Babil’in Asma Bahçeleri

Babil'in Asma Bahçeleri

Babil’in Asma Bahçeleri

Bahçenin, kralın sarayına yakın olduğu tahmin edilerek, antik Babil öreni yakınlarında kazılar yapıldı, bulunan su kanalları ve duvar yıkıntıları Bahçe’ye ait olabilir. Babil’in Asma Bahçelerini gören ve bilen yok ama görkemi hala sürüyor ve belki Irak’ta bir gün yeniden sağlıklı kazılar yapılabilirse daha güvenli veriler elde edilebilir.

Bahçenin yamacına yaklaştığınızda, yapının kat kat yükseldiğini görüyorsunuz… Dev bitki yığınları, büyük ve kalın ağaçlar öylesine cazibeli ki, bakanları büyülüyor. Nehirden gelen bol suyu aletler yükseltiyor ve dışarıdan bunları göremiyorsunuz.” )

Meyveler ve çiçekler, şelaleler, yapının katlarından taşan bahçeler, egzotik hayvanlar… İşte Babil’in Asma Bahçeleri’ni görenlerin aklında kalanlar bunlardı. Eğer Eski Yunan’ın tarihçileri ve ozanları olmasaydı, kimse böyle bir mucizeden haberdar olmayacaktı.

Nabukadnezar kendisi, çivi alfabesiyle bir taş tablet üzerine yazılı olarak günümüze gelen bir metinde sürdürdüğü inşaat faaliyetinden söz etmektedir. Buraya yalnızca surlardan söz etmekle yetinmemekte, ayrıca şu bilgileri de vermektedir.

Pişirilmiş tuğlaları bir dal biçiminde şekillendirdim ve kraliyet mekanı olarak kendim için Babil’in surları arasında yükselterek büyük, basamaklı bir “kumu” yapısı inşa ettim

Bu kumu yapısının tam olarak ne olduğunu Nabukadnezar’ın yazıtı elbette anlatmıyor. Fakat yine de Nabukkadnezar’ın burada sayın bitişiğindeki bir bahçeden söz ediyor olması mümkündür. Eski oryantal sarayların çoğunun yanında kraliyet odalar ile doğrudan bir girişle bağlantılı olan ve hükümdarın rahatsız edilmeden dinlenebileceği bir park bulunurdu. Bu tür bahçeler için kullanılan sözcük Yunancaya ve böylece Almancaya da Doğu’dan geçmiştir.

Nabukadnezar’ın “kraliyet mekanı“, gerçekten de sarayın yanında yer alan bu tür küçük bir cennet olmuş olabilir. -fakat bu bir bahçe miydi? Ve tam olarak neredeydi.?”

Belki bu soruların bir yanıtı, kente ait elimizde olan en eski iki tasviri de bulabiliriz. Bunlar Babil’de bulunan eski bir metin ile Yunanlı tarihçi Heredetos’un yaptığı kent tasviridir.

Babil’in en eski tasviri, kentin içinde bulunmuştur. Bu metnin Babil çivi yazısıyla yazılmış çok sayıda kopyası günümüze kadar fakat çivi yazısı metninin Yunan harfleriyle yazılmış bir transkripsiyonunun kırık parçaları da mevcuttur.

Demek ki Babil’deki yapılar hakkındaki en eski kaynaklar, asma bahçeler konusundaki sorumuza yanıt vermektedir. Gerçekte bu bahçeler hakkındaki en eski ifadeler , Nabukadnezar’dan ancak iki yüzyıli hatta daha uzun bir zaman sonraki bir dönemden, yani İ.Ö. 4. yüzyıldan kalmadır.

Asma bahçeleri Babil’in yıkıntıları arasında aramanın doğru olup olmadığını kendimize sormamız gerekir. Onları bambaşka yani insanların hayal gücünde aramamız gerekmez mi? Hatta halkın giremediği Babil surlarının üzerinde yüksekte bulunan kraliyet mekanı’nın Yunan yazarların hayal gücünü fazlasıyla harekete geçirmiş olabileceği, akla daha çok yatmıyor mu? Zaten büyük şairi Hemerosta halka kapalı olan ve gerçekten büyüleyici özellikleri olan muhteşem bir sarayın yanında bulunan bir bahçeden söz etmemiş miydi? Çünkü Odysseia’da Phaiaklar kralı Alkinoos’un sarayının yanındaki bu bahçe hakkında şöyle denir:

Yüksek ağaçlar burada vardı, bereketli yeşillikler içinde, armut, nar ve elma ağaçları, dallarında muhteşem meyvelerle, şahane incirler, ayrıca göz alan bollukta zeytinler. Hiçbir zaman bitmez ve bozulmaz burada meyveler, yaz kış, tüm yıl boyunca; hayır sürekli burada olgunlaştırır meyveleri. Armut armut üstüne olgunlaşır, elma elma üstüne, İncir incir üstüne, fakat asma da üzüm üstüne üzüm

Yeri; Fırat’ın doğu kıyısında, Bağdat’ın 50 kilometre güneyinde.

Tarihi: Babil Krallığı’nın en parlak dönemi ünlü Kral Hammurabi dönemidir (MÖ 1792-1750). Krallık, Naboplashar (MÖ 625-605) dönemine kadar görkemini sürdürmüştü ve Naboplashar’ın oğlu 2. Nebuchadnezzar, efsanevi bahçelerin yapımcısıdır.

Anlatılanlara göre, Kral bu muhteşem bahçeyi karısı için veya karısını kıskandığı için yaptırmıştı. Efsaneye göre, bahçeler Nabukadnezar’un ülkesini özleyen karısı Amyitis’i avutmak amacıyla inşa edilmiştir. Medes Kralı’nın kızı olan Amyitis, iki ülkenin ittifak kurmasını sağlamak için Babil Kralı Nabukadnezar ile evlendirilmişti.

Dağlık, yemyeşil ve ormanlık ülkesinden sonra Amiyitis, Mezopotamya’nın düzlük, güneşten kavrulan topraklarına alışamamıştı. Kral, üstlerinde bahçeler olan sunii bir dağ inşa ederek, Amyitis’in anavatanına benzer bir yer kurmaya karar verdi.  Bahçeler’le ilgili en geniş bilgiyi Diodorus Siculus ve Berossus gibi tarihçilerden alıyoruz, Babil kaynaklarında ise hiçbir kayda rastlanmıyor. Nebuchadnezzar döneminden kalan tabletlerde dahi Bahçeler’den sözedilmiyor.

Buna karşın kralın sarayından, Babil’den ve kentin surlarından söz ediliyor. Bu arada belirtmek gerekir ki, Asma Bahçeleri’nden sözeden tarihçilerin hiçbirisi o kadar detay vermelerine rağmen bahçeleri gözleriyle görmüş değildir. Modern tarihçilere göre Büyük İskender’in askerleri Babil’in verimli, yemyeşil topraklarından çok etkilenmişler ve geri döndüklerinde Mezopotamya’nın büyüleyici bahçelerini, palmiyelerini, Nebuchadnezzar’ın sarayını, Babil’in ünlü kulesini ve zigguratları anlatmakla bitirememişlerdi.

Ötesi, ozanların ve antik tarihçilerin hayal gücüdür. Babil’in Asma Bahçeleri, Dünya’nın 7 Harikası’nın arasında böylece yerini aldı ve 20. yüzyıla kadar da bu gizem böyle sürdü. Derken birkaç arkeolog bazı kanıtlara ulaştıklarını açıkladı. Bulunan kanıt, bahçelerin sulama sistimeydi. Bu gerçek bir kanıttı.

Tanımlama; Ayrıntılı bir tanım için özellikle Strabo’dan ve Bizanslı Philo’dan yararlanacağız; “Bahçe dörtgen biçimindeydi, iki uzun kenarı 400 metre uzunluğundaydı. Kemerler ve küp biçiminde çeşmelerle süslüydü. Alttan başlayan merdivenler dönerek yükseliyor ve en üst terasa kadar ulaşıyordu. Asma Bahçeleri, en alttan itibaren bitkilerle doluydu. Dev ağaçlar topraktan en üst kata kadar ulaşıyordu. Tüm yapı, taş sütunlarla destekliydi, su akımı eğimli kanallar aracılığıyla sağlanıyordu ve bir sistemle sular yukarı çıkıp yine aşağıya akarken, tüm bitkileri suluyordu. Yapılanlar tam olarak bir krallık lüksünü yansıtıyordu…

Babil’in Asma Bahçeleri, kablolar veya iplerle asılı olmak anlamında “asılı” değildi. Asılı bahçe sözü, Yunanca kremastos veya Latince pensilis kelimesinin hatalı tercümesinden gelir. Bu kelime “asılı” değil, daha çok teras ve balkon gibi “sarkan” anlamına gelir.

Strabo, bu bölümde antik dünyanın insanı için bahçenin en şaşırtıcı ve etkileyici özelliğini anlatıyor. Babil’e nadiren yağmur yağardı ve bahçenin varlığını sürdürmesi için, yakındaki Fırat nehrinin suyunu kullanarak, sürekli sulanması gerekiyordu. Bunun için nehrin suyunun yukarı taşınarak, teraslara akıtılması, her düzeydeki bitkinin sulanması gerekiyordu. Bunu yapmak için de muhtemelen bir “zincirleme pompa” kullanılıyordu.

Zincir pompa, biri diğerinin üstünde ve bir zincirle birbirine bağlı iki çarktan oluşur. Zincirin üzerine kovalar asılıdır. Alttaki çarkın altında, su kaynağının yer aldığı bir havuz bulunur. Çark döndükçe, kovalar suyun içine dalar ve suyla dolar. Zincir daha sonra kovaları üstteki çarka taşır. Burada kovalar ters dönerek, içlerindeki suyu yukarıdaki havuza boşaltırlar. Daha sonra zincir boş kovaları, tekrar doldurulmak üzere aşağı taşır.

Üstteki bahçedeki havuzun kapakları açıldığında, su, suni nehir işlevi gören oluklara salınır. Aşağıdaki pompa bir şaft ve kola bağlıdır. Köleler kolu döndürerek, mekanizmanın çalıştırıyorlardı.

Bahçe inşaatını karmaşık yapan, sadece suyun yukarı katlara taşınmasını sağlamak değildi. Bahçeye salınan suyun, bahçenin temellerine zarar vermesini önlemekte gerekiyordu. Mezapotamya ovalarında taş bulmak zor olduğu için, Babil’deki binaların çoğunun inşaatında tuğla kullanılıyordu. Tuğlalar, saman parçaları ile karıştırılan kilin, güneşte pişirilmesiyle yapılıyordu. Daha sonra tuğlalar, çimento işlevi gören zift ile birleştiriliyordu. Tuğlalar suya maruz kaldıklarında kolayca çözülüyorlardı. Babil’de çok az yağmur yağdığı için, bu durum bir çok bina için bir sorun teşkil etmiyordu. Oysa bahçenin sürekli sulanması gerektiği için, binanın temellerinin de korunması şarttı.

Yunanlı tarihçi Diodorus Siculus, bahçenin üzerinde yükseldiği platformun devasa taş bloklardan yapıldığını (Babil için olağandışı bir durum) ve bu blokların üzeri kamış, zift ve seramikle kaplandığını söyler.

Bu tabakanın üzerine “topraktan süzülen suyun binanın temellerini çürütmemesi için kurşun levhalar konmuştu. Bütün bunların üzerine de en büyük ağacın büyümesine izin verecek derinlikte bir toprak tabakası yerleştirilmişti. Toprak düzlenip, düzgün bir hale getirilip, üzerine çeşitli ağaçlar ve bitkiler yerleştirilmişti. Bu bitkilerin güzelliği ve ihtişamı, her ziyaretçiyi büyülüyordu.

Bahçeler ne kadar büyüktü? Diodorus bize bahçenin yaklaşık 120 metre eninde, 120 metre boyunda olduğunu, yüksekliğinin 24 metreyi aştığını söylüyor. Diğer kayıtlarda ise bahçenin, şehir duvarları kadar yüksek olduğu geçer. Herodotus bu duvarların 106 metre yükseklikte olduğunu söylüyordu. Her hal ve şartta, bu bahçeler çok etkileyici bir görüntü oluşturuyorlardı. Ovadan yükselen yeşil, yapraklı bir sunî dağ. Ama Babil’in Asma bahçeleri gerçekte hiç var oldu mu?

Yirminci yüzyılda Babil’in Asma Bahçelerinin esrarının çözülmesi yolunda önemli adımlar atılmıştır. Alman arkeolog Robert Koldewey, 1899 yılında Babil’in Asma Bahçelerinin bir hayal mi, yoksa gerçek mi olduğunu araştırmaya başladı. Babil şehrinden geriye sadece çamurlu bir enkaz kalmıştı. Bir çok antik şehrin aksine, kentin yerinin çok iyi bilinmesine karşın, kentin mimarisinden geriye görülebilir bir yapı kalmamıştı.

Koldewey, Babil’i tam 14 sene boyunca kazdı ve kentin dış duvarları, iç duvarları, Babil Kulesinin ve Nabukadnozor sarayının temelleri ve kentin merkezinden geçen kraliyet yolunu ortaya çıkardı. Güney kalesini kazarken, Koldewey taşlı kubbe tavanları olan ondört odalı bir bodrum buldu. Antik kayıtlara göre, kentte sadece iki binada, kuzey kalesinin kuzeydeki duvarında ve asma bahçelerde taş kullanılmıştı.

Kazılarda kuzey kalesinin kuzey duvarı ortaya çıkarılmıştı ve duvar gerçekten de taştan örülmüştü. Bu durumda, Koldewey cidden asma bahçelerin bodrum katını bulmuş gibi gözüküyordu. Koldewey, bölgede araştırma yapmaya devam etti ve Diodorus’un sözünü ettiği bir çok özelliği bulmayı başardı. Son olarak, tabanın üç tane garip delik bulunan bir oda ortaya çıkarıldı.

Koldewey, bu odanın suyu, bahçenin en üst noktasına pompalayan zincir pompaların yeri olduğu sonucuna vardı. Koldewey’in bulduğu binanın temelleri 30 x 50 metre boyutlarındaydı. Bina, antik tarihçilerin tarif ettiğinden küçük, ama gene de etkileyiciydi.

Ergunca
Ergunca tarafından yazılan son yazılar (Hepsi)

Yorum yapmaya ne dersiniz?