Türk Tarihinde Müzikle Tedavi

Kategori: Tarihi Konular | 0

Türk Tarihinde Müzikle Tedavi

Türklerde müzikle tedavi

Müzik, duyguları yoğunlaştıran bir özelliğe sahip olduğundan, pek çok medeniyetlerde dini duyguların güçlenmesinde, hastalıkların tedavisinde oldukça yaygın bir yöntem olarak kullanılmıştır. Türklerde müzik, Türk tarihi kadar eskiye gitmektedir. Bazı tarih ve müzik bilim adamları en az 6000 yıldan beri devam eden bir Türk müziği tarihinden bahsetmektedir.

Orta Asya döneminde kullanılan kopuz veya saz tedavi edici, iyi ruhları çağıran, kötü ruhları kovan önemli bir çalgı olarak kullanılmıştır. Ayrıca Altaylar ve kuzeyinde davullar da hasta tedavisinde ve dini törenlerde özellikle “şamanlar” tarafından kullanılmıştır. Şaman her şeyden önce kendine özgü tekniğiyle, ruhu göklere yükselten veya yer altına indiren bedenin vücuttan ayrıldığını hissettiren bir trans (aşkın) ustasıdır.

Daha sonra İslam dini tesiri ile “Baksı” adını alan tedavi eden hekimler Altay, Kaşgar, Kırgız Türklerinde ortaya çıkmıştır. Baksı, seans süresince müzik, şiir, taklit ve dansı sanatkar bir biçimde birleştirerek hastayı iyileştirmeye çalışmıştır. Kendisinden tamamen geçtiği zaman(trans) yaptığı dansın özellikle iyileştirici bir güce sahip olduğuna inanılmıştır.

İslam Medeniyeti tarihinde özelikle tasavvuf ekolü mensupları(sufiler) müzikle uğraşmış, kullanmış ve savunmuşlardır. Sufiler, akli ve asabi hastalıkların müzik ile tedavi edildiğinden bahsetmişlerdir.

Türk Müziği makamlarının ruha olan etkileri Farabi’ye göre şöyle sınıflandırılmıştır:

  • Rast makamı: İnsana sefa(neşe-huzur) verir.
  • Rehavi makamı: İnsana beka(sonsuzluk fikri) verir.
  • Kuçek makamı: İnsana hüzün ve elem verir.
  • Büzürk makamı: İnsana havf(korku) verir.
  • Isfahan makamı: İnsana hareket kabiliyeti, güven hissi verir.
  • Neva makamı: İnsana lezzet ve ferahlık verir.
  • Uşşak makamı: İnsana gülme hissi verir.
  • Zirgüle makamı: İnsana uyku verir.
  • Saba makamı: İnsana cesaret,kuvvet verir.
  • Buselik makamı: İnsana kuvvet verir.
  • Hüseyni makamı: İnsana sükunet, rahatlık verir.
  • Hicaz makamı: İnsana tevazu(alçakgönüllülük) verir.

Farabi Türk müziği makamlarının zamana göre psikolojik etkilerini de şu şekilde göstermiştir:

  • Rehavi makamı: yalancı sabah vaktinde etkili
  • Hüseyni makamı: sabahleyin etkili
  • Rast makamı: güneş iki mızrak boyu etkili
  • Buselik makamı: kuşluk vaktinde etkili
  • Zirgüle makamı: öğleye doğru etkili
  • Uşşak makamı: öğle vakti etkili
  • Hicaz makamı: ikindi vakti etkili
  • Irak makamı: akşam üstü etkili
  • Isfahan makamı: gün batarken etkili
  • Neva makamı: akşam vakti etkili
  • Büzürk makamı: yatsıdan sonra etkili
  • Zirefkend makamı: uyku zamanı etkilidir.

Duygusal olarak makamların insan üzerindeki tesirleri hekimlerce şöyle açıklanır:

  • Irak makamı: insana tat ve çeşni
  • Zirgüle makamı: uyku
  • Rehavi makamı: ağlama
  • Hüseyni makamı: güzellik
  • Hicaz makamı: alçak gönüllülük
  • Neva makamı: yiğitlik
  • Uşşak makamı: gülme hisleri verir.

Büyük İslam bilgini ve filozoflarından İbn Sina (980-1037) Farabi’nin eserlerinden çok yararlandığını ve hatta musikiyi de ondan öğrenerek tıp mesleğinde uyguladığını ifade etmiş ve şöyle demiştir: “Tedavinin en iyi yollarından, en etkililerinden biri hastanın aklî ve ruhî güçlerini artırmak, ona hastalıkla daha iyi mücadele etmek için cesaret vermek, hastanın çevresi sevimli, hoşa gider hale getirmek ona en iyi musikiyi dinletmek ve onu sevdiği insanlarla bir araya getirmektir.”

İslamiyet’ten önceki Asya Türk Musikisindeki beş seslilik, dini tesirle birlikte değişmeye başlamış ve bir gamda sekiz ses kullanılmaya başlanmıştır. Bu müzik yavaş yavaş Selçuklu müziğini ve bununla yakın ilgisi olan Mevlevi Müziğini oluşturmuştur. 13.yüzyılda yaşayan Safiyüddin Urmevi büyük Türk-İslam bilgini olarak karşımıza çıkar. Safiyüddin, Türk Musikisi sistemini ilmi şekilde ortaya koymuş, santur, nüzhe, mugni gibi çalgıları icat etmiştir.

Safiyüddin’den sonra, 1360-1435 yılları arasında yaşamış Hoca Abdülkadir Meragi’den doğunun yetiştirdiği en büyük bestekar, musiki bilgini, hanende, sazende olarak söz edilir. 1207 yıllarında doğmuş olan Mevlana’nın babası Bahaeddin Veled Anadoluya gelirken mevlevi kültürünü oluşturan ney, rebab, çeng, kudüm, halile, mazhar gibi çalgıları getirmiştir. Musikiye zamanla Itri, İsmail Dede Efendi gibi dahi bestekarlar girmiştir.

Kaynak

  • Prof. Dr. Pınar SOMAKCI’nın Türklerde Müzikle Tedavi başlıklı çalışmasından.
    Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 15 Yıl : 2003/2 (131-140 s.)
Takip Et Ergunca:

Herkes Cennete Gitmek İster ama Hiç Ölmeden Cennete Gidilir mi?

Son yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir