Biz Yedi Kardeştik
Toprak dam, toprak duvar, isli çıra, kırık cam.
Yüreğim lime lime, maziyedir ilticam.
Duvarların dilinde, bir ıssızlık ezgisi.
Gördüğüm her bir çatlak, ak bir alın çizgisi.
Söyle ey köhne kapı, nerede Fatma Ana?
Cennete açılırdın, dokunduğumda sana.
Seher vakti ıbrıktan, sekide abdest alan;
Kimdir babamı benim, çocukluğumdan çalan.
Bir kasketin gölgesi, cümle selviden yeğdi.
Dokundum köşesine, elime ateş değdi.
İnkârı yok kabulüm, hatırı sayılır, çoktu.
O, evde asılıysa bizim karnımız toktu.
Bir çift kara lastik, üç beş çarık izinde.
Anladım ki yüreğim, müebbettir hüzünde.
Bir tandır ekmeğini, yediye bölüp yemek
Azalmanın aksine, bölmek çoğalmak demek.
Aynı çorba tasından, aşk ile içsem yine.
Bin katlı bir kabuğun, içinden geçsem yine.
Mübarek bir kadının avuçlarındaki su;
Dudağım her değende, zemzemceydi doğrusu.
Biz ki yedi kardeştik, ağlayıp gülüşürdük.
Birimiz yere düşse, sızıyı bölüşürdük.
Aynı göğüsten süte, aynı elden şamara,
Erdikçe sahip olduk, aşk denen şah damara.
Kapıldım gidiyorum, mazideki izlere.
Sevgi büyük lütufmuş, yaratandan bizlere.
Hanemde cümle canı, diken dalını hatta.
Sadece sevmek için, vakit varmış hayatta
İstanbul’a benzerdik, koca şehir gibiydik.
Birbirine karışmış, yedi nehir gibiydik.
Renkler renge karıştı, yeni akışla aktık.
Sevdamızla köpürdük, nice bentleri yıktık.
Bizler yedi kardeştik, hepimiz Yusuf idik.
Ya hepimiz kuyuya ya hepten arşa dedik.
Âdem kendini atmaz, ateşe bile bile.
Yer yoktu aramızda, yer olmazdı Kabil’e.
Canımın söküğünü diken bir anam vardı.
O ki candı canandı, yârdan da öte yardı.
Yedi dağı bağrına, birden nasıl basardı.
Hasret akşamlarında, lal kesilir susardı.
Duvarlar sessiz bugün, üşüyor üşüyorum.
Mazi dipsiz uçurum, düşüyor, düşüyorum.
Biz yedi kardeş idik, sevda ile yoğrulan.
Kalbi kıyamda duran, muhabbetle doğrulan.
Ruhumun çeperinde, sessizlik yankı bulur.
Saklandığınız yeter, çıkın gelin ne olur.
Anılar cam kırığı, çıplak ayak yürüdüm.
Ruhumdaki çocuğu, peşim sıra sürüdüm.
Her çizgide her izde, yeniden başa döndüm.
Ben ki kanatlarını, unutmuş kuşa döndüm.
Biz yedi kardeş idik, yedi renge boyandık.
Birimiz bir of çekse, ötelerden duyandık.
Tespihin tanesiydik, çekenlere his verdik.
Birimiz birimize, kavuşunca ses verdik.
Zamanın dişli çarkı, dağıldık imameyle.
Ne olur Kadir Mevla’m, sen bizi tamam eyle.
Biz yedi kardeş idik, aşk narında köz idik.
Birimiz birimize, ayak idik, göz idik.
Zemheride üşüyen, eller ısınsın diye:
Kardeşin kardeşine, nefesiydi hediye.
Sırtlarda taşındık da, ne ağırdık ne yüktük,
Severken sevilirken, Toros’lardan büyüktük.
Bir ses verin ahali, darda kalmışım darda
Sanki bir Sûr üflenmiş. İsrafil gezmiş burada.
Söyle geyikli hali, nedir bu tozdan perde?
Suyun başına inen, ürkek ceylanlar nerde?
Ruhum işgal altında, yaz emri duyulmuştur.
Bir meleğin emrine, harfiyen uyulmuştur.
Acı baharı yazdım, hüznü hasreti yazdım.
Yuvası yitik kuşu, başsız bir kasketi yazdım.
Bir sevda tınısıydık, sufi bir okunuştuk.
Hakikat aynasına, ustaca dokunuştuk.
Biz yedi kardeş idik, yedi dağa savrulduk.
İnkârı yok kabulüm, içten içe kavrulduk.
Bir dağ kütlesi sanki karar, kılmış döşümde.
Her gece kardeşlerim, beni arar düşümde.
Susuzdan da susuzum, fukaradan açmışım.
Meğerse kardeşime, ne kadar muhtaçmışım.
Nerede bu bahçenin, o mübarek çınarı?
Yanık bir mektup gibi, yüreğimin kenarı.
Biz yedi kardeş idik, ayın o bedir hali.
Söyle ey kerpiç duvar, sevdanın nedir hali.
Toprak dam, toprak duvar, isli çıra, kırık cam.
Yüreğim lime lime, maziyedir ilticam.
İbrahim Şaşma
Bir yanıt yazın