Kanuni Sultan Süleyman’ın Ölümü

Kategori: Tarihi Konular | 0
Kanuni Sultan Süleyman'ın Ölümü ve Zigetvar Seferi

Kanuni Sultan Süleyman’ın Ölümü ve Zigetvar Seferi

1564 yılında Almanya İmparatoru I. Ferdinand ölmüş ve yerine oğlu II.Maximilien geçmişti. Bu sebeple Avusturya ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki barış antlaşması hükümsüz kalmıştı. Sadrazam Semiz Ali Paşa da iki yıldan beri gönderilmeyen devlet haracı ödenene kadar Avusturya elçilerinin huduttan içeri sokulmamasını emretmişti.

Tahta yeni çıkan İmparator II.Maximilien’ i tebrik eden Osmanlı elçisi, konuyu yeni İmparatora hatırlatarak, ödenmeyen haracı talep etmiş aksi takdirde savaş veya barış seçeneklerinden birini tercih etmesini istemişti. Bu tehdit üzerine Michel Czernovvicz, Georges Albani, Achaz Csabi’den oluşan Avusturya elçilik heyeti, birikmiş haraçların hepsini 4 Şubat 1565 Pazar günü İstanbul’a getirmiş ve 90 bin altını bulan meblağ merasimle takdim edilmişti.

Barış görüşmeleri yapılıyor
Bu esnada Erdel Hanlığı ile Avusturya arasında muharebeler sürmekte olduğundan bu konuyla ilgili de görüşmeler başlamıştı. Avusturya elçileri, İmparator’un sulhten yana olduğunu, fakat evvelce Osmanlı himayesindeki Erdel Hânı Zsigmond tarafından zaptedilen “Szathmar” kalesinin iadesini talep etmişlerdi. Müzakereler sürerken Sadrazam Semiz Ali Paşa, barış antlaşmasının yenilenmesinden yana tavır ortaya koymuştu. Fakat II. Maximilien’in Tokay ve Serencs şehirlerini ele geçirdiği haberinin İstanbul’a ulaşması üzerine duruma çok kızan Kanuni Sultan Süleyman, Erdel Hânı’na yardım edilmesini emretmiş ve sulh için üç şartın kabul edilmesini istemişti:

1-Tokay ve Serencs şehirlerinin derhal geri verilmesi;
2-Avusturya İmparatorluğu’nun vermeyi taahhüt ettiği haraçların düzenli ödenmesi;
3-Erdel hanlığına karşı yapılan saldırıların durdurulması.

Avusturya’ya savaş ilan ediliyor
Bu talepler taraflar arasında uzun ve sonuçsuz görüşmelere ve elçi teatilerine yol açarken, İmparator II. Maximilien’in şartları kabule yanaşmaması özellikle Osmanlı elçisi Hidayet Çavuş’u Viyana’da rehin tutması artık iplerin kopmasına neden olmuştu. Yahya Paşazade Arslan Paşa, Erdel Hanı’na yardıma memur edildiği sırada Avusturya’ya sefer açılmasına taraftar olamayan Sadrazam Semiz Ali Paşa ölmüş ve yerine gelen Sokullu Mehmet Paşa’nın görüşleri doğrultusunda savaş ilan edilmişti. İkinci vezir Pertev Paşa serdar tayin edilerek, Kırım Hanı ile birlikte önden Avusturya üzerine gönderilmişti.

Kanuni Sultan Süleyman bu sefere niçin çıktı?
Neticede, Kanuni Sultan Süleyman, Eğri, Szigetvar kalelerini fetih etmek, Tokay ve Serencs şehirlerini geri almak, Avusturya siyasetinin bir parçası olan Erdel Hanlığını himaye etmek, Malta kuşatmasının başarısızlığı ve oğullarını idam ettirmesi sebebiyle askerle halk arasında doğan hoşnutsuzluğu gidermek nihayet sarsılan imajını düzeltmek için 1 Mayıs 1565’te Avusturya’ya karşı ihtiyarlığına, istirahat ihtiyacına, hastalığına en önemlisi ölüm tehlikesine rağmen ordusunun başında 13’üncü ve son seferine çıkmıştı. 10 sene 9 aydır sefere çıkmamış olan Kanuni, böyle önemli seferleri bizzat padişah idare etmedikçe başarı kazanılamayacağını bildiği ve yeni Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ile kızı Mihrimah Sultan kendisini cihada teşvikiyle bu kararı hayatı pahasına vermişti. Nitekim sağ olarak geriye dönemeyecekti.

Tarihçi Selaniki Mustafa Efendi’de orduda
Fakat artık Kanuni Sultan Süleyman eskisi gibi at sırtında sefere gidebilecek durumda değildi. Sadece şehirlerden at üzerinde, şehirlerarası ise araba ile geçilmişti. Kanuni Sultan Süleyman’ın bu son seferine bizzat katılan ve gördüklerini “Tarih-i Selaniki” adlı eserinde yazan Selaniki Mustafa Efendi, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın hasta ve ihtiyar padişahı elinden geldiğince rahat ettirmek için nasıl uğraştığını şöyle nakletmekteydi:

Halife-i ruy-i zemin hazretleri ekseri arabadan çıkmayıp huzur-u rahat üzre konağa geldik de dahi erkân-ı devleti arabadan selamlayıp otağ-ı hümayundan sayeban altına nüzul buyururlardı ve Sadrazam Mehmet Paşa hazretleri her menzile geldikçe karar etmeyip ileri menzilin memerrin yollayıp araba yollarını düzeltirdi. Mizac-ı şerif-i unsur-u latif-i şehriyariye âlem-i piride marazı nikrisden gâhî futur-arız olur idi. Meşakk-ı rah-ı sefer keder ü kelale bais olmasın diye vezir-i kar-agâh hazretleri aleddevam hüsn-i tedbir ü tedarik ile terk-i rahat edip yollarını yoklar idi.

Kanuni Sultan Süleyman ve Osmanlı ordusu, Edirne, Tatar Pazarcığı, Filibe yoluyla 19 Haziran 1566 ‘da Belgrad’a vardı. Erdel Bânı Zsigmond’u Belgrad’ın karşısında ve Tuna üzerinde Zemlin-Semlin şehrine hâkim bir tepe üzerinde Kurban Bayramı arifesinde kabul etmişti. Selaniki Mustafa Efendi, eserinde, tabiiyetini arz etmek için gelen Erdel Hânı’nın durumunu ve Kanuni devrinin azametini yansıtan bu sahneyi:

Mezbura külli iltifat-u itibar olunup kırmızı otağ kurulup enva-ı niam-ı firavan çekildi ve ertesi gün Divan-ı âli olup mezbur İstefan paye-i serir-i saltanata yüz sürmeye üç yüz nefer bala-kadd mülebbes müzeyyen atlı ve yaya kafir ile gelip azim kesret ü izdiham üzre divan oldu.

Kapı halkı şu mertebe zib ü ziynet ve haşmet ü şevket ve devlet-i debdebe üzre idi ki kabil-i tabiri beyan değil ve Rumeli ve Anadolu ve Karaman askeri ve Beylerbeyileri ve ümera ve zuama ve sipah haddü hasrdan birun ve tadad olmağa mecal ü bimkan muhal idi ve mezbur İstefan kıral vüzera-yı izam hazeratıyla izz-u huzur-u şehinşahiye girdiklerinde ayinleri üzre mücevher ve murassa takyasın çıkarıp Padişah-ı alempenah nazar-ı hümayununda makamı ubudiyette diz çöküp oturdukda Saadetlü padişah hazretleri: “Kalksın!” Diye buyurmuşlar; emre imtisal ile kalkıp iki hatve yürüyüp yine oturmuş; üçüncü mertebede varıp Hak-i pay-i kimya misallerine yüz sürüp kalktığında Sadrazam Mehmet Paşa Hazretleri inci ile dukte murassa iskemleyi kendisi koyup iclas eylemişlerdir ve Tercüman İbrahim Bey’e kıral-ı mezbur taşrada özridüp: “Mehabet beni bihuş, edip nutka takatim kalmadı!” Demiş ve huzur-u hümayunda: “Hemen kadimi kuloğlu kulum, ferman Padişahım hazretlerinindir! “Dediğinde, padişah hazretleri: “İyilik üstüne iyilik görsün!” Buyurmuşlar.”

Şeklinde aktarmıştı.
Erdel Hânı bu görüşmede, Avusturya’nın kendi Hanlığından aldığı bazı kalelerin yeniden fethi için memur edilmesini istirham etmiş ve bu isteği kabul eden Kanuni Sultan Süleyman, asker, barut, kurşun ve para yardımı yapılacağını,  ayrıca kendisine vaktiyle babasının başına konulmuş Macar tacını vaat etmişti. Bunun üzerine cihan padişahının elini üç defa öpen Erdel Hanı, Kanuni’nin “Sevgili oğlum” hitabına mazhar olmuştu.

Semlin’de iken Kanuni Sultan Süleyman’ın ilk düşüncesi buradan Eğri üzerine yürümek olduğu halde, Szigetvar kalesi kumandanı Kont Nicolas Zriniy’nin Tırhala Sancakbeyi Mehmet Bey’in karargâhına ani bir baskın yaparak,  Sancakbeyi ve oğlunu şehit etmesi üzerine düşmanı şaşırtmak isteyen padişahın, “Maksud düşmen-i din askerini tağlittir, murad gayrı yere varmaktır” fikriyle ordunun Szigetvar’a gitmesi kararı verilmişti.
Rumeli Beylerbeylerinden Şemsi Ahmet Paşa önden gönderilip 2 Ağustos’ta 90 bin asker ve 300 topla Szigetvar’ın kuzeyinde bulunan ve şehre hakim Similehov tepesi tutulmuş ve muhasara hattı kurulmuştu.

İleri harekâta bu yönde devam eden Osmanlı ordusu da 4 Ağustos Pazar günü Szigetvar’ın iki mil uzağında bulunan Pecs/Peçuy kasabasına girmişti. Padişahın kasabaya girişi pek muhteşem olmuş, parlak bir alay önünde Sadrazam Sokullu Paşa ve maiyeti ve askeri ile iki sıra dizilip padişahı selamlamış, alay sancağının altında hafızlar Fetih suresini kıraat etmişlerdi. Burada konaklandıktan sonra ertesi günü yani 5 Ağustos’ta Kanuni Szigetvar önlerine kır bir atla gelmiş ve muhasara hattındaki düzen hakkında komutanlarına emirler vermişti.

Kale muhafızı Nicolas Zriniy’den “Hoşgeldiniz” güllesi
Alınması zor bir mevki olan Szigetvar, “Almas” nehri, birtakım göller ile bataklıklarla çevriliydi. Suların ortasında üç ada şeklinde olduğu için”Szigetvar-Adalar şehri” ismi verilmişti. Şehrin müstahkem konumuna, uzun bir kuşatmaya yetecek miktarda erzak ve mühimmata güvenen Kale muhafızı Nicolas Zriniy,  Kanuni Sultan Süleyman Similehov tepesine kurulmuş Otağ-ı Hümayununa girerken kaleden büyük bir gülleyi “safa geldiniz” babında Osmanlı ordusuna göndermişti.

Eski ve Yeni Zigetvar’ın düşüşü ve neticesiz genel hücumlar
Kuşatma hattı daha önceden kurulmuş olduğu için padişahın gelişiyle birlikte derhal ateş açılmış ve muharebe başlamıştı. 13 Ağustos’ta eski Szigetvar, Pasoga Sancakbeyi Nasuh Bey tarafından şiddetli bir top atışı sonrası ele geçirilmiş, düşman buradan iç kaleye doğru çekilirken şehri ateşe vermişti. Bundan 6 gün sonra ise Yeni Szigetvar şehri zapt edilerek bu iki noktaya top bataryaları yerleştirilmiş ve geriye kalan iç kale tazyik edilmeye başlanmıştı. Ardı ardına yapılan  üç genel hücumdan bir netice alınamamış, fakat bu arada Macaristan’ın Avusturya işgalinde bulunan en önemli  ve müstahkem kalelerinden Göle-Giula’nın Pertev Paşa ordusuna teslim olduğu haberi gelmişti. Bu haberle bir nebze moral bulan Kanuni Sultan Süleyman’ın hastalığı ise günden güne artmış, düşman mukavemetinin uzun sürmesinden sıkılan Sultan Süleyman: “Bu kale benim yüreğimi yakmıştır. Dilerim Hakk’tan ateşlere yana!” Demiş esbab-ı harb-u darb tamam olmadan umumi hücum yapılmaması emrini vermişti.

