Prof. Dr. Remzi KILIÇ
Çanakkale Zaferi, 18 Mart 1915 bütün imkansızlıklara rağmen kazanılmış bir savaş olarak tarihimize geçmiştir. Çanakkale, savaştan çok bir destan olarak mütalaa edebileceğimiz Müslüman Türk Milleti’nin, tarihe kendisini bir kez daha perçinlediği yer olmuştur. 103 yıl önce göğsündeki iman ile, güçlü görünen düşmana, unutamayacağı bir ders veren Mehmetçiklerimiz, Allah’ın kendilerine bahşettiği şehitliğe severek kucak açmışlar ve bir gül bahçesine girercesine kara toprağa girmişlerdir.
Fiilen bir yıldan fazla süren Çanakkale savaşlarının seyrine ve yer yerde kesitlerine bir göz atalım; Savaş başlamadan önce durum şöyledir: İngiltere’nin toplam 711 bin askeri, 250 savaş gemisi, denizaltı ve kruvazörü bulunmaktadır.
Fransa’nın toplam 3.5 milyon askeri, 105 savaş gemisi, denizaltı ve kruvazörü vardır. Rusya’nın toplam 4.400 bin askeri, 65 savaş gemisi, denizaltı ve kruvazörü mevcuttur. Türklerin bütün cephelerinde toplam 2.300 bin askeri var. Kayda değer savaş gemisi, denizaltı ve kruvazörü yoktur. Bir tarafta dünyanın en güçlü devletleri ve donanmaları öbür tarafta bütün cephelerde saldırıya uğramış bir Osmanlı devleti vardır. Çanakkale dünya tarihinin en büyük savunma savaşıdır.
3 Ocak 1915’de İngiliz Bahriye Nazırı Çörçil, Çanakkale önündeki müttefik İngiliz-Fransız filosu Başkomutanı Amiral Karden’den Çanakkale’yi yalnız deniz kuvvetleriyle zorlamanın başarılı olup olmayacağını sordu.
Amiral Karden buna 5 Ocak’ta, Çanakkale’nin bir vuruşla değil, çok sayıda gemi ve geniş ölçüde bir harekatla ele geçirilebileceği cevabını verdi. 8 Ocak’taki toplantıda Harbiye Nazırı Lord Kicner, Çanakkale için 150 bin kişilik kara ve deniz kuvvetlerinin bulunması gerektiğini belirtti. Amiral Karden, 11 Ocak 1915’te bu harekatın dört aşamada yapılması gerektiğini bildirdi.
- Boğazın ağzındaki savunma tesislerinin tahribi.
- Boğazın içindeki savunma tesislerinin tahribi.
- Çanakkale dar geçidindeki savunma tesislerinin tahribi.
- Mayın hattından açılacak bir gedikten ilerlenerek, yukarıda bulunan savunma tesislerinin tahribinden sonra, Marmara Denizi’ne ve İstanbul’a girilmesi.
13 Ocak’ta toplanan İngiliz Harp Meclisi; siyasi durumun Rusya’ya yardım etmek, Bulgaristan’ın merkezî devletlere katılmasını önlemek, Doğu’da bir şeyler yapılmadıkça Almanlara kesin bir darbe indirilemez, İstanbul hedef olmak üzere Gelibolu yarım adasını ele geçirmek fikri üzerine karar aldı. Şubat ayının içerisinde yapılacak deniz harekatı ile birkaç hafta içinde kesin sonuç almayı hesaplamışlardı. Fransa Bahriye Nazırı ile yapılan görüşmeden sonra İngiltere Bahriye Nezareti 15 Ocak’ta tasarlanan harekattan Rus Başkomutanlığını haberdar etti. Rus Hükûmeti, Karadeniz boğazı önünde yapılacak harekatta müttefikleri destekleyeceğini ve Rus kara kuvvetlerinin de hazırlanacağını belirtti.
28 Ocak tarihli harp meclisinin ikinci toplantısında Çörçil’in ısrarlı tavırları ile İtilaf devletleri, Çanakkale’de savaşa karar verdiler.
