Allah Sana Şifa Versin

Kategori: Dini Konu ve Nasihatler | 0
Allah Sana Şifâ Versin

Rahman ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle.

Allah’ın ismiyle sana okurum. Allah sana şifa versin. Ey insanların Rabbi, bunun ıstırabını giderip şifâ ver. Şifâyı veren ancak Sen’sin. Sen’in şifândan başka şifa yoktur. Buna hiçbir hastalık izi bırakmayacak şekilde şifâ ihsân eyle! Âmîn. Rahmetinle ihsân eyle ey merhametlilerin en merhametlisi! Ezâ veren her şeyden, bütün zararlı gözlerden ve hasetçilerden Allah Teâlâ sana şifâ versin.

HANGİ HASTALIKLARA, HANGİ AYETLERİN OKUNMASI DAHA UYGUN OLUR

BAŞ AĞRISI/YARIM BAŞ AĞRISI(MİGREN)

TEDAVİ. Şimdi aşağıda zikredeceğimiz bir kısım hastalıklar için okunması uygun olan ayetleri zikredeceğiz. Fakat burada şunu belirtmekte fayda var. Bu zikredeceğimiz bir kısım ayetler genel olarak kuranın şifa olmasından yola çıkılarak ve okunacak olan hastalığa uygun ayet ve sureler seçilerek belirtilmiştir. Rasulullahın(s.a.v)bu ayetleri, belirli hastalıklara karşı okuduğuna dair bir delile rastlamadık. Fakat bazı kitaplarda bazı âlimlerin belirli ayetleri, belirli hastalıklara karşı okuduklarına rastlanmaktadır.[1]

Biraz önce belirttiğimiz gibi bir kısım ayetlerin belirli hastalıklara okunmasının sebebi genel olarak kuranın bütün hastalıklara şifa olması ve bu zikredeceğimiz ayetlerin okunacak hastalıklara uygun olmasıdır. Mesela bu konunun iyice anlaşılması için şöyle diyebiliriz; bir göz hastalığı için tutup bir cehennem ayeti okunması veya bir hayız, iddet veya boşanma ayeti okunmasından ziyade bu hastalığa uygun, gözle ilgili ayetlerin seçilmesinin daha münasib ve isabetli olması hasebiyle seçildiğini vurgulamak isteriz.

Konuya geçmeden önce kuran veya hadis okunarak tedavi edilecek hastanın ağrıyan yere el konulması veya sürülmesi, üflenmesi, yedi kere okunması konularında ki delilleri zikretmek istiyoruz. Böylelikle kitabımızın başında da belirttiğimiz gibi her bir şeyi kurana ve sünnete uygun olmasına ve asla aykırı olmamasına dikkat etmiş olalım aynı zamanda kurana ve sünnete aykırı hareket etmemiş olalım.

AĞRIYAN YERE OL KOYMAK, ÜÇ/YEDİ KERE OKUMAK, ÜFLEMEK MÜSTEHABTIR

-Ebu Abdullah Osman b. Ebü’i-Âs’tan (r.a.v) rivayet edilmiştir ki, bu şahıs Rasûlullah’a (s.a.v) bedeninde duyduğu bir elemden müştekî oldu. Rasû­lullah (s.a.v) ona; “Elini, bedenindeki elem duyduğun yere koy (üç kere) şöyle de ‘Bismillah’ ve yedi defa da ‘Duyduğum ve sakındığım elemin şerrinden, Allah’ın izzet ve kudretine sığınırım’ de” buyurdu. (Müslim)

Hadise göre insanin kendisi içîn dua etmesi müstehabtır. Hadisteki yedi defa dua etmesi, yedi azaya sirayet etmesi içindir.

Hastaya rukye yaparken sağ elini ağrıyan yerinin üzerine koymak ve ha­disteki duayı okumak müstehabtır. Bu dua Rasûlullah’a (s.a.v) mahsus olma­yıp bütün ümmete şamildir.[2]

  • Nitekim H.z Aişe(r.a)bu konu hakkında şöyle buyurmaktadır: “Rasulullah(s.a.v) her gece döşeğine uzandığı va­kit avuçlarını birleştirerek “Felak, Nas ve îhlas” surelerini okurdu. Daha sonra avuçlarına üfler sonra da başından başlayarak yüzünü ve elleriyle vücudunun ulaşabildiği her yeri mesh ederdi.”(Buhari 6312)
  • Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: “Vücudunun ağrıyan yerine elini koyarak üç defa ”بِسْمِ اللهِ“ (Bismillâh) de, sonra yedi defa da:
    ”أَعُوذُ بِاللهِ وَقُدْرَتِه مِنْ شَرِّ مَا أَجِدُ وَأُحاَذِرُ“
    Çektiğim ve çekindiğim (acının) şerrinden, Allah’a ve O’nun kudretine sığınırım” de(Müslim 4/1728)

-Osman İbnu Ebi’l-Âs (r.a) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a müslüman olduğum günden beri bedenimde çekmekte olduğum bir ağrımı söyledim. Bana: “Elini, vücudunda ağrıyan yerin üzerine koy ve şu duayı oku!” buyurdu. Dua şu idi:  Üç kere: “Bismillah”tan sonra yedi kere, “Eûzu bi-izzetillâhi ve kudretihî min şerri mâ ecidu ve uhâziru.” “Bedenimde çekmekte ve çekinmekte olduğum şu hastalığın şerrinden Allah’ın izzet ve kudretine sığınıyorum”  diyecektim.

Bunu bir çok kereler yaptım. Allah Teâlâ hazretleri benden hastalığı giderdi. Bunu ehlime ve başkalarına söylemekten hiç geri kalmadım.” [Müslim, Selam 67, (2202); Muvatta, Ayn 9, (2, 942); Ebu Dâvud, Tıbb 19, (3891); Tirmizî, Tıbb 29, (2081).][3]

  • Hz. İbnu Mes’ud (r.a) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) duayı üç kere yapmaktan, istiğfarı üç kere yapmaktan hoşlanırdı.”(Ebû Dâvud, Salât 361, (1524)
  • Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) yatağına girdiği zaman, ellerine üfleyip Muavvizeteyn’i ve Kul hüvallahu ahad’i okur ellerini yüzüne ve vücuduna sürer ve bunu üç kere tekrar ederdi. Hastalandığı zaman aynı şeyi kendisine yapmamı emrederdi”(Buhari Fedâilu’l-Kur’ân 14, Tıbb, 39, Daavat 12; Müslim, Selâm 50, (2192); Muvattâ, Ayn 15, (2, 942); Tirmizi, Daavât 21, (3399); Ebu Dâvud, Tıbb 19, (3902)
  • Osman İbnu Ebi’l-As (radıyallahu anh) anlatıyor: “Ey Allah’ın Resülü dedim, şeytan benimle namazımın ve kıraatimin arasına girip kıraatimi iltibas etmeme sebep oluyor, (ne yapayım?)”

Aleyhissalâtu vesselâm bana şu cevabı verdi: “Bu Hınzeb denen bir şeytandır. Bunun geldiğini hissettin mi ondan Allah’a sığın. Sol tarafına üç kere tükür!”

(Osman İbnu Ebi ‘I-As) der ki: “Ben bunu yaptım, Allah Teâla Hazretleri onu benden giderdi.”(Müslim, Selâm 68, (2203).

AÇIKLAMA:

  • Tirmizî ve Ebu Dâvud’un rivayetleri şu farkla başlar: “Beni helak edeyazan bir ağrı sebebiyle (yatıyordum). Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) beni görmeye geldi. Bana, Aleyhissalâtu vesselâm dedi ki: “Sağ elinle yedi kere (ağrının üzerinden) meshet ve şu duayı oku: “Euzu bi-izzetillâhi ve kudretihî…”
  • Bazı hastalıklara karşı rukye yapınca bu tarzı takip etmek gerekir: Yani rukyeyi yapan kimse hastanın ağrıyan yerinin üzerini sağ elle ovup mezkûr duayı yedi kere okumalıdır. Allah’ın izniyle neticesi görülecektir. Sadedinde olduğumuz rivayette Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), hastanın kendi kendine okuyup rukye yapmasını tavsiye buyurmaktadır.
  • Taberânî’deki rivayette, yapılacak yedi mesh’ten her birinde mezkur duanın okunacağı söylenmiştir. Hâkim’in rivayetinde Muhammed İbnu Sâlim der ki: “Sâbit el-Bünânî bana dedi ki: “Ey Muhammed, hastalanınca, elini ağrıyan yerin üzerine koy sonra: “Bismillâhi euzu bi-izzetillâhi ve kudretihî min şerri mâ ecidu min vece’i hâzâ”  de! Sonra bunu tek olacak şekilde (3, 5, 7, 9 gibi) tekrarla. Çünkü bana, Enes İbnu Mâlik rivayet etti ki Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine böyle öğretmiş.”
  • Rukye sırasında duanın tekrarının gerekli olduğu belirtilmiştir: “Çünkü denir, ilâhî ilaçlarda ve tıbb-ı nebevî de dahi tekrar, fuzûlî maddeyi çıkarmada tabii ilaçların tekrarı ne ise, hastalığın tedavisinde daha müessir ve daha mükemmel olmak için aynı şeydir. Bunlarda da tekrarı gereken Zikrullah, işin Allah’a tefvîzi ve Allah’ın izzeti ve kudretinden istiâne vardır, yedide ise başka miktarda olmayan ayrı bir hassa vardır. Öyle ise tekrar gerekir.“[4]

Başka bir hadisi şerifte: kim bunu sabayladığı ve akşamladığı zaman yedi kere söylerse dünya ve ahiret işlerinde allah ona kâfidir.
حَسْبِيَ اللهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ“
Allah bana yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Ben sâdece O’na tevekkül ettim (güvendim). O, yüce Arş’ın Rabbidir.” (Yedi defa tekrarlanır.)[5]

[1] Et Tıb En Nebevi, İbni kayyim El Cevziyye, İmam Zehebi
[2] Riyaz salihin Şerhi
[3] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/344.
[4] İbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Akçağ Yayınları: 11/344-345.
[5] İbni Es Sünni merfu olarak, Ebu Davud mevkuf olarak rivayet etmişlerdir. Şuayb veAbdülkadir Arbaut isnadının sahih olduğunu söylemişlerdir. Bknz. Mecmeuz zevaid.

Sağ elinle hastanın başını tutarsın ve şu ayetleri okursun;
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
ذَلِكَ تَخْفِيفٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَرَحْمَةٌ
“…Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir…”(Bakara 178)
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
يُرِيدُ اللَّهُ أَنْ يُخَفِّفَ عَنْكُمْ وَخُلِقَ الْإِنْسَانُ ضَعِيفًا
“İnsan zayıf yaratılmış olduğundan Allah sizden yükü hafifletmek ister.” (Nisa 28)
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ ْآنَ خَفَّفَ اللَّهُ عَنْكُمْ وَعَلِمَ أَنَّ فِيكُمْ ضَعْفًا

“Şimdi Allah yükünüzü hafifletti, zira içinizde zaaf bulunduğunu biliyordu.” (Enfal 66)
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
كهيعص ذِكْرُ رَحْمَةِ رَبِّكَ عَبْدَهُ زَكَرِيَّا
Kaf, Ha, Ya, Ayn, Sad.
Bu, Rabbinin kulu Zekeriya’ya olan rahmetini anmadır.
. O Rabbine içinden yalvarmıştı.
(Meryem 1-2-3)

بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌ أُجِيبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ إِذَا دَعَانِ
“Kullarım sana Beni sorarlarsa, bilsinler ki Ben, şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyenin, dua ettiğinde duasını kabul ederim. Artık onlar da davetimi kabul edip Bana inansınlar ki doğru yolda yürüyenlerden olsunlar.” (Bakara 186)
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
وَلَهُ مَا سَكَنَ فِي اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
“Gecede ve gündüzde bulunan O’nundur. O işitendir, Bilen’dir.”(Enam 13)
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
أَلَمْ تَرَ إِلَى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّ وَلَوْ شَاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِنًا
“Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu durdururdu.”(Furkan 45)
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
حم                                                                                                                                                          عسق
“Ha, Mim. Ayn, Sin, Kaf” (Şura)

BAŞ AĞRISI. Hastanın başını sağ elinle tutarsın ve başparmağını ve işaret parmağını anla bastırırsın ve yedi kere “Fatiha” suresini okursun( sübhanallah, Allahın şafi olduğuna şahitlik eden ve gönülden buna inanan kimsenin hastalığı Allahın izni ile iyileşir)

YARIM BAŞAĞRISI. Üç kere “ihlâs”suresi ve şu ayet okunur;
لَوْ أَنْزَلْنَا هَذَا الْقُرْءَانَ عَلَى جَبَلٍ لَرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ
Eğer Biz Kuran’ı bir dağa indirmiş olsaydık, sen, onun, Allah korkusuyla baş eğerek parça parça olduğunu görürdün.”(Haşr 21)

  • BÜTÜN BAŞ AĞRILARI. Okuyan kimse hastanın başına elini koyarak şu ayetleri okur:
    وَيَشْفِ صُدُورَ قَوْمٍ مُؤْمِنِينَ
  •  “…Müminlerin gönüllerine şifa versin…”(Tevbe 14)
    وَشِفَاءٌ لِمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ
  • “…Rabbinizden size bir öğüt ve kalplerde olana şifa…”(Yunus 57)
    يَخْرُجُ مِنْ بُطُونِهَا شَرَابٌ مُخْتَلِفٌ أَلْوَانُهُ فِيهِ شِفَاءٌ لِلنَّاسِ إِنَّ فِي ذَلِكَ
  • “…Karınlarından insanlara şifa olan çeşitli renklerde bal çıkar. Düşünen bir millet için bunda ibret vardır.(Nahl 69)
    وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْءَانِ مَا هُوَ شِفَاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ وَلَا يَزِيدُ الظَّالِمِينَ إِلَّا خَسَارًا
  • ““Kuran’dan inananlara rahmet ve şifa olan şeyler indiriyoruz. O, zalimlerin ise sadece kaybını artırır.”buyurmuştur.(İsra 82)
    وَإِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفِينِ
  • “…Hasta olduğumda bana O şifa verir.” (Şuara 80)
    قُلْ هُوَ لِلَّذِينَ ءَامَنُوا هُدًى وَشِفَاءٌ
  • “…Bu, inananlara doğruluk rehberi ve gönüllerine şifadır.” (Yunus 57)
    بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
    الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
    الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
    مَالِكِ يَوْمِ الدِّينِ
    إِيَّاكَ نَعْبُدُ وَإِيَّاكَ نَسْتَعِينُ
    اهْدِنَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ
    صِرَاطَ الَّذِينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّالِّينَ

 

  1. Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla:
  2. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.
  3. O Rahman ve Rahim’dir,
  4. Din Gününün sahibidir.
  5. Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz.
  6. Bizi doğru yola eriştir
  7. Nimete erdirdiğin kimselerin yoluna; gazaba uğrayanların, ya da sapıtanların yoluna değil. (Fatiha suresi 1-7)

GÖZ HASTALIKLARI VE GÖZÜ KUVVETLENDİRME. Göz hastalıklarına karşı ve gözün daha kuvvetli görmesi için şu ayetler okunur:
لَقَدْ كُنْتَ فِي غَفْلَةٍ مِنْ هَذَا فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَاءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ
“Ona: “And olsun ki, sen, bundan gafildin; işte senden gaflet perdesini kaldırdık, bugün artık görüşün keskindir” denir.” (Kaf 22)

