Fincancı Katırlarını Ürkütmek: Deyimin Anlamı ve Hikayesi
Türkçede sıkça duyduğumuz deyimlerden biri de “Fincancı Katırlarını Ürkütmek“tir. Bu deyim, özellikle güçlü ve nüfuzlu kişilerin eleştirilmesinin veya onların öfkesinin hedef alınmasının tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini anlatan bir uyarıdır. Deyim, bazen en sakin ve huzurlu bir ortamda bile, dikkatsizce atılacak bir adımın ya da gereksiz yere dikkat çekmenin büyük bir karmaşaya yol açabileceğini vurgular. Bu anlam derinliği, Nasrettin Hoca‘nın ünlü fıkralarından birine dayanmaktadır. Hoca’nın başına gelen olaylar, bir durumu yanlış anlamanın veya aşırı tepki vermenin, küçük bir hatanın bile büyüyerek felakete yol açabileceğini mizahi bir şekilde gözler önüne serer.
Deyimin Hikayesi
Bir gece, Nasrettin Hoca mezarlık kenarındaki bir yoldan evine doğru yürürken ayağı kayar ve kazayla boş bir mezara düşer. Hoca, bu beklenmedik durum karşısında telaşlanmak yerine, kendi mizahi üslubuyla olaya farklı bir bakış açısı getirir. İçinden, “Acaba burada biraz yatsam, sual melekleri bana da gelir mi?” diye düşünür ve gömleğini çıkararak yarı çıplak bir şekilde mezarın içine uzanır.
Bu sırada, yoldan geçen bir kervanın sesleri duyulmaya başlar. Kervanı çeken katırların boyunlarına asılı zincirlerin şıngırtıları, yüklenen çanak, çömlek ve cam eşyaların tıkırtıları mezarlığın sessizliğinde yankılanır. Nasrettin Hoca, bu karmaşık seslerin anlamını çözemeyince kendi kendine şöyle söylenir:
“Ne talihsiz bir zamanda buraya düştüm! Kıyamet Günü gelmişe benziyor.”
Dehşet içinde kalan Hoca, mezardan çıkmaya karar verir. Tam o sırada, kervanın yüklü katırları mezarın önüne gelir. Mezardan yarı çıplak birinin çıkmaya çalıştığını gören hayvanlar, korkuyla sağa sola kaçışmaya başlar. Katırların paniklemesi, sırtlarındaki cam eşya, çanak ve çömleklerin yerlere düşerek paramparça olmasına yol açar.
Bu durumu gören katırcılar, hem şaşkın hem öfkeli bir şekilde Hoca’nın üzerine atılırlar. Kim olduğunu, gece yarısı mezarlıkta ne yaptığını sorgularlar. Hoca, bu sorular karşısında ne diyeceğini bilemez ve öteki dünyadan geldiğini, bu dünyada neler olup bittiğini merak ettiği için mezardan çıktığını söyler. Ancak bu cevap, katırcıları yatıştırmak yerine daha da kızdırır ve Hoca’yı hırpalarlar.
Hoca, gece yarısı perişan bir halde evine döndüğünde, karısı onu bu hâlde görünce şaşkınlıkla sorar:
“Bu saatte nereden geliyorsun? Ne oldu sana?”
Hoca yorgun bir şekilde yanıt verir:
“Öteki dünyadan geldim.”
Karısı merakla ekler:
“Peki, öteki dünyada neler olup bitiyor?”
Hoca, başına gelenleri düşünerek şu cevabı verir:
“Hiçbir şey! Yeter ki fincancı katırlarını ürkütme!”
Deyimin Günlük Hayattaki Kullanımı
Bu hikaye, hayatta önemli noktalara dikkat çekiyor. Güçlü kişileri veya yerleşik düzeni eleştirirken, sonuçlarını iyi hesap etmek gerektiğini hatırlatıyor. Aksi takdirde, tıpkı Hoca gibi istemeden bir karmaşaya yol açabilir ve zor duruma düşebilirsiniz. Bu nedenle deyim, günümüzde de cesurca hareket etmeden önce durup düşünmenin önemini anlatan bir mecaz olarak kullanılmaktadır.
Tarihsel bağlamda, cam veya çömlek taşıyan katırların hassas ve kırılgan bir yük taşıdığı, bu yüzden herhangi bir paniğin ciddi zararlara yol açabileceği bilinir. Bu durum, deyimin ‘özenle davranılması gereken durumlar‘ için bir mecaz anlam kazanmasını destekler.
Cümle içinde kullanım örneği:
“Toplantıda herkes gergindi, bu yüzden patronun planını eleştirerek fincancı katırlarını ürkütmek istemedim.“
Kerim Yarınıneli/KerimUsta.com
Bir yanıt yazın