Osmanlı’da Berber Olmak
Avrupa’ya karşılıksız ilan- aşk etmeden önce berberin adı “hallak” idi; yani “traş eden” demek. Sonra İtalyancanın “barbiere“sini alıp “berber” yaptık . Derken batılılaşma merakının zirveye çıktığı 1900’lerin başında “berber” yerine “perukar” demeye başladık; ama kısa zamanda onu da bıraktık ve Fransızcada “saçını düzene koymak” demek olan “coiffer” fiilinden gelme “kuaför‘ü ithal edip biraz daha Avrupalılaştık!
Şimdilerde Berberler Odası’ndan alınan bir sertifika ve cafcaflı dekorlarla süslü bir dükkanla bu iş yapılabiliyorsa da Osmanlı’da berberlik yapmak herkesin harcı değildi. Berber deyip de geçmeyin, sakın. O, bulunduğu semtin operatörüdür; çocukları sünnet eder, hacamatın her türlüsünü yapar, kan çıbanlarını yarıp temizler, dişçilik yapar; hatta sülük bile tutardı.
Sultan Mecid zamanında basılmış “Berberlik Adabı” adındaki kitabı ölçü almaya kalkarsak inanın bugün Türkiye’deki bir avuç berber ya kalır ya kalmaz! Bu kitapta yazılı şartlara göre ayan azası olmak bundan daha kolay.
İşte berber olmak için ileri sürülen şartllardan bazıları:
- Berberin yaşı otuzdan aşağı olmayacak,
- Evli olacak,
- İşret ile asla ülfet etmeyecek
- Beş vakit namazına devam edecek. Ve daha neler ve neler…
Ayrıca İstanbul kadısının on beş günde bir bunları gözden geçirmesi de şartlar arasında…
En mühimini sona sakladım; berberlerin asabi ve hiddetli olup olmadıkları bir heyet huzurunda türlü denemelere tabi tutulurmuş. Hele bir tanesi çok ilginç!
Çeşme Meydanı’ndan tedarik ettikleri iflah olmaz takımından bir ipsizi berber dükkanının ilk açılacağı günden itibaren dükkanın kapısı önünde bekletirlermiş. İpsizin vazifesi, berber dükkana girerken bir kol vuracak veya çelme takacak; fakat düşmesine meydan bırakmadan kucaklayıp kaldıracak. Tabii bütün bu alınan tertibattan zavallı berberin haberi olmayıp apansız olacak veyahut içeri girecek traş leğeni devirecek.
Anlayacağınız, adamı çileden çıkarmak için mümkün olan her şey yapılacak.
Bütün bu denemeler karşısında berber kızmaz, sükunetine devam ederse, imtihanı kazanmış demekmiş.Yani bu suretle, vatandaşların kellesinin rahatlıkla kendisine teslim edilebileceğine dair fetvası çıkarmış.
İbrahim REFİK
(Sohbet Tadında Tarih)
Bir yanıt yazın