Beş Yaşım Nerde Benim?
Dem ki sual demidir, dert yüklü bir duvara.
Kaç asır tanık olmuş, ha yokluğa ha vara.
Duvarlar yangın yeri, yaşanmışlık celbidir.
Bir yetim kızın sanki, zemheride kalbidir.
Gönlüme düşen tozu, dem ki üfleme demi.
Mazi paslı bir bıçak, nasıl keser Adem’i.
Duvarlar ki Zülfikar, bir hançerin busesi.
Lal kesilmiş çeşmeden, bu duyduğum su sesi.
Ey benim çocukluğum, nerde benim beş yaşım.
Sana baktıkça berduş, baktıkça ben ayyaşım.
Bu nasıl zilzal böyle, anlat sırça sarayım.
Kayıp ruhumu hangi, izbelerde arayım.
Köhnemiş tahta kapı, açılsın inleyerek.
Bırak çocuk olayım, sesini dinleyerek.
Söyle ey yıkık duvar yüzünde bıçak izi;
Akıp giden o zaman, nereye saklar bizi.
Cümle cihan gezdiren, nerede tahta atım?
Bir nefes kadar imiş, çocuksu saltanatım.
Kuru ekmek katıksız, güman düşmezdi yüze.
En büyük varlık imiş, yokluk o demde bize.
Libasım toprak kokar, sanmayın utanırdım.
Kendimi çorabımda, kırk yamadan tanırdım.
Konaklar yurt edinip saçlarıma değende.
Kalıp sabunla yundu, ruhlarımız leğende.
Konuş ey ayrık otu, toprak dam, yıkık tandır.
Bir şehre göçüp giden, şu gönlümü utandır.
İcazet ver ey duvar, mazine dayanayım.
Annemin dizlerinde, uyuyup uyanayım.
İbrahim Şaşma
Bir yanıt yazın