3 Kasım 1914’te Çanakkale boğazı ağzındaki tabyaların kısa bir bombardımanından sonra bu cephede üç buçuk aylık bir durgunluk olmuştu. Bu esnada İtilaf devletleri Çanakkale’ye sefer açılmasını tartışıp kararlaştırmışlardır. Türkler de Çanakkale savunmasını pekiştirmişlerdir.
12 ve 13 Şubat’ta boğaz önündeki düşman filosu atış eğitimleriyle meşgul oldu. 14 Şubat’ta, Midilli Adası’nın bir haftadan beri İngiliz işgalinde olduğu öğrenildi. Fransızlar müttefik filonun Amiral Karden emrine verilmesini kabul ettikten sonra Karden’in yanına ikinci komutan olarak de Robek ve Komodor Keysi’ye de kurmay başkanı olarak verdiler. Fransızlar da Şubat başlarında Çanakkale üzerine geldiler. 15 Şubat’ta yapılması kararlaştırılan taarruz deniz uçakları ve mayın arama tarama gemilerinin henüz hazır olmamasından dolayı 19 Şubat’a bırakılmıştı.
Türk tarafı, bu taarruz karşısında; Barbaros ve Turgut muharebe gemileri ile boğazdaki mayın engelleri gerisinde yer alarak düşmanı karşılayacaklar ve kendilerini feda edercesine karşı koyacaklardı. Yavuz ve hafif kuvvetler, İstanbul boğazını savunacaklardı. Sarayburnu-Kız Kulesi arasında mayın engelleri kurulacak ve bunlar, harp gemileriyle kıyı topları tarafından korunacaktı. Torpidobotlar, Marmara’da gece hücumları yapacak, buna rağmen düşman İstanbul boğazına girerse sonuna kadar çarpışılacaktı.
Düşman kuvvetleri, vaktiyle 19 Şubat 1807’de Marmara’ya girmiş olan bir İngiliz filosunun bu hareketinin tam 108. yıldönümü günü olan 19 Şubat 1915’i boğaza yapacakları büyük taarruzun başlangıç günü olarak seçmişlerdi. Saat 09:35’de Kumkale ve Orhaniye tabyalarına ateş açılmasıyla başlayan bombardımandan, sonra Ertuğrul ve Seddülbahir’ide içine aldı. Menzil 1700 metrenin üstünde olduğu için tabyalar bir karşılık veremediler. O gün akşama kadar bombardıman sürmüştür. İki üç gün boyunca fırtına olmuştu. 24 Şubat’ta öğleden önce sekiz İngiliz dört Fransız savaş gemisi, Çanakkale boğazı girişine yaklaşıp geri çekilmişlerdir. 25 Şubat’ta yeniden bombardımana başlamışlardır. Donanma başarılı olmadıkça kara birliği kullanılmayacaktı. 25 Şubat saat 11’de bütün boğaz ağzındaki tabyalar düşmanın şiddetli ateşi altındaydı. İlk hücum Amiral de Robek tarafından yapılmıştı. Akşam düşman gemileri Bozcaada’ya doğru çekilip giderken, Boğazı zorlama planının birinci safhası sona ermiş ve bu iş bir hafta içinde tamamlanmıştı.
İngilizler: Kuin Elizabet, Infıleksıbıl, Agamemnon, Lord Nelson, Vencens, Oşın, Irizistıbıl, Macestik, Konopaş, Kornvolis, Suviftşur, Albion, Tiriyamf ve Prens Corc muharebe gemileri ve Dablin Safir, Minevra, Ametist kruvazörleri ile, Fransızlar: Sufren, Golva, Buve ve Şarlman muharebe gemileriyle gelmişlerdi. İngilizler aynı tarihlerde Limni’ ye iki deniz piyade taburu ile gelmişti. 3. Avusturalya Tugayı’da İskendenderiyye’den Çanakkale’ye hareket etmişlerdi. Fransızlar, Yakındoğu seferi kuvveti adı altında bir tümen göndermişlerdi.
