Taştan Güneşe: Bir Yontucunun Güç Arayışı
Bir zamanlar, derin vadilerle çevrili yüksek bir dağda, sabırla taşlarını yontan bir mermer işçisi yaşarmış. Günlerce, aylarca, öylesine yorulmuş ki, hep aynı monoton işin içinde kaybolmuş: mermeri şekillendirmek, kesmek, oymak. Hiçbir şey, içinde bulunduğu bu çarkı durdurmaya yetmiyormuş. Bir gün, güneşin yakıcı ışınları altında, alnındaki terleri silerken, içinden bir isyan büyümüş:
“Bu ne hal böyle! Hep bu taşları yontmak! Bıktım artık! Her gün aynı taş, aynı iş… Ve şu yakıcı güneş! Hep, hep bu kavurucu sıcaklık! Ah, ne kadar da sıkıldım! Keşke o güneş olabilseydim! Yükseklere çıkıp her şeyi görseydim… Bütün dünyaya ışık saçardım. O zaman kimse bana ‘yontucu’ demezdi! Ne kadar güzel olurdu!”
İçinde birdenbire tuhaf bir sıcaklık yayıldı. Bunu, ne düşündüğüne ne de söylediğine tam anlam veremedi. O an, bir mucize gerçekleşti. Yontucu, gözlerini kapattığında, bir anda vücudu, altın sarısı bir parlaklıkla dolarak, gökyüzüne yükseldi. Artık o, bir güneşti! Çevresine ışık saçacak, karanlıkları aydınlatacak, gücünün zirvesine ulaşacaktı.
Fakat, tam ışınlarını yaymaya başladığı sırada, gözleri gökyüzüne daldı. Bir grup kara bulut, onu kapatmak için hızla yaklaşıyordu. Birdenbire, tüm ışığı engellendi. “Ne oluyor?” diye bağırdı içinden. “Ben artık güneşim! Göklerdeki tüm gücü elimde taşıyorum! Ama şu bulutlar, benden daha mı güçlü?”
Büyük bir hayal kırıklığına uğradı ve bütün gücünü onlara karşı kullanmaya çalıştı, ama bulutlar sanki daha da kalınlaşıyor ve güneşin ışıklarını daha da boğuyordu. Yontucu, bir kez daha isyan etti: “Madem bulutlar benim ışığımı kesiyor, o zaman ben de bir bulut olayım. Güneşten çok daha güçlü olmalıyım!”
Ve işte, bir anda vücudu hafifledi, kaybolan ışık yerini gri ve kabarık bir buluta bıraktı. Hızla gökyüzünde süzüldü, dünya üzerinde gezindi, yağmur yağdırdı, şimşekler çaktı. Kendini güçlü hissetti. Fakat birden, başka bir güç onun varlığını tehdit etti: bir rüzgâr! Hızla esen rüzgâr, bulutları savurdu, dağıttı, parçalayarak yok etti.
“Bu da ne?” diye bağırarak rüzgâra karşı koymaya çalıştı, ama her geçen saniyede daha da zayıfladı. “Rüzgâr, bana karşı koyuyor! Demek ki en güçlü o! O zaman ben de bir rüzgâr olayım, ta ki her şeyi savurup süpürebileyim!”
Hızla rüzgârın biçimine büründü, çığlıklar kopararak, kasırgalar yaratmaya, dağları bile sarsmaya başladı. Fakat çok geçmeden, karşısına devasa bir engel çıktı: bir dağ, kocaman ve sert bir şekilde yükseliyordu. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın, rüzgâr tüm gücüne rağmen dağları aşamıyordu. Dağ, dimdik duruyor, hiçbir şekilde rüzgârın baskısına boyun eğmiyordu.
“Bu… Bu ne?! Dağ mı? Ben bu rüzgârla her şeyi yıktım, ama dağ… O duruyor! Bu kadar büyük ve sağlam, hiç bir şey ona zarar veremez mi? O zaman ben de dağ olayım! Her şeyin üstünde dururum!” diye karar verdi. Ve aniden devasa, taş gibi sert bir dağa dönüştü. Artık dünyaya hükmetmek için her şey hazırdı.
Bir süre sonra, dağın üstünde dururken, bir şeyin sürekli onu yaraladığını hissetti. İçinden bir his vardı, bir güç, her geçen gün daha da artan bir baskı. Her anı, bir şeyin o sert kayaları kırarak onu delmeye çalışması gibiydi. Bir süre sonra fark etti ki, o “şey”, ta kendisiyle aynı şekilde çalışan, taşları oyup şekil veren bir mermer yontucusuydu! Evet, bir yontucu! Tıpkı eskiden olduğu gibi…
Ve o zaman, yontucu nihayet gerçeği gördü: “Demek ki, gerçek güç yalnızca dışarda değil. Taş, bulut, rüzgâr ya da dağ… Bunlar birbirini etkileyerek bir arada varlar. Her şey, en güçlü görünenin bile bir zayıf noktasını bulur. Ne kadar büyük olursan ol, her zaman bir yontucu vardır, seni yontacak, seni şekillendirecek…”
Ve artık yontucu, önceki isyanlarının, ne kadar boş olduğunu fark etti. Gerçek gücü, yaşamın kendisinde ve varoluşun her anında, her dönüşümde bulabileceğini kavradı.
Artık o, sadece bir yontucu değil; evrende sürekli dönüşen bir güçtü.
KerimYarınıneli/KerimUsta.com
Not: Benzerleri çok olan bu hikayeyi geliştirerek daha akıcı ve masal tadında bir hikaye haline getirdim. Umarım bu kişisel gelişim hikayesini beğenirsiniz.
Bir yanıt yazın