Bana dildârın cefâsı hoş gelir
Kanuni Sultan Süleyman’ın bu şiiri, onun derin aşk ve sevgi duygularını ifade eden bir eserdir. Kanuni, aynı zamanda “Muhibbî” mahlasıyla da bilinir ve bu mahlasıyla yazdığı şiirlerde genellikle aşk, sevgi, ayrılık ve özlem temalarını işler.
Bu şiirin özel bir hikayesi olup olmadığına dair kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, muhtemelen Hürrem Sultan’a duyduğu aşkın ve ona olan bağlılığının bir ifadesidir.
Kanuni’nin şiirlerinde, sevgiliye duyulan derin aşkın yanı sıra, aşkın getirdiği acı ve ızdırap da sıkça işlenir. Bu şiir de sevgiliye duyulan derin aşkın ve bu aşkın getirdiği acının bir yansıması olarak değerlendirilebilir. Günümüz Türkçesine çevrilmiş haliyle işte Kanuni Sultan Süleyman’ın şiiri:
Bana dildârın cefâsı hoş gelir (Sevgilinin eziyeti bana hoş gelir)
Nitekim gayre vefâsı hoş gelir (Başkasına sadakati de hoş gelir)
Derdi ile hoş geçer dil dilberin (Sevgilinin derdiyle dil hoş geçer)
Derd sanma kim devâsı hoş gelir (Derdin devası hoş gelir sanma)
Zahm-ı peykânı kızıl güldür bana (Ok yarası bana kırmızı güldür)
Bülbülüm hâr-ı belâsı hoş gelir (Bülbülüm, belanın dikeni hoş gelir)
Yâreme merhem durur çün zahm-ı dost (Dostun yarası yarama merhem olur)
Cânıma tîr-i belâsı hoş gelir! (Canıma belanın oku hoş gelir!)
Ey Muhibbî âleme şâh olmadan (Ey Muhibbî, dünyaya şah olmadan)
Dilberin olmak gedâsı hoş gelir (Sevgilinin dilencisi olmak hoş gelir)
Pâdişâh-ı aşkam u dil defter u dîvân bana (Aşkın padişahıyım ve gönül defteri divan bana)
Derd u mihnet sözlerin yazdum yeter unvân bana (Dert ve sıkıntı sözlerini yazdım, bu bana yeterli bir unvan)
İnlerem tanbûr-veş bagrum delindi ney gibi (Tanbur gibi inlerim, bağrım ney gibi delindi)
Bezm-i gamda mesken oldı kûşe-i hicran bana (Gam meclisinde ayrılık köşesi bana mesken oldu)
Buseye bir cân nedür bin cân virürdüm cân ile (Bir öpücüğe bir can nedir, bin can verirdim canımla)
Yarım ağız buse ikrar eylese yârum bana (Sevgilim yarım ağızla bir öpücük vaat etse)
Öldürür gerçi ki gamzen âşıka virmez amân (Gamzen aşıkı öldürür, aman vermez)
Leblerün Îsî-nefes her lahza virür cân bana (Dudakların İsa nefesi gibi her an can verir bana)
Yanayum pervâne veş şem-i cemâli nûrına (Pervane gibi yanayım cemalin ışığına)
Şem-i hüsne çün Muhibbi didi dilber yan bana (Güzellik mumuna Muhibbi dedi ki, sevgili yan bana)
Cânı mı var kimsenün eyleye cânân ile bahs (Kimsenin canı var mı sevgiliyle tartışmaya)
Bendeye lâyık mıdur kim ide sultân ile bahs (Köleye uygun mudur sultanla tartışmak)
İtdügi cevr ü cefâ bana vefadan yeg gelür (Yaptığı eziyet ve cefa bana vefadan daha iyi gelir)
Kıymet-i derdi bilen ider mi dermân ile bahs (Derdin kıymetini bilen dermanla tartışır mı)
Ben de yakdum meclis-i gamda bu gönlüm şemini (Ben de gam meclisinde gönlümün mumunu yaktım)
Eyledüm tâ subha dek şem-i şebistân ile bahs (Sabaha kadar gece mumuyla tartıştım)
Ruhlarını bâg-arâ gördükde didüm misli yok (Ruhlarını bahçede gördüğümde dedim ki, benzeri yok)
Oldı mülzem itdügümde ben gülistân ile bahs (Gülistanla tartıştığımda zorunlu oldu)
Şir-i pür-sûzun görüp tahsîn ide Husrev dahi (Yanık şiiri görüp Husrev bile takdir eder)
Ey Muhibbî eyle şimdengirü Selmân ile bahs (Ey Muhibbî, şimdi Selman ile tartış)
Kerim Yarınıneli/KerimUsta.com
Bir yanıt yazın