Deniz uçakları şu ana kadar bir iş görmemişlerdi. Kara birliklerine şiddetle ihtiyaç vardı. 4 Mart’ta düşmanlar, Kumkale ve Yenişehir ile Ertuğrul ve Orhaniye’yi tahrip etmişler ve buraları dörder makinalı topla donatmış, birer deniz piyade bölüğü çıkarmaya karar vermişlerdi. Bu arada yukarıda adı geçen gemiler devamlı takviyeli bombardımana devam ediyorlardı.
6-7 Mart günleri boğaza giren gemilerinin mayın tarama ekibi, bu aramada Mesudiye, Soğanlı, Muinizafer, Havuzlar ve Kepez bataryalarının şiddetli ateşi karşısında hiçbir şey yapamadılar. 8 Mart günü, Nusret Mayın Gemisi’nin Erenköy Koyu’na yaptığı bir mayınlama hareketi tarihi bir önem taşır. Nusret Mayın Gemisi’ni ve O’nun yürekli personelini burada anmak bir minnet borcumuzdur. Elimizde 46 adet mayın vardır. Öyleyse Çanakkale’nin güneyinde 400’den fazla mayın denize nasıl serpilmişti? Rus savaş gemileri sık sık Karadeniz boğazına mayın döşüyorlardı. Bunların bir kısmı akıntıya kapılarak boğaza geliyor ve toplanıyordu. Diğerleri de, Alman ve Türk mayın tarayıcı gemiler aracılığı ile birer birer toplanıp Çanakkale’ye getiriliyordu.
19 Şubat’ta başlayan yoğun bombardıman 18 Mart’a kadar bütün şiddeti ile devam etmiş, sürekli Kum kapı ve Gelibolu ile boğazın içindeki Türk tabyaları İngiliz-Fransız savaş gemileri ve uçakları tarafından bombalanıyordu. Bu durum bir ay sürmüştür.
14-15 Mart 1915 gecesi boğazda yapılan mayın arama taramasında gemilerin personeli gönüllü deniz erlerinden teşekkül edilmişti. Bu harekatla dört balıkçı gemisi ile iki istimbotları hasara uğradı. Düşman kuvvetleri bu arada 27 ölü 43 yaralı vermişlerdi. Bu mayın aramaları sonunda düşman mayın arama tarama gemilerinin üç’te biri batmış veya kullanılmaz hale getirilmişti.
17-18 Mart gecesi saat 22.00’den itibaren, üç Muhrip ile yedi İngiliz ve Fransız arama tarama gemisi, 18 Mart saat 02.00’ye kadar Karanfil burnu ile Akyarlar arasında mayın aramasına devam ettiler. Bir şeye rastlamadıklarını ve bu bölgenin temiz olduğunu rapor etmişlerdi. 18 Mart’ta müttefik düşman kuvvetleri; üç tümen deniz gücü ile en ünlü ve son teknoloji ürünleri olan on sekiz büyük savaş gemisi ile ve savaş uçaklarıyla Çanakkale boğazına yüklendiler. Düşman filosunun amacı 18 Mart’ta yapacakları büyük taarruzda Çanakkale ve Kilitbahir tabyaları ile mayın bölgesini savunan sabit ve seyyar bataryaları bir an’da susturmaktı. Mayınları tarayarak 800 metre genişliğinde serbest geçit oluşturarak Marmara’ya girmekti. 18 Mart’ta Çanakkale boğazı muharebesi çok şiddetli bir şekilde cereyan etmiştir. Yedi saat süreyle, düşman birlikleri bütün kuvvetiyle Türk tabyalarına ateş yağdırmışlardı. Kesin neticeyi alarak Marmara’ya girmeyi hedeflemişlerdi. Düşman tümeni özellikle 2. Tümen müthiş bir manzara ile karşılaşmıştı. Nusret’in Erenköy açıklarına döşediği mayınlar etkisini göstermeye başlamıştı. Sonuçta müttefik düşman filosu üç büyük gemisini, Irizistıbıl, Oşın ve Buve’yi kaybetmişlerdi. Üç tanesi de; Infıleksıbıl, Golva ve Sufren, ağır yara alarak devre dışı bırakılmıştı. Düşman kuvvetlerinin üç’te bir’i imha edilmişti. Düşman için büyük bir hayal kırıklığı olan bu sonuç, Türk askeri için büyük bir deniz zaferi olmuştur.
İngiliz Çörçil, yıllar sonra 1 Ağustos 1930 tarihli Paris’te yayınlanan bir dergide; “Fırtınalı bir günde 8 Mart 1915 sabahı, İngiliz muhriplerinin geri çekilmiş olduğu bir saatte, NUSRET adındaki “Türk Mayın Gemisi” bilinen mayın hatları önüne, boğazın orta hattına paralel yeni bir hat kurdu… 1915 yılında bütün Avrupa’da milyonlarca insan bir ölüm kalım mücadelesine girmişti. Büyük taarruzlar yapılmaktaydı… İki-üç milyon asker ölü ve yaralı idi. Dört- beş bin harp gemisi denizlerde hareket halindeydi. Fakat, Nusret mayın gemisinin gizlice döktüğü bu 20 demir kap, harbin devamı ve dünyanın geleceği bakımdan diğer bütün gayretlerden daha mükemmel ve daha keskin sonuçlu hedeflere varmak içindi. Bu engel, İngilizler tarafından başarı ile başlanmış olan Çanakkale harekatını durduran ve yalnız başına Çanakkale’nin geçilmesini önleyen idi. Yine bu engel, Türkiye’yi bir bozgundan kurtardı ve harbi uzattı. Bu yüzden mağluplar kadar Avrupa’da sarsıldı. Polanya, Galiçya, Suriye, Balkanlar, Filistin ve Kuzey İtalya topraklarının örttüğü altı-yedi milyon insan, düşmanlarının kurşun ve gülleleriyle değil, 18 Mart sabahı Çanakkale’de tel hatları üzerinde gerili duran 20 demir kap yüzünden yok olup gitti”, demektedir.
23 Mart 1915’ten sonra sadece deniz harekatı ile Çanakkale’nin geçilemeyeceğini anlayan düşman kuvvetleri, kara harekatına ağırlık vermeyi, denizlerde de takviye eylemeyi kararlaştırdılar. 25 Nisan 1915’de başlayan kara harekatı öncesi düşman kuvvetleri 60 taşıt gemisi, 30 kadar balıkçı gemisi, 90 kadar harp gemisi, birçok römorkör ve yardımcı araçla, hepsi 200 parça civarında olup faaliyet halindeydi. Sayısı bilinemeyen savaş gemileri himayesinde Arıburnu, Kabatepe arasında düşmanın çıkarma yaptığını görmekteyiz. Seddülbahir ve Hisarlık sırtları ve Kumkale-Yenişehir arasında bir çok gemi ve çıkarma kuvvetleri bulunmaktaydı. Sırasıyla; Arıburnu, Seddülbahir, Kumkale, Saros Körfezi ve Besike çıkarmalarından sonra, 1.2. ve 3. Kirte savaşlarını zikredebiliriz.
7 Haziran 1915’te İngiliz Harp Meclisi; Çanakkale seferinin devam ettirilmesine karar vermişti. Düşman kuvvetleri hazırlıklarını tamamlayarak, 7 Ağustos’ta Anafartalar’a çıkarma yaptılar. 8 Ağustos’ta burada bir adım dahi ilerlemeleri mümkün olmadı. Bu başarılar 8-9 Ağustos gününde Anafartalar Gurubu komutanlığına atanmış olan Albay Mustafa Kemal’in eseri idi. Çünkü, O askerlerine: “Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum” diyordu. 1915 Yılının Ağustos, Eylül, Ekim ayları boyunca kara savaşları bütün şiddetiyle devam etmiştir. Düşman tarafının, Anafartalar harekatının başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Gelibolu Yarımadası’nı terk etmek zorunda olduklarını görüyoruz.
6 Aralık 1915’te düşman kuvvetleri, “Çanakkale’yi geçilmez”, olarak boşaltma kararı almışlardır. 6-7 Aralık’ta Anafartalar ve Arıburnu’nu boşaltmak üzere harekete geçip, 17-18 Aralık gecesine kadar, 6 feribot, 13 layter, 10 çeşitli araç, 44.000 kişi, 130 top, 3000 hayvan, çeşitli gereç ve mühimmat geceleri taşındı. 25 Nisan 1915’ten Ocak 1916’ya kadar sekiz ay boyunca yapılan çok şiddetli taarruz ve 4 kara harekatı da düşmanın hezimeti ile sonuçlanmıştır.
İtilaf devletleri ki, İngiltere, Fransa ve Rusya’nın amaçları; Çanakkale boğazını geçerek, bir an evvel İstanbul Hükûmeti’ni savaş dışı bırakarak, Rusya ile Karadeniz’de birleşerek, Akdeniz ve Karadeniz arasındaki kuvvetlerin birbirine irtibatını sağlamak istiyorlardı. Düşman kuvvetleri gerek sayı, gerekse teçhizat olarak, Türk kuvvetlerinden kat kat üstündü. Dünya’nın en güçlü filosuna ilaveten, Fransız Deniz Kuvvetleri ve bu iki devletin ordularının yanı sıra sömürgelerden topladıkları kuvvetlerle ezici bir sayı ve teknolojiye sahiptiler.
Müslüman Türk’ün en büyük aşkı, vatanına duyduğu aşktır. Bu yüce millet Allah’ını sevdiği gibi, vatanını canından çok sever ve ona hizmet eder. Vatan için ölmek, şehitlik mertebesine ulaşmak, her Türk için elde edilebilecek en büyük şereftir. Elbette yaşamak ve hayatın bütün nimetlerinden yararlanmak herkesin en doğal hakkıdır. Fakat Türk’ün bütün benliğini yurdunu korumak ve bağımsızlığını yaşatmak inancı sardığı an, ateş yağmuru altında dahi olsa, ölesiye savaşır mücadele eder.
İşte, Türk ordusu yüzyıllardan beri sadece Yüce Türk Milleti’ni, hür, bağımsız ve müstakil olarak yaşatabilmek için, milletini, vatanını, bağımsızlığını, bayrağını düşünmüş ve bu uğurda ölmekten çekinememiştir. Tarihimizin altın sayfalarından biri olan Çanakkale Zaferi, Türk askerinin tarihimizde kazandığı en büyük zaferlerden biridir. Ölüm saçan düşman topları, tüfekleri karşısında, Türk ordusu var gücüyle savaşmış, vatan toprağını düşman çizmesi ile çiğnetmemiştir. Çanakkale; imanı ve gönlündeki vatan sevgisinden başka savunma aracı olmayan Türk Milleti’nin önderi Mustafa Kemal komutasında çağın en gelişmiş araç gereçleriyle donatılmış güçlere karşı, Türk’ün kahramanlığını, yiğitliğini bir kez daha gösterdiği ve vatanı, milleti, hürriyeti için kıyasıya mücadele verdiği yerdir. İşte, bu özellikleri benliğinde taşıyan milletimizin tarihi, kahramanlık örnekleri ile doludur. Bunların içinde Çanakkale tarihimizde abideleşmiş, kahramanlığımızla destanlaşmış sayfalardan biridir. Çanakkale güçler arası dengenin olmadığı bir cehenneme dönüşmüştür.
Mehmet Akif, bu tabloyu şöyle çizmektedir:
“Ölüm indirmede gökler, Ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir, savrulur enkaz-ı beşer.
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak
Boşanır sırtlara, vadilere sağanak sağanak”.