Kahraman Yeniçeri bölükbaşısının fedakarlığı
Durum bu hali almışken 5 Eylül günü iki gönderli bir kumbara hazırlanarak, bir Yeniçeri bölükbaşısının kendini feda etmesi pahasına  kale bedeninde patlatılmış, hem kale içinden hem kale dışından birçok asker ölerek büyük bir gedik açılmıştı. Osmanlı askeri  bu gedikten içeri saldırırken, kurtulabilen Nicolas Ziriny kumandasındaki kuvvetler iç kale denilen büyük burca çekilmişlerdi. Ölünceye kadar teslim olmama kararı veren Avusturyalı bu kahraman kumandanın, infilak sonrası içine düşüğü ümitsizlikten faydalanmak isteyen Kanuni Sultan Süleyman, kendisine Hırvatistan ve Dalmaçya beyliğini teklif ettirmiş, Alman, Macar ve Hırvat askerleri teslime zorlamak için kendi dillerinde ve Latince mektuplar yazdırıp oklarla attırmıştı. Fakat bir netice alınamamış olduğu gibi  kale müdafii Nicolas Ziriniy’ de kendisine teklifi reddetmişti. Bunun üzerine iç kale denen büyük burçtaki mahsurların direnişine son vermek için bulundukları yere çalı çırpı, tahta, odun, ağaç kütükleri yığılıp ateşlenmiş bunun üzerine Nicolas Zriniy huruça karar vermişti.

Kanuni Sultan Süleyman’ın ölümü
Kuşatmanın bu son perdesine girilirken rahatsızlığı daha da artan Kanuni Sultan Süleyman, 6-7 Eylül 1566 gecesi Szigetvar’ın tamamiyle düştüğünü göremeden, yanında Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, Hekimbaşı Kaysunizade Bedrüddin Mehmet Çelebi olduğu halde “Bu ocağı yanacak kale daha alınmadı mı” diye sorduktan sonra Similehov tepesinde ruhunu teslim etmişti. Bu sırada 72 yaşının içindeydi. Ölümüyle birlikte 45 sene, 11 ay, 7 gün süren saltanatı da sona ermişti. Osmanlı padişahları içinde en uzun süre tahtta kalan, ömrünün 10 sene, 3 ay, 5 gününü seferlerde geçiren bu büyük Sultan, seferde ölen 4’üncü Osmanlı padişahı olmuştu.

Padişahın ölümünü sadece Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa mı biliyordu?
Sokullu Mehmet Paşa bu durumu büyük bir dikkatle gizlemiş, olay sırasında orada bulunan Selaniki Mustafa Efendi’nin nakline göre, Sırkatibi Feridun Bey’i diğer vezirleri durumdan haberdar etmek için göndermişti. Anadolu ve Rumeli Beylerbeyleri başta olmak üzere, vezirlerin de onayıyla askeri aldatmak için ertesi gün divan kurulmasına ve yeni padişah gelene dek ölümün gizli tutulmasına karar verilmişti. Padişahın iç organları o gece çıkarılarak, teçhiz ve tekfin edilmiş ve Hekimbaşı Kaysunizade, İmam-ı Sultani Derviş Efendi, Rikabdar Mustafa Ağa, Musa Ağa, Hasan Ağa ve 12 askerle ilk cenaze namazı kılınıp geçici olarak tahtının altına defnedilmişti.

Zigetvar düşüyor
Kanuni’nin öldüğü gece bir odun yangınıyla kuşatılmış olan Nicolas Ziriniy, daha fazla direnmenin mümkün olamadığını anlayınca, kendisiyle beraber ölmeyi kabul eden 600 askeri ile birlikte huruç hareketini icra etmeye başlamış fakat bu sırada yaralanarak yakalanmış ve idam edilmişti. Böylece 33 gün süren Szigetvar kuşatması başarıyla sonuçlanmış ve Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa şehir ile kalenin tamir edilmesini emrederek padişahın ölümünden habersiz olan askeri oyalamaya başlamıştı. Osmanlı tahtının o sıradaki tek varisi olan Kütahya Valisi Şehzade Selim’i saltanata davet için de Hasan isminde bir çavuşun son sürat yola çıkmasını emretmişti.

Sultan Süleyman’ın dublörü
Şehzade Selim haberi alır almaz derhal İstanbul’a gelmiş ve burada bulunan hükümet erkânı ve ulemanın biatiyle saltanatı ilan olunmuştu. 3 günlük istirahatten sonra Sadrazam Sokullu Paşa’nın ve hükümetin gördüğü lüzum üzerine derhal Belgrad’a gelmişti. Belgard’da durmayıp Vukovar’a kadar ilerlemiş ise de Sadrazamın önerisi üzerine geriye dönmüştü. Ordu, Belgrad’a doğru yola çıkmadan önce padişahın öldüğü söylentileri yayılmış fakat resmen ilan edilmediğinden dolayı asker hiçbir tepli vermemişti. Kanuni’nin tabutu gömüldüğü yerden çıkarılarak saltanat arabasına konmuş bütün vezirler, kumandanlar, çavuşlara padişah hayatta imiş gibi alkış tutturmuş ve nevbet çaldırmışlardı. Selaniki Mustafa Efendi’nin nakline göre, askeri aldatmak için padişahın arabasına tıpkı kendisine benzeyen bir adam oturtulmuş ve bu adam Sultan Süleyman rolü oynamıştı.

Padişahın ölümü askere açıklanıyor
Belgrad’a yaklaşıldığı sırada ise Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, cenaze arabasını ordudan ayırmış ve 300 muhafızla hafızlar tayin ederek Kur’an okumalarını emretmişti. Böylece padişahın öldüğü artık asker tarafından da anlaşılmış ve bu durum orduyu bir anda alt üst etmişti. İntizamın bozulması sebebiyle başta Sadrazam olmak üzere diğer vezirler durumu ifşa ettiklerine pişman olmuşlar, ordunun yola devamına imkân kalmadığı için Sokullu Mehmet Paşa askere:

Kardaşlar, yoldaşlar! Niçin yürümezsiniz? Yürüyelim. Bunca yıllık İslam padişahıdır; Kur’an-ı azim ile tazim eyleyelim. Bu denli gazavat edip Engerus vilayetin dar-ı İslam eyledi ve cümlemizi nimet-i ihsanıyla besledi. İvazı bu mudur ki mübarek cesedini başımızda götürmeyelim? İşte oğlu Sultan Selim Han padişahımız Belgrad’da size muntazırdır.

Şeklinde nasihat ederek, cülus bahşişi ve tahsisat zammı vaat etmesiyle ordu geceleyin ilerlemeye başlamıştı.
Kanuni Sultan Süleyman’ın tabutunun geçici olarak defnedildiği ve iç organlarının gömüldüğü yere daha sonradan bir türbe-makam yapılmıştı. Macarların “Turbek” dedikleri bu yer sonraları bakımsız kalmış 17’inci yüzyılda ise Katolik papazları tarafından kiliseye çevrilmişti.

1994 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın doğumunun 500’ üncü yılı münasebetiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin girişimleri ve maddi desteğiyle Szigetvar kuşatmasında padişahın otağının kurulduğu Similehov tepesine Macar-Türk Dostluk parkı yapılmış, Türk sanatçı Metin Yurdanur tarafından Kanuni Sultan Süleyman’ın ve Nicolas  Ziriniy’in büstleri yan yana inşa edilmişti.

Takip Et Ergunca:

Herkes Cennete Gitmek İster ama Hiç Ölmeden Cennete Gidilir mi?

Son yazıları

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir