Sükûta bürünmüş yüreklerin duvarına yazar aşkın nakkaşı,
Viran olan gönüllere çizer en güzel vav’ları aşkın nakkaşı.
Tut gecenin koynundan ey nakkaş,
Geçmiyor yürekten bir miktar yarasız aşk
Sayfalarca içimi döksem yazabilirmisin ey aşkın nakkaşı,
İçimden içine sardığım mana-i aşkı hesap eder misin? ebcetle…
Anlaşılır mı gönül duvarına çizdiğin motiflerde aşkın iniltili hali,
Yoksa çizemezmisin üşümüş yüreklere Sükût’a bürünmüş halimi.
Elini göğsüne bastığındaki nar-ı çizermisin mesela, ıslanmış aşk ağlayan yüreklere
Ey aşkın nakkaşı…!
Mesela ravzayı çizermisin aşk dolu gönüllere,
Yada cebeli rahmeyi, uhudu çiz mesela, mushab bin umeyri çiz….
Beytullah’ı çiz sinelere, rahmet denizini çiz Musa’nın asasıyla ikiye böldüğü Kızıldeniz’i.
Soluksuz koşan haceri çiz ey nakkaş…!
Rasûlallaha olan özlemin yarasını çizebilirmisin,
Aşkı edebe kurban eden, Yusuf gibi, aşkı ecele biriktiren Züleyha gibi,
Aşkı aliden başkasına haram kılan Fatıma gibi,
Aşkı gönül yaşlarıyla toprağa akıtan Ebubekir gibi çizermisin ey aşkın nakkaşı….
Hiç bir aşkın insaf etmediği suskunluğumu,
Ruhumu kabzeyleyen hicranımı,
Can vermekten unutarak düştüğüm Yusuf’u kuyuları,
Uyku arası susuzluğumu,
Küçük harflerle sol yanıma vurulan aşkı da çizermisin ey aşkın nakkaşı….
Sus…!
Suru üflemekmi niyetin ruhuma,
Bir sızı düşüyor yine yüreğime nefesim kıyamet,
Bismillah derken seferi mutluluğumu da,
Yudum yudum içtiğim efkarımı da çizermisin
Ey aşkın nakkaşı…!
Ergün Küçüktopçu
Bir yanıt yazın