İşte, bu cehennemî ateşin içinde başlarında Mustafa Kemaller ile destanlaşan Türk ordusu, düşmana geçit vermez. Çanakkale’de karşılıklı savaşan askerler arasındaki siperlerin çok yakın olduğu, günlerce karşı karşıya süngü harbi yaptıkları, sabahtan akşama kadar savaşıp, akşamları yaralı arkadaşlarını tedavi için yanlarına taşıdıkları, hatta zaman zaman biri birileriyle dostane tavırlar içerisinde tütün vs .alışverişinde bulundukları anlatılır.
Gelibolu’da karadan saldırıya geçildiği zaman, Türk askeri düşmana çok şiddetli bir mukavemet göstermiştir. İngilizler, önce Fransızları öne sürmüşler. Fransızlar, daha ilk hamlede on binlerce askerini kaybetmişler. Durumun vahametini kavrayan Fransızlar, bu sefer İngilizlerle müşterek taarruz etmişlerdir. Buna rağmen iki buçuk ay’da (75 gün) ancak, üç km. ilerleye bilmişlerdir. Ağustos 1915, Çanakkale savaşlarının Anfartalar’da en kanlı çarpışmalarının olduğu ve düşman ilerlemesinin durdurulduğu ve düşmanlara üç haftada 40.000 kayıp verdirildiği, Çanakkale Zaferi’nin dönüm noktası olmuştur.
Çanakkale savaşlarında; bütün taraf devletlerden bir milyonun üzerinde insanın öldüğü ifade edilmektedir. Anadolu yakasındaki Kumkapı ve Çanakkale boğazının Gelibolu yarımadasında siperlerde dağlar gibi yığılmış kemikler bulunmaktadır. Çeşitli kaynakların belirttiğine göre; Çanakkale’de 300 bin civarında İngiliz ve İngiliz sömürgelerinden getirilen askerler, 350 bin civarında Fransız ve Fransız sömürgelerinden getirilen askerler, 253 bin şehit, 130 bin’den fazla kayıp olmak üzere, Türk tarafı Çanakkale’yi kendilerine makber yapmışlardır. Çanakkale’yi geçilmez kılan Türk’ün sarsılmaz imanı ve vatan sevgisidir. Bağımsızlığı uğruna şehit olma inancıdır.
Mustafa Kemal Atatürk diyor ki;
“Bomba sırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim, karşılıklı siperler arasında mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak… Birinci siperdekiler, hiç birisi kurtulmamacasına kamilen şehit düşüyor. İkinciler onların yerine geçiyor. Fakat ne gıptaya şayan bir soğukkanlılık ve güvenlilik biliyor musunuz? Öleni görmüyorlar, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir korku ve endişe bile göstermiyor, sarsılmak yok. Okumayı bilenler ellerinde Kuran-ı Kerim cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler şahadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kudretini gösteren hayrete değer ve tebrike yaraşır bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale savaşlarını kazanan bu yüksek ruhtur”…
Aziz vatanımızın her karış toprağı nasıl şehit kanıyla sulanmış ise, Çanakkale’de de metre kareye 22 litre kan düştüğü ifade edilmektedir. Aramızda acaba Çanakkale’de dedesi şehit olmayan var mıdır? Düşünemiyorum. Bütün şehitlerimizi rahmetle anarken, güzel vatanımızı, Türkiye Cumhuriyeti’ni birlik ve beraberlik içerisinde ebediyete kadar barış ve kardeşlik inancıyla yükseltmeli ve korumalıyız…
Kaynaklar:
- Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Çanakkale Cephesi, C. V, 2. Kitap, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1978.
- Türk Silahlı Kuvvetleri Tarihi Osmanlı Devri, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Çanakkale Cephesi Harekatı, C. V, 3. Kitap, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 1980.
Daha fazlası "Hakkımda " sayfasında...
- Elektrik-Elektronik Mühendisliği: Geleceğin Teknolojisi - 2 Aralık 2024
- Elektrik Mühendisliği: Akıllı Enerjiye Giden Yol - 2 Aralık 2024
- Tarihten Bir Efsane: Köroğlu ve Kırat - 30 Kasım 2024
Bunu Paylaş:
- Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- X'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
- Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)