul Zamanı: Buhari ve Müslim’de Hz. Abdullah bin Abbas’tan rivayet edilir ki, bir gün Allah Rasulü yanında arkadaşları ile beraber Ukaz panayırına gitmişti. Yolda Nahle denilen yerde Allah Rasulü sabah namazını kıldırdı. Bu esnada Cinlerden bir grup oradan geçmekteydi. Kur’an’ın tilavetini duyduklarında hemen durmuşlar ve dikkatle dinlemeye başlamışlardı. İşte bu hadisenin zikri bu surede geçmektedir.
Müfessirlerden çokları bu rivayete dayanarak bu hadisenin Rasulüllah’ın Taif seferi esnasında olduğunu söylemişlerdir ki bu hadise risaletin 10. yılında hicretten 3 sene önce vukubulmuştu. Fakat bu kıyas birçok nedenden dolayı doğru değildir.
Rasulüllah’ın Taif seferi sırasında cinlerin Kur’an dinlemesi hadisesinin anlatıldığı Ahkaf Suresi’nin 29. ayeti ile 39. ayetleri arası göz önünde bulundurulursa, o cinlerin iman ehlinden oldukları anlaşılacaktır. Bunlar, Hz. Musa’ya ve diğer gelmiş semavi kitaplara inanmaktaydılar. Halbuki bu surenin 2. ayetinden 7. ayetine kadar olan bölümden açıkça anlaşılmaktadır ki, bu sefer de Kur’an-ı Kerim dinleyen cinler müşrik idiler, ahireti ve peygamberliği kabul etmiyorlardı. Ayrıca tarihi kayıtlardan da anlaşılıyor ki Rasulüllah’ın yanında Hz. Zeyd bin Harise’den başka kimse yoktu.
Halbuki bu seferde İbn Abbas’ın rivayetine göre Rasulüllah’ın yanında birkaç sahabinin de bulunduğu anlaşılmaktadır. Ve diğer rivayetlerden, Rasulüllah’ın Taif’ten dönerken yolda Nahle’de konakladığı zaman cinlere Kur’an’ı dinlettiği anlaşılmaktadır.
İbn Abbas’ın rivayetine göre, bu surede geçen seferde ise Allah Rasulü Mekke’den Ukaz’a doğru gitmekteydi. Bu sebeplerden, bu surede geçen hadise ile Ahkaf Suresi’nde geçen hadisenin aynı olmadıkları ayrı ayrı zamanlarda vukubuldukları anlaşılmaktadır.
Ahkaf Suresi’nde zikredilen hadise hakkında, bu hadisenin risaletin onuncu senesinde Taif’e giderken meydana geldiği hususunda bütün raviler ittifak etmektedir. O zaman, bu ikinci hadisenin ne zaman vuku bulduğu sorusunun cevabını yukarıdaki İbn Abbas’ın rivayetinden anlayamamaktayız. Ayrıca bunun ne zaman olduğuna, yani Rasulüllah’ın (s.a) ne zaman bir cemaatle beraber Ukaz panayırına gittiğine dair herhangi bir tarihî rivayet de yoktur. Fakat bu surenin 8. ayetinden 10. ayetine kadarını dikkatle okursak bunun risaletin ilk dönemine ait bir hadise olduğunu anlarız.
Bu ayetlerde beyan edilmektedir ki, Rasulüllah’ın bi’setinden önce cinler bazen gökten bazı haberler alabiliyorlardı. Fakat bundan sonra cinler birdenbire gökte her yerde çok sıkı kontrol olduğunu, gözcü meleklerin konulduğunu ve yıldızların kendilerine atıldığını farkettiler.
Daha önce az çok sağdan soldan kaçak haber alabiliyorlardı, ama şimdi artık bu mümkün olmuyordu. Her tarafta melekler bulunduğunu ve onlara ateş saçan yıldızlar fırlattıklarını gördüler. Bu yüzden gökten bir haber alabilmeleri için sabit bir yerde duramıyorlardı. “Herhalde yeryüzünde çok büyük bir hadise vukubulmuş veya vukubulacak ki bu kadar sıkı denetim var” diyorlardı. İşte cinler Rasul’ün ağzından Kur’an-ı Kerim’i duyduklarında o büyük hadisenin bu olduğunu ve bunun için gökteki bütün kapıların kendilerine kapandığını hemen anladılar.
Cinlerin Hakikatı: Bu sureyi mütaala etmeden önce zihinde bir karışıklık meydana gelmemesi için cinlerin mahiyetinin ne olduğunu anlamamız gerekmektedir.
Çağımızda bazıları cinlerin bir hakikati olmadığı yanılgısına düşmüşlerdir. Bunlara göre, bu, eski çağların vehim ve hurafelerinin bir kalıntısıdır. Onların bu görüşü ne bir araştırmaya dayanmaktadır, ne de kendilerinin böyle bir bilgi sahibi olduklarını iddia edebilirler.
Duyumlayamadıkları şeyin bir varlığının olmadığını ileri sürmektedirler. Halbuki, bu koca kainat içerisinde insanın his ile idrak edebileceği şeyler o kadar azdır ki bunun misali bir okyanusun yanında bir katre gibidir. Bu yüzden, hissedemediği şeyin var olmadığını ve var olan şeyin muhakkak hissedilmesi gerektiğini sanmak, aslında o kişinin kendi aklının iflasının bir delilidir.
Böyle bir düşünce ile insan, sadece cinlerin varlığını inkar etmekle kalmaz, daha birçok kendi tecrübe ve gözlemine girmeyen gerçeği de inkar eder. Diğer şeyler bir kenara, onun için Allah’ın varlığı bile kabul edilecek bir şey olamaz. İşte Müslümanlardan bu düşüncelerin etkileri altında kalan bazıları Kur’an’ı inkar etmediler, ama cin, iblis ve şeytan hakkında değişik tevillere gittiler.
Bunlardan kasıt, müstakil bir varlıkları olan gizli mahluklar değildir diyorlardı. Bazı yerlerde şeytanı, insanın behimî kuvvetleri olarak yorumlamışlardı. Ve bazen cin kelimesinden kasıt;Kur’an’ı gizlice dinleyen, vahşi, medenî olmayan ve dağlarda yaşayan insanlar olarak tevil etmekteydiler. Halbuki Kur’an’ın buyruğu hiçbir tevile yer bırakmayacak şekilde açıktır.
Kur’an-ı Kerim’de sadece bir yerde değil, müteaddid yerlerde ve insanların iki ayrı cins yaratık olduklarından bahsedilmektedir. Örneğin bkz. Araf: 38; Hud: 119; Fussilet: 25-29; Ahkaf: 18; Ez-Zariat: 56; en-Nas: 6; ve Rahman Suresi, cinleri insanoğlunun bir kısmı olarak saymaya yer bırakmayacak açıklıktadır.
- Araf:12′de Hicr 26-27′de ve Rahman 14-15′de insanın çamurdan yaratıldığı, oysa cinlerin ateşten yaratıldıkları açık bir şekilde bildirilmektedir.
- Hicr Suresi 27. ayette cinlerin insandan önce yaratılmış oldukları izah edilmektedir. Bunu, Kur’an’da yedi yerde geçen Adem ve İblis kıssası da teyid etmektedir. Her yerde insan yaratılmadan önce İblisin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Kehf Suresi 50. ayette İblisin cinlerden birisi olduğu bildirilmiştir.
- Araf Suresi 27. ayette cinlerin insanları gördüğü, ama insanların onları görmediği söylenmektedir.
- Hicr 16-18; Saffat 6-10; Mülk 5′de cinlerin göklere çıkabildikleri ama belli bir sınırdan öteye gidemedikleri açıklanır. O sınırdan öteye geçemezler ve Mele-i Alâ’daki konuşmaları dinlemek isterlerse orada durdurulurlar. Gizlice dinlemeye çalışırlarsa, yıldız ateşiyle kovulurlar. Bu şekilde, müşrik Araplar’ın, cinlerin Allah’ın gaybını ve O’nun sırlarını bildiklerine dair olan yanlış düşünceleri reddedilmektedir. Aynı düşünce Sebe Suresi 14. ayette de reddedilmiştir.
- Bakara Suresi 30-40 ve Kehf Suresi 50. ayetlerden Allah’ın, yeryüzünün halifeliğini insana verdiği ve insanların cinlerden üstün mahluklar oldukları anlaşılıyor. Şüphesiz bazı istisnaî sayılabilecek güçler, cinlere de bağışlanmıştır. Buna Neml Suresi 7. ayette bir örnek verilmektedir. Ama bu gibi bazı güçler insanlardan çok daha güçlü olan hayvanlara da verilmiştir. Fakat bu, hayvanların insanlardan daha faziletli oldukları anlamına gelmez.
Kur’an-ı Kerim’de, cinlerin de insanlar gibi irade sahibi yaratıklar oldukları bildirilmektedir. Onlara da irade verilmiştir. Onlar da itaat veya isyan etmek, inkar veya iman etmek hususunda tıpkı insanın serbest olduğu gibi serbesttirler. İblis hadisesi ve Ahkaf ve Cin Surelerinde geçen, bazı cinlerin iman etme hadiseleri bunun açık delilidir.
Kur’an-ı Kerim’de onlarca yerde, İblis’in, ta Adem’in yaratılışından beri insanı yoldan çıkartmaya azmettiği gerçeği açıklanmaktadır. O zamandan beri cinlerden şeytan olanlar insanları yoldan çıkarmaya çalışmaktadır. Ama insana musallat olarak ona zorla bir şeyi yaptırma gücüne sahip değillerdir.
Fakat insanların kalbine vesvese verirler ve onları kötü yola teşvik ederek çirkin ve kötü şeyleri güzel gösterir, onları yoldan çıkarmaya çalışırlar. Mesela bkz. Nisa: 117-120; Araf: 11-17; İbrahim: 20; Hicr: 30-42; Nahl: 98-100; İsra: 65.
Kur’an-ı Kerim’de cahiliye döneminde müşrik Arapların, cinleri Allah’ın şeriki sayarak onlara ibadet etmekte oldukları ve onları Allah’a nispet ettikleri bildirilmiştir. Bkz. El-Enami: 100; Sebe: 40-41; Saffat: 158.
Bu izahlardan sonra, cinlerin insanlardan ayrı, kendi başlarına bir varlıkları olan gizli mahluklar oldukları anlaşılmaktadır. Esrarlı hususiyetleri dolayısı ile bazı cahiller onların varlıkları ve güçleri hakkında çok abartmalı düşüncelere kapılmışlar ve hatta onlara tapmaya başlamışlardır. Fakat Kur’an-ı Kerim onlar hakkında gerçek hakikatleri bildirerek onların ne olup ne olmadıklarını izah etmiştir.
Konu: Bu surenin ilk ayetinden 15. ayetine kadar cinlerden bir gurubun Kur’an’ı dinledikleri ve bunun onları etkilediği ve sonra kendi kavimlerine dönerek onlara ne söyledikleri bildirilmektedir.
Bu bağlamda Allah (c.c) onların bütün konuşmalarını değil, ondan sadece bazı gerekli kısımlarını aktarmıştır. Bu yüzden üslub da devamlı bir konuşma niteliğinde değildir. Onların ne dediği bazı cümleler aktarılarak bildirilmektedir.
Cinlerin dillerinden çıkan kelimeleri dikkatlice okursak, onların iman etme ve kavimlerine bunun tebliğini yapma hadiselerinin neden burada, beyan edildiği kolayca anlaşılacaktır. Biz dipnotlarda onların sözlerini açıklamıştık. Bu da onların gayelerini anlamaya yardımcı olacaktır.
Bundan sonra ayet 16′dan 18′e kadar insanlara, eğer şirkten vazgeçerler ve doğru yolda sebat ederlerse, üzerlerine nimetlerin yağacağı anlatılmaktadır. Tersine, eğer Allah’ın gönderdiği nasihate yüz çevirirlerse sonunda şiddetli azaba maruz kalacaklardır. Daha sonra 19′dan 23′e kadar Mekke’deki kafirlere “Allah Rasulü sizi Allah’a çağırıyor, siz ise O’na hücum ediyorsunuz” denilerek onlar azarlanmaktadır.
Oysa ki Rasul’ün işi sadece size Allah’ın mesajını ulaştırmaktır. Size bir fayda veya zarar vermeye yetkili olduğunu ileri sürmüyor. Ayet 24 ve 25′de “Bugün siz Allah Rasulü’nü çaresiz görerek onu bastırmaya çalışıyorsunuz, ama o vakit geldikten sonra gerçekten çaresiz kimdir göreceksiniz. O vaktin uzak mı yakın mı olduğu hususunda Rasul’e bir bilgi verilmemiştir, ama “her halûkarda o vakit gelecektir.” denilerek kafirler ikaz edilmektedir.
Sonunda da gaybın bilgisinin Allah’a ait olduğu, Rasul’ün ise sadece Allah’ın verdiği kadarıyla bunu bilebileceği bildirilmektedir. Bu ilim O’na risaletini yerine getirmek gayesiyle ve dışarıdan kimsenin müdahalede bulunamaması için çok emin bir vasıtayla verilmiştir. (Tefhimü’l-Kur’an, Mevdudi)
- Yeşil Kahveyi Biliyormusunuz? - 2 Aralık 2023
- Seni Çok Özledim Ey Yar - 18 Ekim 2023
- İmam Gazali’nin İlahi Aşk Tarifi - 13 Ekim 2023
Çin le iş birliği yapıla biliniyor mu ? Veya içinde? Ben bunu nasıl öğrenebilirim? Sanırım görüştüğüm erkek arkadaşım da ? Çok heyecanlıyım. Naja çağımızın bilmiyorum. Bana biraz anlatı ama böyle korkmam gerekmeyexegi sekilde. O dünya ya gelince ölü müş beş dk sonra canlanmiş. Ve kendisi görevli mis. Var mı böyle birşey?
Onun evimdeyim dua etmek istedim. Edemedim. Gürültü gelmeye başladı. Korkuyorum. Onun içinde olan bilir mi ?
Allahım yardım edin.
valla ne söylediğinizi anlamadım ama gayb alemine inanıyoruz.sanırım onlarla iletişim olurmu diyorsunuz.mutlaka vardır bunu uzman kişiler yapabiliyor.doğru bir şey olmadığını dinimiz emrediyor.
Ne diyeyim bunların ne bela olduğunu yaşayan bilir. büyü yolu ile en çok insanların başına tebelleş oluyorlar. Allah kurtarsın
Amin kardesim