Hazreti Peygamber efendimiz şehidliğin mertebelerini ve Cennetteki derecesini anlatıp bir çok sözleriyle şehidleri medh ü sena etmişti. O anda eshabın içinden Nevfel (r.a.) Efendimizin huzuruna geldi:
-Ya Resûlallah, ben dua edeyim siz de amin deyin dedi ve dua etmeye başladı.
Duası şöyle idi:
– Ya Rabbi Nevfel kuluna şehidlik ihsan eyle… Bu iki oğlumu yetim, annelerini dul eyle.
Kılıcını kuşandı, Resûlüllah’la beraber harbe iştirak etti. Harbde çok cengaverce savaştı, bütün küffar ondan korkar oldular. Fakat Resûlüllah’ın önünde ettiği dua kabul olunmuştu. Bir ok yarasıyla yere düştü ve şehid oldu. Efendimize Nevfel’in şehadetini haber verdiler.
Gelip başını dizi üzerine koydu ve:
-Allah sana rahmet etsin. Yarın huzur-u İlahi’de bu başın arşın altında ve misk kokusu içinde olacaksın, buyurdular. Abdurrahman bin Avf Peygamberimiz’in emriyle rida getirip cenaze namazını kılarak defnettiler. Cenazede Peygamber Efendimiz ayak parmaklarının ucuna basarak yürüdü. Bunun hikmeti sorulduğunda şöyle buyurdular:
– Beni Peygamber olarak gönderen Allah’a yemin ederim ki, Nevfel’in cenazesine gelen meleklerin çokluğundan ayaklarımı basacak yer bulamıyorum bir melek kanadını benim ayaklarımın altına serdi ona basıyorum.
Harb bitmiş, Medineye dönüyorlardı. Medine’ye yaklaştıklarından Medine’de müslüman kadınlar Resûlüllah’ı ve eshabı öven şiirler okuyorlar, bunların içinde Nevfel’in iki oğlu ile hanımı de vardı. Resûlüllah’ın huzuruna varıp halini sordular. Peygamberimizin gözleri yaşarmıştı. Nevfel’in şehid olduğunu hanımına söyleyemedi ve eliyle arka tarafı işaret etti. Arkada Hazreti Ali Kerremellahu Vechehü vardı. O da Resûlüllah söylemediğini görünce eliyle arkayı işaret edip geçti. Nevfel’in hanımı askerin en arkasından gelmekte olan Hazreti Ebu Bekir’in yanına varıp Nevfel’i sordu.
Hazreti Ebu BEkir, Mübarek sakalını da ağzına alıp:
– Ya Rabbi! Habibin gönül yıkmaktan sakındı. Ben Nevfel’in şehid olduğunu söylersem Resûlüllah’a muhalefet etmiş olurum. Eğer söylemesem yalan söylemiş olurum. Sen bana yardım et. Ya bana ilhamla ne diyeceğimi bildir ya bu hatunun kalbine bir sabır ve tahammül gücü ver, diye dua ettikten sonra sakalını ağzına alarak: “Ya Allah!” diye nida etti. Bir de baktılar ki, okun yaydan fırladığı gibi Hazreti Nevfel atına binmiş elinde kılınç olduğu halde tozu dumana katıp geliyor. Doğru Hazreti Ebu Bekir’in huzuruna gelip:
-Buyurun Ya Ebu Bekir! Beni mi çağırdınız? dedi.
Hazreti Ebu Bakir’in elini öptü ve bütün eshabı selâmladı. Eshab bu işe hayret etmişlerdi.
Gazadan dönen Resûlüllah her zaman ki gibi mescide girip iki rek’at namz kıldı. Nevfel de selâm verip girdi. Efendimiz:
-Bu Allah’ın bir ayetidir, acaba kimin sebebiyle zuhur etti? dedikleri sırada, Cebrail aleyhisselam gelip Allah’ın selâmını getirdi ve.
-Ya Resûlüllah şükür secdesi eyle! Cenab-ı Allah İsa aleyhisselâm gibi senin eshabından birine de ölüleri diriltme selahiyetiverdi. Eğer Hazreti Ebu Bekir bir kere daha”Allah” dese idi, Cenab-ı Allah bütün şehidleri diriltecekti, buyurdu.
Bunun üzerine Efendimiz(s.a.v.) kalkıp Hazreti Ebu Bekir’in sakalından öptü ve:
-Hak Teâlâ sana büyük ikramda bulundu. Allah’a hamdolsun ki bana Hazreti İsa gibi ölüleri diriltme izni verilen bir ümmet verdi, dedi.
Ondan sonra Hz. Nevfel iki oğula daha sahip oldu ve Yemame cenginde şehid edildi.
Kaynak:
- Sahabeler Ansiklopedisi- Mehmet Dikmen
Bir yanıt yazın