AZI DİŞİ AĞRISI. Ağrının bulunduğu yanağa şu ayetler yazılır;
قُلْ هُوَ الَّذِي أَنْشَأَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَا تَشْكُرُونَ
De ki: “Sizi yaratan sizin için kulaklar, gözler ve kalpler var eden O’dur. Ne az şükrediyorsunuz!” (Mülk23)
وَلَهُ مَا سَكَنَ فِي اللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
Gecede ve gündüzde bulunan o’nundur. O işitendir, Bilen’dir.”(Enam 13)

BOĞAZ AĞRISI. İmam Beyhakinin, Vâsile bin El-As’kadan nakletmiş olduğu bir hadisi şerifte; Adamın biri Rasulullah’ın(s.a.v)yanına gelerek, boğazının ağrıdığını söyledi. Rasulullah(s.a.v)adama; “sana kuran okumanı tavsiye ederim” dedi.[1]

Çokça kuran okumak; kişiyi sakinleştirir ve üzerine sekinet inmesine, Allahın rahmetinin kendisini kuşatmasına sebep olur. Böylelikle hastanın bütün organları görevlerini tam olarak yerine getirmeye başlarlar. Allahın emri ile kişi şifa bulur ve sağlığına kavuşur. Nitekim kişi kuran okumaya devam ettiği müddetçe, ses dalgalarının birbirine insicamıyla ruh tamamen tatmin olmaya başlar. Böylelikle kişi rahatlar ve bütün hastalıkların etkileri yok olur. Zira iyi ile kötü bir arada asla bulunmaz. İyinin geldiği yerde kötüye yerde yoktur. Kuran en büyük iyilik ve güzelliktir. Allahın kelamından daha güzel ve iyi bir şey olabilir mi? Nitekim Allahın kelamı, Allahın kitabına sarılan ve onunla amel, Rasulunun(s.a.)yolunu takip eden rahmanın kulları için, şifa, rahmet, bereket ve kurtuluştur.

BURUN KANAMASI. Şeyhul İslam İbni Teymiye(r.a)burun kanması olan kişinin anlına şu ayetleri yazardı;
وَقِيلَ يَاأَرْضُ ابْلَعِي مَاءَكِ وَيَا سَمَاءُ أَقْلِعِي وَغِيضَ الْمَاءُ وَقُضِيَ الْأَمْرُ

“Yere, “Suyunu çek!”, göğe, “Ey gök sen de tut!” denildi. Su çekildi, iş de bitti; gemi Cudi’ye oturdu. “Haksızlık yapan millet Allah’ın rahmetinden uzak olsun” denildi.(Hud 44)

Şeyhin şöyle dediğini işittim; birçok kişilere bu ayeti yazdım-Allahın izni ile-hepside iyileştiler.

Bazı cahil kimselerin yaptığı gibi, burnu kanayan kimsenin akan kanı ile yazmak caiz değildir. Zira kan necistir. Necis olan bir şey ile Allahın kelamı yazılmaz.

İbni Kayyim(r.a),Et-Tıb En-Nebevi kitabının 278 sayfasında böyle nakleder. Bir kaleme mürekkeb yerine Zaferan suyu ile doldurulur ve burnu kanayan kimsenin anlına yazılır.

SAĞIRLIK. Kuran okuyan kimse, sağ elini duymayan kulağın üzerine koyar ve şu ayetleri okur;
لَوْ أَنْزَلْنَا هَذَا الْقُرْءَانَ عَلَى جَبَلٍ لَرَأَيْتَهُ خَاشِعًا مُتَصَدِّعًا مِنْ خَشْيَةِ اللَّهِ وَتِلْكَ الْأَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
Eğer Biz Kuran’ı bir dağa indirmiş olsaydık, sen, onun, Allah korkusuyla baş eğerek parça parça olduğunu görürdün. Bu misalleri, insanlar düşünsünler diye veriyoruz.” (Haşr 21)
هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ
هُوَ اللَّهُ الَّذِي لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِكُ الْقُدُّوسُ السَّلَامُ الْمُؤْمِنُ الْمُهَيْمِنُ الْعَزِيزُ الْجَبَّارُ الْمُتَكَبِّرُ سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يُشْرِكُونَ
هُوَ اللَّهُ الْخَالِقُ الْبَارِئُ الْمُصَوِّرُ لَهُ الْأَسْمَاءُ الْحُسْنَى يُسَبِّحُ لَهُ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
“O, görüleni de görülmeyeni de bilen, kendisinden başka tanrı olmayan Allah’tır. O, acıyıcı olandır, acıyandır.

O, kendisinden başka tanrı olmayan, hükümran, çok kutsal; esenlik veren, güvenlik veren, görüp gözeten, güçlü, buyruğunu her şeye geçiren, ulu olan Allah’tır. Allah putperestlerin koştukları eşlerden münezzehtir.

O, var eden, güzel yaratan, yarattıklarına şekil veren, en güzel adlar kendisinin olan Allah’tır. Göklerde ve yerde olanlar O’nu tesbih ederler. O güçlüdür, Hâkim’dir.” (Haşr 22-24)[2]

DERİ HASTALIKLARI. Şu ayetleri okursun;
أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّى يُحْيِي هَذِهِ اللَّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا فَأَمَاتَهُ اللَّهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ فَانْظُرْ إِلَى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ وَانْظُرْ إِلَى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ ءَايَةً لِلنَّاسِ وَانْظُرْ إِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًا فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
Yahut altı üstüne gelmiş bir kasabaya uğrayan kimseyi görmedin mi? “Allah burayı ölümünden sonra acaba nasıl diriltecek?” dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl ölü bıraktı, sonra diriltti, “Ne kadar kaldın?” dedi, “Bir gün veya bir günden az kaldım” dedi, “Hayır yüz yıl kaldın, yiyeceğine içeceğine bak, bozulmamış; eşeğine bak ve hem seni insanlar için bir ibret kılacağız kemiklerine bak, onları nasıl birleştirip, sonra onlara et giydiriyoruz” dedi; bu ona apaçık belli olunca, “Artık Allah’ın her şeye Kadir olduğuna inanmış bulunuyorum” dedi.(Bakara 259)

(HAZZAZ)MANTAR, KIZARTI, KAPARIK HASTALIKLARI. Şu ayetler okunur;
فَأَصَابَهَا إِعْصَارٌ فِيهِ نَارٌ فَاحْتَرَقَتْ
“…Ateşli bir kasırganın(bora)kopmasıyla yanmasını ister?(Bakara 266)

(HURRAC)DERİDEKİ KABARCIK, TÜMÖR, YUMRU HASTALIKLARI. Şu ayetler okunur;
وَيَسْأَلُونَكَ عَنِ الْجِبَالِ فَقُلْ يَنْسِفُهَا رَبِّي نَسْفًا
فَيَذَرُهَا قَاعًا صَفْصَفًا
لَا تَرَى فِيهَا عِوَجًا وَلَا أَمْتًا
Sana Dağları sorarlar; de ki: “Rabbim onları ufalayıp savuracak, yerlerini düz, kuru bir toprak haline getirecek; orada ne çukur, ne tümsek göreceksin. O gün, hiçbir tarafa sapmadan bir davetçiye uyarlar. Sesler Rahman’ın heybetinden kısılmıştır; ancak bir fısıltı işitirsin.”(Taha 105-107)

GÖĞÜS HASTALIKLARI. أَلَمْ نَشْرَحْ لَكَ صَدْرَكَ
وَوَضَعْنَا عَنْكَ وِزْرَكَ
الَّذِي أَنْقَضَ ظَهْرَكَ
وَرَفَعْنَا لَكَ ذِكْرَكَ
فَإِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
إِنَّ مَعَ الْعُسْرِ يُسْرًا
فَإِذَا فَرَغْتَ فَانْصَبْ
وَإِلَى رَبِّكَ فَارْغَبْ

1. Senin gönlünü açmadık mı?
2-3. Belini büken yükünü üzerinden almadık mı?
4. Senin şanını yükseltmedik mi?
5. Elbette güçlükle beraber şüphesiz bir kolaylık vardır.
6. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
7. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine giriş;
8. Ve ümit edeceğini yalnız Rabbinden iste.(İnşirah)

قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي
وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي
وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِنْ لِسَانِي
يَفْقَهُوا قَوْلِي

Rabbim! Göğsümü genişlet, işimi kolaylaştır, dilimin düğümünü çöz ki sözümü iyi anlasınlar.(Taha 25-28)
Okuma esnasına sağ elle hastanın göğsü ovulur.
Ayrıca Fatiha suresi, zemzem suyuna okunur ve bu su ile göğüs yıkanır ve içilir. Böylelikle göğüs kuvvetlenir ve ağrılar yok olur.
Ey Allahın kulu! Sigara içmekten sakın, sigara içenlerin yanında bulunmaktan sakın ve çok konuşmaktan ve boş sözden de sakın.

Allahın kitabını okumakta ve onunla amel etme konusunda özen göster. Allahın kelimesinin yücelmesi için mücadele ver. Emri bil maruf ve nehyi an el münkeri terk etme. Salihlerin amellerinden olan gece namazları çokça kıl. Bütün bu amelleri gerçekleştirdiğinde Allahın izni ile mutlaka kuranın göğüslere şifa verdiğini ve sağlığa kavuştuğunu göreceksin.

-İbni Merdeveyhin(r.a)Ebi Said El-Hudri(r.a)den naklettiği hadisi şerifte: “Adamın biri rasulullah’ın(s.a.v)yanına gelerek, göğsünün ağrıdığını söyledi. Bunun üzerine Rasulullah(s.a.v)adama; “sana kuran okumanı tavsiye ederim” dedi.[3]

Hasta “İnşirah” suresini üç kere okur.

Ayrıca şu ayeti okur;

وَشِفَاءٌ لِمَا فِي الصُّدُورِ وَهُدًى وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ

“…Rabbinizden size bir öğüt ve kalplerde olana şifa…”(Yunus 57)

GÖĞÜS ÇIRPINTISI, KALP, MİDE VE CİĞER HASTALIKLARI. Fatiha suresi yedi kere zemzem suyuna okunur[4] daha sonra aç karnına içilir.

KALP HASTALIĞI. Kalbin kuvvetlendirmek ve rahatlatmak için denenmiş ve fayda görülmüş bir kıraat ise; kişinin sağ elini kalbinin üzerine koyarak uykudan önce“Mümin suresi”ni,  okumasıdır.  Sahableyinde yedi tane hurmanın -medine hurması olması güzeldir* üzerine yedi kere Fatiha suresi okuyarak Allahın bereketi ve bismillah diyerek yenir. Bunu uygularken de; israf, gece eğlenceleri ve Allah’ın zikrinden gafil olmamaya dikkat etmesi gerekir.

Allah’ı çokça zikretmek ve anmak kalbe rahatlık ve huzur verir. Rabbimiz kitabında:”Onlar inanmışlar, kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşmuştur. Dikkat edin, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzura kavuşur.” (Ra’d 28)

Sen Allahın kulu! Dilini Allahın zikri ile her zaman meşgul tut.

BAĞIRSAK HASTALIKLARI. Bu hastalık çok yaygın ve birçok insanda görünen bir hastalıktır. Sebepleri ise farklıdır; psikolojik, organik, gıdasal sebeplerdir. Tıp henüz bu hastalığa bir kesin bir çare bulamamıştır. Ancak hastalara sakinleştirici haplar verilerek tedavi edilmeye çalışılmaktadır. Lakin İslami tıp çok eski dönemlerde bu hastalığa bir ilaç bulmuştur. Fakat bunun yanında korunma ve tedbir alma, perhiz yöntemiyle hareket etmek gerekir; kızma, yorulma, acı baharatlar, gazlı içeceklerden uzak kalmak gerekir. İlaç olarak ise; kimyon, baklagillerden; fasulye, bakla vb, helile ağacının meyvesi, balina ciğerinin yağı gibi gıdalar faydalı olmaktadır.

Bunların yanında “kuran” ile kişi tedavi edilebilir.

Bağırsak hastalıkları için şu ayetler okunur;

Fatiha suresi, ihlâs suresi, Nas ve Felak sureleri daha sonra şu okunur;
أعوذ بوجه الله العظيم و بعزته التي لا ترام و بقدرته الي لا يمتنع منها شيء من شر هذا الوجع و من شر ما فيه

TİTREME, ÜRPERME VE ZEHİRLENMEYE KARŞI. بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ
لِإِيلَافِ قُرَيْشٍ
إِيلَافِهِمْ رِحْلَةَ الشِّتَاءِ وَالصَّيْفِ

“Kureyş kabilesinin yaz ve kış yolculuklarında uzlaşması ve anlaşması sağlanmıştır.” (Kureyş 1-2)

Bu ayetler yedi kere hastaya okunur.

AKREB VE YILAN ISIRMASI. İbni ebi Şeybe(r.a)müsnedinde Abdullah bir Mesud dan(r.a)şöyle nakletmiştir: “

Rasullah(s.a.v)namaz kılarken, secde etmişti ki elini akrep ısırdı. Namazını bitirdikten sonra şöyle dedi; Allah akrebe lanet etsin. Ne nebi bırakıyor ve nede başkasını her kesi ısırıyor. Daha sonra su ve tuz istedi ve akrebin ısırdığı yere tuz ve su koyarak ağrı kesilinceye kadar İhlâs, Nas ve Felak surelerini okudu.(Musannef 12/152)

  • Hz. Cabir (r.a)anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Beni Amr İbni Hazm’a yılana karşı rukye yapma ruhsatı tanıdı. Biz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile birkilkte otururken bizden bir kimseyi akrep soktu. Bir adam: “Ey Allah’ın Resûlü, buna rukye yapayım mı?” diye sordu. “Sizden kim kardeşine faydalı olabilecekse hemen olsun” buyurdular.” (Müslim)
  • Hz. Enes (r.a) anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bize, zehire karşı, göz değmesine karşı, nemle kurduna karşı rukye yapmamıza ruhsat tanıdı.”(Müslim-Ebu Davud-Tirmizi)
  • Ebu Davud’un bir diğer rivayetinde: “Rukye sadece göz değmesine veya zehire veya kesilmeyen kana karşı yapılır” denmiştir.(Ebu Davud)
  • Yine Ebu Davud’un Sehl İbnu Huneyf’ten yaptığı bir diğer rivayetinde: “Rukye sadece nefse (insana değen gözden), veya zehire veya sokmaya karşı vardır.”(Ebu Davud)

Buhari ve Müslim, Ebu Said’ten (r.a.) rivayet ediyorlar:

“Bir grup sahabi bir yolculuğa çıktı. Yol üzerinde bir kabileye uğradılar. Onlardan kendilerini misafir etmelerini isteiler. Onlar bunu reddettiler. Bu esnada kabilenin reisini yılan soktu. İyileştirmek için ellerinden geleni yaptılar; ama hiçbir faydasını görmediler. İçlerinden bazıları: “Keşke şu insanları misafir etseydik, belki içlerinde bunu iyileştirecek bir ilacı olan vardır!” dediler. Bunun üzerine o sahabilere geldiler. Onlara:

* Ey topluluk! Reisimizi bir yılan soktu. Yaptığımız hiçbir şey fayda etmedi. Sizde bu hastalığın tedavisi için bir şey var mı? Dediler. Onlardan biri:

  • Evet, var. Allah’a yemin ederim ki, ben ona okuyabilirdim; fakat siz bizi misafir etmekten kaçındınız! Bir ücret ödemediğiniz sürece ona okumam, dedi.

Nihayet bir koyun sürüsü karşılığında okumayı kabul etti. Hasta adamın yanına gitti ve ona Fatiha sûresini okumaya başladı. Nihayet adam tüm hastalığından kurtuldu, ayağa kalktı, yürümeye başladı. Topluluk, söz verdiği sürüyü adama verdi.

Adam arkadaşlarının yanına döndüğünde arkadaşları, “sürüyü aramızda paylaşalım” dediler. O:

  • Hayır, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yanına dönünceye kadar onu paylaşmam. Gidecek, olanları anlatacak ve ne derse onu yapacağız! Dedi.
    Derken Hz. Peygamber’in (s.a.v.) yanına vardılar, olanları anlattılar. Hz. Peygamber (s.a.v.) adama:
    “Fatiha suresinin hastalık için okunacağını nereden bildin?” diye sordu ve ekledi:
    “Fatiha’yı okumakta isabet ettin. Sürüyü aranızda paylaşın. Bana da ondan bir miktar ayırın.”
    Darukutni(r.a)nin rivayetinde ise; yedi kere Fatiha suresi okudum diye zikredilmektedir.

ROMATİZMA.       Sağ elini ağrıyan yerin üzerine koy ve üç kere şu ayetleri oku;
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلَّا بِإِذْنِ اللَّهِ كِتَابًا مُؤَجَّلًا وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَنْ يُرِدْ ثَوَابَ الْآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ
Hiçbir kimse Allah’ın izni olmadan ölmez; o, belli bir vakte bağlanmıştır. Kim dünya nimetini isterse ona ondan veririz ve kim ahiret nimetini isterse ona ondan veririz. Şükredenlerin mükâfatını vereceğiz.” (Al-i İmran 145)
إِنَّا أَنْزَلْنَاهُ فِي لَيْلَةِ الْقَدْرِ
وَمَا أَدْرَاكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِ
لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ أَلْفِ شَهْرٍ
تَنَزَّلُ الْمَلَائِكَةُ وَالرُّوحُ فِيهَا بِإِذْنِ رَبِّهِمْ مِنْ كُلِّ أَمْرٍ
سَلَامٌ هِيَ حَتَّى مَطْلَعِ الْفَجْرِ

1. Doğrusu, Biz, Kuran’ı kadir gecesinde indirmişizdir.
2. Kadir gecesinin ne olduğunu sen bilir misin?
3. Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır.
4. Melekler ve Cebrail o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için inerler.
5. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.(Kadir suresi)
Veya şu ayet okunur;

أَوَلَمْ يَرَ الَّذِينَ كَفَرُوا أَنَّ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَا وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّ أَفَلَا يُؤْمِنُونَ
“İnkâr edenler, gökler ve yer yapışıkken onları ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan meydana getirdiğimizi bilmezler mi? İnanmıyorlar mı?” (Enbiya 30)

MESANE HASTALIĞI. Ağrının bulunduğu yere elini koy ve üç kere şu ayetleri oku;
أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
أَلَمْ تَعْلَمْ أَنَّ اللَّهَ لَهُ مُلْكُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا نَصِيرٍ
Allah’ın her şeye kadir olduğunu bilmez misin? Göklerin ve yerin Hükümdarlığının Allah’a ait olduğunu bilmez misin? Allah’tan başka dost ve yardımcınız yoktur. (Bakara 106-107)

HUMMA (ATEŞLİ HASTALIK). Mervezi(r.a)dediki; İmam Ahmed Ez Zehebiye benim humma hastalığına yakalandığım söylenmiş. Bir parçanın üzerine şu ayetleri yazarak bana gönderdi;
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ  بِسْمِ اللَّهِ  وِ باللَّهِ محمد رسول الله
“Bismillahirrahman Er-rahim, bismillah ve billâh Muhammed Rasulullah”

يَانَارُ كُونِي بَرْدًا وَسَلَامًا عَلَى إِبْرَاهِي
وَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَخْسَرِينَ
Biz: “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve zararsız ol” dedik. Ona düzen kurmak istediler, fakat Biz onları hüsrana uğrattık.(Enbiya 69-70)
اللهم رب جبريل و ميكائيل و إسرافيل إشف صاحب هذا الكتاب بحولك و قوتك و جبروتكإله الحق آمين
Ya rabbi! Sen cibrilin, mikailin ve israfilin rabbisin, Sen; gücün kuvvetin ve büyüklüğünle hak ilah olarak bu yazıyı taşıyana şifa ver.[5]

NAZAR VE ÇOCUK KORKMALARI-NAZAR VARDIR VE HAKTIR:

  • İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Göz değmesi haktır. Eğer kaderi (delip) geçecek bir şey olsaydı, bu göz değmesi olurdu. Yıkanmanız taleb edilirse yıkanıverin.” (Müslim, Selam 42, (2188); Tirmizî, Tıbb 19, (2063), Tirmizî’de “Göz değmesi haktır” ibaresi yoktur.)
  • Sahîheyn ve Ebu Dâvud’da Ebu Hüreyre (radıyallahu anh)’ tan: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın: “Göz değmesi haktır”  dediği rivayet edilmiştir.
    Buhârî dışındaki rivayetlerde: “Dövme yapmayı da yasakladı” ziyadesi vardır.[6] (Buhârî, Tıbb 36, Libas 86; Müslim, Selam 41, (2187); Ebu Dâvud, Tıbb 15, (3879)
  • Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Göze değene (âin) abdest alması emredilir, onun abdest suyu alınır, bununla göz değmesine uğrayan (maîn) yıkanırdı.”(Ebu Dâvud, Tıbb 15, (3880)
  • Muhammed İbnu Ebî Ümâme İbni Sehl İbni Hanîf, babasından şunları işittiğini anlatmıştır: “Babam Sehl (radıyallahu anh) (Cuhfe yakınlarındaki) Harrâr nam mevkide yıkandı.  Üzerindeki cübbeyi çıkardı. Bu sırada Âmir İbnu Rabî’a ona bakıyordu. Sehl, bembeyaz bir tene, güzel görünüşlü bir cilde sahipti. Âmir: “Ne bugünkü bir manzarayı, ne de böylesine ancak çadıra çekilmiş bâkirede bulunabilen bir cildi hiç görmedim” dedi. Sehl daha orada iken hummaya yakalandı ve rahatsızlığı şiddet peyda etti  [ve yere yıkıldı]. Durum Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a haber verildi ve: “Başını kaldıramıyor” dendi. Halbuki Sehl orduya kaydedilmişti. “Ya Resulallah o, sizinle gelemez Vallahi başını bile kaldıramıyor!” dediler. Aleyhissalâtu vesselâm: “Onunla ilgili olarak herhangi bir kimseyi ittiham ediyor musunuz?” diye sordu. “Âmir İbnu Rebîa var” dediler. Resulullah, onu çağırtıp kendisine kızdı ve: “Sizden biri niye kardeşini öldürüyor? Niye  bir “Bârekallah!” demedin? Onun için abdest al!” buyurdu. Bunun üzerine Âmir yüzünü, ellerini, kollarını, dizlerini ve ayaklarının etrafını ve izarının[7] içini bir kaba yıkadı. Sonra, bir adam bu suyu onun (Sehl’in) üzerine arkasından döktü; derken o ânında iyileşti.” (Muvatta, Ayn 1, (2, 938)

AÇIKLAMA:

  • Yukarıda kaydedilen dört hadis, birbirini tamamlar mahiyettedir ve aynı hükmü ifade etmektedirler. Ülemânın açıklamalarına geçmeden mezkur hadislerde ifade edilen ana fikirleri şöyle özetleyebiliriz:

1) Göz değmesi haktır, inkar edilemez.
2) Göz değmesine karşı bazı  tedbirler alınmalıdır.
3) Göz değmesine meydan vermemek için bir şey hoşa gidince Bârekallah demek gerekir.
4) Göz değmesine uğrayan kimseyi, düştüğü rahatsızlıktan kurtarmak için gözü değen kimseye abdest aldırtıp, abdest suyunu bir kabta toplayarak gözzedeye  dökmek gerekmektedir. Şu halde  babın ilk hadisinde (4041) geçen “…Yıkanmanız taleb edilirse yıkanıverin” emrini, “Gözünüz değdi diye hükme varılarak gözzedenin tedavisi için abdest almanız istenirse, bu hususta aksilik çıkarmayın, bu maksadla usulüne uygun tarzda abdest alarak abdest suyunu verin” demektir.

