Orhan Boran: Türkçe’nin Zarif Ustası
1928 yılının 30 Haziran günü, İstanbul’da dünyaya gelen Orhan Boran, mandacılığa karşı konuşmasıyla Sivas Kongresi’nde öne çıkan askeri doktor Hikmet Boran’ın oğluydu. Babasının etkileyici mirası, Boran’ın kişiliği ve kariyerine ilham kaynağı oldu. Boran, eğitim hayatına Edremit Cumhuriyet İlkokulu’nda başladı ve 1938 yılında yatılı olarak Galatasaray Lisesi’ne geçti. Ailesinden uzakta geçen yatılı okul günleri, onun sanatla tanışmasına vesile oldu. Lise yıllarında, Necdet Mahfi Ayral tarafından Moliere’in bir oyununda sahneye çıkarılarak ilk oyunculuk deneyimini yaşadı.
Galatasaray Lisesi’nden 1946 yılında mezun olan Boran, İstanbul Üniversitesi Türkoloji Bölümü’ne kaydoldu. Ancak maddi zorluklar nedeniyle öğrencilik hayatı kesintiye uğradı. Ayral’ın aracılığıyla Muhsin Ertuğrul ile tanışan Boran, İstanbul Şehir Tiyatroları’nda oyuncu olarak çalışmaya başladı. Ancak sahne hayatı, onun tutkularını tam olarak karşılamıyordu. Daha çok radyoya ilgi duyuyor, sesinin gücüyle kitlelere ulaşmak istiyordu.
Radyodan Londra’ya Uzanan Yolculuk
Boran, 1950’li yılların başında İstanbul Radyosu’nda Ekrem Reşit Rey’in asistanı olarak çalışmaya başladı. Burada temsil yayınlarının rejisörlüğünü üstlendi. Ancak asıl dönüm noktası, 1956 yılında BBC’nin açtığı sınavı birincilikle kazanarak Londra’ya gitmesi oldu. BBC Türkçe Servisi’nde programlar yapmaya başlayan Boran, aynı zamanda Dünya Gazetesi’nin Londra muhabirliğini üstlendi. 17 Şubat 1959’da, Adnan Menderes’in içinde bulunduğu uçağın Londra Gatwick Havaalanı yakınlarında düşmesini dünyaya duyuran ilk gazeteci olarak dikkat çekti.
Dört yıl Londra’da çalıştıktan sonra Türkiye’ye dönen Boran, radyoculuğa ve sahneye geri döndü. Radyodan kazandığı gelir yetmediği için sahne sunuculuğu yapmaya başladı. Bu süreçte, geleneksel “stand-up”ın Türkiye’deki öncüsü oldu ve kendi üslubuyla bu türü “Ayaküstü Gırgır” olarak tanımladı.
Sadece Sesinin Arkasına Saklanmayan Bir Zarafet
Orhan Boran, mükemmel Türkçesi, ince mizah anlayışı ve zarafetiyle kısa sürede büyük bir hayran kitlesi kazandı. 1974 yılında yazdığı “Leyleğin Ömrü” adlı kitabında mizahi bir dille hayatını anlattı. Yıllar içinde televizyon ekranlarında da yer alarak Orhan Boranlı Dakikalar, Kim Haklı ve Garip Ama Gerçek gibi programlarla izleyicilerin karşısına çıktı. Ancak mizah anlayışı zamanla değişen toplumda, onun nezaket ve zarafete dayalı espri anlayışı eski popülerliğini yitirdi.
Mücadelesi ve Veda
Boran, 2002 yılında kolon kanseri teşhisiyle zor bir dönemden geçti. İki ağır ameliyatın ardından kemoterapiyi reddetti. “Hayranlarım beni hep bu halimle hatırlasın, saçları dökülmüş biri olarak değil,” diyerek tedaviyi bırakmayı tercih etti. 2005 yılında Beşiktaş Kültür Merkezi’nin düzenlediği jübilede 59 yıllık kariyerine veda etti. Son sahnesinde, “Ben sahneye çıktığımda insan ömrü 60 seneydi. Şeytanla pazarlık ettim, bu 60 seneyi çalışarak geçirdim. Tek malzemem Türkçe’ydi,” sözleriyle izleyenlere duygusal anlar yaşattı.
Orhan Boran, pürüzsüz Türkçesi, nezaketi ve mükemmeliyetçi yaklaşımıyla Türk yayıncılığına damga vuran bir isim olarak 84 yıllık ömrünü, 2012 yılında tamamladı. Bugün hala onun zarif ve özgün anlatımı, Türkiye’de radyoculuk ve mizahın en yüksek standartları olarak anılmaktadır.
Bir yanıt yazın