Cem Sultan, Edirne’de 23 Ocak 1459 tarihinde doğmuştur. İyi yetiştirilmiş, Farsçayı ve Arapçayı çok iyi öğrenmiş, kültürlü, şair yaradılışlı bir şehzade olan Cem, dokuz yaşında Kastamonu sancak beyliğine gönderilmiştir.
Fatih, 1473 yılında Uzun Hasan üzerine çıktığı seferde Cem’i Edirne’de yerine bırakmış ve Rumeli’nin korunmasını onavermiştir. 1474 yılında Şehzade Mustafa’nın ölümü üzerine Cem’i Konya’ya, Karaman eyaletine göndermiştir. Burada altı yıl kalan şehzade, 3 Mayıs 1481 tarihinde Fatih’in ölümü üzerine saltanat kavgalarına karışmış, ancak II. Bayezid ile yaptığı mücadeleyi kaybetmiştir.
Güvendiği bazı adamlarının ihanetine uğrayan Cem Sultan, 25 Eylül 1481 tarihinde Kahire’ye gitti. 1482’de Rodos’a, 1489’da Roma’ya ve 1495 yılında Napoli’ye giden Cem, 25 Şubat 1495 tarihinde Napoli’de vefat etti. Ancak onun Avrupa’daki hayatı bir nevi esaret idi. Dört sene sonra da 1499 yılında Bursa’ya defnedildi. Sanatkâr yönü de bulunan Cem, Konya’da vali iken etrafında topladığı âlim, şair ve sanatkârlarla dikkat çekici bir edebî canlılığın meydana gelmesine, kültür ve edebiyatımızın gelişmesine de hizmette bulunmuştur. Sarayının çevresinde sayıları oldukça çok olan bir şairler topluluğu bulunmaktadır. Başta şair şehzade olmak üzere, etrafında toplanan şairlere Cem şairleri adı verilmiştir. Türâbî, Aynî-i Tirmizî, Sirozlu Sa’dî, Haydar, Kandî, Sehâyî, La’lî, Şâhidî, Şerifî-i Âmidî Cem’in çevresinde bulunan şairlerdir.
Bu şairler, Cem’e siyasî hayatı boyunca da vefâ ve bağlılık göstermişler, yanından ayrılmamışlardır. Türk edebiyatında şahsı ve mensup olduğu edebî toplulukla Cem Sultan, kültür ve edebî hareketler açısından başka devirlerde eşine rastlanmayan bir durum gösterir.
Cem Sultan, Konya’da bulunduğu dönemde özellikle defterdar, nişancı gibi memurlarını da edebiyat ve şiirle uğraşan edebî zevk sahibi kimselerden seçmiştir. Türâbî, Cem’in hocası, Sâdî nişancısı idi. Şâhidî ve Haydar da defterdar olarak hizmetinde bulundular. Bunlar arasında Haydar, Kandî, La’lî ve Sehâyî, Cem’i terk etmeyen ve ömürlerinin sonuna kadar onunla birlikte gurbette kalan şairlerdir.
Cem’in güvendiği dert ortağı, nedimi ve musahibi olan Haydar, Rodos şövalyelerine iltica ettiği zaman Cem ile giden 30 kişiden biridir. Şehzadenin maceralı hayatına baştan sona ortak olan bu şair, onun ölümünden sonra eşyalarını, maymununu ve papağanını İstanbul’a getirmiştir. Hatta Cem’in çok sevdiği ve yanından ayırmadığı beyaz papağanını siyaha boyayıp, diğer eşyaları ile birlikte II. Bayezid’e teslim etmiştir.
Cem’in hocası olan Türâbî, şair oluşunun yanında erdem sahibi, olgun ve âlim bir kişidir. İstanbul’da yaşamış, kendisine devletten verilen maaş ile geçimini sağlamıştır. Kandî ise gurbette ölmüştür. Sehî Bey, Kandî’ nin Sirozlu olduğunu, akıcı ve güzel şiirleri olup Cem’in makbul musahiplerinden olduğunu belirtmiştir.
Sa’dî-i Sirozî de Cem’e yakın olan ve onunla gurbete giden şairlerdendir. İstanbul’a dilenci ve derviş kılığında gelen Sa’dî, bazı kimselerle görüşerek bilgi toplamış, ancak yakalandığı zaman üzerinde çıkan mektuplara padişahın kızması üzerine Galata boğazında denize atılarak boğulmuştur. Cem’in nişanc ısı olan bu şair, şiir sanatında ustadır. Açık ve pürüzsüz söyleyen Sa’dî’nin Câmi’ü’n-Nezâir gibi mecmualarda şiirleri vardır.
Şâhidî de Cem şairlerindendir. Hayatı hakkında bilgi bulunmamaktadır. Gülşen-i Uşşâk veya Mecnûn u Leylâ adındaki mesnevisini 1478 yılında Cem Sultan adına yazmıştır. Bu eser Türk edebiyatında Leylâ ile Mecnun kıssasını konu edinen geniş anlamda ilk ve önemli bir eser olarak bilinmektedir. Şâhidî dil tarihi açısından ehemmiyetli olan bu eserini yazarken, kendinden önce İran edebiyatında yazılmış olan Nizâmî ve Hüsrevî’nin eserlerinden de faydalanmıştır.
Kaside ve gazellerini Ahmed Paşa tarzında yazan Cem’in Farsça şiirleri de vardır. Şiirlerinde daha çok yaşadığı hayatın izlerini yansıtan, sevgili, aşk, hasret ve yalvarmanın yanısıra Hakk’a teslimiyeti de ele alan Cem, manzumel erinde gözlemlerine yer vermiştir. Oğlu Oğuz Han için yazdığı mersiyesinin,
Cânumı yakdun u yıkdun ömrümün dîvârını
Bîd-i eyvânun yıkılsun aşağa geçsün felek
şeklindeki beyitinde Cem’in yaşadığı büyük acı, trajik bir şekilde görülmektedir. Kasidelerinde talihinin bağlı olduğu felekten şikâyetleri dile getiren şair, II. Bayezid’e Ahmed Paşa’nın etkisiyle yazdığı ‘kerem’ redifli kasidesinde yer alan aşağıdaki beyitinde,
Âmdur lutf-ı amîmün ko günâhumı benüm
Merhamet vaktı-durur var-ısa imkân-ı kerem
şeklinde affı için yalvarır. Ancak II. Bayezid bu imkânı tanımaz. Aynı ağlamaklı hâllere yer yer gazellerinde de rastlanmaktadır.
Gazel, mesnevi ve muamma şairi olan Cem’in Türkçe ve Farsça Divanları, Cemşîd ü Hurşîd ile Fâl-i Reyhân-ı Sultân Cem isimli eserleri bulunmaktadır. Bursa İl Halk Kütüphanesi’nde bulunan Türkçe Divan’ın başında Farsça Divan’dan sonra, 11 kaside, 348 gazel, 1 rubâ’î, 41 muamma ile 19 müfredât vardır.
Cemşîd ü Hurşîd, Cem Sultan’ın 19 yaşında iken, 1478’de yazıp babası Fatih Sultan Mehmed’e sunduğu bir mesnevisidir. Eser, Selmân-ı Savecî’nin aynı adı taşıyan mesnevisinin tercümesidir. Asıl adı Âyât-ı Uşşâk olan ve 5374 beyitten meydana gelen bu mesnevi, sadece bir tercüme olmayıp Selmân’ın eserinden daha zengindir. Eser içinde yer alan gazellerin çoğu Cem Divanı’nda da vardır. Cem, bu mesnevinin özelliklerini ve yaptıklarını eserin sonunda “Der-Hatime-i Kitab-ı Ayât-ı Uşşâk” başlığı altında 58 beyitlik bir kısımda anlatmıştır.
Fâl-i Reyhân-ı Sultân Cem, 48 beyitlik küçük bir eserdir. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi Ty. 5547 ve Ty. 5474 numaralarda kayıtlı Cem Sultan Divanı’nda bulunmaktadır. Eser Dr. Halil Ersoylu tarafından yayımlanmıştır.
Kaynak:
- Anadolu üniversitesi-XIV.-XV. Yüzyıllar Türk Edebiyatı
Bir yanıt yazın