Şimdi bunları açıklayalım:[8]

Ayrıca şu ayetler okunur:

فَضَرَبْنَا عَلَى ءَاذَانِهِمْ فِي الْكَهْفِ سِنِينَ عَدَدًا
ثُمَّ بَعَثْنَاهُمْ لِنَعْلَمَ أَيُّ الْحِزْبَيْنِ أَحْصَى لِمَا لَبِثُوا أَمَدًا

“Mağaranın içinde onları yıllarca uyuttuk; sonra, iki taraftan hangisinin bekledikleri sonucu iyi hesaplamış olduğunu belirtmek için onları uyandırdık.” (Kehf 11-12)
أ
ُعِيذُكُمَا بِكَلِمَاتِ اللهِ التَّامَّةِ مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ وَهَامَّةٍ وَمِنْ كُلِّ عَيْنٍ لاَمَّةٍ“

-Peygamber Efendimiz (s.a.v.) torunları Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.) için şöyle dua edip Allah’a sığınır, yalvarırdı: “Allah’ın noksan sıfatlardan münezzeh tam ve kâmil tüm kelime ve âyetlerini şefaatçi kılarak; her şeytandan (ve her türlü kötülüklerden), zararlı olan her haşerât (hayvandan) ve göz değmesinden (ikinizi) koruması için Allah’a sığınırım.”(Buhari 4/119, İbni Abbas hadisi)

Hz. Peygamber (s.a.v.) buyuruyor ki: “Biriniz kardeşinde, kendisinde veya malında beğenip hoşuna giden bir şey gördüğünde ona bereketle[9]  dua etsin. Çünkü göz değmesi (nazar) haktır.”(İmam Ahmed, İbni Mace, Albani sahih demiştir.  Zadul Mead,  tahkik;Abdülkadir Arnauti)

  • Hz. Cabir (r.a)anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Beni Amr İbni Hazm’a yılana karşı rukye yapma ruhsatı tanıdı. Biz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile birkilkte otururken bizden bir kimseyi akrep soktu. Bir adam: “Ey Allah’ın Resûlü, buna rukye yapayım mı?” diye sordu. “Sizden kim kardeşine faydalı olabilecekse hemen olsun” buyurdular.” (Müslim)
  • Hz. Enes (r.a) anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bize, zehire karşı, göz değmesine karşı, nemle kurduna karşı rukye yapmamıza ruhsat tanıdı.“(Müslim-Ebu Davud-Tirmizi)
  • Ebu Davud’un bir diğer rivayetinde: “Rukye sadece göz değmesine veya zehire veya kesilmeyen kana karşı yapılır” denmiştir.(Ebu Davud)
  • Yine Ebu Davud’un Sehl İbnu Huneyf’ten yaptığı bir diğer rivayetinde: “Rukye sadece nefse (insana değen gözden), veya zehire veya sokmaya karşı vardır.“(Ebu Davud)

ÜZÜNTÜ, KEDER, DEPRESYON. اَللَّهُمَّ إِنِّي عَبْدُكَ، ابْنُ عَبْدِكَ، ابْنُ أَمَتِكَ، نَاصِيَتيِ بِيَدِكَ، مَاضٍ
فيَّ حُكْمُكَ، عَدْلٌ فِيَّ قَضَاؤُكَ، أَسْأَلُكَ بِكُلِّ اسْمٍ هُوَ لَكَ، سَمَّيْتَ بِهِ نَفْسَكَ، أَوْ أَنْزَلْتَهُ فيِ كِتَابِكَ، أَوْ عَلَّمْتَهُ أَحَداً مِنْ خَلْقِكَ، أَوْ إِسْتَأْثَرْتَ بِهِ فيِ عِلْمِ الْغَيْبِ عِنْدَكَ، أَنْ تَجْعَلَ الْقُرْآنَ رَبِيعَ قَلْبيِ، وَنُورَصَدْرِي، وَجَلاَءَ حُزْنيِ، وَذَهَابَ هَمِّي“

Ey Allah’ım! Ben ancak senin kulun ve kulların olan ana ve babanın evlâdıyım. Her şeyim yed-i kudretindedir. Benim için geçerli olan ancak hükmündür. Şüphesiz hükmün de adâlettir. Bütün isimlerini şefaatçi kılarak senden dilerim. Talebimi sana arz ederim. Evet kendini isimlendirdiğin, Kitabında bildirdiğin, yaratıklarından herhangi bir kimseye öğrettiğin veya gayb âleminde kalmasını tercih ettiğin isimlerinle Kur’ân’ı gönlümün baharı, göğsümün nuru, hüzün ve kederimin kalkmasına vesîle kılmanı dilerim.” (İmam Ahmed, Albani sahih demiştir)

”اَللَّهُمَّ إِنيِّ أَعُوذُ بِكَ مِنَ الْهَمِّ وَالْحَزَنِ، وَالْعَجْزِ وَالْكَسَـلِ، وَالْبُخْلِ وَالْجُبْنِ، وَضَلَعِ الدَّيْنِ وَغَلَبَةِ الرِّجاَلِ“

Allah’ım! Gâile, keder ve elemden, (beni taatten alıkoyacak) âcizlik ve tembellikten, cimrilik ve korkaklıktan, borcun belimi bükmesinden ve insanların bana galip gelmesinden sana sığınırım.” (Buhari, rasullullah bu duayı çokca yapardı. Fethul bari, 11/173)
” لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ الْعَظِيمُ الْحَلِيمُ، لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمُ، لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَرَبُّ الْعَرْشِ الْكَرِيمُ“
Azim ve Halim olan Allah’tan başka ilâh yoktur. Arşın yüce Rabbi olan Allah’tan gayrı ilâh yoktur. Göklerin ve Arş’ın Kerîm Rabbi Allah’tan başka ilâh yoktur.” (Buhari-Müslim)

”اَللَّهُمَّ رَحْمَتَكَ أَرْجُو فَلاَ تَكِلْنيِ إِلىَ نَفْسِي طَرْفَةَ عَيْنٍ ، وَأَصْلِحْ ليِ شَأْنِي كُلَّهُ، لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ“

Allah’ım! Rahmetini dilerim. Göz açıp kapayıncaya kadar da olsa, beni kendime, nefsime terk etme. Bütün işlerimi düzelt. Senden başka (ilticâ edilecek) ilâh yoktur.” (İmam Ahmed, Ebu Davud, Albani hasen olduğunu söylemiştir)

”لاَ إِلَهَ إِلاَّ أَنْتَ سُبْحَانَكَ إِنيِّ كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ“

(Ey Allah’ım!) Senden gayrı ilâh yoktur, seni (noksan sıfatlardan) tenzih ederim. Gerçekten ben zâlimlerden oldum.” (Tirmizi, hakim, sahih olduğunu söylemiş ve İmam Zehebide bu sözü onaylamıştır)

”اَللهُ اللهُ رَبيِّ لاَ أُشْرِكُ بِهِ شَيْئاً“
Allah Rabbimdir. Evet, hiç şüphesiz Rabbim Allah’tır. O’na hiçbir şeyi ortak koşmam.”(Ebu davud, İbni Mace)

CİNLERİN, RASULULLAHIN YANINDA KURANI DİNLEMELERİ. Allahü Teâlâ şöyle buyurur:
وَإِذْ صَرَفْنَا إِلَيْكَ نَفَرًا مِنَ الْجِنِّ يَسْتَمِعُونَ الْقُرْءَانَ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوا أَنْصِتُوا فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوْا إِلَى قَوْمِهِمْ مُنْذِرِينَ
قَالُوا يَاقَوْمَنَا إِنَّا سَمِعْنَا كِتَابًا أُنْزِلَ مِنْ بَعْدِ مُوسَى مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيْهِ يَهْدِي إِلَى الْحَقِّ وَإِلَى طَرِيقٍ مُسْتَقِيمٍ
Kuran’ı dinleyecek cinlerden bir takımını sana yöneltmiştik. Onlar Kuran’ı dinlemeğe hazır olunca birbirlerine: “Susun” dediler Kuran’ın okunması bitince, her biri birer uyarıcı olarak milletlerine döndüler. Şöyle dediler: “Ey milletimiz! Doğrusu biz, Musa’dan sonra indirilen, kendinden öncekileri doğrulayan, gerçeği ve doğru yolu gösteren bir kitap dinledik.“(Ahkaf 29-30)

Alkame anlatıyor: “İbni Mes’ud’a(r.a)dedim ki: “* Sizden kimse, cin gecesinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e refakat etti mi?

-Hayır, dedi, bizden kimse ona refakat etmedi. Ancak bir gece O’nunla (aleyhissalâtu vesselâm) beraberdik. Bir ara onu kaybettik. Kendisini vadilerde ve dağ yollarında aradık. Bulamayınca: “Yoksa uçurulmuş veya kaçırılmış olmasın?” dedik. Böylece, geçirilmesi mümkün en kötü bir gece geçirdik. Sabah olunca, bir de baktık ki Hira tarafından geliyor.
-Ey Allah’ın Resulü, biz seni kaybettik, çok aradık ve bulamadık. Bu sebeple geçirilmesi mümkün en fena bir gece geçirdik” dedik.
-Bana cinlerin davetçisi geldi. Beraber gittik. Onlara Kur’an-ı Kerim’i okudum” buyurdular. Sonra bizi götürerek cinlerin izlerini, ateşlerinin kalıntılarını bize gösterdi. Cinler kendisine yiyeceklerini sormuşlar. O da: “Elinize geçen, üzerine Allah’ın ismi zikredilmiş her kemik, olabildiği kadar bol etli olarak sizindir. Her deve ve at mayısı da hayvanlarınızın yemidir” buyurmuşlar. Sonra Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize şu tenbihte bulundu: “Sakın bu iki şeyle (kemik ve kuru hayvan mayısı) abdest bozduktan sonra istinca etmeyirı, çünkü onlar (cinnî olan) din kardeşlerinizin yiyecekleridir.” (Müslim-Tirmizî-Ebu Dâvud)
-İbnu Abbas ((r.a) anhümâ) şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), cinlere Kur’ân okumadığı gibi, onları görmedi de. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir grup ashâbıyla Ukâz panayırına gitmek niyetiyle yola çıktı. Bu esnada, şeytanlarla, semâdan gelen haber arasına engel konmuş idi. (Bundan dolayı, mutad olarak semâdan haber getiren) şeytanlar üzerine şahâblar gönderildi. Böylece şeytanlar kavimlerine (eli boş ve habersiz) döndüler. Kavmi:
-Ne var, niye (boş) döndünüz?” diye sordular. Onlar:
-Bizimle semâvî haber arasına mânia kondu, üzerimize şahablar gönderildi. (Biz de kaçıp geri geldik)” dediler.
-Bu, dediler, yeni zuhur eden bir şey sebebiyle olmalı, arzın doğusunu ve batısını dolaşın, (bu engel hakkında bir haber getirin).

(Yeryüzünü taramak üzere gruplar halinde yola çıktılar. Bunlardan) Tihâme tarafına giden bir grup, (Ukâz panayırına giderken yolda ashabıyla sabah namazı kılmakta olan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e (Nehle denen yerde) rastladı. Kur’ân-ı Kerim’in tilâvetini duyunca durup kulak kabarttılar.
-Bizimle semavı haber arasına engel olan şey işte bu!” deyip kavimlerine döndüler. Onlara şöyle dediler:
-Biz hakiki hayranlık veren bir Kur’ân dinledik ki o, Hakk’a ve doğruya götürüyor. Bundan dolayı biz de ona imân ettik. Rabbimize (bundan sonra) hiçbir şeyi asla ortak tutmayacağız..” (Cin 1-2)

Bunun üzerine Cenab-ı Hakk Peygamberine (aleyhissalâtu vesselâm) vahyederek durumu bildirdi: “(Habibim) de ki: Bana şu hakikatler vahyolunmuştur: “Cinden bir zümre (benim Kur’ân okuyuşumu) dinlemiş de (şöyle) söylemişler: “Bize, hakiki hayranlık veren bir Kur’ân dinledik ki o, Hakk’a ve doğruya götürüyor…” (Cin 1-Cin’in sözü 15. ayette biter).(Buhari-Müslim-Tirmizi)

Cabir(r.a)anlatıyor: Rasulullah(s.a.v)şöyle dedi; ben cin gecesi “rahman suresi” nicinlewre okudum. Bu kuran ayetlerini sizden daha güzel bir şekilde karşıladılar. Bu sureyi okurken şu ayetlere geldiğimde “Öyleyken Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?” şöyle diyorlardı: Ya rabbi senin hiçbir nimetini yalanlamıyoruz ve hamd ancak sanadır.

HASED HASTALIĞI TEDAVİSİ. Hased; bir göz hastalığıdır. İnsanların ve cinlerin gözlerinden kaynaklanan, mal’a sağlığa ve sıhhate zarar veren şeytani güçlerin bir eseridir. Bu hastalıktan korunmak için; her zaman bolca kuran okumak ve ihlâslı bir şekilde kuranı hayatımıza hâkim kılmak ve onunla amel etmek esastır.

  • Ebu Sâ’idi’l-Hudri (r.a)anlatıyor. “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm cinlerden ve insanın göz (değmes)inden (çeşitli dualar okuyarak) Allah’a sığınırdı. Muavvizeteyn (Nas ve Felak sureleri) nazil olunca bu iki sureyi esas aldı, diğerlerini terketti.”(Tirmizi-İbnu Mace)
    أُعِيذُكُمَا بِكَلِمَاتِ اللهِ التَّامَّةِ مِنْ كُلِّ شَيْطَانٍ وَهَامَّةٍ وَمِنْ كُلِّ عَيْنٍ لاَمَّةٍ“
  • Peygamber Efendimiz (s.a.v.) torunları Hz. Hasan (r.a.) ve Hz. Hüseyin (r.a.) için şöyle dua edip Allah’a sığınır, yalvarırdı: “Allah’ın noksan sıfatlardan münezzeh tam ve kâmil tüm kelime ve âyetlerini şefaatçi kılarak; her şeytandan (ve her türlü kötülüklerden), zararlı olan her haşerât (hayvandan) ve göz değmesinden (ikinizi) koruması için Allah’a sığınırım.”(Buhari, İbni Abbas hadisi)

CİNLERDEN KORUNMA YOLLARI. Cin gerçeği kuranı kerimin birçok ayetinde zikredilmektedir. Cinlerin mevcudiyeti hiçbir şüpheye yer bırakmayacak kadar katidir. Zira kuranda bu haber verilmerilmektedir. Bu bir hakikattır. İnsanoğlu gibi kulluk ve imtihan için yaratılmışlardır. Kim cinlerin mevcudiyetinden şüphe duyarsa küfre girmiş demektir. Zira cinlerin mevcudiyeti ve kulluk için yaratıldıkları onlarca ayette haber verilmekte hatta bu konuda bir sure dahi bulunmaktadır. Kurandan bir kelimeyi inkar edenin küfre gireceğini âlimler söylemektedir. Bir sureyi inkâr eden veya bunun haber verildiği gibi olmadığını söyleyen kimse şüphesiz kâfir olur. Nitekim bir mümin Allahü tealanın haber verdiği her şeye inanır ve gönlünden bunları kabul eder. Kâfir ise Allahın haberlerine inanmaz ve bu hakikatlere inanmaz. Rabbimiz bu gerçeği şöyle haber vermektedir: “Cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etmeleri için yaratmışımdır.” (Zariyat 56)

İnsanoğlunun imtihan vesilelerinden bir taneside kuşkusuz cinlerdir. Cinler insanoğlunun imtihanın da büyük rol oynarlar.

  • Ebu Hüreyre(r.a) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) beni Ramazan zekatını muhâfazaya tâyin etmişti. Derken kara bir adam gelerek zâhireden avuç avuç almaya başladı. Ben derhal kendisini yakaladım ve: “Seni Resûlullah(aleyhissalâtu vesselâm)’a çıkaracağım” dedim. Bana: “Ben fakir ve muhtaç bir kimseyim, üstelik üzerimde bakmak zorunda olduğum çoluk-çocuk var, ihtiyaçlarım cidden çoktur, şiddetlidir” dedi. Ben de onu salıverdim. Sabah olunca Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):

-Ey Ebu Hüreyre! Dün akşamki esirini ne yaptın? diye sordu. Ben:

-Ey Allah’ın Resûlü: Bana şiddetli ihtiyacından ve çoluk-çocuktan dert yandı. Bunun üzerine ona acıyarak salıverdim, dedim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

-Ama o sana muhakkak yalan söyledi. Haberin olsun, o tekrar gelecek! buyurdu. Bu sözünden anladım ki, herif tekrar gelecek. Binâenaleyh onu beklemeye başladım. Derken yine geldi ve zahireden avuçlamaya başladı. Ben de derhal yakaladım ve: “Seni mutlaka Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a çıkaracağım” dedim. Yine yalvararak: “Beni bırak, gerçekten çok muhtacım, üzerimde çoluk-çocuk var, bir daha yapmam” dedi. Ben yine acıdım ve salıverdim.

Ertesi gün Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

-Ey Ebu Hüreyre, dün geceki esirini ne yaptın? diye sordu. Ben:

-Ey Allah’ın Resûlü, bana ihtiyacından çoluk-çocuğundan dert yandı. Ben de acıdım ve salıverdim, dedim. “Ama” dedi, Resûlullah: “O yalan söyledi fakat yine gelecek.

Üçüncü sefer yine gözetledim. Yine geldi ve zahireden avuç avuç almaya başladı. Onu yine yakalayıp:

-Seni mutlaka Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)’e götüreceğim. Bu üçüncü gelişin, üstelik sıkılmadan başka gelmeyeceğim deyip yine de geliyorsun, dedim. Yine bana rica ederek şöyle söyledi: “Bırak beni, sana birkaç kelime öğreteyim de Allah onlarla sana fayda ulaştırsın“. Ben:

-Nedir bu kelimeler söyle! dedim. Bana dedi ki:

-Yatağa girdin mi Ayetü’l-Kürsî’yi sonuna kadar oku. Bunu yaparsan Allah senin üzerine muhafız bir melek diker, sabah oluncaya kadar sana şeytan yaklaşamaz dedi. Ben yine acıdım ve serbest bıraktım.

Sabah oldu, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): “Dün akşamki esirini ne yaptın?” diye sordu. Ben:

-Ey Allah’ın Resûlü, bana birkaç kelime öğreteceğini, bunlarla Allah’ın bana faide ihsan buyuracağını söyledi, ben de kendisini yine serbest bıraktım, dedim. Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm):

-Neymiş onlar? dedi. Ben:

-Efendim, döşeğine uzandığın vakit Ayetü’l-Kürsî’yi başından sonuna kadar oku. (Bunu okursan) Allah’ın koyacağı bir muhafız üzerinden eksik olmaz ve ta sabaha kadar şeytan sana yaklaşmaz! dedi, cevabını verdim.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)bunun üzerine: “(Bak hele!) o koyu bir yalancı olduğu halde, bu sefer doğru söylemiş. Ey Ebu Hüreyre! Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun?” dedi. Ben:

-Hayır! Cevabını verdim.

-O bir şeytandı buyurdular.(Buhârî).

Bir mümin, tatbik ettiği takdirde cinlerden korunmak ve şerlerinden muhafaza olmak için Âlimler, on tane talimat vermişlerdir, bunlar şöyledir;

1-Cinlerden, insanların ve cinlerin yaratıcısı olan Allaha sığınmak;
وَإِمَّا يَنْزَغَنَّكَ مِنَ الشَّيْطَانِ نَزْغٌ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
“Şeytan seni dürtecek olursa Allah’a sığın, doğrusu O, işitendir, bilendir.”(Fussilet 36)

2-Nas ve Felak surelerini okumak.
قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ الْفَلَقِ
مِنْ شَرِّ مَا خَلَقَ
وَمِنْ شَرِّ غَاسِقٍ إِذَا وَقَبَ
وَمِنْ شَرِّ النَّفَّاثَاتِ فِي الْعُقَدِ
وَمِنْ شَرِّ حَاسِدٍ إِذَا حَسَدَ
قُلْ أَعُوذُ بِرَبِّ النَّاسِ
مَلِكِ النَّاسِ
إِلَهِ النَّاسِ
مِنْ شَرِّ الْوَسْوَاسِ الْخَنَّاسِ
الَّذِي يُوَسْوِسُ فِي صُدُورِ النَّاسِ
مِنَ الْجِنَّةِ وَالنَّاسِ
3-Ayete-l kürsi yi okumak;
اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْحَيُّ الْقَيُّومُ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌ لَهُ مَا فِي السَّمَوَاتِ وَمَا فِي الْأَرْضِ مَنْ ذَا الَّذِي يَشْفَعُ عِنْدَهُ إِلَّا بِإِذْنِهِ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُحِيطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِهِ إِلَّا بِمَا شَاءَ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمَوَاتِ وَالْأَرْضَ وَلَا يَئُودُهُ حِفْظُهُمَا وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظِيمُ

“Allah, O’ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O’nundur. O’nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O’na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür.”(Bakara 255)

Hadisi şerifte; “Yatağına girdiğin zaman ayet-l kürsiyi sonuna kadar oku. Allah seni sabaha kadar muhafaza eder ve şeytan sana yaklaşamaz.” (Buhari)

4-Bakara suresini okumak; hadisi şerifte; * Ebu Hüreyre ((r.a) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: “Evlerinizi kabirlere çevirmeyin, içerisinde Bakara suresi okunan evden şeytan kaçar.“(Müslim-Tirmizi)

5-Bakara suresinin son ayetlerini okumak
ءَامَنَ الرَّسُولُ بِمَا أُنْزِلَ إِلَيْهِ مِنْ رَبِّهِ وَالْمُؤْمِنُونَ كُل

Kaynak: Mahmud Sami Ramazanoğlu, Dualar ve Zikirler, Erkam Yayınlar

Takip Et Ergunca:

Herkes Cennete Gitmek İster ama Hiç Ölmeden Cennete Gidilir mi?

Son yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir